Yetmişlerin sonunda benim de bir parçası olduğum,
üniversitelerde oluşmuş olan okuma gruplarında okunan kitaplar üç türdü:
Marksist, İslamcı ve arafta yer alan kitaplar. Bu üç tür, o dönemde İran’da
varolan politik muhalefette görülen ideolojik yönelimleri yansıtmaktaydı.
Marksist mahfiller, kısmen artık mülga olan
komünist Tude’yle ilişkililerdi. Faaliyetleri 1953’te ABD desteğiyle yapılan
darbe sonucu engellenene dek bu parti, Ortadoğu’daki en güçlü komünist hareket
olarak kabul edilmekteydi. Parti, yeni dirilme imkânını ancak 1979 devriminden
sonra bulabildi.
Gelgelelim devrim öncesinde öğrenci ve aydınların
ana ilham kaynağı, genelde Marksist gerilla hareketi, özelde Halkın Fedaileri
idi. 1963’te Tahran’da Humeyni yanlısı grupların düzenlediği sokak
gösterilerinin Şah eliyle bastırılması ardından bir dizi gerilla örgütü açığa
çıktı. Bu olay sonrası bazı eylemciler, şiddete başvurmayan politik aktivizmin
artık etkili olmadığını, devrimin gerekli olduğunu tespit ettiler.
Buna bağlı olarak, geçmişte Tude içinde ve
Musaddık yanlısı Milli Cephe’nin Marksist kanadı bünyesinde çalışmış üniversite
öğrencileri ve meslek sahibi kişiler, Çin, Küba, Vietnam ve Cezayir’deki devrim
deneyimlerini tartışmak ve bu deneyimlerle alakalı kitaplar okumak için bir
dizi gizli grup oluşturmaya başladılar. Söz konusu grupların belirli bir kısmı
gerilla örgütüne doğru evrildi. Altmışların sonlarında Kübalı devrimciler gibi
bir devrim sürecini başlatmayı uman Fedai gerillaları, Hazar Denizi kıyısındaki
ormanlarda üsler kurdular.[1]
Bican Cezeni, Hamid Eşref, Amir Perviz Puyan ve
Mesud Ahmedzade gibi isimler, İran koşullarına uygun bir devrim teorisi
geliştirmeye çalıştılar. Bu isimler, Silâhlı
Mücadele Kitlesel Mücadeleye Nasıl Dönüştürülür? (Cezeni), Bir Devrimci Tarafından Bilinmesi Gereken
Hususlar (Abbas Soruki), Silâhlı
Mücadelenin Gerekliliği ve Hayatta Kalma Teorisine Reddiye (Puyan) türünden
çalışmalara imza attılar.
İçlerinde en fazla öne çıkan broşür, Ahmedzade’nin
yazdığı Silâhlı Mücadele: Hem Strateji
Hem Taktik isimli çalışmaydı. Ahmedzade, Che Guevara, Régis Debray ve
Brezilyalı gerilla savaşı stratejisti Carlos Marighella’nın çalışmalarını
okuyup tartışmak için kurulan ilk gruplardan birinin üyesiydi.[2] Bu öncü
isimler, rejimin baskıcı yönetimine hasar vermek ve kitlelerin ayaklanmak için
ihtiyaç duyduğu politik alanı açmak amacıyla, kırda ve kentte silâhlı mücadele
yürütülmesi fikrini savundular. Birçok gerilla, askerlik yapmak suretiyle,
askerî eğitim almaya başlamıştı bile.
1971’de kır ekibi tutuklu bir yoldaşlarını
kurtarmak amacıyla Siyahkel köyündeki polis karakoluna saldırdı ve böylelikle
beş yıl sürecek gerilla savaşı da başlamış oldu. Siyahkel olayı, örgütün ilk
liderlerinin öldürülmesiyle sonuçlandı ve İran’da devrimci mücadelenin
tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak yerini aldı. Devrimci gerillaların
tutuklanması, idam edilmesi veya polis eliyle soğukkanlılıkla katledilmeleri
onları birer şehide dönüştürdü.
Devlet kurumlarına, bankalara, karakollara,
büyükelçiliklere ve ABD tesislerine ölümüne saldıracak yeni üyeler kazanmayı
bilen örgütler, halk ayaklanmasının fitilini ateşleyemediler, hatta örgütler
içerisinde ayrışmalara tanıklık edildi.[3] Fedailer, politik seferberlik
yanlısı çalışmalara devam ettiler. Kardeş örgüt Halkın Mücahidleri de paralelde
faaliyetlerini sürdürdü.
Müslüman solcu Halkın Mücahidleri örgütü, 1965’te
Milli Cephe’nin dindar kanadıyla bağlantılı üniversite mezunları tarafından kuruldu.[4]
Bu gençlerin Tahran’da kurdukları gizli hücreler, ülkenin başka kısımlarına
yayıldı. Hatta bazı üyeleri, FKÖ’den gerilla eğitimi almak için Ürdün’e
gittiler. Örgüt, süreç içerisinde İranlı Müslümanların kültüründen ve “dinle
yoğrulmuş ruh hâllerinden” beslenen, detaylandırılmış bir devrim stratejisi
geliştirdi. Bu strateji, özünde Ali Şeriati’nin öğretileriyle sıkı ilişki
içerisinde olan bir teorinin ürünüydü. En önemli eseri Nehzat-i Hüseyni’de (Hüseyin’in Hareketi) örgütün önde gelen
teorisyenlerinden Ahmed Rızai, İran halkının Şah zulmüne karşı verdiği
mücadeleyi İmam Hüseyin’in “feodal sınıf”a, “büyük tüccarlar”a karşı verdiği
eşitlikçi ve tevhidi toplum kurma mücadelesi [Nizam-ı Tevhidî] olarak görmekteydi.[5]
Bu “sınıfsız toplum”, zulmün tüm biçimlerine,
emperyalizme, kapitalizme ve muhafazakâr molla sınıfına karşıydı. Mücahidler,
Müslümanlara böylesi bir ideal toplumsal nizamı tesis etmek için ayağa kalkmaya
çağırdılar. Kitleleri harekete geçirmek adına 1971’de bir dizi askerî eylem
gerçekleştirdiler ve bu noktada devlet görevlilerini, binalarını, ABD ve İsrail
kurumlarını hedef aldılar, banka soydular, bir de İran havayollarına ait bir
uçağı kaçırdılar.
Rejim, tutuklamalar ve idamlarla cevap verse de
örgüt büyümeye devam etti, hatta Umman’da faal olan Zufar kurtuluş hareketine
yardım etmek için bu ülkeye gönüllüler gönderdi. İlginç bir biçimde örgütün
toplum ve devrim sonrası kurulacak nizam ile ilgili görüşleri ile Marksist
Fedailer’in görüşleri arasında çok az farklılık vardı. Mücahidler’e göre, İran
ABD emperyalizminin hâkim olduğu, baskıcı bir rejim tarafından idare edilen
kapitalist bir toplumsal formasyondu. Bu örgütün devrim anlayışı ise milli bir
ekonomi inşa etme, bağımlılığa son verme, serveti yeniden dağıtma, insanlara
düşüncelerini özgürce ifade etme hakkı verme, köklü bir toplumsal değişim
süreci başlatma nihayetinde de “sınıfsız bir toplum” inşa etme fikri üzerine
kuruluydu.[6]
Marksizme beğeniyle yaklaşmasına karşın
Mücahidler, materyalist felsefeden hep uzak durdular. Fakat bu durum, örgütün
kendi misyonunu Küba, Vietnam ve Rus devrimleri ile tanımlamaya başlamasıyla
değişti. İşçi sınıfını harekete geçirmeleriyle birlikte örgütün büyük bir
bölümü, 1975 yılında tercihlerini Marksizmden yana kullandı, onu halk devrimi
stratejisinin ana kaynağı olarak gördü ve İslam’ı “küçük burjuva ideolojisi”
kabul ederek karşıya attı.
Bu ideolojik değişim, örgütü Marksist ve Müslüman
olarak iki ayrı yapıya bölünmeye itti. Öte yandan Fedailer nezdinde her iki
hizip, 1979 ayaklanmasına kadar faaliyetlerine devam etti ve bu durum, onların
devrimin zafere ulaşmasında önemli bir rol oynamalarını ve kendilerini yeniden
diriltme imkânı bulmalarını sağladı.
İran’da on sekiz ay süren devrimci ayaklanma,
Şubat 1979’da ikili iktidarın oluşmasıyla sonuçlandığında Şah’ın hükmünü
yitirmiş olan rejimine karşı Ayetullah Humeyni’nin devrim hükümeti tesis
edildiğinde, bu militan solcu gerillalar ve hava harp okulu öğrencileri,
silâhlı ayaklanma ile mevcut kördüğümü kesip attılar ve Şah’ın kraliyet muhafız
alayını mağlup ederek, İran’ın yeni bir geleceğe uyanmasını sağladılar.
Devrimci gerilla örgütlerindeki üye sayısı ve
fiilî eylem miktarı sınırlı olsa da tekrar tekrar anlatılan hikâyeler, gizemli
ve devrimci yazın, kadın savaşçıların mücadeleye katılması gibi hususlar, bu
örgütlerin işçiler ve öğrenciler arasında ciddi bir destek bulmasını sağladı.
Şah İran’ı terk ettikten sonra mevcut duygular üzerinden ondan fazla solcu
örgüt kuruldu. Fedailer’in üye sayısı 1979’da elliden azken (ki 1971-1977 arası
dönemde örgütün 341 gerillası vardı) yüz bin kadar aktif destekçiye sahipti.[7]
Halkın Mücahidleri ise daha da fazla büyüdü ve
süreç içerisinde hızla örgütlü bir kitle hareketine dönüştü. Solcular kitlesel
yürüyüşlerde, üniversitelerde, fabrikalarda, yoksul mahallelerde, Kürd ve
Türkmen kentlerinde varlıklarını ortaya koydular. 1979 1 Mayıs’ında beş yüz bin
insanı sokaklara dökmeyi bildiler.[8] İran gerilla hareketinin simgesi olan
“Siyahkel Destanı” M. Azarm, Şafi Kadkani ve Ahmed Şamlu gibi şairler gibi
önemli İranlı aydınların edebi ve sanatsal çalışmalarında en fazla başvurulan
konu başlıklarından biri hâline geldi.
Yetmişlerin sonlarında
bizim gibi birçok öğrenci ve aydını asıl büyüleyen, bu hareketlerin yeraltında
yürüttükleri siyaseti kuşatan mistik hale ve o kahramanlıktı. O ağır
Kalaşnikofları elde taşıyan genç kadın gerillalara ait görüntüler, dindar
olmayan gençler ve liberal aydınlar arasında ciddi bir ilgiyle karşılanıyordu.
Asef
Bayat
[Kaynak:
Revolution without Revolutionaries:
Making Sense of the Arab Spring, Stanford University Press, 2017, s.
30-32.]
Dipnotlar
[1] Maziar Behrooz, Rebels with a Cause: The Failure of the Left in Iran (Londra: I. B.
Tauris, 2000).
[2] Ervand Abrahamian, Iran between Two Revolutions (Princeton, NJ: Princeton University
Press, 1981), s. 484–485.
[3] Behrooz, Rebels
with a Cause.
[4] Ervand Abrahamian, Radical Islam: The Mujahedin of Iran (Londra: I. B. Tauris, 1989).
[5] Ahmad Rezaei, Nehzat-e Husseini (Tahran: Mujahedin Khalq Organization, 1976).
[6] Abrahamian, Radical Islam.
[7] Behrooz, Rebel
with a Cause; Abrahamian, Iran
between Two Revolutions, s. 480.
[8] Nozar Alaolmolki, “The New Iranian Left,” Middle East Journal 41, Sayı. 2 (Bahar
1987): s. 218–233.
0 Yorum:
Yorum Gönder