18 Mart 2018

, ,

Tayvan

“Emperyalizme ölüm”

Mesele, itikatta liberal amelde Kemalist olana, liberalizmin ve Kemalizmin düşman gördüğü bir dine saldırarak yedeklenmek. Pratikte liberalizmi ve Kemalizmi dolaylı olarak beslemek. Seçim siyasetine, parlamento koridorlarına sevdalananların herkesi kendisi gibi kılma çabası.

Bu koşullarda mesele, Batı’ya ve onun iç devletine yaranmak adına, Müslüman’a vurarak yükseleceğini zannetmek. Yoksulla bir muhabbetinin olmadığını bu sayede gizlemek.

Sömürü ve zulüm tüm araçlarını takviye ediyor, kimin umurunda? “İslam” diye düşmüş bir bayrak var, çiğneyelim, bunu gören efendilerden hayat dilenelim yeter bize! Bugün tek siyaset bu…

* * *

Duvar gazetesi, patronlar dünyasına hoş görünecek bir muhtevaya sahip. Radikal’den daha beter. Piyasanın solcularını toplamışlar, fikre ve eyleme yön vereceklerini düşünüyorlar. İran’da düşen bekârlık partisi uçağına ailelerden daha fazla ağıt yakmasının sebebi burada. Saygı ve sadakat gösterilmek zorunda sonuçta.

Erbil konsolosuymuş bir yazarı. Petrol şirketine siyasi danışmanlık(!) yapmış. Bildiği siyaset, sömürgecilikten ve yağmacılıktan mülhem. Aydın Selcen’in Kıbrıs yazısı, işgalciliğin propagandasının nasıl yapılacağına dair iyi bir örnek.[1] Üstelik Selcen, Türkiye’de Çin Devrimi’ne benzer bir devrimin olduğunu sanıyor ve Kuzey Kıbrıs’ı Tayvan’a benzetiyor. Selcen, ne tür imgeler kullanacağını iyi biliyor.

İngiliz emperyalizminden kalan izler arasında dolaşırken nefes aldığını söylüyor mesela. Ne güzel! Oraya kimlere danışmanlık yapmaya gitti acaba? Yere göğe sığdıramadığı Denktaş ailesi olabilir mi? Övgülerin ve danışmanlığın İsrail boru hattı ile alakası var mı?

* * *

Aydın Selcen, nerelere mesaj vereceğini iyi biliyor. Türk tarafına dair bir yaklaşımı ifade ediyor. Madalyonun diğer yüzünde de bir “Kürt” duruyor. Herkes devrimcilik yaparken, üniversite bahçesinde şiir okumakla övünen yazarımız, edebiyatı siyaset zannediyor. Okuyarak gerçekliğin dönüştürülebileceğini düşünüyor. Edebiyattan da siyaset kadar anlıyorsa, vay hâline!

Selim Temo, devletin Kürt tasavvuruna ait sınırlar dâhilinde konuşuyor aslında.[2] O sınırları aşınca öleceği korkusuna kapılıyor her seferinde. Bu sebeple, bir yerlerde efendilere gizli mesajlar veriyor ve hep boğaza nazır restoranların penceresinden bakıyor politik hayata. Ömrü boyunca verdiği ödünler bunu gerektiriyor çünkü. Kendisine “eleştir” dedikleri şeyleri ağzına doluyor.

Edebiyatçı ya, Demirtaş’ın kitabının içeriğine dair tek laf etmiyor, “bizim yayınevinde çıksaydı da biraz para kazansaydık” diyebiliyor ancak. Demirtaş, alınıp satılabilen, kârlı bir “proje” sonuçta!

Aklında küçük burjuvaya has, sınırsız-sınıfsız bir kurgu var. Derdi, Batı’ya dönüp “bu AKP İslamcı, biz onunla mücadele ediyoruz” pozu kesip alkış toplamak. Sur Cihangir olacaksa, fazlasına gerek yok zaten. “Manevralar” dediği, kendisine dair bir kılıf bulma çabası.

O sınırsız-sınıfsız kurgu, bir tür “Kürt”. Gerçek Kürt’le alakası yok. Hatta onu hiç umursamıyor da, ona hep tepeden bakıyor. Herkesi her türlü sorunun Kürt olmamanın sonucu olduğuna ikna etmeye çalışıyor. Bu Kürt de fazla devlet ürünü, sömürgecilik tahayyülünün çıktısı… Mücadelenin oluşturduğu bir şeyin tasfiyesi, Temo gibilerin zihin dünyalarında gerçekleşiyor. Manevra yaptığını, akıl oyunlarında iyi olduğunu, efendilerle eşit ilişkiler kurabileceğini düşünenlerin derdi, o mücadeleyi ve onun kurduğu Kürt’ü tasfiye etmek. Sömürgecilik, havuç ve sopayı ellerinden hiç düşürmüyor.

“Emperyalizmle ilişkiyi eleştirenlerle Kürd’ü öldürenler bir” diyor sonra. Çünkü Temo, aslında emperyalistlerden yana. Ve zaten emperyalizmle ilişkiyi kimse eleştirmiyor.

Güya küçük ve aşağılık gördüğü Kürd’e diyor ki “emperyalizmden bahsedenler öldürüyor sizleri, uzak durun onlardan.” Bunun için de Temo, ittihatçı bir öcüye işaret ediyor, ama döne dolaşa onun sözüne giriyor. O, Kürt olmaktan bıkıp o oluştan kurtuluşun imgesini kendisinde kurmuş, varlığını o imgeyle tanımlamış. Esasen ittihatçılık dediği şey de Temo gibi sınırsız-sınıfsız “Türk” icat eden bir ideolojik yönelim. Temo onunla yarışıyor, ona haset ediyor, ondaki kibri paylaşıyor. Ve döne dolaşa bunu tavsiye ediyor. Çok yüce gönüllü, ama herkesin o tavsiyeye uyamayacağını, herkesin Kürt olamayacağını iyi biliyor.

Çünkü İslam diye bozucu, yıkıcı bir unsur var orta yerde. Derdi, İslam’ın Kürde karşı kullanılmasıymış. Özne olabilmek, sadece onun gibilere mahsus. “Özne” ve “İslam” kelimelerini kasten kullanıyor, kimlere mesaj vereceğini iyi biliyor. Bahsini ettiği Soğukoğlu imam değil, ajan. Bu “Müslüman âlim” üzerinden örneklediği “İttihatçılık” da yüz yıldır kendisi gibi cümleler kuruyor oysa. Temo, döne dolaşa itilafçı çizgiye örgütleniyor. İtilafçılıksa ittihatçılığın erişemediği yerlere uzattığı kolu.

* * *

Sömürgecilik ve emperyalizm, ruhta, akılda ve amelde karşılık bulmalı. Duvar’ı buradan okumak lazım. Suriye devletine küfredenler, “rejim” diyenler, Lazkiye’nin Alevilerce yağmalandığını söyleyenler, bugün Efrin’e Suriye ordusunun girmesini istiyorlar. Batı’nın İslam karşıtı söylemine sığınarak, “koministlik” pozu kesenler, fena yanılıyorlar.

Bugün sol, Onur Yürüyüşü’nde Cihangir’de soyunup dans eden transları, 8 Mart’ta “orospuyuz biz” diyenleri savunmayı devrimcilik olarak satma imkânı buluyor. AKP, bu hâlden memnun. Solcular, omuzlarına taktığı apoletlerden, sırtlarını sıvazlayan elden memnun.

Filistin’de İsrail’in, İran’da diasporadaki solcuların halka zorla porno izlettirişi belirliyor bu çizgiyi ve bu çizgi, bugün solu keserek kalınlaşıyor. O çizgi üzerinden beden ve eylem tasavvurumuzu sömürgecilik önünde diz çöktürüyorlar.

Feminizm, bacak arasına ve genital organlara kapanıyor ki ideoloji ve siyaset, kimliğe kapatılabilsin. Böylelikle o genital organlara sahip herkesi örgütleyebileceğini sanıyorlar. Döne dolaşa o organlara örgütleniyorlar. Eskiden kol gücüne sahip herkesi örgütleyeceğini düşünenler, huylarından hiç vazgeçmemişler anlaşılan.

Sömürgecilik ve emperyalizm buradan ilerliyor. Biyopolitik imkânlar buluyor her seferinde. Bu noktada “ben kadınım, kadın olmadan anlayamazsın” deme imkânı bulunuyor. Efendilerin biyolojisi, iktisadı ve coğrafyası teoriyi tayin ediyor.

Aynı kapatma Kürt için de geçerli. Kürt, gerçek dışına, metafiziğe ait bir kurgu olarak, cümle âleme dayatılıyor, Kâbe’deki kara taş gibi, tavafın merkezine konuluyor. Onu merkeze koyanlar, aslında nişan tahtasının orta yerine yerleştirdiklerini gayet iyi biliyorlar. Onlar, kadından ve Kürt’ten kurtulmak isteyenler. Kurtuluyorlar da. İslam’dan kurtulanlarla Kürt’ten, İşçi’den veya Kadın’dan kurtulanların kavgası, ortaoyunu!

Bugün sol neye ağırlık veriyorsa, söyleminin merkezinde ne duruyorsa, emperyalizm ve sömürgecilik o kapıdan ilerliyor demektir.

Aydın Selcen’in de Selim Temo’nun da kafasında Tayvan vardır. İttihatçılık vs. derken kastettikleri, Çin’dir, Pol Pot’tur, Stalin’dir, Kuzey Kore’dir. Ayn Rand dünyasına örgütlemek istedikleri halklar, onlar için mide bulandırıcıdır. Ölüm diye gösterdikleri, sıtmayı sevdirmek içindir.

Efrin’i Kıbrıs’ı göstererek anlatan bir “siyasî danışman”ın kimlere hizmet ettiği açıktır. Ama Temo’ya göre, o hizmet edilenlerin cümle içerisinde kullanılması suçtur, dilbilgisi hatasıdır, hatta gericidir, terakkiye manidir. Temo’yu “emperyalizm” gibi kelimeleri kullanıp onun izlediği dizileri huzur içerisinde izlemesine mani olmak, kimsenin haddine değildir!

En geniş hâliyle, 1 Mart’ta toplanan kitlenin eritilmesi, dağıtılması diye bir emir vardır ortada. Bugün nesnel olarak o emri adım adım yerine getirenlerin Suriye’ye dair sözleri ve eylemleri hükümsüzdür. Kendisinden başkasını görmeyenler, herkesi körleştirmeden rahata eremezler!

Eren Balkır
17 Mart 2018

Dipnotlar:
[1] Aydın Selcen, “Lefkoşa’da Bir Nefes Özgürlük”, 14 Mart 2018, Duvar.

[2] Selim Temo, “Artvin’den Afrin’e”, 14 Mart 2018, Duvar.

0 Yorum: