Mesele, itikatta liberal amelde Kemalist olana, liberalizmin
ve Kemalizmin düşman gördüğü bir dine saldırarak yedeklenmek. Pratikte
liberalizmi ve Kemalizmi dolaylı olarak beslemek. Seçim siyasetine, parlamento
koridorlarına sevdalananların herkesi kendisi gibi kılma çabası.
Bu koşullarda mesele, Batı’ya ve onun iç devletine
yaranmak adına, Müslüman’a vurarak yükseleceğini zannetmek. Yoksulla bir
muhabbetinin olmadığını bu sayede gizlemek.
Sömürü ve zulüm tüm araçlarını takviye ediyor, kimin
umurunda? “İslam” diye düşmüş bir bayrak var, çiğneyelim, bunu gören
efendilerden hayat dilenelim yeter bize! Bugün tek siyaset bu…
* * *
Duvar gazetesi,
patronlar dünyasına hoş görünecek bir muhtevaya sahip. Radikal’den daha
beter. Piyasanın solcularını toplamışlar, fikre ve eyleme yön vereceklerini
düşünüyorlar. İran’da düşen bekârlık partisi uçağına ailelerden daha fazla ağıt
yakmasının sebebi burada. Saygı ve sadakat gösterilmek zorunda sonuçta.
Erbil konsolosuymuş bir yazarı. Petrol şirketine
siyasi danışmanlık(!) yapmış. Bildiği siyaset, sömürgecilikten ve yağmacılıktan
mülhem. Aydın Selcen’in Kıbrıs yazısı, işgalciliğin propagandasının nasıl
yapılacağına dair iyi bir örnek.[1] Üstelik Selcen, Türkiye’de Çin Devrimi’ne
benzer bir devrimin olduğunu sanıyor ve Kuzey Kıbrıs’ı Tayvan’a benzetiyor. Selcen,
ne tür imgeler kullanacağını iyi biliyor.
İngiliz emperyalizminden kalan izler arasında
dolaşırken nefes aldığını söylüyor mesela. Ne güzel! Oraya kimlere danışmanlık
yapmaya gitti acaba? Yere göğe sığdıramadığı Denktaş ailesi olabilir mi?
Övgülerin ve danışmanlığın İsrail boru hattı ile alakası var mı?
* * *
Aydın Selcen, nerelere mesaj vereceğini iyi biliyor.
Türk tarafına dair bir yaklaşımı ifade ediyor. Madalyonun diğer yüzünde de bir
“Kürt” duruyor. Herkes devrimcilik yaparken, üniversite bahçesinde şiir
okumakla övünen yazarımız, edebiyatı siyaset zannediyor. Okuyarak gerçekliğin
dönüştürülebileceğini düşünüyor. Edebiyattan da siyaset kadar anlıyorsa, vay
hâline!
Selim Temo, devletin Kürt tasavvuruna ait sınırlar
dâhilinde konuşuyor aslında.[2] O sınırları aşınca öleceği korkusuna kapılıyor
her seferinde. Bu sebeple, bir yerlerde efendilere gizli mesajlar veriyor ve
hep boğaza nazır restoranların penceresinden bakıyor politik hayata. Ömrü
boyunca verdiği ödünler bunu gerektiriyor çünkü. Kendisine “eleştir” dedikleri
şeyleri ağzına doluyor.
Edebiyatçı ya, Demirtaş’ın kitabının içeriğine dair
tek laf etmiyor, “bizim yayınevinde çıksaydı da biraz para kazansaydık”
diyebiliyor ancak. Demirtaş, alınıp satılabilen, kârlı bir “proje” sonuçta!
Aklında küçük burjuvaya has, sınırsız-sınıfsız bir
kurgu var. Derdi, Batı’ya dönüp “bu AKP İslamcı, biz onunla mücadele ediyoruz”
pozu kesip alkış toplamak. Sur Cihangir olacaksa, fazlasına gerek yok zaten.
“Manevralar” dediği, kendisine dair bir kılıf bulma çabası.
O sınırsız-sınıfsız kurgu, bir tür “Kürt”. Gerçek
Kürt’le alakası yok. Hatta onu hiç umursamıyor da, ona hep tepeden bakıyor.
Herkesi her türlü sorunun Kürt olmamanın sonucu olduğuna ikna etmeye çalışıyor.
Bu Kürt de fazla devlet ürünü, sömürgecilik tahayyülünün çıktısı… Mücadelenin
oluşturduğu bir şeyin tasfiyesi, Temo gibilerin zihin dünyalarında
gerçekleşiyor. Manevra yaptığını, akıl oyunlarında iyi olduğunu, efendilerle
eşit ilişkiler kurabileceğini düşünenlerin derdi, o mücadeleyi ve onun kurduğu
Kürt’ü tasfiye etmek. Sömürgecilik, havuç ve sopayı ellerinden hiç düşürmüyor.
“Emperyalizmle ilişkiyi eleştirenlerle Kürd’ü
öldürenler bir” diyor sonra. Çünkü Temo, aslında emperyalistlerden yana. Ve
zaten emperyalizmle ilişkiyi kimse eleştirmiyor.
Güya küçük ve aşağılık gördüğü Kürd’e diyor ki
“emperyalizmden bahsedenler öldürüyor sizleri, uzak durun onlardan.” Bunun için
de Temo, ittihatçı bir öcüye işaret ediyor, ama döne dolaşa onun sözüne
giriyor. O, Kürt olmaktan bıkıp o oluştan kurtuluşun imgesini kendisinde
kurmuş, varlığını o imgeyle tanımlamış. Esasen ittihatçılık dediği şey de Temo
gibi sınırsız-sınıfsız “Türk” icat eden bir ideolojik yönelim. Temo onunla
yarışıyor, ona haset ediyor, ondaki kibri paylaşıyor. Ve döne dolaşa bunu
tavsiye ediyor. Çok yüce gönüllü, ama herkesin o tavsiyeye uyamayacağını,
herkesin Kürt olamayacağını iyi biliyor.
Çünkü İslam diye bozucu, yıkıcı bir unsur var orta
yerde. Derdi, İslam’ın Kürde karşı kullanılmasıymış. Özne olabilmek, sadece
onun gibilere mahsus. “Özne” ve “İslam” kelimelerini kasten kullanıyor, kimlere
mesaj vereceğini iyi biliyor. Bahsini ettiği Soğukoğlu imam değil, ajan. Bu
“Müslüman âlim” üzerinden örneklediği “İttihatçılık” da yüz yıldır kendisi gibi
cümleler kuruyor oysa. Temo, döne dolaşa itilafçı çizgiye örgütleniyor.
İtilafçılıksa ittihatçılığın erişemediği yerlere uzattığı kolu.
* * *
Sömürgecilik ve emperyalizm, ruhta, akılda ve amelde
karşılık bulmalı. Duvar’ı buradan okumak lazım. Suriye devletine
küfredenler, “rejim” diyenler, Lazkiye’nin Alevilerce yağmalandığını
söyleyenler, bugün Efrin’e Suriye ordusunun girmesini istiyorlar. Batı’nın
İslam karşıtı söylemine sığınarak, “koministlik” pozu kesenler, fena
yanılıyorlar.
Bugün sol, Onur Yürüyüşü’nde Cihangir’de soyunup dans
eden transları, 8 Mart’ta “orospuyuz biz” diyenleri savunmayı devrimcilik
olarak satma imkânı buluyor. AKP, bu hâlden memnun. Solcular, omuzlarına
taktığı apoletlerden, sırtlarını sıvazlayan elden memnun.
Filistin’de İsrail’in, İran’da diasporadaki solcuların
halka zorla porno izlettirişi belirliyor bu çizgiyi ve bu çizgi, bugün solu
keserek kalınlaşıyor. O çizgi üzerinden beden ve eylem tasavvurumuzu
sömürgecilik önünde diz çöktürüyorlar.
Feminizm, bacak arasına ve genital organlara kapanıyor
ki ideoloji ve siyaset, kimliğe kapatılabilsin. Böylelikle o genital organlara
sahip herkesi örgütleyebileceğini sanıyorlar. Döne dolaşa o organlara
örgütleniyorlar. Eskiden kol gücüne sahip herkesi örgütleyeceğini düşünenler,
huylarından hiç vazgeçmemişler anlaşılan.
Sömürgecilik ve emperyalizm buradan ilerliyor.
Biyopolitik imkânlar buluyor her seferinde. Bu noktada “ben kadınım, kadın
olmadan anlayamazsın” deme imkânı bulunuyor. Efendilerin biyolojisi, iktisadı
ve coğrafyası teoriyi tayin ediyor.
Aynı kapatma Kürt için de geçerli. Kürt, gerçek
dışına, metafiziğe ait bir kurgu olarak, cümle âleme dayatılıyor, Kâbe’deki
kara taş gibi, tavafın merkezine konuluyor. Onu merkeze koyanlar, aslında nişan
tahtasının orta yerine yerleştirdiklerini gayet iyi biliyorlar. Onlar, kadından
ve Kürt’ten kurtulmak isteyenler. Kurtuluyorlar da. İslam’dan kurtulanlarla
Kürt’ten, İşçi’den veya Kadın’dan kurtulanların kavgası, ortaoyunu!
Bugün sol neye ağırlık veriyorsa, söyleminin
merkezinde ne duruyorsa, emperyalizm ve sömürgecilik o kapıdan ilerliyor demektir.
Aydın Selcen’in de Selim Temo’nun da kafasında Tayvan
vardır. İttihatçılık vs. derken kastettikleri, Çin’dir, Pol Pot’tur,
Stalin’dir, Kuzey Kore’dir. Ayn Rand dünyasına örgütlemek istedikleri halklar,
onlar için mide bulandırıcıdır. Ölüm diye gösterdikleri, sıtmayı sevdirmek
içindir.
Efrin’i Kıbrıs’ı göstererek anlatan bir “siyasî
danışman”ın kimlere hizmet ettiği açıktır. Ama Temo’ya göre, o hizmet
edilenlerin cümle içerisinde kullanılması suçtur, dilbilgisi hatasıdır, hatta
gericidir, terakkiye manidir. Temo’yu “emperyalizm” gibi kelimeleri kullanıp
onun izlediği dizileri huzur içerisinde izlemesine mani olmak, kimsenin haddine
değildir!
En geniş hâliyle, 1 Mart’ta toplanan kitlenin
eritilmesi, dağıtılması diye bir emir vardır ortada. Bugün nesnel olarak o emri
adım adım yerine getirenlerin Suriye’ye dair sözleri ve eylemleri hükümsüzdür.
Kendisinden başkasını görmeyenler, herkesi körleştirmeden rahata eremezler!
Eren Balkır
17 Mart 2018
Dipnotlar:
[1] Aydın Selcen, “Lefkoşa’da Bir Nefes Özgürlük”, 14 Mart 2018, Duvar.
[2] Selim Temo, “Artvin’den Afrin’e”, 14 Mart 2018, Duvar.
0 Yorum:
Yorum Gönder