Afro-Amerikanlar ve Afrika diasporası, devrimin
tüm o ırkçı zulmüyle birlikte, sermayeyi merkeze koymuş olan sistemin sonuna
işaret etme ve bütün dünyaya yayılma ihtimalinden epey etkilenmişlerdi.
Jamaikalı şair ve yazar Claude McKay’in Ekim Devrimi’ni “insanlık tarihinde
yaşanmış en büyük olay”, Bolşevizmi “bugün dünyadaki en harika ve en bilimsel
fikir” olarak nitelemesinin sebebi buydu.[1] Gene Jamaikalı olan Wilfred Domingo
ise şu soruyu sormaktaydı: “Bolşevizm Siyahların çoğunluğu teşkil ettikleri
sömürgelere ve Afrika’ya hürriyet getirmesi ve ABD’de insanî hoşgörü ve saadeti
teşvik etmesi mümkün mü?”[2] Ekim Devrimi, ABD, Karaipler ve Afrika’da zulüm
görenlerin lehine işleyecek, sermayeyi merkeze koyan sisteme alternatif olan
bir düzeni muştuladığı için hayranlıkla değerlendirilen bir olguydu. Yirminci
yüzyılın başlarında kurulmuş örgütler bu türden görüşlere sahiplerdi. Otto
Huiswoud, Cyril Biggs, Harry Haywood ve Grace Campbell gibi birçok önde gelen
siyah komünisti bünyesinde bulunduran ve ABD’de faaliyet yürüten Afrikalı Kanı
Kardeşliği örgütü Ekim Devrimi’nden ilham alan örgütlerden birisiydi.
Şarkıcı ve aktör Paul Robeson
Ağustos 1958’de düzenlediği Moskova turnesinde: Anatoliy Garanin/Sputnik
Yirmilerde, Sovyetler Birliği’nin temellerinin
yeni yeni atıldığı günlerde birçok önemli sima sosyalizmin inşasını ilk elden
görmek ve ırkçılığın, ulusal baskının olmadığı koşulları gözlemlemek için bu
ülkeye gitti. Irkçılık ve ulusal baskı ile ilgili değerlendirme pratikte W.E.B.
Du Bois, Langston Hughes ve Paul Robeson gibi isimlerin ortaklaşa dillendirdiği
bir husustu. 1926 gibi erken bir tarihte, Sovyetler’den dönen Afro-Amerikan
akademisyen ve aktivist Du Bois şunları söyledi: “Rusya’nın bana verdiği ilham
karşısında büyük bir şaşkınlık yaşadım. Bolşevizme kendi gözlerim ve
kulaklarımla şahit oldum. Artık ben bir Bolşevik’im.” 1945’te yazdığı “Rusya
Sömürgeci İmparatorluğunu Nasıl Dönüştürdü?” isimli bir kitap kaleme alan,
Trinidadlı Panafrikacı George Padmore komünist hareketten kopmasına, hareketten
ihraç edilmesine karşın, 1917’deki devrimci dönüşümü göklere çıkartıyor, ulusal
baskının bu devrim sayesinde ortadan kalktığını söylüyordu.
W. E. B. Du Bois ve Shirley Graham Du Bois 1 Mayıs
1959’da Kızıl Meydan’da 1 Mayıs törenlerini izliyor. Özel Koleksiyonlar ve
Üniversite Arşivleri, Massachusetts Üniversitesi Amherst Kütüphaneleri.
Ekim Devrimi sadece bir olay olarak önemli
değildi. Esasında o, Sovyetler Birliği’nde yeni bir politik ve ekonomik
sistemin inşası için gerekli yolu açtı ve 1919’dan itibaren Komintern
bünyesinde yeni bir enternasyonal komünist hareketin örgütlenmesini sağladı.
Komintern’in amacı, Sovyetler dışında devrimci dönüşümün koşullarını
oluşturmaktı. Kurulduğu ilk günden itibaren Komintern Afrika ve diğer
sömürgelerle, ayrıca Afrikalıların ve Afrika mirasının nasıl kurtulacağı, ırkçı
zulmün her türden biçimine nasıl son verileceği meselesi olarak Siyah Meselesi
ile yakından ilgilendi. Gerçekte bu meseleye dair böylesine bir duruş
sergileyen, hem sömürgeciliğe hem de ırkçılığa açıktan karşı çıkan ve tüm
Afrikalıları kurtuluşları için örgütlemeye çalışan başka hiçbir uluslararası
örgüt yoktu.
Komintern’in her milliyetten komünisti bünyesine
katması ve Afrika gibi yerlerde sömürgecilik ve ırkçılık karşıtı bir tutum
sergilemesi Britanya, Fransa, ABD ve Güney Afrika’daki komünist partilerde bile
memnuniyetsizliğe yol açtı. Bazıları Siyah Sorunu konusunda ayak
sürümekteydiler. Komintern’in daha devrimci olduğu, Ekim Devrimi’nin bıraktığı
mirası koruduğu, bu nedenle parçası olan partilerin bazılarına göre bu tür
meselelere daha fazla ilgi gösterdiği görüşü yaygın kabul gören bir görüştü. Bu
çelişki, Komintern’in Güney Afrika’daki komünist partiden Afrikalıların öncülük
ettiği bir kitle partisi olmasını istemesiyle açığa çıktı. Komintern’e göre
parti özel tipte bir sömürge olarak görülen çoğunluğun idaresini savunmalıydı.
Ama pratikte partinin birçok lideri görüşe itiraz etti. Komintern’in aldığı
kararlar, ABD’de “Siyah Kuşak” denilen bölgede Afro-Amerikanların kendi
kaderini tayin hakkı için verdikleri mücadelenin yönü konusunda da benzer bir
ihtilafa yol açtı. Onun siyaseti hakkında ne söylenirse söylensin, teşkilâtın
mücadelenin kapsamını, önemini ve merkezî gücünü artırdığına hiç şüphe yok.
Geçmişe dair yakın dönemde yapılan kimi değerlendirmelerin de ortaya koyduğu
biçimiyle, Siyah Güç ve insan hakları mücadelesinin temellerini atan oydu.
Dahası, Komintern’in aldığı konum ABD dışında da tesirli oldu ve Küba ile diğer
Latin Amerika ülkelerindeki komünist partileri etkiledi. Nihayetinde Siyah
komünistler Uluslararası Siyah İşçiler Sendika Komitesi’nin (ITUCNW) kuruluşuna
yönelik talebi dillendirdiler.
Aralarında Siyah
İşçi gazetesinin de bulunduğu bir dizi yayın çıkartan ITUCNW önemli bir
kurumdu. Bu kurum, Ekim Devrimi’nin ve Komintern’in etkisinin, ayrıca buna
bağlı olarak, devrimci politikanın yirmilerin sonunda ve otuzlarda tüm dünyada,
bilhassa Afrika’da, Karaipler’de ve Avrupa’da yayılmasının bir ürünüydü.
ITUCNW’nin işçileri örgütlediği, Batı Afrika’daki İngiliz sömürgelerinden
ayrıca Güney Afrika’dan insanların saflara katıldığı dönemde birçok öğrenci
Afrika’dan Sovyetler’e gönderildi. Bazıları da Karaipler ve ABD’den Ekim
Devrimi’nin yol açtığı sonuçları görmek için bu ülkeye gitti. İki savaş arası
dönemde ziyaret gerçekleştirenlerin sayısı yüzleri buluyordu. Bunlar arasında
Sierra Leone’den Isaac Wallace-Johnson, Kenya’nın ileride başbakanı olacak olan
Jomo Kenyatta ve Güney Afrika Komünist Partisi’nin ilk siyah genel sekreteri
Albert Nzula da vardı.
Belki de Ekim Devrimi’nin geride bıraktığı en
önemli miras, onun ürettiği teori ve sermayeyi merkeze alan dünyanın kuşattığı
yeni bir toplumsal sistemin inşasına dair deneyimdi. Devrim başka bir dünyanın
mümkün olduğunu, değer üretenlerin kendilerini özgürleştirip yeni bir dünya
kurabileceklerini ortaya koydu. Bu seçenek ve kurtuluş ihtimali iki savaş arası
dönemde, bilhassa II. Dünya Savaşı sonrasında Afrika ve diasporadaki bireylere
ve örgütlere ilham vermeyi sürdürdü. Savaş sonrası dönemde Sovyetler Birliği
faşizmi yendi ve sömürgecilik idaresi altında takatten düşmüş ülkelerde
egemenliğin tesisine ve ulusal kurtuluşun gerçekleşme ihtimalini canlandırdı.
Kimilerine göre bu teori Lenin’in emeğinin ve
şahsiyetinin bir eseriydi. O birçoklarına ilham kaynağı olmayı sürdürdü.
1970’te Kazakistan’ı ziyareti esnasında, Portekiz Gine’sinde süren ulusal
kurtuluş mücadelesine liderlik eden Amilcar Cabral şunları söylüyordu: “Bizim
gibi her şeyden mahrum olan ve çok zor koşullarda çile çeken bir halkın mücadele
yürütmesi ve başarılar kazanması nasıl mümkün olabilir? Bizim cevabımız şudur:
bunlar Lenin var diye mümkün olmuştur, o insan olarak görevini ifa etmiş
devrimci ve vatansever bir insandır. Eskiden olduğu gibi bugün de Lenin,
halkların ulusal kurtuluş mücadelesinin en büyük savunucusudur.” Lenin’in
ortaya koyduğu eser ve sunduğu katkıya yönelik hayranlığını dillendirme
konusunda Cabral yalnız değildir. Burkina Fasolu devrimci lider Thomas Sankara
da Lenin’in yazılarına hayran olduğunu dile getirmiş, hepsini okuduğunu
söylemiştir. Bu hayranlığın en net ifadesi Sankara’nın şu sözünde dile
getirilmektedir: “Büyük Ekim Devrimi dünyayı dönüştürmüş, proletaryayı zafere
taşımış, kapitalizmin temellerini sarsmış, Paris Komünü’nün adalete dair
düşlerini mümkün kılmıştır.”[3] 1984’te ise Sankara şunu söyler: “1917 Devrimi
bizlere birçok şey öğretti.”[4]
Dünya 1917 sonrası epey
değişti. Sovyetler Birliği tarih sahnesinden çekildi, başka ülkelerdeki
sosyalizm inşası son buldu. Zenginlikleri üretenlerin kurtuluşu için gerekli
koşulları ele alan öğreti olarak komünizm ise ölmedi, ölmesi de zaten mümkün
değildi. Gene de bugünün sorunlarına çözüm bulmak için bize modern bir komünizm
gerekli. Ekim Devrimi başka bir dünyanın mümkün olduğunu, bu seçeneğin
ütopyadan ibaret olmadığını ve hepimizin değişimin birer faili ve tarih
yapıcıları olabileceğini gösterdi.
Hakim Adi
Dipnotlar
[1] Hakim Adi, Pan-Africanism
and Communism: The Communist International, Africa and the Diaspora, 1919-1939
(Trenton: Africa World Press, 2013), s. 12.
[2] A.g.e.,
s. 13.
[3] Thomas
Sankara Speaks: The Burkina Faso Revolution 1983-1987 (Londra: Pathfinder,
2015), s. 165.
[4] A.g.e.,
s. 135.
0 Yorum:
Yorum Gönder