1 Mayıs, diğer her türden tatilden farklı bir
gündür. Henüz ticarîleşmemiştir. O, hediyelerin alınıp verildiği bir tatil günü
değildir. Ne de aile üyelerinin katıldıkları tuhaf akşam yemeklerinin yenildiği
bir gündür.
Yöneticilerimiz onu mahkûm ederler, görmezden
gelirler veya o tarihe başka bir isim verirler. Ama bu noktada 1 Mayıs’ın bir
“sadakat günü” olmadığını da söylemek gerekmektedir. Bilâkis 1 Mayıs, sokaklara
döküldüğümüz, zerre geri adım atmadan asıl sorunun kapitalizm, tek çözümün
komünizm olduğunu haykırdığımız gündür.
1 Mayıs’ta hep bir ağızdan “ehven-i şer”
siyasetini redde tabi tutmak bir mecburiyettir. O, yumruklarımızı sıkıp
imkânsızı, tüm bu sistemin defolup gitmesi gerektiğini dile getirdiğimiz
gündür.
O, “başka seçenek” olmadığını kabul ettiğimiz,
başkaldırdığımız, tüm cesaretimizle dünyayı sömürücülerden ve zalimlerden geri
alma irademizi ortaya koyduğumuz gündür.
1 Mayıs’ta dünyayı anlama noktasında bize
öğretilenlere karşı çıkarız. Başka bir ülkeye karşı değil, dünya insanlığının
büyük çoğunluğu, sömürülenler ve ezilenler olarak, dünyanın o ufak yönetici
elitine, mide bulandırıcı savunucularına ve uşaklarına karşı bir araya
geldiğimiz, birlikte yürüyüp birlikte konuştuğumuz bir gündür 1 Mayıs. Şirketlerin
kârı ve askerî hâkimiyet aşkına gezegeni yağmalayan ve ateşe veren ABD
imparatorluğuna meydan okumak için bir araya geliriz. Esasında kavgamızın
amacı, ABD imparatorluğunu yeryüzünden söküp atmak ve herkesi mahveden savaşa
son vermektir.
1 Mayıs’ta bizler Amerikalı değiliz. Bayrağımız
beyaz, mavi, kırmızı değil, devrimin tüm ezilenlerin kanıyla boyanmış kızıl
bayrağıdır. Bazıları, onun ilkin ABD’de çıkış alması sebebiyle, 1 Mayıs’ın salt
Amerika’ya ait olduğunu iddia ederler. 1 Mayıs’ın doğduğu, Şikago’daki
Haymarket Şehitleri, daha iyi ücret, daha iyi çalışma koşulları için mücadele
etmiş sendika liderleridir. Ama bu isimler Amerikalı değil, ABD’de ve ülke
dışında kapitalist sisteme karşı çıkan göçmenler, devrimciler, anarşistler,
komünistler ve enternasyonalistlerdir. Onların da bizim de bir ülkemiz yoktur.
Her şeyin ötesinde onlar, henüz gençlik aşamasında olan açgözlü kapitalizme
karşı insanlığın haysiyeti için mücadele etmişlerdir.
1 Mayıs’ta kendimizi güçlülere karşı adilane
talepler dillendirmekle sınırlamayalım. Gücü elimize alalım ve o güçle toplumu
dönüştürelim. Domuzların ülke genelinde sırf siyah diye gençlere silâh sıktığı
bu 1 Mayıs’ta kendimizi “polis terörüne son verilsin” talebiyle sınırlamayalım,
o terörü sürdüren ve mümkün kılan, beyaz üstünlükçü sistemi tümüyle yok etmek
için mücadele verelim.
Her yıl 365 gün zenginlerin, onların sürdürdüğü
savaşların, kâr hırslarının, soğuk ve hesapçı sömürünün ve zulmün, o
zenginlerin yalanlarının, gerekçelerinin ve kılıflarının hükmettiği bir dünyada
yaşıyoruz. Yaşadığımız dünya, insanlık onurunu zedeleyen, ırkçılık, kadın
düşmanlığı, homofobinin hâkim olduğu bir sistemin idaresi altındadır.
Patronların, polislerin, askerlerin, siyasetçilerin, yardakçıların düzenine
karşı çıkıyoruz.
1 Mayıs, bunlardan kurtulduğumuz bir dünyayı hayal
ettiğimiz gündür.
O, daha iyisini ortaya
koyduğumuz ve bu uğurda birleştiğimiz, tabi olduğumuz şeye karşı öfkeli
gösteriler düzenlemek kadar daha iyisi için verilen mücadeleye bağlı olduğumuzu
beyan ettiğimiz gündür. 1 Mayıs, devrimci ruhumuzu yücelttiğimiz, zafere dek
her gün mücadele yürüteceğimizi ortaya koyduğumuz gündür.
Doug Enaa Greene
1 Mayıs 2017
1 Mayıs 2017
0 Yorum:
Yorum Gönder