Trump’ın İslam Karşıtı Kutsal Savaşı
Başkan olduğu ilk gün yaptığı konuşmada Trump,
İslamî terörizmi tek düşman olarak belirledi. ABD’nin güvenliği veya refahı
konusunda Rusya ve Çin’in tehdit olduğundan bahis bile etmedi. O kısa ve açık
konuşmasında başkan şunu söyledi: “Eski ittifaklarımızı güçlendireceğiz, yeni
ittifaklar kuracağız ve medeni dünyayı radikal İslamî terörizme karşı
birleştireceğiz, onu yeryüzünden söküp atacağız.” Radikal İslamî terörizmle
mücadele konusunda Trump şu tespitte bulundu: “Polis teşkilâtımız ve ordumuz
içindeki o harika erkek ve kadınlar koruyacak bizleri. Daha da önemlisi, bizi
Tanrı koruyacak.”
Trump’ın
Asıl Kastı
Trump’ın İslamî terörizmle ilgili konuşmasında
dikkate değer üç husus mevcut. Her bir hususun köklerini tarihte ve akademik
yazında bulmak mümkün. Üç husus da ABD ile dünyada barış ve güvenlik konusunda
ciddi içerimlere sahip.
İlk husus şu: radikal İslamî terörizm, “medeni
dünya”ya yönelik bir tehdit olarak takdim ediliyor. Tarihsel açıdan “medeni
dünya” ifadesi esas olarak sömürgecilik döneminde Avrupa uluslarına atfen
üretildi. “Medeni olmayan dünya” ise Amerika’daki yerlileri, Afrikalı köleleri
ve Asya’daki sömürgeleştirilmiş halkları ifade ediyor. Bugünün standartları
açısından “medeni dünya” ifadesini diplomatlar, devlet başkanları ve
akademisyenler nadiren kullanıyorlar. Yeni anlayışa göre, dünya farklı kültürle
donatılmış bir yer. Bu kültürlerden birisi de yüzlerce yıllık tarihi olan ve
tüm kıtalara yayılma imkânı bulan İslam. Trump’ın elli altı Müslüman ülkeyi
medeni dünyanın parçası olarak görüp görmediği açık değil.
Konuşmada dikkate alınması gereken ikinci husus,
“radikal İslamî terörizm” ifadesinin İslamî şiddetin dinin kendisinden neşet
ettiğini dile getirmek için icat edilmiş olması. Buna göre, söz konusu ifade
dünyanın farklı kısımlarında Müslüman militanların uğruna mücadele ettikleri
jeopolitikayla alakalı her türden somut öfkeden asla kaynaklanmıyor. Bahsi
geçen ifade, yeni muhafazakârlar arasında epey yaygın. Bu kesim öfkeye değil,
İslam’ın psikolojisine odaklanılmasını istiyor. Örneğin bu ifade, birer
Müslüman olarak Filistinlilerin şiddet bağımlısı olduğunu, bir halkın
yüzleştiği sefaletle veya işgalle alakasının bulunmadığını söylüyor. Aynı
şekilde bu ifade Müslüman bir örgüt olarak Taliban’ın dinden ilham alan bir
savaşın iğvasına kapıldığı iddiasında bulunuyor ve şiddetin Afganistan’ın
işgaliyle zerre alakası olmadığı üzerinde duruyor. Kampanyası ve ilk başkanlık
konuşması esnasında bu ifadeye başvuran Trump, İslam’ın radikal versiyonunun
doğası gereği zalimane olduğu fikrini benimsiyor ve tüm sorunlar çözüldükten
sonra bile dünya genelinde şiddet için bahaneler bulacağını söylemiş oluyor.
Üçüncü husus ise Trump’ın radikal İslamî
terörizmin yeryüzünden sökülüp atılması meselesine bir tür kutsal savaş boyutu
katıyor olması ile alakalı. Bu noktada başkan, “polis teşkilâtımız ve ordumuz
içindeki o harika erkek ve kadınlar koruyacak bizleri. Daha da önemlisi, bizi
Tanrı koruyacak” diyor. Bu, muhtelif uluslar ve halklara, özel olarak radikal
İslamî terörizme karşı yürütülen savaşlarda Tanrı’nın ABD’nin yanında yer
aldığı iddia ediliyor. Tanrı’nın insanların yürüttüğü savaşlarda belirli bir
taraf tuttuğu anlayışı, ister Katolikler, ister Protestanlar, ister Şiiler,
ister Sünniler, isterse sağcı Hindular tarafından benimsenmiş olsun, kutsal
savaş anlayışının ana ilkesi.
İslamî
Terörizmi Anlamak
İslamî terörizmle ilgili, gayet ciddi bir
çalışmaya göre, Müslümanlar arasında görülen militanlık tarzı, kaynağını işgal
ve istilalar gibi somut jeopolitik sebeplerden alıyor. Müslüman militanlar,
ailelerini ve çocuklarını terk ediyor, canlarını veriyor ve güçlü devletlerin
gazaplarını üzerlerine çekiyor, çünkü onlar ülkelerinin, kaynaklarının veya
yaşam tarzlarının işgal edilme biçimlerine karşı mücadele ediyorlar. Öfke
faktörü, terörizmle mücadele denklemine samimiyetle dâhil edilmediği sürece,
radikal İslamî terörizmin yatışması mümkün değil.
Radikal İslamî terörizm ifadesi fazla provokatif.
Hayırdan çok zarara yol açan, kötü bir söylemin ürünü. Bu ifade, İslam dinini
töhmet altında bırakıyor ve Batılı ülkelerde yaşayan sıradan Müslüman ailelere
yönelik nefreti tetikliyor. Aynı ifade, ayrıca dinleri iftiraya uğrayan, barışa
sevdalı Müslümanların terörizme karşı durmalarına da mani oluyor. Müslüman
militanlar ise kendilerine terörist, radikal İslamcı, vahşi, yobaz denmesiyle
asla ilgilenmiyorlar.
Amerikalılar dâhil herkesin Müslüman militanların
savaş hukukunu açıktan ve kasten ihlal etmelerini eleştirme noktasında haklı
sebepleri vardır. Antik tapınakların, sufi mabetlerinin yıkılması,
kalabalıkların üzerine kamyon sürülmesi, kentlerin bombalanması ve nükleer
soykırım tehdidi elbette eleştirilebilir. Müslümanların İslam’ın herhangi bir
versiyonuyla alakası olmayan bu tür kötülükleri açıktan mahkûm etmeye
zorlanmaları ise tuhaf bir durumdur.
Tanrı’nın savaşın içine
bir biçimde dâhil edilmesi yanlıştır. Yüzlerce yıl Tanrı, şiddetin ve savaşın
destekçisi olarak takdim edilmiştir. Trump, Tanrı’nın insanlararasında yaşanan
savaşlarla ilgisiz olduğunu göz ardı etmektedir. Onun görmek istemediği diğer
bir husus da Tanrı’nın parça tesirli bombaları, kentlerde kullanılan nükleer
silâhları asla bağışlamayacağı, bu tür saldırıların asla parçası olamayacağı
gerçeğidir.
L. Ali Han
23 Ocak 2017
23 Ocak 2017
0 Yorum:
Yorum Gönder