Filistin kurtuluş mücadelesinin ikonası olarak
görülen Suriyeli Rum Katolik piskoposu 94 yaşında Roma’da vefat etti.
1965’te Kudüs patrik yardımcısı olarak tayin
edilen Hilarion Capucci, İsrail tarafından tutuklandı ve silâh kaçakçılığı suçlamasıyla
dokuz yıl hapiste kaldı.
Mahmud Abbas gibi isimler, onu “Filistin halkının
haklarını savunması” sebebiyle övgü dolu sözlerle andılar.
Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) yürütme komitesi
üyesi Hanan Eşrefi, Capucci’nin Vietnam Savaşı’na muhalefet eden din adamlarına
ve Latin Amerika’da kurtuluş hareketlerine öncülük eden din görevlilerine tanık
olunan, rahiplerin politik mücadelelere aktif olarak katıldıkları bir dönemin
önemli bir andacı olduğunu söyledi.
“O,
ilkelerini adaletsizliğe karşı mücadeleye ve eyleme aktaran eylemci kilisenin,
ruhani liderlerin bir parçasıydı. O, Filistinliler için bir ikona hâline geldi.
[…] Devrimci rahiplerin dönemi sona erdi. Kilise, artık aktif mücadele içinde
değil. O tereddüt ediyor ve ihtiyatla davranıyor. Bugün rahipler,
dayanışmalarını daha çok tanık veya müdafi olarak ifade ediyorlar.”
Silâh
Kaçakçılığı Davası
1922 yılında Fransız idaresi altında bulunan Suriye’nin
Halep kentinde doğan Capucci, Ortadoğu’da yaşanan birçok çatışmada önemli bir
rol oynadı. Filistin mücadelesi onun kalbinde özel bir yer tutuyordu.
Kurtuluş teolojisinden etkilenen Capucci,
altmışlar boyunca Filistin davası ve insan hakları ihlalleri konusunda vaazlar
verip yazılar yazdı. Kısa süre sonra da FKÖ lideri Yaser Arafat’la yakın
dostluk kurdu. Capucci, çeşitli konuşma ve yazılarında İsa’yı Filistin
direnişinin savaşçılarıyla kıyasladı.
Kamuoyu onu asıl olarak Ağustos 1974’te tanıdı. O
dönemde İsrail, Capucci’yi Beyrut’tan işgal altındaki Doğu Kudüs’e arabayla
giderken tutukladı. Arabanın üzerinde Vatikan’ın diplomatik plakası vardı.
Askerler, Mercedes’i aradıklarında tüfekler, tabancalar, mühimmat ve
patlayıcılar buldular.
İsrail, ayrıca onu o dönem ABD dışişleri bakanı
olan Henry Kissinger’ın Kudüs ziyareti esnasında şehre üç Katyuşa füzesi atma
planında parmağı olmakla suçladı.
İsrail medyasının “terörist rahip” dediği Capucci,
yabancı ajanlarla temas kurmak ve yasadışı silâhlar taşımakla suçlandı. Bu,
İsrail’in üst düzey bir din adamına yönelik dillendirdiği en ciddi suçlamaydı.
Açlık
Grevleri
Dönemin Rum Katolik patriği V. Maximos Capucci’nin
rolünü otuz yıl önce Yahudileri Nazi işgalinden kurtarmak için canlarını riske
atan rahiplerin oynadığı rolle kıyasladı.
Capucci, mahkemede sorulan sorulara cevap vermeyi
reddetti ve İsrail askerî mahkemesinin kendisini yargılayacak bir mercii
olmadığını söyledi. 12 yıl hapse mahkûm edildi. Birkaç kez açlık grevi yaptı.
Papa VI. Paul’un baskısıyla İsrail 1978’de Capucci’yi hapisten çıkarttı.
O dönemde Filistinliler, Capucci’nin hapisten
çıkması için birkaç gerilla eylemi gerçekleştirdiler. Bunlardan biri de 1976’da
Air France uçağının kaçırılmasıydı.
Capucci’nin hapisten çıkış şartlarının bir parçası
olarak İsrail, onun bir daha Ortadoğu’da bir yere atanmaması konusunda ısrar
etti. Bunun üzerine Vatikan, Capucci’yi önce Latin Amerika’ya sonra da
Avrupa’ya gönderdi.
Buna karşın bölgedeki faaliyetlerine devam etti.
1979’da Şam’da FKÖ toplantısına katıldı.
1979’da İran Devrimi esnasında rehin alınan ABD
büyükelçiliği personelinin serbest kalması ile ilgili olarak yürütülen
müzakerelerde yer aldı. 1990’da Batı’nın Irak’a karşı uyguladığı yaptırımları
protesto etmek için Bağdat’a gitti. Bu yaptırımların, beş yüz bini aşkın Iraklı
çocuğun ölümüne sebep olduğu iddia edildi.
Şeref
Madalyası
Filistin davasının kendisini harekete geçiren
önemli bir unsur olduğunun diğer bir göstergesi de onun iki kez Gazze
ablukasını kırmak için örgütlenen iki yardım gemisine binmesidir. Üstelik bu
dönemde o doksanına merdiven dayamıştır.
2010’da İsrailli komandoların uluslararası sularda
saldırdığı Mavi Marmara gemisindedir. Gemide dokuz insan katledilir. Capucci
tutuklanır ve kısa süre Beersheva Hapishanesi’nde kalır. O, İsrail’e 32 yıl
sonra ilk kez adım atmıştır.
Kısa bir süre sonra verdiği mülâkatta o gemiye
“Gazze’de işkence gören, zulme uğrayan mazlum akrabalarıyla bulup onlara ahlâkî
ve manevi açıdan destek vermek için bindiğini” söyler.
2013’te Abbas, Filistin halkına uzun süre destek
verdiği için Roma’da yapılan törende Capucci’ye şeref madalyası verir.
Bu hafta içinde yaptığı açıklamada Hamas lideri
İzzet Raşk, “cesur davranışlarından ötürü, özgürlük ve kurtuluş mücadelemize
devam etmemiz konusunda bize örnek olacak bir miras bıraktığı” için Capucci’yi
övdü.
Direnişle
İlgili Tartışma
Birkaç kez Capucci ile bir araya gelen İsrailli
tarihçi Ilan Pappe, onu “kendi çağının insanı” olarak adlandırıyordu.
Pappe’ye göre, Capucci’nin ömrü boyunca mücadeleye
yönelik sergilediği tavrı birçok yönden değişti. Bu değişim, Filistin
direnişinin evrimine paralel gerçekleşti. O İsrail işgaline karşı tavır
geliştiren bir isimdi.
“Onun
hikâyesi, Filistin nasıl kurtulacak sorusuyla yakından bağlantılı. Tartışma,
Filistinlilerin Cezayir’de Fransızları kovmak için gerilla savaşı yürüten FLN
modelini mi yoksa Güney Afrika’da ANC’nin yürüttüğü ırk ayrımcılığı karşıtı
mücadelenin son aşamalarını mı benimseyeceği ile ilgili. Asıl konu, sivil
toplumun seferber edilmesine, diplomasiye ve boykota silâhlı mücadeleye kıyasla
daha fazla odaklanılıp odaklanılmayacağı ile alakalı.”
Pappe’nin tespitiyle, altmışlarda ve yetmişlerde
birçok Filistinli silâhlı mücadeleyi “onurlu” bir mücadele olarak görüyordu.
Onun ifadesiyle, “Capucci’nin Mavi Marmara’ya binmesi, onun da birçok
Filistinli gibi yeni direniş yöntemlerine uyum sağlamaya hazır olduğunu ortaya
koydu.”
Kudüs’e
Dökülen Gözyaşları
Eski Filistinli bakan Gassân Hatib,
Filistinlilerin Capucci’yi olumlu bir isim olarak hatırlayacağını ve
anılacağını söylüyor.
“Örgütlü
silâhlı mücadele, bugün Filistinliler arasında zayıf olsa da anketler halkın
hâlen İsrail işgaline karşı direnmenin en iyi yolunun o olduğunu düşündüğünü
gösteriyor.”
Eski Kudüs Anglikan Kilisesi Piskoposu Riah Ebu
Assal ise 2004’te Arafat’ın Kahire’deki cenaze töreninde Capucci ile yan yana
yürüdüğünü, onunla geçen yıl da Vatikan’da bir araya geldiğini söylüyor.
“Kudüs’ü,
Eski Kent’in sokak aralarını ve halkını çok özlediğini söylediğinde gözlerinden
yaşlar dökülüyordu. Geri dönmeyi çok istiyordu ama İsrail onun ülkeye girişine
yasak getirmişti.”
Capucci adına Irak, Mısır, Libya ve Sudan’da
pullar basılmıştı.
Capucci Ortadoğu’da öyle bir itibara sahipti ki o
birçok önemli diplomatik gerilimde arabuluculuk yaptı.
1979 İran Devrimi sonrası Tahran’da rehin tutulan
Amerikalı büyükelçilik personelinin serbest bırakılmasını sağlayacak anlaşmayı
yapan oydu. Medya bu anlaşmayı sızdırdı.
1980’de o aynı zamanda ABD’li sekiz pilotun
cesedinin alınması konusunda da başarılı bir müzakere yürüttü. Pilotlar
rehineleri kurtarma görevi esnasında ölmüşlerdi.
1990’da ise Bağdat’a gitti. Amacı, Saddam
Hüseyin’i Kuveyt işgali sonrası yüzlerce Batılı ile birlikte ülkeden çıkışına
izin verilmeyen 68 İtalyan’ı serbest bırakmaya ikna etmekti.
On yıl sonra ise din adamları ve aydınlardan
oluşan bir heyetle tekrar gitti Bağdat’a. Bu sefer amacı, Batı’nın Irak’a
yönelik yaptırımlarını protesto etmekti. Muhabirlere iki Ortadoğu ülkesinin
çile çektiğini, “Iraklıların yaptırımlar yüzünden açı çektiğini, diğer çile
çeken ülkenin de haysiyetleri için mücadele eden Filistinliler olduğunu”
söylüyordu.
İsrail’de ve işgal altındaki topraklarda Rum
Katolik Kilisesi’ne mensup seksen bin insan var. Bunlar, bölgede Filistinli
Hristiyan nüfusun yaklaşık yarısını teşkil ediyorlar.
Haberlere göre Capucci’nin
naaşı Salı günü Lübnan’da toprağa verildi.
Jonathan Cook
3 Ocak 2017
3 Ocak 2017
0 Yorum:
Yorum Gönder