08 Kasım 2016

, ,

Althusser'e Karşı Althusser


Cezayir’de doğan Fransız felsefeci Louis Althusser [1918-1990], İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde Avrupa Marksizminin en önemli entelektüel simalarından birisidir. Fransız Komünist Partisi üyesi ve Maoizmi kendine has bir tarzda destekleyen bir isim olarak Althusser, “yapısalcı Marksist” düşünce okulunun başlıca savunucularından biri olarak bilinmektedir. Geliştirdiği kavramların bir kısmı sosyal bilimler alanında kullanılmaktadır. En çok bilinen iki kavram, üstbelirlenim ve devletin ideolojik aygıtlarıdır.
Son birkaç yıldır dünya genelinde Althusser’in fikriyatına yeniden ilgi gösterildiğine tanıklık ediyoruz. Bu, birkaç farklı yönden izah edilebilecek bir olgu: Althusser’in Fransa ve Büyük Britanya’daki entelektüel tartışmada tarihsel açıdan belirgin bir öneme sahip; “rastlantısal materyalizm” görüşünü destekleyen Geç Dönem Althusser yeniden canlanmıştır; ayrıca yapısalcılık, post-yapısalcılık ve postmarksizm arasındaki ilişkilere yönelik farklı fikirler geliştirilmektedir.
Bu makalede Althusser’in bazı eserlerinden referans noktası olarak istifade etmek suretiyle, onun fikriyatının kimi yönleri üzerinde durulacak. İstifade edilen diğer bir kaynak da Warren Montag’ın 2013’te yayınlanan Althusser and His Contemporaries [Philosophy’s Perpetual War] (Althusser ve Çağdaşları –Felsefenin Daimi Savaşı)[1] isimli çalışması. Bu kitap, Althusser’in düşüncesinin ve eleştirel analizinin gelişimine dair bilgimize önemli bir katkı niteliğinde.
Teorik Konjonktürü Keşfetmek
Montag, Althusser’in “yapısalcı Marksist” olarak takdim edilmesinin yanlış olduğunu ispatlamak adına dillendirdiği argümanına kitabında epey bir yer ayırıyor. Ona göre bu yaklaşım uyarınca, Fransız felsefecinin yapısalcılığı Marksizme eleştiriye tabi tutmaksızın benzeştirme çabası içerisinde olduğu iddia edilmiş olunuyor.
Montag’ın ifadesiyle, hâlihazırda bizdeki genel mânâda Saussure’e ve Lévi-Strauss’a indirgenmiş bulunan, Troubetzkoy’un ve diğer yazarların geliştirme çabalarını dikkate almayan bir yapısalcılığın ciddi bir incelemeye tabi tutulması mümkün değil. Yazar, ayrıca Jean Cavaillès’in Althusser’in, bilhassa Georges Canguilhem’in bilim anlayışı üzerindeki etkisine vurgu yapıyor.
Bu noktada “teorik konjonktür” kavramı üzerinden ayrıntılara giriyor. Bu kavram, Althusser’in her bir eserinin üretildiği özel tarihsel ve felsefî bağlamı ifade ediyor. Althusser’in düşüncesi, bu bağlam dâhilinde sürekli yeniden derinleşiyor. Bu derinleşme, felsefe tarihinin daimi bir savaş sahası olarak tanımlanması ile tutarlı bir seyir içerisinde. Yazarın ifadesiyle:
“Althusser’in hareket planı, etrafında yaşanan teorik gelişmelerle sürekli meşgul olmanın bir sonucu olarak görülebilir; kimi zaman Althusser, argümanlarını muhakeme etme noktasında bu gelişmelerden bazı unsurları ödünç alıyor, bazılarından uzaklaşıyor, onun yolunu üretim noktasında engelleyebilecek olana karşı net bir ayrım çizgisi çiziyor.”[2]
Yapı: Hegel ve Spinoza Arasında
Bu bağlam dâhilinde Montag, Kapital’i Okumak’ta bulunabilecek iki çelişkili “yapı” anlayışı üzerinde duruyor: Hegelci düşüncedeki “manevi bütün”e karşı “gerçek bütün” (veya gerçek totalite) olarak anlaşılan yapı ile sadece etkileri üzerinden varolabilen bir varlık olarak yapı.
Hegelcilikteki bütünlük fikriyle bir biçimde ilişkili olan ilk yapı anlayışı, Pierre Macherey’nin Althusser’e hitaben kaleme aldığı, Kapital’i Okumak’ın taslakları ile ilgili mektupta eleştiriye tabi tutuluyor. Macherey orada şunu söylüyor: “Bütün fikri, gerçekte yapının maneviyatçı bir biçimde anlaşılmasıdır.”[3]
Spinozacılıktan ilham alan ikinci yapı anlayışı ise yapı ile yol açtığı etkiler arasında içkin bir nedensellik ilişkisi kuruyor.[4] Bu yapı anlayışı metne, ilgili fikrin geliştirildiği yazınsal analize dair Les Temps modernes’de yer alan bir makaleyi okuduktan sonra Macherey ve Althusser’in geliştirdiği eleştiri temelinde dâhil oluyor.
Althusser’deki yapı anlayışı bağlamında, yapının tanımında yaşanan değişimler üzerinden Montag’ın, sonraki süreçte yaşanan ufak farklılaşmalara hiç bakmadan Althusser’i bir “yapısalcı Marksist” olarak etiketlemenin ham bir yaklaşım olacağına ilişkin görüşünü benimsememiz mümkün. Ancak…
Althusserci Söylemde Argümantasyon Düzeyleri ve Amaç Birliği
Bu çerçeve dâhilinde ve Montag’ın anlatısındaki “gevşek yorum” temelinde Althusser’in külliyatında farklı düzeyler olduğunu söylememiz gerek. Bu düzeyler, eşzamanlı ya da ayrı ayrı olarak devreye sokuluyorlar: 1) bilimi kavramların empirik nesneden bağımsız gelişimine kapatan epistemolojik anlayış; 2) hümanizm, ve tarihselciliği aşmak amacıyla yapısalcılığın mevcut potansiyelinin keşfedilmesi; 3) yapı anlayışının hâlen daha empirist ve tarihselci unsurların etkisinde olduğu bir tür yapısalcılık eleştirisi; 4) Spinozacı içkinliğin, materyalist bir yapı anlayışı oluşturmak, daha genel mânâda “tekil özler”e dair bilgiyle alakalı fikre daha da yakınlaşmak için edinilmesi; 5) Lucretius’un felsefesinin yeniden diriltilmesi adına yeniden yorumlanan Spinozacılıkla ilişkili bir “tesadüfün materyalizmi” anlayışı (Deleuze ve Derrida’nın etkilerinin bulunabileceği yer de burası).
Şunu söylemek mümkün: argümantasyonların tüm bu düzeylerini birleştiren, hümanizm ve tarihselcilik karşıtı bir Marksizmi yapılandırmak adına yürütülen faaliyetin kendisidir. Bu, yapısalcılıkla kurulan diyalogun önemli ama tali bir işlem olarak gerçekleşmesi ile bağlantılı bir hedeftir. Hümanizm ve tarihselcilik, Althusser’in Marksizm içerisindeki “revizyonizm”in parçası olarak tanımladığı hasımlardır. Söz konusu revizyonizmse, diğer hususların yanında, Marksizmi ideolojiye yakınlaştırırken bilimden uzaklaştırmaktadır.
Althusser’deki çelişkilerin, iniş çıkışların ve keşiflerin ayrıca onun pratiğe döktüğü belirli bir muhakeme biçiminin idrak edilebildiği çerçeve tam da budur.
Teorinin Nesnesi veya Düalizmin
Diğer Araçlarla Yeniden Ayrıntılandırılması
Kapital’i Okumak’ta Althusser, klasik politik ekonomi çalışmasının nesnesinin Marksizmin belirlediği nesneden farklı olduğunu söyler. Bu değişimin sebebi, Marx’ın artı-değeri keşfi ve kavramsallaştırmasıdır.
Ne var ki bu sonuca varana dek Althusser, belirli bir fikir üzerinden epistemolojik soruşturma içerisine girer. Marx’ın kendi içinde somut düşüncenin gerçek somuttan farklı olduğuna dair sözünü alıntılayan yazar, Kapital’in nesnesinin teorik düzlemde inşa edilmiş bir nesne olarak idrak edilmesi gerektiğini söyler. Marksizmin bakış açısı üzerinden sorgulanamazmış gibi görünen bu tespit, Althusser tarafından, onun “tarihselcilik” ve “hümanizm”e karşı yürüttüğü mücadele dâhilinde radikalleştirilir. Bu da ortaya kavramsal nesnenin empirik nesneyle tümden ilişkisiz olduğu[5], dolayısıyla bilimin görevinin kavramlar inşa etmek olduğu ile ilgili fikre götürür. Bu kavramların doğrulanması için gerekli temel ise kavramlar arasındaki mantıksal ilişkilerdir. Bu fikri pekiştirmek adına Althusser, Marx’ın tarihsel düzenle mantıksal düzen arasındaki ayrıma dair izahatına başvurur. Bu özel yorum dâhilinde klasik felsefedeki özne-nesne düalizmi Marksizme yeniden sokulur. Bu işlem ise ilhamını neopozitivist epistemolojik düşünce okuluna ait “bilinemezcilik”ten alır. Başka bir ifadeyle Althusser, nesnel gerçekliğin teorisini nesnenin bütünsel bağımsızlığından çıkarsar.
Montag’ın iki ayrı yapı anlayışı olduğuna dair görüşü üzerinden şu sonuca ulaşmak mümkündür. Aşkın yapı anlayışı ile içkin yapı anlayışı arasındaki gelgitler, bilginin inşasına dair “düalist” anlayış ile “nesnelci” anlayış arasındaki gelgitlerle tutarlılık arz eder.
Bu gelgitler kaçınılmazdır. “Kendi içinde somut”u “gerçek somut”la karıştırmamak gerekir. Diyalektik bir anlayış yoksa bilimin kavram inşa etme pratiğinin özgül bir iş olduğu üzerinde durulacaktır.
Marksizm Tarihselcilik Değil Ama…
Kapital’i Okumak isimli eserinde Althusser, tarihselci Marksizm yorumunu çürütmek amacıyla, aslolarak Antonio Gramsci’nin düşüncesini hedef seçer.
Bu noktada bilhassa Gramsci’nin bilimi üstyapı olarak gören anlayışını eleştirir. Althusser’e göre bu düşünce, Marksizmi dine benzeten (neo-idealist felsefeci Benedetto Croce’a atıfla) Croce’çu fikrin onaylanmasından başka bir şey değildir, hatta daha da korkuncu:
“[…] bilimin, teorik kapanmaya ait bir fihristten başka bir şey olmayan tarihe kapanmasıdır. Bu kapanma sonucu tarih teorisi, gerçek tarihin yerini alır ve tarih biliminin teorik nesnesini gerçek tarihe indirger, böylelikle de bilgi nesnesini gerçek nesneyle karıştırır”[6].
Tek yanlı bir yoruma tabi tutulduğunda bu Gramsci’ci anlayışın, hiç şüphesiz, bilimi bilim olarak anlaşılmayan ya da ona karşı olan bir şey olarak görülen “ideoloji”nin herhangi bir tezahürü ile eşitlemesi mümkün hâle gelir.
Ne var ki asıl önemli olan, bu düşüncenin bağlamı dışında neye yol açtığı değil, Gramsci’ci düşüncedeki mevcut anlamıdır. Gramsci’ye göre ideolojik üstyapı, insanın yapı içerisindeki çelişkilerin farkında olmasını sağlayacak yolları içerir. Bu nedenle Gramsci, bilimin her zaman kendisini bir ideoloji olarak takdim ettiğini söyler. Ama o, aynı zamanda bilimin ürettiği ve ona ait ideolojiyle yayılan bilginin kullanılma ihtimaline de vurgu yapar. Bu nedenle Gramsci bir sınıfın, önceki hipotezleri veya hipotez sistemlerini değiştirmeksizin, bilime ait ideolojiyi benimsemeksizin, o bilimi edinebileceği tezini kabul eder.[7]
Althusser şahsında asıl hoşgörülemeyecek husus ise Gramsci’nin bilimi üstyapıya dâhil etmek suretiyle, onun bilimle ideoloji arasındaki “sabit” ayrıma darbe indiriyor olmasıdır. Bu noktada Gramsci özünde, teorik pratiği aydınların özel alanı olarak gören anlayışa ve politik pratiğe yönelik saygıya dayanan bilimsel söylemin sahip olduğu saygınlığa halel getirmektedir.[8]
“Rastlantısal Materyalizmi”nden
Yağan Gizemli Yağmurun Altında
Seksenlerde kaleme alınan eserinde Ellen Meiksins Wood şunları söylemektedir:
“Mutlak determinizm ve mutlak olumsallık arasında kurulan sahte düalizm ve tarihin ana niteliğinin tüm indirgenemezliği ile rastlantısal olduğunu söyleyen anlayış, Althusserci yapısalcılıkta her daim zımnen mevcut olagelmiştir. […] Yapıya, yani hudutları belli, yapılandırılmış ilişkilere ait dünya, özerk teori alanına aitken; empirik dünya, tarihsel bilginin nesnesi, rastlantılar ve keyfilikler dünyasıdır.”[9]
Althusser’in kendi Marksizm anlayışını ve felsefe tarihini yeniden inşa ettiği çalışmaları içinde en önemli makaleler, “Marksist Düşünce Üzerine” ve “Tesadüfün Materyalizmine Ait Dip Akıntısı”dır.[10] Bu çalışmalarında Althusser, teleolojiden tümüyle kopar ve açıktan “rastlantılar ve keyfilikler dünyası”na geçiş yapar.
Althusser, Epikür, Lukretius, Makyavelli, Spinoza ve Heidegger’i kesen bir dip akıntısı olduğundan söz eder. Bu akıntı, antimonistik, anti-determinist ve anti-teleolojiktir. Onun ifadesiyle bu akıntı, aynı zamanda Engels’in İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu ve Kapital’in ilkel birikim ile ilgili bölümünde mevcuttur. Montag, bu noktada Althusser’in önemli bir değişiklik yaptığından, Spinoza ile ilgili yorumuna “boş yer” kategorisini dâhil etmesinden ve bunun, bir dizi teorik soruna işaret ettiğinden bahseder.[11]
Asıl üzerinde durulması gereken konu ise Althusser’in belirli türde bir tarihsel değişimin kabulü ile yetmişlerin sonu ve seksenlerin başındaki yenilgi ortamı arasında uzlaşma imkânı sunacak bir politik felsefe sunmaya çalıştığı gerçeğidir. Bu nedenle Fransız felsefeci, (atomların yörüngelerinde her türden zorunluluktan azade biçimde yaşanan rastlantısal sapma anlamında) klinamenin bir sonucu olarak yaşanan “rastlantı” dâhilinde bir araya gelmiş “atomlar yağmuru” ve Hiçlikten Gelen Prens[12] üzerinden bir “rastlantı” teorisi oluşturur. Bu teori, devrimci değişimlerin meydana gelişini “determinizm karşısında rastlantısallıktan yana olan bir yorum temelinde izah etmemizi mümkün kılar.”
Klasik Althusser’ci “öznesiz süreç” düşüncesini muhafaza eden “rastlantısal materyalizm” teorisi, toplumsal güçlerin dağılımını ve rastlantı öncesi stratejik düşüncenin imkânsızlığı meselesini gündeme getirir. Bu sebeple ilk bakışta sert bir determinizm ve teleoloji eleştirisiymiş gibi görünen şey, zamanla Marksist stratejide görüldüğü hâliyle, aktif bir biçimde toplumsal, politik ve askerî güçler arasında yeni ilişkiler kurmaya dönük mücadele yerine, belli ölçüde mesihçi bir oluşum [taayyün] umudu üzerine kurulu pasif bir bekleyişe dönüşür.
Dolayısıyla esasen rastlantısal materyalizm proleter hegemonyaya karşıdır. Bu hegemonya, özünde bu türden güç ilişkilerinin tehlikeli bile olsa sürdürülmesini, devrimci sınıf mücadelesine ait süreç içerisinde yaşanan olay anının ötesine taşınmasını şart koşar.
Bu bağlamda “rastlantısal materyalizm” sonuçta ortaya, kapitalizme ait mekanizmalar üzerinden pasif devrime benzetilebilecek kısmî ve ara sıra görülen mücadelelere dönük soyut bir felsefî doğrulama çabasına yol açar. Bu pasif devrim temelde, burjuvazi ve onun devleti eliyle, madun sınıfların ara sıra açığa çıkan yıkıcılıklarının yolundan saptırılmasından, içerilmesinden ve sisteme entegre edilmesinden başka bir şey değildir.[13]
Althusser ve Marksizmin Krizi
Althusser’in ortaya koyduğu keşif sürecine ait gerilimlerin bir kısmını özet olarak ele aldık. Onun teorik konumlarına ait sınırları incelediğimizde görülüyor ki Althusser, keşif sürecini belirli parametreler dâhilinde işletmekten hiç vazgeçmemiş. Bu parametreler, onun ilkin komünist partilerin bürokratikleşmiş Marksizmine, ardından da postyapısalcılığa ve postmarksizme ait yenilgiyi kabul eden anlayışlara gerçek bir alternatif sunmasına mani olmuş.[14] Bu çerçeve dâhilinde, esasen “Althusser’e karşı Althusser”, stratejideki iktidarsızlıkla bilimin kibrini cem eden, kendi çelişkilerine ağırlık veren bir düşüncenin idrak edilmesi için gerekli bir şifredir.
Althusser’in düşüncesine ait belirli yönlerle alakalı bu kısa eleştirinin yegâne amacı, Fransa’da 1968’de ortaya çıkan hareketin yaşadığı yenilginin/etkisizleşmenin ardından Marksizmin maruz kaldığı krize Althusser’in yaptığı katkıyı anlama amacı güden incelemelere gerekli yönü göstermektir.
Juan Dal Maso
28 Ekim 2016
Dipnotlar
[1] Montag, Warren, Althusser and his contemporaries. Philosophy’s perpetual war, Durham and London, Duke University Press, 2013.
[2] Montag, a.g.e., s. 105.
[3] Macherey burada totalite fikrine atıfta bulunuyor. Bu fikir dâhilinde ilgili fikrin tüm bileşenleri aynı birlikçi ilkeyi, Hegel’e göre, Ruh’un hareketini ifade ediyor. Bkz.: Montag, a.g.e., s. 74.
[4] Etika’sında Spinoza, geçişli olmayan, içkin nedensellik çerçevesi dâhilinde sebep olarak Natura Naturans [Aktif Doğa] ile sonuç olarak Natura Naturata [Pasif Doğa] arasında bir ayrım yapıyor, buradan da Pasif Doğa’nın (sonucun) Aktif Doğa kadar “Tanrı” (veya töz) olduğu sonucuna varıyor. İçkinliğin mevcut olmasının (sebep ve sonucun ya da tözün ve gerçekliğin aynı düzeyinde işleyen vasıfların ve tarzların varolmasının) etkilerinin “ötesinde” sonuçta bir sebebe veya öze sahip varlıklara ait herhangi bir “hiyerarşi”nin bulunmamasının sebebi budur. Bkz.: Spinoza, Ethics, Book I, Proposition XXIX, Scholium in Ethics and Theologico-Political Treatise, Mexico City, Editorial Porrúa, 1966, s. 24.
[5] Althusser, Louis ve Balibar, Êtienne, Para leer El capital, Siglo XXI Editores de España, México, Argentina, 11. Baskı, s. 126.
[6] Althusser, Louis ve Balibar, Êtienne, a.g.e., s. 145.
[7] Bkz. Gramsci, Antonio, Quaderni del Carcere [Edizione critica dell’ Istituto Gramsci a cura di Valentino Gerratana], Torino, Ed. Einaudi, 2001, C4 §7, s. 430 ve C11 § 38, s. 1457/58. Marx’ta bilimsel rasyonalite sorunu ile ilgili olarak bkz. “El Comunismo no es una Idea” IdZ 23 içinde, Eylül 2015.
[8] Jacques Rancière, teori ile pratik arasındaki ilişkiye ve aydınların rolüne dair eleştirilerini 1974 tarihli kitabında yer veriyor: La Lección de Althusser, Santiago de Chile, LOM Ediciones, 2013.
[9] Meiksins Wood, Ellen, The Retreat from Class (A New ‘True’ Socialism), Verso 1998.
[10] Althusser, Louis, Para un materialismo aleatorio, Madrid, Arena Libros, 2002.
[11] Bkz. Montag, a.g.e., 9 Bölüm, s. 173/189.
[12] Althusser’in Makyavelli yorumu için bkz. Barot Emmanuel, “El Fantasma de Maquiavelo (III)” IdZ 15 içinde, Kasım 2014.
[13] Bkz. Rosso, Fernando ve Dal Maso, Juan, “Revolución Pasiva, Revolución Permanente y hegemonía”, IdZ 13 içinde, Eylül 2014.
[14] Bkz. Cinatti, Claudia, “De saberes revolucionarios y certezas posmodernas” Revista Lucha de Clases 6 içinde, Haziran 2006.

0 Yorum: