Kibbutzculuk Neden Sosyalist Değil?
Demokrat Parti’nin aday yoklaması esnasında ana akım
medya organlarında Bernie Sanders’ın açıktan ilân ettiği sosyalizmi tarif
etmeye dönük mücadele verdiği dönemde, birçokları, onun İsrail’deki bir Yahudi
kibbutzunda gönüllü çalıştığı döneme vurgu yaptı. New York Times’daki
manşetlerinden birinde, “Bernie Sanders’ın Kibbutzu Bulundu. Sürpriz: Bu
Kibbutz Sosyalist” yazıyordu.
Oysa Sanders’ın 1963 tarihinde gerçekleştirdiği
seyahat, Times’ın ve başkalarının aktardığından daha açıklayıcı değildi.
“Sosyalist bir cennet” olarak takdim edilen ve Emek Siyonizminin can verdiği
kibbutz, özünde hiç de öyle bir yer değildi.
Kurucularının tahayyül ettiği biçimiyle “kibbutz” (ya
da İbranicedeki karşılığıyla “toplantı”) Siyonizmin ve Yahudi milliyetçiliğinin
ülküleriyle eşitlikçi ve komünal ülküleri kaynaştıran, ütopik bir kır topluluğu
idi. Bu gönüllü kolektif toplulukta yeni gelen Yahudiler, mülkiyet
ortaklığının, ekonomik eşitliğin ve üretimde işbirliğinin keyfini
çıkartıyorlardı. Ana şiar, “herkesten becerisine göre, herkese ihtiyaçlarına
göre” idi ve bu şiar, bayrak misali göğe yükseltilmekteydi.
İlk kibbutzcular, yirminci yüzyılın başında Avrupa’dan
Filistin’e göç etmiş olan idealist genç Siyonistlerdi. Kendilerini devrimci
varsayan bu gençler, kibbutz kurucularının sosyalizmle Yahudi milliyetçiliğini
birleştiren vizyonlarını gerçekleştirme konusunda gayet heveslilerdi.
Oysa inşa ettikleri, sosyalizmin inkârından başka bir
şey değildi. İsrail öncesi dönemde kibbutz hareketinin ardındaki itici güç olan
Emek Siyonizmi gibi bu deneyin milliyetçiliği de hızla eşitlikçi ülkülere
galebe çaldı. Sosyalist bir ütopya inşasına dönük bir çaba olarak başlayan
süreç, etnik milliyetçiliğin zulme dayalı bir biçimini koşulladı.
Sosyalist Siyonizmin İnşası
Kibbutz’un sosyalist olduğu iddia edilen temellerine
yönelik en net reddiye, Emek Siyonizminin öncüllerinden geldi.
1899’daki üçüncü Siyonist Kongresi’nin ardından
kurulan Emek Siyonizmi, Yahudi meselesi olarak adlandırdıkları meseleyi,
Osmanlı’ya ait Filistin’de bulunan Avrupalı Yahudilerin elindeki topraklarda
yerleşim sürecini ve kitlesel olarak Yahudilerin bu topraklara nakledilmesini
kolaylaştırmak suretiyle çözmeye çalıştı. Dov Ber Boroçof gibi Avrupalı kurucu
teorisyenlerinin kanaatine göre Siyonizm, Yahudi halkını hem ekonomik hem de
tarihsel açıdan kurtarabilir, nihayetinde yüzlerce yıldır süren zulmü sona
erdirebilirdi. Bu kişiler, Avrupalı Yahudilerin kitleler hâlinde Filistin’e göç
etmesi sürecini kışkırtacak ana dinamik olarak dünya kapitalizminin yükselişine
baktılar. Buna göre, Yahudi proletaryasının sınıf mücadelesi, sonuçta
Yahudilerin ulusal kurtuluşunu getirecekti.
O dönemde Sosyalist Siyonistler, Theodor Herzl’in
Yahudi milliyetçiliği ile sosyalizminin harmanlanmasına itiraz eden Siyonist
Kongresi’nden kendilerini ayırdılar. Sosyalist Siyonist kampın üyeleri, Moses
Hess ve Ber Boroçof gibi ortodoks Marksistler ile Nachman Syrkin’den A. D.
Gordon gibi Marksist olmayan sosyalistlere, oradan da David Ben-Gurion ve Berl
Katznelson gibi halkçı sosyalistlere dek uzanan bir ideolojik skalaya
tabiydiler.
Oysa Marx ve Engels’in öncesinde arkadaşı olan Hess
gibi biri üzerinden bile bakılsa, kibbutzun göbeğindeki çözülmesi mümkün
olmayan gerilim görülebilirdi.
Sosyalist bir risaleden çok bir tür kolonizasyon manifestosu
olan Hess’in 1862 tarihli Roma ve Kudüs kitabı, Yahudilerin Filistin’e
mesihî tarzda dönüşünü övmekteydi. Esasında Hess, Yahudilerin kurtuluşunun ve
Yahudi milliyetçiliğinin uzlaşmaz iki olgu olduğunu, ama Yahudi kurtuluşu
anlayışının artık terk edilmesi gerektiğini tespit ediyordu. Dolayısıyla, Marx
ve Engels’in bu eski yoldaşlarıyla alay etmelerinde ve birlikte onu “burjuva
toplumunun savunucusu” olmakla suçlamalarında şaşılacak bir yan yoktu.
Öte yandan, Siyonist müritlerine göre, Hess bir
serseriden çok bir aziz gibiydi. Roma ve Kudüs, Emek Siyonistleri ve
Filistin Mandası’nda kibbutz kuranlar için bir taslak metin hâline geldi. Emek
Siyonizminin fikrî babası Hess’in müridi oldu.
Syrkin’in tespitiyle, Yahudilerin kurtuluşu, ancak
Filistin’de sosyalist bir Yahudi devleti kurulması suretiyle mümkündü. Onun
zihninde bunun için gerekli araçlar gayet açıktı: Yahudilerin Avrupa’dan
kopartılması ve Filistin’deki Arap halkın sökülüp atılması. Hess’in Roma ve
Kudüs’ünün ardından ilgi gören Yahudi Sorunu ve Sosyalist Devlet isimli
risalesinde (1898) Syrkin, Sosyalist Siyonizmin misyonunu Filistin’e kitlesel
göç ve burada kolektif yerleşim sürecinin desteklenmesi olarak tarif ediyordu.
Ber Boroçof gibi ortodoks Marksistler, bu yaklaşımı
benimsediler: Ulusal Sorun ve Sınıf Mücadelesi ile Platformumuz (1906)
isimli çalışmalarında Boroçof, ısrarla Avrupalı emperyalist güçlerce
desteklenen, Filistin’de sosyalist bir devlet kurulması sürecinin nihayetinde
oradaki Arap halkının yok edilmesini ister istemez gerekli kıldığı üzerinde
duruyordu.
Hâlen ufak çapta olsa da Sosyalist Siyonistler
hareketi, yirminci yüzyılın ilk on yılı içerisinde büyümeye başladı. Özellikle
Hertz’in İngilizlerin desteğiyle Doğu Afrika’da Yahudi halkı için bir vatan
teşkil edilmesini öngören, 1903 tarihli Uganda Programı’nın ve Afrika,
Asya, Avustralya ile Sovyetler Birliği’nin muhtelif kısımlarında Yahudi ülkesi
(veya ülkeleri) kurulmasını öneren Ülkesel Yahudi Örgütü’nün yükselişi ardından
ciddi bir popülerlik kazandı.
Tuhaf olan şu ki Yahudilerin ülke kurmaları fikrine
hararetle itiraz eden Sosyalist Siyonistler, enternasyonalizmin eşiğinde duran
en önemli grup olduklarına inanıyorlardı. Sosyalist Siyonistlerin tespitine
göre, ileride Yahudi devleti, ancak birden çok kooperatif ve komünal tarım yerleşimlerinin
oluşturulması aracılığıyla kurulabilirdi. Yahudi kibbutzu, bu amaçla projenin
yüce amacı olarak belirlendi. O, Emek Siyonizminin sosyalizmi ve milliyetçiliği
birleştiren anlayışının hem bir sembolü hem de tezahürüydü.
Ne var ki Filistin’de Emek Siyonizmi, proleter
devrimden çok farklı bir sonuç üretti. Bu yanlışın en açık delili, yirminci
yüzyılın ilk on yılları içerisinde Filistin’e yönelik Yahudi akını ardından
gelişip serpilen, Yahudilerin Siyonist gençlik hareketleriydi. Örneğin Doğu Avrupalı
Siyonistlerin 1903’te kurdukları, sonrasında Bernie Sanders’ın da gönüllü
çalıştığı kibbutzu kuran Haşomer Hatzair [“Genç Muhafız”] isimli grup,
Filistin’de ilk kırsal kibbutzculuğun oluşturulmasında önemli bir rol oynadı.
Sosyalist ve eşitlikçi platformuna ve Boroçof’un
Marksist felsefesinden ilham alan üyelik yapısına rağmen Haşomer Hatzair amaçlarını,
yeni gelen Yahudilerin müsadere edilmiş Arap topraklarına yerleştirilmesi
olarak belirlemişti. “Kibbutzculuğun anası” anlamına gelen “Degania”
adıyla 1909’da Kuzey Filistin’de kurulan ilk kibbutz bu vizyonu pratiğe döktü.
Bu kuruluşun sonuçlarını öngörmemek mümkün değildi.
Yahudi yişuv’unun (yerleşiminin) ilk aşamalarından
itibaren Emek Siyonizminin ve kibbutz hareketinin liderleri, Arap-Yahudi
kardeşliğini parçalamayı veya önlemeyi asli hedefleri hâline getirdiler. Bu
liderlerden biri, sonrasında İsrail’in ilk başbakanı olacak olan ve “ülkenin
kurucu babası” denilerek göklere çıkartılan David Ben-Gurion’du. 1907’de, Rus
İmparatorluğu’ndan Filistin’e varan ilk ekibin ardından genç Ben-Gurion, Yahudi
Ulusal Fonu’na ait topraklarda sadece Yahudilerden oluşan bir işgücü oluşturulması
çağrısında bulundu.
Ben-Gurion’un fikirleri, nihayetinde iki milliyetçi
öğretiyi pekiştirdi: İbranî Emeği ve İbranî Emeğinin Fethi. Bu iki öğreti,
birlikte, ilhak edilmiş Arap toprakları üzerine kurulmuş Yahudi komünal
yerleşimlerinde Arap işçilerin Yahudi işçilerle ikame edilmesinin gerekçesini
temin etti.
İki politika, sonuçta yaygın bir destek elde etti. Bir
ara (Hapoel Hatzair gibi) Marksist olmayan Siyonist partilerce ve
alabildiğine sosyalist olan (Poale Zion-Siyon İşçileri gibi) Siyonist
oluşumların desteğini gördü.
1919’da Ben-Gurion ve yoldaşları, Siyonist Örgüt ile
yan yana gelen ve Komintern’e üye olan işçi federasyon Ahdut Haavoda’yı
(Emeğin Birliği) kurdu. 1920’lerde Ben-Gurion, Filistin Mandası’ndaki tüm
Yahudi ekonomisi genelinde İbranî emeği öğretisinin zorla gerçeğe dökülmesi
için adımlar attı.
Bunun dışında Arap ve Yahudi cemaatlerinin tümüyle
ayrılmasını talep etti: 1920’de yazdığı bir yazıda ifade ettiği üzere,
“Yahudiler ve Araplar, ayrı yerleşimlerde ve ekonomiler dâhilinde yaşayıp çalışmalılar”dı.
1924’te birleşik demiryolu işçileri sendikasının konseyinde yaptığı konuşmada,
kendisinin Filistin Demiryolları Şirketi gibi Yahudilerin ve Filistinlilerin
birlikte çalıştıkları işyerlerinin etnik temelli bölünüp ayrı sendikalar
kurulması görüşünü desteklediğini söyledi.
Pratikte ise Ben-Gurion, kibbutzla ilgili nispeten
daha romantize edilmiş görüşleri tekrar tekrar dile getirdi. 1956’de kaleme
aldığı broşürde, “kibbutz hareketinin genelde inanılan biçimiyle, sosyalist
ülküleri temel almadığını, bu ülküleri Yahudi emeğini korumaya dönük bir araç
olarak gördüğünü” söyledi. Ben-Gurion’un izahına göre, İbranî Emeği sınıf
mücadelesinin değil, etnik ayrımcılığın içinden çıkmıştı; Emek Siyonizmine
bağlı isimler, etnik ve ulusal çıkarları sınıf dayanışmasının üzerine çıkartmak
zorundalardı.
Sosyalist Siyonizm, böylelikle sınıf mücadelesinin
tümüyle ırksallaştırılmasına ve emeğin etnik temelli ayrımlar üzerinden yeniden
yapılandırılmasına yol açtı. Emek Siyonistlerine göre, Arap emeği proleter
devrime hiç uymayan, ilkel bir üretim tarzından başka bir şey değildi.
Sosyalist Siyonist projeye gerekli gücü yalnızca İbranî Emek hareketi
verebilirdi.
Filistin’deki ulusal girişimi ve devlet kurma
faaliyetini destekleme adına Emek Siyonistleri, sadece Yahudi işçileri içerecek
Yahudi yerleşimleri örgütlemeye çalıştılar. Burada nihai hedef olarak, Yahudi
proletaryasının kurtuluşuna işaret etmeyen Emek Siyonizmi, yereldeki ekonomi,
üretim araçları ve pazar payı üzerindeki tekel hâline geldi. Yahudi kibbutzu, bu
esnada ileride kurulacak Yahudi Devleti’nin prototipi olarak etiketlendi.
1951’de Ben-Gurion, “devletimiz ne kapitalist ne de sosyalisttir” diyordu. O
sadece Yahudi bir devlet olacaktı.
Filistin Mandası’nda Sosyalist Siyonizm yoldaştan çok
düşmana sahipti. Sadece Yahudiler üzerine kurulu bir politikanın, ülkedeki Arap
halkına yabancılaşması ve onunla çatışması hiç de şaşırtıcı değildi. 1935
tarihinde Arap işgücünün sadece yüzde beşi (ağırlıklı kısmı tarımda olan)
Yahudi sektöründe çalışıyordu. Kibbutzların elindeki topraklarda tek bir Arap
çalışmıyordu.
Takip eden elli yılı aşkın sürede mülksüzler isyan
ettiler. 1936’da patlak veren genel grev beş ay sürdü. Grevi tetikleyen, Emek
Siyonizmi ve onun İbranî Emeği politikası idi. Bu grevi, binlerce yoksul
işçinin, kıyıya köşeye itilmiş emekçinin ve topraksız köylünün öncülük ettiği,
üç yıl süren ulusal bir ayaklanma takip etti. Ülkedeki İngiliz güçleri,
Siyonist paramiliter güçlerin yardımıyla, ayaklanmayı ezdi. Bu, Emek Siyonizmi
için nihai zaferin adıydı ve sonuçta Filistin’de sosyalizme son darbeyi
indirdi.
Trajedi şu ki gerçekten de solcu birçok yol
önerilmişken, Emek Siyonistler, bu yolların hepsini reddettiler.
Bu solcular ülke kurulmasına karşı çıktılar,
Yahudilerin Filistin’de veya başka bir yerde ulusal bir vatana sahip olma
fikrini eleştirdiler; çokuluslu imparatorluklarda Yahudiler için toprağa dayalı
olmayan ulusal haklarını savunan özerkçiliğe itiraz ettiler ve Yidce konuşan
kitleler arasında Yahudilere has kültürel kimliği teşvik eden halkçılığı
kıyasıya eleştirdiler.
Siyonizmden uzak duran ve “Yahudi sorunu”na yönelik
cevabın ancak Doğu Avrupa’da hem sosyalizmin hem ülke kurmama fikrinin hem de
ulusal-kültürel özerklik anlayışının muzaffer olması ile verilebileceğini
düşünen Yahudi işçi partisi Bund türünden gruplar ezildi. Yahudi
olmayan, Yahudi üyelerinin hem Siyonist ülke kurma fikrindeki hem de Bundcuların
kültürel formlarındaki Yahudi milliyetçiliğine itiraz eden sosyalist partiler,
bunun yerine sosyalist bir devrim çağrısında bulundular.
Yereldeki Arap toplumu ile Yahudilerin entegre
olmasını savunan, Yahudi anti-Siyonist komünist örgütler dâhil pasifist birçok
oluşum da aynı kaderi paylaştı.
Bazıları İçin Kurtuluş
Filistin Mandası’nın son yıllarında Emek Siyonizmi,
militarist bir harekete dönüştü. Emek gruplarının çoğu, İsrail Savunma
Güçleri’nin (IDF) çekirdeğini teşkil eden Hagana ve Palmah gibi
savunma ve paramiliter örgütler hâline geldi.
Milliyetçilik ve sonrasında ağır bir militarizmle
yüklü olan Emek Siyonizmi, böylelikle tarihçi Sven Beckert’in “savaş
kapitalizmi” dediği şeye yol açtı. Emek ve toprak merkezli bir tür kapitalizm,
sadece fabrikalarda değil, tarlalarda da gelişip serpildi ve esas olarak toprak
ve emeğin ağır sömürüsüne sırtını yasladı. (Bu yeni doğan kapitalizm formunun
köklerinin izlerini Bilu ve Hovevei Zion türünden ön-Siyonist
örgütlere kadar sürmek mümkün. Bahsi geçen iki örgüt, on dokuzuncu yüzyılın
sonlarında Filistin’de tarıma dayalı yerleşimler ve koloniler kurulmasını
teşvik etmek amacıyla kurulmuştu.)
İlk başta çelişkili özelliklerin arasındaki bir tür
huzursuz izdivaç olarak biçimlenen Emek Siyonizmi’nin sosyalizmi, hızla
Siyonizmin yerleşimci-yayılmacı girişimi tarafından yok edildi. Boşanma süreci
ise, İsrail Devleti’nin kuruluşu ile tamama erdi.
Emek Siyonizminin yapıtaşı ve onun en derine nüfuz
etmiş ülkülerinin pratikteki ifadesi olarak kibbutz, bu tarihin ayrılmaz bir
parçası.
Eşitlikçiliğe veya sosyalist enternasyonalizme
dayanmayan etnik ayrımcılığa rehberlik eden, modern kibbutzun kurulması idi.
Etnik gruplar arasında sınıf dayanışmasını sağlamak yerine Emek Siyonistleri,
toplumsal hiyerarşileri, etnik hegemonyayı ve dinsel baskıyı pekiştirdiler.
“Sosyalist Siyonizm” veya konumuzla ilgili olarak
“sosyalist kibbutz” tabiri, bize tezatmış gibi gelse de Demokrat Parti’nin aday
yoklaması esnasında medyada çıkan haberler, kibbutzu kuşatan ve hâlâ varlığını
koruyan kafa karışıklığının birer tanığı niteliğinde.
Suların bulanmasının bir sebebi, “komünal” ile
“sosyalist” olanın birleştirilmesi. Kurucularının tarif ettiği biçimiyle,
Yahudi kibbutzu, ortak mülkiyet, ekonomik eşitlik ve üretimde işbirliği
ilkelerine dayanan komünal bir yerleşimdi. Oysa esasında onda söz konusu olan,
Yahudi mülkiyetiydi, Yahudi eşitliğiydi ve Yahudi işbirliğiydi. Evet, o belki
de bir komünal cennetti, ama sadece belirli bir etnik grup içindi.
Gerçek sosyalizme ait bir örnek olarak bu kibbutzlara
bakanların daha uzağa bakmaları mümkün oysa.
Seraj Assi
8 Ekim 2016
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder