Bugünlerde 10 Ekim’de katledilen bir isimle ilgili
yazı dolanıyor sosyal âlemde. “Kendi komünizmini yaşıyordu” diyor yazı.[1] “Kendi
komünizmi”?..
Eskiden “sınıf”, “işçi” kelimelerinin geçtiği
yerlere, kadın, Kürd, LGBT, doğa kelimelerini ikame etmek, bir geri çekilme
biçimi aslında. Kendine Müslüman’ların muktedir olduğu koşullar, kendine uygun
muhalifini de üretiyor demek ki.
Misal, Haziran Hareketi’nin muhayyel vaizi Abdûlgaffar
el Hayatî buyurmuş ki “Devlet devrimle yıkılabilecek bir kurum değil, insanlar
arasındaki bir ilişki tarzıdır. Yaşanacak bir hayat vardır.”[2]
Yani özünde “başınıza iş açmayın, hayatınızı
yaşayın, devletin tesis edildiği yerlerden uzak durun, başınız rahat, gönlünüz
ferah olsun” deniliyor.
Politik iddialarından vazgeçmiş Müslümanlığa,
politik iddialarından vazgeçmiş kolektif kimlikler ve sınıflar denk düşüyor.
Geriye ayak oyunları, kurda kurtluk, puşta puştluk kalıyor.
“Kendine Müslüman” lafı, bu toplumda bir
eleştiriyi içeriyordu. İslam’ın paylaşımı, kardeşliği, ortaklaşmayı vazettiği
gerçeğine yönelik bir atıftı. Ne yapılıyorsa başkasını düşünerek yapılmasını,
hangi adım atılıyorsa başkasıyla atmayı emrediyordu. Bugün sol da sağ da bu
yaşananın “gerçek İslam”, “İslam’ın tek gerçeği” olduğunu söylüyor.
Kendiliğindenlik hâlleri, bu şekilde temellük ediliyor. Solda “ben her türlü
küçük burjuvalığı, burjuva özentiliğini yapayım, şefimin emriyle bir eyleme
gider arınırım, sosyalistmiş gibi görünür, huzuru bulurum” anlayışı var.
Kendine Müslüman da aynı şekilde, “her türlü küfre ortak olayım, müşrik,
münafık gibi yaşayayım, imamdır, şeyhtir, partili bir abimdir, biri üfler, dua
eder, arınırım” diye düşünüyor.
Politik iddiaların terk edilmesi, politik olanın,
kolektif kavganın örsünde dövülmüş olanın çözülmesi ile mümkün. Bugün “1 Kasım
Seçimi’nde Tel Aviv’i mi yoksa Gazze’yi mi sevindirmek istiyorsunuz?” diye tvit
döşenenler ne yapıyor acaba? Çözülmenin iplik uçları onlar değil mi?
Belki de kendine Kürd ile kendine Müslüman’ın
dizildiği kervana bir de kendine sosyalist eklenmeliydi. Artık bu sosyalistler,
“AKP-Erdoğan, düşmanın en zayıf noktası, tahkimat oraya yapılmalı” diyorlar.
Herkesi birliğe, dükkânlarını terk etmeye çağırıyorlar, ama yazılarını kendi
isimlerini anarak bitiriyorlar. Güvensizlik yüklü cümleler kuruyorlar. Bu taraf
dağılmasın diye karşı taraf daha da zayıf gösteriliyor, “İlerle!” diye
haykırılıyor.
Sartre ise “Geliştirmekten hiç vazgeçmediğim
düşünce, bir insanın neticede onu o insan yapan şeylerden daima sorumlu
olduğudur.” diyor.[3] Devamında da Varlık
ve Hiçlik’in küçük burjuva entelektüelinin izlerini sürdüğünü söylüyor. O
hâlde Sartre’ın insan dediği şey, o küçük burjuva entelektüelden başkası değil.
Bu İnsan üzerine inşa edilmiş bir “gençlik” ve
“devrimci” tasarımı var, bunlar “kendine bir şey…” olabiliyorlar sadece. Geri
çekilme, bu hâl üzre tamama eriyor. Birey namlu gibi sivriliyor, doğrultuluyor,
özne oluyor. Sadece kendisini düşünmeye mahkûm. Sorumluluk, yalnızca kendi
sınırlarıyla tanımlı. Ötesi gerçek dışı, karanlık. Aydınlığın neferi o.
Az olmak zorunda. Zaten az. Azlığına güzelleme
yapmaya mecbur. Kendine yönelmesinin, kapanmasının sebebi burada. Düşman, az
olmayı bir kibir, methiye sebebi kıldıkça başarılı. Yanımıza tabure atıp
sohbete katacağımız insanımız, o sohbete mekân olacak masalarımız yok. Halay da
marş da gerilik. Eski zamanların andacı.
Ortada bir yük var ve onun kaldırılması lazım.
Maddesini anlamak-anlatmak gerek. Düşmanın en zayıf yerine saldırmak, askerî
strateji metinleriyle haşır neşir olanlar için bir zorunluluk. Politik olanın
askerî olana tabi kılınıp kılınmayacağı, uzun yılların tartışması. Kitle
hareketleri içerisinde bir yok olma, intihar eğilimi mündemiç. Tartışmanın
buradan ele alınması gerek.
“İktidarı alma!” diyen
için işler kolay. “İktidarı alalım da bunu kendimize göre alalım” diyen için
de. O kişi, kendi kaldıracağı kadarlık bir yükü tarif edecek, gösterecektir.
Kaldıraç kendisidir çünkü. Başkalarıyla ortaklaşa bir yükün altına girme gereği
duymayacaktır. Tanımladığı yük, kendisi kadardır. Kendi kaldırabileceği
ölçüdedir. O ölçü dışındaki her şey karanlıktadır. Karanlığın perdesi
kendi’liğimizdir. Onu temellük etme biçimimizdir.
Eren Balkır
10 Mayıs 2016
Dipnotlar
[1] Hakkı Özdal, “Kendi Komünizmini Yaşardı”, 9
Mayıs 2016, T24.
[2] Murat Bjeduğ, “Deleuze Üzerine”, 9 Mayıs 2016,
T24.
[3] Sartre’la Söyleşi, “Sartre ile Sartre Hakkında”,
Perry Anderson, 1969, Cafrande.
0 Yorum:
Yorum Gönder