sizi gerisin geriye (küfre) çevirirler de büsbütün hüsrana
uğrarsınız.”
[Âli İmran:149]
Futbol taraftarlığı ile bugün devletin ve
emperyalizmin “terör” dairesinde değerlendirdiği herhangi bir örgüte yönelik
taktik ve strateji, benzer kodları barındırıyor. Bu kodların, AKP özelinde,
kendisini “sol” addeden yapılarca devreye sokulması trajedidir. Demek ki AKP bu
yüzden vardır.
İlk dönemi bağlamında AKP’nin liberallerle kurduğu
rabıtaya övgüler dizenlerin bugün herhangi bir hesap verdiklerine şahit
olunmamaktadır. Mesele, hâlâ Tayyip Erdoğan isimli şahsın varlığına ve
psikolojisine indirgenmekte, arka planda dönen dolaplara kimse açıktan ses
etmemektedir.
AKP’nin liberallerle ittifakı ile birlikte sola
karşı bir tampon oluşturulmuştur. Liberallerle aynı tezi ve tözü paylaşan sol
yapılar, bu hizalanmada gerekli yerlere müdahale etmemişlerdir. Gezi ile birlikte
sol, hükümette AKP diye bir partinin olduğunu, bunun başında Tayyip isimli bir
şahsın bulunduğunu bizzat halktan öğrenmiştir. Ama bu, kâfi değildir.
* * *
Liberallerin en sık başvurduğu cümle,
“kapitalizmin ilk dönemi vahşiydi, ama o dönem aşılmıştır”dır. Bu, bir yanıyla
Marksizmin boşa düşürülmesi yöntemi olarak devreye sokulmuştur. Yirminci yüzyıl
ortasından farklı bir politikleşme süreci içerisine giren Müslüman halklar,
milli ve dinî kavgasını, bu liberallerle kurduğu ilişki üzerinden, sınıfî
olanla tanıştıramamıştır. Dolayısıyla AKP ideologları, Tahrir döneminde
“Sovyetler yüzünden içimize bulaşmış mikroplardan nihayet arınıyoruz” diyerek
ellerini ovuşturmuşlardır.
Onlara göre, “Seyyid Kutub artık mikroptur.”
Nihayetinde o ellerde, kurşuna dizilmiş binlerce Mısırlı Müslümanın kanı
vardır. Laik ve modern dünya önünde diz çökülmüştür. Fıkıh, Körfez İşbirliği
Konseyi’ne, onun nizamına uyum sağlamaya mecburdur. Kâbe’nin içinde kırılan
putları görenler, yeni putları görmemekte, ilk dönem müşrikler gibi, “göster şu
Allah’ını bana” cümlesindeki mantık benimsenmektedir. Kapitalizm bugün daha
vahşidir. Bunu örtbas etmek için, hepimizi vahşi ve barbar olduğumuza ikna
etmeye mecburdur.
Dolayısıyla Metin Yüksel resmiyle ve imajı ile
varolmaya çalışan Akıncılar Hareketi’nin “Doğu bloğunun çökmesiyle sol ve
Marksist anlayışın kapitalizm karşısında yetersizliği ve bitmişliği ortaya
çıkmış oldu”[1] iddiasını Mursi ve İslamî hareket bağlamında da değerlendirmesi
gerekir. Hâlâ “kardeş” gördükleri AKP’nin İsrail’e ve devlete kardeş olduğu
dönemde bu eleştiriler, hareketi kültürel bir çevreye, emekliler derneğine
dönüştürecektir.
Liberalizm politikasız politika; AKP dinsiz din
telkin eder. Yan yana düşmeleri bundandır. Dolayısıyla esasen “siyasi İslam”
söylemi boştur, temelde mesele, siyasi olmayan İslam talebidir.
Bu talebe itiraz ediliyor, Metin Yüksel kavgaya
refik kılınmak isteniyorsa, liberallerle kurulan temasın geride bıraktığı
tortunun eleştirilmesi şarttır. Bugün Halil Berktay da “işçi mücadelesi iyiydi,
sosyalistler bunu kendi çıkarları için kullandı” demektedir. Akıncılar’ın bunun
dışında söyleyecekleri bir sözleri olmalıdır. Çünkü aynı cümlede işçi yerine
“Müslüman”, sosyalist yerine “İslamcı” kelimesini kullananlar da aynı
çevrelerdir. Buradaki mantığın sorgulanması zorunludur. Bu mantık, işçilikte
veya Müslümanlıkta birleşmenin, bir olmanın imkânsızlaştırılmasıyla alakalıdır.
* * *
Bir 1 Mayıs bildirisinde en fazla “küçük esnaf”
merkezli öneriler sunabilmek de bu sorguya dâhil edilebilir. Küçük esnaf, 2001
kriziyle birlikte AKP’ye örgütlenmiştir, ama orada kırılan kitle, burjuvalardan
tüccara, oradan müteahhitlere ve esnafa kadar inen ideolojik salgı ile birlikte
kuşatılmıştır. AVM’lerin dünyasında küçük esnafı devlete ve burjuvaziye
bağlamak, ancak AKP ile mümkün olduğu için bu parti hâlâ baştadır.
Akıncılar, kendi dükkânlarından ve oradaki mal
akışından değil, Metin Yüksel’in temas kurduğu halktan meselelere bakabilmek
zorundadırlar. “Küçük esnafı holdinglere yem eden” iktidarı hâlâ “kardeş”
görmek, bu zorunluluğa karşı körleşmek durumundadır. Mesele, küçük esnafça
değil, Müslümanca bakabilmek olmalıdır.
Taraftarlık, Müslümanlık ve sosyalistlik, egemenler
eliyle, aynı kodlarla hedef alınır. Tek tek kişiler, ideolojik bağ ve
bağlamından kopartılır, “birey olarak her şeye kadirsin” lafı telkin edilir ve
o bireyin basit makine çarkı, içi boş bir patates çuvalı olarak işe gidip
gelmesi istenir. İdeolojiler, aşkınlığı ile tehlikelidirler. Bugün sol adına
İslam’a; İslam adına sola saldıranlar, temelde bu telkinin esiridirler.
Söz konusu telkin, bir yönüyle, “kapitalizmin ilk
dönemi vahşiydi, değişti” yalanına dairdir. Bir tür dinî ve bir tür millî
tepkilerin soğurulması, etkisizleştirilmesi açısından egemenler, kitlelerin
kapitalizme ikna edilmesi gayreti dâhilinde, çeşitli ideolojik argümanlar
üretmişlerdir. Bu argümanlar, esas olarak, “bireysin, aklın var, kendini
kullandırtma” telkinine dayanır. Argümanlarını, ismini emperyal olandan,
Emevi’den ve Osmanlı’dan alanın “doğu-batı emperyal güçleri” demesi tuhaftır.
Burada özünde “kimsenin oyuncağı olma” denmektedir. Liberal veba buralardan
bulaşmaktadır.
* * *
Dinî, millî ve sınıfî dinamiklerin kendi içinde
bir sınıf mücadelesi ve hak-batıl mücadelesi işler. Kâfire uyulduğu noktada
geri dönülür. Solun kibrine karşı Müslüman olma kibrini çıkartmak manasızdır.
Bu, liberallerden öğrenilen, tampon olma görevini ifa etmekten başka bir şey
yapmamayı getirir beraberinde. Bu açıdan, Fatih Akıncıları’nın bildirisi
önemlidir, ama boşluktadır.
Sadece solla girilen ideolojik yarışta alan kapma
ve onun kitleler nezdinde kanal bulmasına mani olma derdiyle kaleme alınmış
gibidir. Bu da onu solun eksik ve zaaflarının asli sebeplerine bağlar.
Solda patronlaşan-ağalaşan sendikacı neyse,
Müslüman açısından patron-devletten icazet ve ulufe bekleyen küçük esnaf odur.
Osmanlı’da askeriye ve iktisattaki yere dönük hasretin İslamî bir sosa
daldırılması bugün artık hükümsüzdür. O mesele AKP ile tükenmiştir.
Kâfire gösterilen uyumun kırılacağı yer de
burasıdır. Dolayısıyla “AKP’ye karşı İslamî muhalefet mümkün değil” cümlesini
soldan ve Müslümanlar içinden söyleyenler, yanılgı içerisindedirler. Bu, rol
paylaşımı ile alakalıdır. AKP ve anti-AKP, kendi varlığı için, bu muhalefeti
öldürmek zorundadır. Bu sebeple her türden muhalefet, devletin ve burjuvazinin
tamponu olmama konusunda kendisiyle sürekli kavga içerisinde olmalıdır.
AKP’nin bin atlı akınlarda şen olan çocukları
bugün küfür üzeredir. Eğer mesele, Hakk ve İslam ise ak tolga eleştirilmelidir.
O akınlar, bu ülkedeki egemenler içindir. O egemenler, Kâbe’ye yaklaşması bile
yasak olan bir zencî köleyi o Ev’in tepesine çıkartıp ezan okutturan iradeye
düşmandır. Artık Müslüman halk, AKP’ye oy verdiği ölçüde Müslüman
kalabileceğine inanacak düzeye gerilemiştir. Buradan da İslam’ın ileri
fırlayışını, oradaki kudreti ya hor görmekte ya da gereksiz bulmaktadır.
Egemenlerin bizi ikna ettiği yerlere saldırmak zorunludur.
Kadir Bal’ın anlattığı bir
hatıradır: uzun zamandır kimsesizlerle, evsizlerle, tinercilerle birlikte
kavgalı bir hayat paylaşmış olan Kadir, o gençlerden birkaçını Akıncılar’ın
düzenlediği bir kermese götürür. Gençlerin yanına bir Akıncı abimiz oturur,
sohbet esnasında bu abimiz, bir vesileyle, gence “sonuçta kardeşiz” der. O
sokağın kahrında yaşayan genç, Akıncı abinin kılığına kıyafetine, takım
elbisesine bakar ve gözlerinin içine şu çığlığı fırlatır: “hayır değiliz!”
Akıncılar, Müslümanca kavgasını AKP’ye değil, ancak o gence kardeş olmakla
verebilirler. Metin Yüksel’den kalan mirasın ilmihali bunu emreder.
Eren Balkır
1 Mayıs 2016
Dipnot
[1] “Fatih Akıncıları’ndan 1 Mayıs Açıklaması”, 1
Mayıs 2016, İslami Analiz.
0 Yorum:
Yorum Gönder