Şaşırmak ve üzülmek, sınıf mücadelesinin demode,
çağdışı, ilkel bir kavram olduğunu hâlâ idrak edememekle alakalıdır.
Seksenlerde bedenen, doksanlarda fikren, Batı’ya kaçılmıştır. Batı’ysa bir
maske takıp geri yollamıştır. O, sadece kendi siyasetinin ajanlarına sahiptir.
Orada sınıf mücadelesine değmeyenler, bu mücadelenin kesmediği siyaset, buraya
pazarlanmıştır. Bugün ezilenden, yoksuldan, işçiden yana olmak, ilkelliktir.
Tek kurtuluşumuz, yüce laik cumhuriyeti korumaktır. Saflar sıklaştırılmalıdır.
28 Şubat’ın arkasındaki irade, bize bu görevi tevdi etmiştir. Görevi
reddetmekse ihanettir.
Kimse kimseyi kandırmasın: bugün esen laiklik
rüzgârı, 1 Mayıs’taki geri çekilmeyle alakalıdır. Eskiden sol şefler, “1
Mayıs’lar ülkedeki sınıflar mücadelesi açısından önemli bir göstergedir” derler
ve buna göre konum almaya çalışırlardı. Artık sınıf mücadelesi basit bir akıl
oyunundan, sıradan bir zekâ pratiğinden, başkalarına poz kesmekten ibarettir.
Bu konum, devlet içi gerilimlerin yarattığı, havanın üst katmanlarındaki rüzgâr
ve o rüzgârla yelkenleri şişirmekle bağlantılıdır. 1 Mayıs “out”, laiklik
“in”dir”.
Eskiden üniversitelerde bilimsel eğitim için
mücadele edilmekteydi, bugünse “üniversitelerde bilimsel eğitim verildiğinden”
söz edilip, “bu gericilere karşı onu korumalıyız” denmektedir. Artık sol
gazetelerde “sinemayı kırolar bastı” diyen yazılar yayınlanmakta[2], orta
sınıfın Müslüman ve Kürd alerjisi, gene orta sınıfçı bir siyaset üzerinden
örgütlenmek istenmektedir. Bu birey merkezli örgütlenme ölçüsü, sınıf mücadelesine
de düşmandır. Eskiden bireyin adı işçiyle alakası olmayan İşçi’ydi, o artık don
değiştirmiştir. 1 Mayıs gerici, ilkel, eski kafalı işçilerin yola getirileceği
zemindir. Mustafa Koç’un cenazesinde ağlayanların sınıfsal bir konum almak,
mevzi örmek, sürecin geldiği aşamayı değerlendirmek gibi bir derdi yoktur.
Artık bu birey ölçüsü galiptir, muzafferdir.
Gezi’nin ilk günü Ankara’da bir toplantı yapılmış, Halkevleri o toplantıda
sözünü geçirememiş, ertesi gün kadrolarını eylemde geriye çekmiş, Kızılay’da
yapılan genelimsi grev çağrısında bu geri çekilme sonuç vermiştir. Sonrasında
diğer örgütler, başka bir alanda çadır kurma eylemi yapmaya karar verince,
Halkevleri yalandan Kızılay’a girmiş, tüm örgütler ve çadır eylemi saldırıya
uğramış, süreç kırılmıştır. Bu ve benzeri pratikler, forum süreçlerinde de
deneyimlenmiştir.
Sonra tüm pratik seçimlere endekslenmiş, CHP ve
HDP arasında pazarlık masasında önemli bir koltuk elde etmek siyaset
zannedilmiş, gerekli adaylar elde edilince Kürd’e dönük öfke ve eleştiri geri
plana itilmiş, ardından cumhurbaşkanlığı adaylığında başka bir yönelim içine
girilmiştir. Dev Maden-Sen’de işçileri kapı dışarı eden irade, bu aklın
eseridir.
Aynı irade, 2014 1 Mayıs’ına bir hafta kala
“Kızılay olmazsa olmaz” demiş, devrimci pozlar pazarlanmış, “Sıhhiye değil
Kızılay” çağrısı ile aylardır süren seçim çalışmalarındaki günah ve zaaf örtbas
edilmeye çalışılmıştır. Bugünse nasıl oluyorsa, aynı Halkevleri, “Ankara için
merkez Sıhhiye’dir” demektedir.[3] Anteplilerin tabiriyle, “kaz gibi
havalanılmış, tavuk gibi yere çakılınmıştır”. En geri olanla uzlaşmak, sonra en
ileriye dair imaj sunmak ama dönüp en geriye ricat etmek, siyaset bu değildir.
Bu orta sınıf şeflerin gemi sahibi olmaları,
yelkenlerini devletten ve burjuvaziden esen rüzgâra göre şişirmek istemeleri
ile alakalıdır. Bugünkü 28 Şubat solculuğu[4] bunun eseridir, bugün İbrahimî
hatta[5] yönelik küfür bu yelkenlerin ürünüdür.
* * *
Bir müsamere oynandığı açıktır. Hava yukarıda
başka, aşağıda başkadır. Aşağıdakilerin ezik, zavallı, küçük, değersiz
görüldüğü kesindir. Siyaset bir sonuçtur, çıktıdır. Aşağısıyla ilişkilerin
kopması sonucu yukarıya kaçıldığı, egemenlerin rüzgârıyla yelken şişirmenin tek
dert olduğu bir dönem tüm sancısıyla işlemektedir. Yukarıda anlaşma gizli
kapılar ardında sağlanmış, aşağıya boş bir edebiyat kalmıştır.
Söz konusu müsamerede demokrasinin, laikliğin
başına hoş kelimeler getirildiğinde, güzel takılar takıldığında, fukara
seyircinin aldatılacağı düşünülmektedir. Her şeyden azade, her şeyden münezzeh,
sadece kendisinden sorumlu, bağ, bağlam gibi bir derdi olmayan, burjuva birey
ölçüsü uyarınca hareket edenler, kavramlara takılar taktığında, onlara taklalar
attırdığında yol alabileceğini zannetmektedirler. Bu, bir oyundur; ağza çalınan
baldır. Temelde 1 Mayıs, yukarıda yapılan uzlaşma, müzakere ve teslimiyet
üzerinden, egemenlere peşkeş çekilmiştir. Yeni devlet bunu emretmektedir.
Yeni devlet, zararsız Müslüman, zararsız Kürd,
zararsız solcu peşindedir. Bomba patlar, çocuk istismarı belgeleri çıkar
ortaya. Oyalanmamız istenmektedir. Çocuk istismarı ile yolda gördüğümüz bir
çocuğun başını okşamak bile suç hâline getirilmiştir. Bu konuyla ilgili “bilim
insanları”nın konuşturulduğu bir programda, “ABD’de insanların diş raporları
bile arşivlenmekte, takip edilmektedir. İstismar gibi sorunların çözümü
devletin gözetimine ve kontrolüne bağlıdır” denilmektedir. Taciz ve istismar
üzerinden ait olduğumuz tarihsel ve toplumsal bağ ve bağlamımız bize düşman
edilmektedir. AKP “bir anlamda paratoner olmak, gaz almak”tır.[6] Anti-AKP’nin
de işlevi budur. Gaz almalı, paratoner olmalıdır. “Atatürk’ün piçleri”
haberleri bu sebepledir. CHP ile şişirilen yelken, CHP ve AKP’yi yırtan,
yırtacak olan emekçi pratiğini de göze almış demektir.
Kimse şaşırmasın:
patronlara kol kanat geren sosyalistlere, kazanılmış hakları bir bir geri
verenlere, “memleket gericileşiyor” yaygarasıyla emekçi halkı burjuvaziye kul
etmeye çalışanlara, birey ölçüsü üzerinden birey dışı her şeyin
şeytanîleştirilmesine katkı sunanlara, kimse şaşırmasın. Bu gemi varolmak,
yüzmek ve yelkenlerini şişirmek zorundadır. “Sonuçta hepimiz aynı gemideyiz” ya
da en azından, işyerinden tüm topluma kadar bu yalana inanmaya mecburuz. O
yalanın perdesini, emekçilerin, mazlumların hakikati yırtacaktır.
Eren Balkır
27 Nisan 2016
Dipnotlar
[1] Burak Cop, “Laiklik Düşmanlığı ve İlkelliğe
Övgü”, 27 Nisan 2016, Sol.
[2] Tuğçe Madayanti Dizici, “Toz Bezi’nin Hint Kumaşı
Düşmanlığı”, 18 Nisan 2016, Birgün.
[3] “Halkevleri: Taksim ve Sıhhiye’yi Savunduk”,
27 Nisan 2016, Sendika.
[4] Ozan Çılgın, “Yeni Cumhuriyet Muhafızları”, 27
Nisan 2016, İştirakî.
[5] Tevfik Ziya, “Laiklik Burjuvazinin
Güvencesidir”, 12 Nisan 2016, İştirakî.
[6] “Erdoğan: Ümit Boyner İşine Baksın”,
17 Eylül 2012, NTV.
0 Yorum:
Yorum Gönder