17 Nisan 2016

,

Toprak Sahipleri Çekilip Gitsin!


Büyük bir sır var. Bu sırrı korumak için Firavun'un sihirbazları, Roma Kralı'nın yanındaki rahipler ve şimdi zenginlerin medyası durmak bilmeden çalıştı, çalışıyor ve çalışacak. Bu, aslında bildiğimiz fakat görmezden geldiğimiz büyük sırrı açıklamanın zamanı geldi de geçiyor.
Sömürülüyoruz.
İliğimiz kuruyana kadar sömürülüyoruz. Sınırsız iştaha sahip bir avuç insan tarafından hepimiz sömürülüyoruz. Fabrikalarda elleri nasır tutan babamız, tarlada çalışmaktan beli bükülen anamız, sömürülüyor. Elleri tüm dünyayı sarabilecek uzunlukta devasa bir hırsız, hepimizden çalıyor. Bu hırsız, kapitalizmdir.
Bu hırsızlık ve sömürü düzenini aşağılık bir yolla kuruyorlar. Bizden aldıkları buğdayı bizim emeğimizle öğütüp un yaparak daha pahalıya bize satıyorlar. Bizden aldıkları kömürü bizim emeğimizle bir torbaya koyup daha pahalıya bize satıyorlar. Allah'ın bize doğa aracılığıyla verdiği tüm nimetleri üzerlerinde bir emekleri olmadan satıyorlar. Yani hem halktan hem doğadan hem de Allah'tan çalıyorlar.
Öyleyse onlardan hakkımızı almak çalmak sayılmaz. Bizim emeğimizi geri almamıza “hırsızlık” diyorlar ve bizi hücrelere kapatıyorlar. Bunun için de kendi yarattıkları, fakat hepimizin uyması gerektiğini söyledikleri hukuku kullanıyorlar. Halkın adaleti, sömürenlerin hukukuyla gelmeyecek!
Kapitalizm, günümüzde en ücra köşelerde dahi etkisini göstermekte ve kendisinden coğrafî konumu değiştirerek kaçmak mümkün değil. Kaçacak yerimiz yok. Bizim sığınacağımız bir Medine'miz kalmadı. Ya direneceğiz ya da zincirleri biraz serbest bırakılan bir köle olmak için tüm ömrümüz boyunca sömürüleceğiz. Eğer direneceksek, bu direniş gelişigüzel olmamalı. Bu direnişin hamurunu sağlam karmak için işçileri, köylüleri ve ezilen tüm insanları farkındalık ve mücadele bilinciyle donatmalıyız. Direnişin gerekliliğini bilenler olarak halkın bizim olması gerektiğini de bilmeliyiz. Halkla ne kadar birsek, o kadar haklıyız.
Halkı sömürüden kurtarmak için tabandan bir harekete ihtiyaç olduğu sosyolojik bir gerçektir. Bu hareket, barışçı, tüm yeryüzündeki canlılara değer veren, sömürüsüz bir düzen için mücadele eden bir hareket olmalıdır. Bu hareket, kendi üretmelidir. Bu hareket, kendini sömürenlerden emeğinin değerini zorla almalıdır. Bu hareket doğayla bütünleşmeli ve insanı özüne döndürmelidir. İşte ancak o zaman özgür oluruz.
Sömürgeciler bizden hammadde alamazsa, sömürü çarkları kırılır. O hâlde artık onlara hammadde satmayı bırakalım. Yalnızca kendimize yetecek kadar üretelim. Bu üretimi de onlara bağlı olmadan gerçekleştirmenin yollarını bulalım. Bunu bir köyde dahi becerebilirsek, tüm küresel emperyalizmin en büyük düşmanı hâline geliriz. Çünkü küresel sömürge güçleri biliyor ki bunu becerirsek, ellerindeki her şeyi alacağız.
Halkla tamamen bütünleşmeyen bir direniş yok olmaya muhtaçtır. Halk ile bütünleşmenin yolu ise diyalektik ilişki kurmaktan geçer. Karmatîler'in propaganda için belirledikleri ilke, bu konuda güzel bir özet niteliğinde; Halka karşı iyi bir mürşid ol irşad eyle; iyi bir mürid ol talep eyle! Ancak bu şekilde bir yerelleşme sağlayabiliriz.
Bizim içinde bulunduğumuz sosyolojik şartlar ve siyasi durum gereği elimizdeki en büyük koz, topraktır. Toprak, onu kullananındır ve biz de toprağı kullanacağız. Ona emek vereceğiz ve ondan karşılığını alacağız. Bunu da sisteme karşı yapacağız. İnsanın bizzat yaratmadığı, doğa tarafından kendisine karşılıksız bahşedilmiş bu zenginliği sahiplenmesi kabul edilemez. O hâlde toprak hepimizindir. Onu kullanırken kimseden izin almamıza gerek yoktur. Proudhon'un “Toprağın kirası kime düşer? Tabii ki toprağı üretene. Toprak kimin eseridir? Tanrı’nın. Öyleyse mülk sahipleri çekilip gitsin!” çığlığı tüm köylerde yankılanana kadar bize özgürlük yok, bunu anlamak gerekir.
Hamdan Karmat
17 Nisan 2016

0 Yorum: