14 Nisan 2016

Lübnanlı Şiiler


Rula Jurdi Abisaab ve Malik Abisaab ile Söyleşi
Jadaliyya
19 Kasım 2014
Bu kitabı size yazdıran nedir?
Bu kitap bir dizi sebepten ötürü kaleme alındı. Son yirmi yıl içerisinde Şii İslamcı hareketler üzerine bir yığın kitap okuduk, özellikle Hizbullah ile ilgili olan bu çalışmalar, seküler ideolojilerle komünizmi İslamcıların tümüyle reddettikleri güçler ve fikirler olarak takdim ediyorlardı. Çalışmaların hiçbirisinde Lübnan’da Şii İslamcıların komünizmle ilişkilenme yollarından bahsedilmiyor, özellikle modern devlete ait seküler çerçevelere ve uygulamalara asla değinilmiyordu. Biz, ikilileştirmenin sorun teşkil ettiği, dinî dünya ile seküler dünya arasındaki yüzeye dair bir hikâye anlatmak istedik. Kitabın yazılmasının diğer bir sebebi de modernist İslamcı yaklaşımlara dair bir anlayış ve bu yaklaşımların yorumları ile hukukî ve teolojik Şii geleneğine ait bilgiyi birleştirmekti. Şii İslamcılara, özellikle Hizbullah’a dair çalışmaların çoğu, bunların politik-askerî faaliyetleri ile havzalarda (din okullarında) gelişen bu hukukî ve teolojik gelenek arasında bir ayrım yapmıyordu. Kimi konferanslara bu tip bazı sorularla ilgili makaleler sunduğumuz bir dönemde Juan Cole bu konuyla ilgili bir kitap yazmamız konusunda bizi teşvik etti. Biz de onun tavsiyesine kulak verip kitabı yazdık.
Kitap, hangi özel konu başlıklarını, meseleleri ve literatür alanlarını ele alıyor?
Kitap, modernistleri, komünistleri ve İslamcıları biçimlendiren birbirinden ayrı seküler süreçleri ve fikirleri ele alıyor. Seküler olan ve dinî olan arasındaki örtüşmeleri inceliyor, mezhepçilik meselesine, Lübnan devletine ve Şiilerin devletle kurdukları farklı ilişkilere yeniden bakıyor. Daha da özelde kitap, İslamcıların dinî modernizme ve komünizme yönelik yaklaşımlarını, direniş kültürü (zakâfatu’l mukaveme) üzerinden biçimlenen sivil alan türünü ve devletin yönelimi dışında işleyen ibadet alanlarında şeriatın kişiler üzerinden nasıl uygulandığını irdeliyor.
Irak’taki tarihsel gelişmeler, özellikle komünizmin Şii havzalarındaki çok sayıda öğrenciyi cezp etmesi, kitabın önemli bir kısmını teşkil ediyor. Bu bölüm âlimlerin Iraklı komünistleri tekfir etmesinin sebeplerini ortaya koyuyor ve komünizmin ateizmi vaaz ettiğine dair o epey basitleştirici yaklaşıma yönelik itirazları ele alıyor, ayrıca Necef’teki örnek kimi isimlerin ve müritlerinin her yanda görülen ateist uygulamalara karşı toplumu korudukları tezini inceliyor. Esasında kitap, önemli kimi dinî sembollerin Şii komünistlerin etki alanının artmasında nasıl bir rol oynadığını göstermeye çalışıyor. Irak’la ilgili bölüm ayrıca önemli, zira Muhammed Hüseyin Fadlallah gibi önemli Lübnanlı İslamcı düşünürler ve Abbas Musavi, Suphi Tufeyli ve Hasan Nasrallah gibi Hizbullah’ın kurucusu olan kimi isimler belirli bir dönem Necef’te yaşıyor ve eğitim alıyorlar.
Kitap, Irak ve Lübnan komünizmi, ayrıca Şii mezhepçiliği ile ilgili hâkim yazını eleştirel süzgeçten geçiriyor, sonrasında İslamcıların yükselişine yol açacak olan sosyo-ekonomik değişimlere ve dönüşümlere odaklanıyor. Teorik çerçevesi bakımından kitap, Talal Esad’ın İslamcılık ve sekülerizm tartışmalarından ve Wael Hallaq’ın şeriata ve modern devlete yönelik yaklaşımından besleniyor.
Bu kitap önceki araştırmalarınızla nasıl bir bağa sahip ya da herhangi bir ayrışma söz konusu mu?
Benim önceki çalışmalarım iki ana hat üzerinde ilerliyordu. İlkinde ağırlıklı husus, Ortaçağ’daki ve ilk modern dönemdeki Şii fıkhı ile ilgili çalışmalar ve bu çalışmaların sosyo-politik bağlamlarıydı. Converting Persia [“İran’a Din Değiştirmek”] ve New Ropes for Royal Tents’: Shi`i Jurisprudence, Sunnism, and the Traditionist Thought of Muhammad Amin Astarabadi [“Kraliyet Çadırlarına Yeni İpler: Şii Fıkhı, Sünnilik ve Muhammed Emin Astarabadi’nin Gelenekçi Düşüncesi] buna örnektir. İkinci hat ise bilhassa Lübnan’daki modern Şii toplumlarında ulemanın entelektüel dönüşümü ile alakalı. The Shi’ite Ulama, the Madrasas, and Educational Reform [“Şii Ulema, Medreseler ve Eğitim Reformu”]; Lebanese Shi’ites and the Marja’iyya [“Lübnan Şiileri ve Merciyye”] ve The Cleric as 'Organic Intellectual' [“ ‘Organik Aydın’ Olarak Âlim”] bu alanla ilgili. Necef’e eğitim için gidip seküler ve modernist konumları (başlı başına özel bir çalışmayı gerekli kılan şiirsel moderniteyi) ve komünizmi benimseyen güneyli Şii düşünürlere özel önem gösterdim. [Bu konuda bkz.: Deconstructing the Modular and the Authentic: Husayn Muroeh’s Early Islamic History [“Modüler ve Otantik Olanı Yapısöküme Uğratmak: Hüseyin Mürüvvet’in İlk Dönem İslam Tarihi”] Dolayısıyla kitabımız bu alanlarda yapılmış kimi araştırmalara dayanıyor, ama ayrıca tarihin Kerbela üzerinden yorumlanması ve komünist idealler arasındaki ilişkiler dâhil, modern Şii toplumlarındaki dinî-seküler dinamiklerin karmaşık tezahürleri gibi yeni meseleleri ele alıyor.
Ben aynı zamanda bu kitapta tarih dışı materyaller de kullanmak istedim. Şair olmam hasebiyle bu meselelerin bir kısmıyla bağlantılı olarak edebiyatı ve şiiri de devreye sokmaya çalıştım. Niyetim, altmışlardaki ve yetmişlerdeki Irak şiirine daha fazla yer ayırmaktı ama olmadı. Bir noktadan sonra kitap on bölüme ulaştı. Belki bu çalışmayı ileride yaparız.
Militant Women of a Fragile Nation [“Kırılgan Bir Ulusun Militan Kadınları”] isimli ilk kitabım, çalışma süreci, mezhepçilik ve ulusun cinsiyetler temelinde tecrübe ettiklerine odaklanıyordu. Yeni kitabımızda ise ben, yirminci yüzyılın ilk yarısında kapitalizm ve sömürgecilik karşıtı mücadele dâhilinde tarikat ve ulus ile ilgili kimi tartışmalarıma devam ettim. Mastır tezim Lübnan komünizmi ve ulusal sorunla ilgiliydi. Bu başlıklar yeni kitapta yeniden ele alındı. Warmed by France’s Fire or Burnt? The Maronite Clergy and French Colonial Politics in Lebanon [“Fransa’nın Ateşi Yaktı mı Isıttı mı? Marunî Din Adamları ve Lübnan’da Fransa’nın Sömürgeci Siyaseti”]; Shi’ite Peasants and a New Nation in Colonial Lebanon: The Intifada (Uprising) of Bint Jubayl [“Lübnan’ın Sömürge Olduğu Dönemde Şii Köylüler ve Yeni Bir Ulus: Bint Cubeyl Ayaklanması”]; Contesting Space: Gendered Discourse and Labor among Lebanese Women [“Mücadele Mekânı: Lübnanlı Kadınlar Arasında Cinsiyet Söylemi ve Çalışma Süreci”]; ve Striving for Labor Law: Tobacco Women between French Colonial Authority and the Lebanese State [“İş Kanunu İçin Mücadele Etmek: Fransız Sömürge İdaresi ile Lübnan Devleti Arası Dönemde Kadın Tütün İşçileri”] isimli makalelerim, kadın ve cinsiyet konularına odaklanıyordu, ayrıca bunlar, çalışan kadınlarla ve kadınların emek mücadelelerinin biçimlendirdiği ve bu mücadeleleri biçimlendiren aile ve tarikat meseleleriyle ilgiliydi.
Rula ve ben, Irak’taki İslamcılık ve komünizm arasındaki bağlara daha yakından bakmak istedik, bu nedenle nadiren inceleme konusu edilen sömürgecilik karşıtı mücadele ve Şiilikle komünizm arasındaki ilişki konusunda birikimimizden istifade etmeye çalıştık. Aynı zamanda bu kitap beni yeni bir araştırma alanına taşıdı. Son on yıldır gelişme kaydettiğim, hakkında birçok ders verdiğim bu alan İslamî düşünce ve ulus-devletle alakalı.
Bu kitabı kimlerin okumasını umut ediyorsunuz, sizce ne tür bir etkiye yol açacak?
Kitap, çeşitli disiplinlerdeki her türden öğrencinin ve akademisyenin ilgisini çekecektir. Ama bilhassa Arap tarihi, İslam çalışmaları, Ortadoğu çalışmaları ve Şii çalışmaları alanında faaliyet yürütenler bu kitapla özel olarak ilgileneceklerdir. Bu kitabın hâkim İslamcı hareketleri ve onların ulus-devlet ve modernizmle ilişkilerini anlamada kullanılan kimi önermeleri ve kavramsal araçları sorunsallaştırmasını umut ediyoruz. Dinî imiş gibi görünen ama aslında seküler çerçevelerin biçimlendirdiği fikirleri koşullayan entelektüel katmanlara ve tarihsel süreçlere daha derinden bakmamız gerekiyor. Ayıca komünist ideallerle Şiilere ait mücadele/adalet gibi kavramlar arasındaki süreçte değişim gösteren bağlantıları anlamak için kimi tarihsel dönemlere geri dönüp bakmalıyız. Bizim Seyyid Musa Sadr’ın dinî liderliğine dair anlayışımız, onunla ilgili çalışmalardan köklü bir biçimde ayrılıyor. Bize göre, Lübnan’da onunla birlikte gerçekleşen Şii “uyanış”ının Şiiler arasında solcu ve sömürgecilik karşıtı mücadelelerin o uzun tarihi ile bir alakasının bulunmadığını söyleyen görüş külliyen yanlış. Kitap Seyyid Musa’nın Şii komünistlerle çatışmasına ışık tutuyor ve bu çatışmanın Şiilerin devletle uzlaşma sürecini kolay kılmayı, böylelikle Şiilerin ulusal modernitede hak iddia etmesine imkân sağlamayı amaçladığını söylüyor.
Şimdilerde başka hangi projeler üzerine çalışma yürütüyorsunuz?
Arap şiiri üzerine yeni bir derleme çalışması yapıyorum, ardından on altıncı ve on yedinci yüzyıl İran’ında ilk dönem Şii gelenekçi (fıkıh) hareketi ve müçtehidlere yönelik saldırılarla ilgili yazıma döneceğim. Bu çalışmanın henüz iki bölümünü tamamlayabildim. Makale, ilk dönem gelenekçilikle ilgili bir dizi önermeyi düzeltme amacını güdüyor, daha da önemlisi, gelenekçilerin hadisin yüceltilmesine dönük ilgileri noktasında hâkim olan sosyo-politik bağlamı ele alıyor.
Ben Lübnan’da kadınlar ve savaş üzerine bir araştırma yapıyorum. Cemaatlerdeki huzursuzluk, iç mücadele ve savaşla ilgili çalışmalar genelde sadece erkeklerin deneyimlerine ve faaliyetlerine, ayrıca kadınlarla ilgili düşüncelerine odaklanıyor. Kadınların iç kargaşa, şiddet ve devletin dağılması dönemlerinde ortaya koyduğu faillik ve gösterdiği katılım nadiren ele alınan konular. Ben, kadınların yirminci yüzyılın sonundaki iç krizler esnasında kadınların yükselttiği sesi, yürüttükleri faaliyetleri ve uyguladıkları stratejileri Lübnan tarihinin merkezine taşımak istiyorum.
Bu kitap, Lübnan’daki tarih ve kimlikle ilgili mevcut anlayışları ne ölçüde etkileyecek ve değiştirecek?
Bu kitap, akademisyenleri öncelikle dinî hareketlerle seküler görüşler arasında yapılan ayrımları ve tespit edilen karşıtlıkları yeniden düşünmeye davet ediyor. Sekülerlere ve seküleristlere genel tanımlar sunmamız mümkün değil, ayrıca onlara Lübnanlıların özel ve kamusal dünyalarının biçimlendirilmesinde yan roller de bahşedemeyiz. Bu çalışma, Lübnan toplumunda belirli seküler fikirlerin ve süreçlerin her yana sirayet ettiğine vurgu yapan ve bu fikirlerle süreçlerin mezhepçilikle din arasında karmaşık bir arayüzün oluştuğunu söyleyen çalışmalar için yeni bir alan açmayı umut ediyor.
İkinci olarak kitabın amacı, İslamcıları basit manada “modern” olarak sunma konusundaki ısrarın temelde modernizm eleştirisini de davet ettiğini göstermek. Bu noktada Hizbullah’ın İslamcılığı ve Fadlallah’ın İslamcılığı ile modernitenin ilişkisine sinmiş çift anlamlılıklar ve gerilimleri ortaya koymaktan da imtina etmemek gerek. Bu grupların modernist olup olmadığına ilişkin soruya derli toplu ve kati bir cevap vermek mümkün değil. Kitap, bunların hem modernist olduklarını hem de olmadıklarını göstermeye çalışıyor, bu noktada ilgili grupların değerlendirilmesinde kullanılan ölçütlerin belirleyici olduğunu söylüyor, dolayısıyla onların aynı zamanda postmodernist olarak da görülmeleri mümkün. Hizbullah’a mensup âlimler bu çelişkileri derinlemesine ele almaya ve bunlara farklı yollardan yaklaşmaya çalışıyorlar.
Üçüncü olarak kitabın bir amacı da İslamî harekete dair analizimizde toplumsal sınıf ve sosyo-ekonomik faktörleri de gündeme almak, bu güçlerin karmaşık tefekkür tarzlarını, hassasiyetleri ve fikirleri nasıl biçimlendirdiğini görmek. Dördüncü olarak bu çalışma, Hizbullah’ın merkezî fikirlerinin değişmediğini, ama birçok başka fikir ve uygulamanın değişim hâlinde olduğunu, bizim Hizbullah ile ilgili doğru bir değerlendirme yapabilmemiz için tarihsel dönemi belirlememiz gerektiğini ortaya koyuyor. Biz çalışmada güney Lübnan’ın kurtuluşunu önceleyen dönemi ele aldık, doksanlardan 2001’e dek uzanan süreci inceledik. Bu dönem oluşum aşaması olarak görülebilir. 2005 ise önemli bir dönüm noktası olarak çıkıyor karşımıza. Ama iki yılı aşkın bir süre önce Suriye’deki ayaklanmalarla bağlantılı başka gelişmeler de var. Bu nedenle bizim Hizbullah denilen olgunun tamamını analiz etmek yerine, onun gelişimine ait muhtelif tarihsel safhalara yönelik ayrıntılı bir yaklaşım ortaya koymamız lazım. Ayrıca takipçileri, destekçileri ve temsilcileri arasındaki içsel farklılık da görülmeli.
Kitaptan alıntı:
“Komünistlerdeki seküler adalet anlayışları, Kerbela’nın önerdiği dinî feda ve kefaret anlayışlarının oluşmasını teşvik etmiştir. […] Irak ve Lübnan’daki modern manzara ruhanîlik ve dinî deneyim konusunda beklenmedik kimi yollar sunmuştur. Sonuçta İslamcı ulema ve düşünürlerdeki kaygının sebebi, görünüşe göre, iman veya dindarlık eksikliği değil, bunların her birinin modern devlette aldıkları özel biçimle alakalıdır. İslamcıların ısrarla üzerinde durduğu husus, Şeriat’ın imanın köşe taşı olmasıdır.”

0 Yorum: