Jadaliyya
19 Kasım 2014
19 Kasım 2014
Bu
kitabı size yazdıran nedir?
Bu kitap bir dizi sebepten ötürü kaleme alındı.
Son yirmi yıl içerisinde Şii İslamcı hareketler üzerine bir yığın kitap okuduk,
özellikle Hizbullah ile ilgili olan bu çalışmalar, seküler ideolojilerle
komünizmi İslamcıların tümüyle reddettikleri güçler ve fikirler olarak takdim
ediyorlardı. Çalışmaların hiçbirisinde Lübnan’da Şii İslamcıların komünizmle
ilişkilenme yollarından bahsedilmiyor, özellikle modern devlete ait seküler
çerçevelere ve uygulamalara asla değinilmiyordu. Biz, ikilileştirmenin sorun teşkil
ettiği, dinî dünya ile seküler dünya arasındaki yüzeye dair bir hikâye anlatmak
istedik. Kitabın yazılmasının diğer bir sebebi de modernist İslamcı
yaklaşımlara dair bir anlayış ve bu yaklaşımların yorumları ile hukukî ve
teolojik Şii geleneğine ait bilgiyi birleştirmekti. Şii İslamcılara, özellikle
Hizbullah’a dair çalışmaların çoğu, bunların politik-askerî faaliyetleri ile
havzalarda (din okullarında) gelişen bu hukukî ve teolojik gelenek arasında bir
ayrım yapmıyordu. Kimi konferanslara bu tip bazı sorularla ilgili makaleler
sunduğumuz bir dönemde Juan Cole bu konuyla ilgili bir kitap yazmamız konusunda
bizi teşvik etti. Biz de onun tavsiyesine kulak verip kitabı yazdık.
Kitap,
hangi özel konu başlıklarını, meseleleri ve literatür alanlarını ele alıyor?
Kitap, modernistleri, komünistleri ve İslamcıları
biçimlendiren birbirinden ayrı seküler süreçleri ve fikirleri ele alıyor.
Seküler olan ve dinî olan arasındaki örtüşmeleri inceliyor, mezhepçilik
meselesine, Lübnan devletine ve Şiilerin devletle kurdukları farklı ilişkilere
yeniden bakıyor. Daha da özelde kitap, İslamcıların dinî modernizme ve
komünizme yönelik yaklaşımlarını, direniş kültürü (zakâfatu’l mukaveme) üzerinden biçimlenen sivil alan türünü ve
devletin yönelimi dışında işleyen ibadet alanlarında şeriatın kişiler üzerinden
nasıl uygulandığını irdeliyor.
Irak’taki tarihsel gelişmeler, özellikle
komünizmin Şii havzalarındaki çok sayıda öğrenciyi cezp etmesi, kitabın önemli
bir kısmını teşkil ediyor. Bu bölüm âlimlerin Iraklı komünistleri tekfir
etmesinin sebeplerini ortaya koyuyor ve komünizmin ateizmi vaaz ettiğine dair o
epey basitleştirici yaklaşıma yönelik itirazları ele alıyor, ayrıca Necef’teki
örnek kimi isimlerin ve müritlerinin her yanda görülen ateist uygulamalara
karşı toplumu korudukları tezini inceliyor. Esasında kitap, önemli kimi dinî
sembollerin Şii komünistlerin etki alanının artmasında nasıl bir rol oynadığını
göstermeye çalışıyor. Irak’la ilgili bölüm ayrıca önemli, zira Muhammed Hüseyin
Fadlallah gibi önemli Lübnanlı İslamcı düşünürler ve Abbas Musavi, Suphi
Tufeyli ve Hasan Nasrallah gibi Hizbullah’ın kurucusu olan kimi isimler belirli
bir dönem Necef’te yaşıyor ve eğitim alıyorlar.
Kitap, Irak ve Lübnan komünizmi, ayrıca Şii
mezhepçiliği ile ilgili hâkim yazını eleştirel süzgeçten geçiriyor, sonrasında
İslamcıların yükselişine yol açacak olan sosyo-ekonomik değişimlere ve
dönüşümlere odaklanıyor. Teorik çerçevesi bakımından kitap, Talal Esad’ın İslamcılık
ve sekülerizm tartışmalarından ve Wael Hallaq’ın şeriata ve modern devlete
yönelik yaklaşımından besleniyor.
Bu
kitap önceki araştırmalarınızla nasıl bir bağa sahip ya da herhangi bir ayrışma
söz konusu mu?
Benim önceki çalışmalarım iki ana hat üzerinde
ilerliyordu. İlkinde ağırlıklı husus, Ortaçağ’daki ve ilk modern dönemdeki Şii
fıkhı ile ilgili çalışmalar ve bu çalışmaların sosyo-politik bağlamlarıydı. Converting Persia [“İran’a Din
Değiştirmek”] ve New Ropes for Royal
Tents’: Shi`i Jurisprudence, Sunnism, and the Traditionist Thought of Muhammad
Amin Astarabadi [“Kraliyet Çadırlarına Yeni İpler: Şii Fıkhı, Sünnilik ve
Muhammed Emin Astarabadi’nin Gelenekçi Düşüncesi] buna örnektir. İkinci hat ise
bilhassa Lübnan’daki modern Şii toplumlarında ulemanın entelektüel dönüşümü ile
alakalı. The Shi’ite Ulama, the Madrasas,
and Educational Reform [“Şii Ulema, Medreseler ve Eğitim Reformu”]; Lebanese Shi’ites and the Marja’iyya [“Lübnan
Şiileri ve Merciyye”] ve The Cleric as
'Organic Intellectual' [“ ‘Organik Aydın’ Olarak Âlim”] bu alanla ilgili.
Necef’e eğitim için gidip seküler ve modernist konumları (başlı başına özel bir
çalışmayı gerekli kılan şiirsel moderniteyi) ve komünizmi benimseyen güneyli
Şii düşünürlere özel önem gösterdim. [Bu konuda bkz.: Deconstructing the Modular and the Authentic: Husayn Muroeh’s Early
Islamic History [“Modüler ve Otantik Olanı Yapısöküme Uğratmak: Hüseyin
Mürüvvet’in İlk Dönem İslam Tarihi”] Dolayısıyla kitabımız bu alanlarda yapılmış
kimi araştırmalara dayanıyor, ama ayrıca tarihin Kerbela üzerinden yorumlanması
ve komünist idealler arasındaki ilişkiler dâhil, modern Şii toplumlarındaki
dinî-seküler dinamiklerin karmaşık tezahürleri gibi yeni meseleleri ele alıyor.
Ben aynı zamanda bu kitapta tarih dışı materyaller
de kullanmak istedim. Şair olmam hasebiyle bu meselelerin bir kısmıyla
bağlantılı olarak edebiyatı ve şiiri de devreye sokmaya çalıştım. Niyetim,
altmışlardaki ve yetmişlerdeki Irak şiirine daha fazla yer ayırmaktı ama
olmadı. Bir noktadan sonra kitap on bölüme ulaştı. Belki bu çalışmayı ileride
yaparız.
Militant
Women of a Fragile Nation [“Kırılgan Bir Ulusun
Militan Kadınları”] isimli ilk kitabım, çalışma süreci, mezhepçilik ve ulusun
cinsiyetler temelinde tecrübe ettiklerine odaklanıyordu. Yeni kitabımızda ise
ben, yirminci yüzyılın ilk yarısında kapitalizm ve sömürgecilik karşıtı
mücadele dâhilinde tarikat ve ulus ile ilgili kimi tartışmalarıma devam ettim.
Mastır tezim Lübnan komünizmi ve ulusal sorunla ilgiliydi. Bu başlıklar yeni
kitapta yeniden ele alındı. Warmed by
France’s Fire or Burnt? The Maronite Clergy and French Colonial Politics in
Lebanon [“Fransa’nın Ateşi Yaktı mı Isıttı mı? Marunî Din Adamları ve
Lübnan’da Fransa’nın Sömürgeci Siyaseti”]; Shi’ite
Peasants and a New Nation in Colonial Lebanon: The Intifada (Uprising) of Bint
Jubayl [“Lübnan’ın Sömürge Olduğu Dönemde Şii Köylüler ve Yeni Bir Ulus:
Bint Cubeyl Ayaklanması”]; Contesting
Space: Gendered Discourse and Labor among Lebanese Women [“Mücadele Mekânı:
Lübnanlı Kadınlar Arasında Cinsiyet Söylemi ve Çalışma Süreci”]; ve Striving for Labor Law: Tobacco Women
between French Colonial Authority and the Lebanese State [“İş Kanunu İçin
Mücadele Etmek: Fransız Sömürge İdaresi ile Lübnan Devleti Arası Dönemde Kadın
Tütün İşçileri”] isimli makalelerim, kadın ve cinsiyet konularına
odaklanıyordu, ayrıca bunlar, çalışan kadınlarla ve kadınların emek
mücadelelerinin biçimlendirdiği ve bu mücadeleleri biçimlendiren aile ve
tarikat meseleleriyle ilgiliydi.
Rula ve ben, Irak’taki İslamcılık ve komünizm
arasındaki bağlara daha yakından bakmak istedik, bu nedenle nadiren inceleme
konusu edilen sömürgecilik karşıtı mücadele ve Şiilikle komünizm arasındaki
ilişki konusunda birikimimizden istifade etmeye çalıştık. Aynı zamanda bu kitap
beni yeni bir araştırma alanına taşıdı. Son on yıldır gelişme kaydettiğim,
hakkında birçok ders verdiğim bu alan İslamî düşünce ve ulus-devletle alakalı.
Bu
kitabı kimlerin okumasını umut ediyorsunuz, sizce ne tür bir etkiye yol açacak?
Kitap, çeşitli disiplinlerdeki her türden
öğrencinin ve akademisyenin ilgisini çekecektir. Ama bilhassa Arap tarihi,
İslam çalışmaları, Ortadoğu çalışmaları ve Şii çalışmaları alanında faaliyet
yürütenler bu kitapla özel olarak ilgileneceklerdir. Bu kitabın hâkim İslamcı
hareketleri ve onların ulus-devlet ve modernizmle ilişkilerini anlamada
kullanılan kimi önermeleri ve kavramsal araçları sorunsallaştırmasını umut
ediyoruz. Dinî imiş gibi görünen ama aslında seküler çerçevelerin
biçimlendirdiği fikirleri koşullayan entelektüel katmanlara ve tarihsel süreçlere
daha derinden bakmamız gerekiyor. Ayıca komünist ideallerle Şiilere ait
mücadele/adalet gibi kavramlar arasındaki süreçte değişim gösteren bağlantıları
anlamak için kimi tarihsel dönemlere geri dönüp bakmalıyız. Bizim Seyyid Musa
Sadr’ın dinî liderliğine dair anlayışımız, onunla ilgili çalışmalardan köklü
bir biçimde ayrılıyor. Bize göre, Lübnan’da onunla birlikte gerçekleşen Şii
“uyanış”ının Şiiler arasında solcu ve sömürgecilik karşıtı mücadelelerin o uzun
tarihi ile bir alakasının bulunmadığını söyleyen görüş külliyen yanlış. Kitap
Seyyid Musa’nın Şii komünistlerle çatışmasına ışık tutuyor ve bu çatışmanın
Şiilerin devletle uzlaşma sürecini kolay kılmayı, böylelikle Şiilerin ulusal
modernitede hak iddia etmesine imkân sağlamayı amaçladığını söylüyor.
Şimdilerde
başka hangi projeler üzerine çalışma yürütüyorsunuz?
Arap şiiri üzerine yeni bir derleme çalışması
yapıyorum, ardından on altıncı ve on yedinci yüzyıl İran’ında ilk dönem Şii
gelenekçi (fıkıh) hareketi ve müçtehidlere yönelik saldırılarla ilgili yazıma
döneceğim. Bu çalışmanın henüz iki bölümünü tamamlayabildim. Makale, ilk dönem
gelenekçilikle ilgili bir dizi önermeyi düzeltme amacını güdüyor, daha da
önemlisi, gelenekçilerin hadisin yüceltilmesine dönük ilgileri noktasında hâkim
olan sosyo-politik bağlamı ele alıyor.
Ben Lübnan’da kadınlar ve savaş üzerine bir
araştırma yapıyorum. Cemaatlerdeki huzursuzluk, iç mücadele ve savaşla ilgili
çalışmalar genelde sadece erkeklerin deneyimlerine ve faaliyetlerine, ayrıca
kadınlarla ilgili düşüncelerine odaklanıyor. Kadınların iç kargaşa, şiddet ve
devletin dağılması dönemlerinde ortaya koyduğu faillik ve gösterdiği katılım
nadiren ele alınan konular. Ben, kadınların yirminci yüzyılın sonundaki iç
krizler esnasında kadınların yükselttiği sesi, yürüttükleri faaliyetleri ve
uyguladıkları stratejileri Lübnan tarihinin merkezine taşımak istiyorum.
Bu
kitap, Lübnan’daki tarih ve kimlikle ilgili mevcut anlayışları ne ölçüde
etkileyecek ve değiştirecek?
Bu kitap, akademisyenleri öncelikle dinî
hareketlerle seküler görüşler arasında yapılan ayrımları ve tespit edilen
karşıtlıkları yeniden düşünmeye davet ediyor. Sekülerlere ve seküleristlere
genel tanımlar sunmamız mümkün değil, ayrıca onlara Lübnanlıların özel ve
kamusal dünyalarının biçimlendirilmesinde yan roller de bahşedemeyiz. Bu
çalışma, Lübnan toplumunda belirli seküler fikirlerin ve süreçlerin her yana
sirayet ettiğine vurgu yapan ve bu fikirlerle süreçlerin mezhepçilikle din
arasında karmaşık bir arayüzün oluştuğunu söyleyen çalışmalar için yeni bir
alan açmayı umut ediyor.
İkinci olarak kitabın amacı, İslamcıları basit
manada “modern” olarak sunma konusundaki ısrarın temelde modernizm eleştirisini
de davet ettiğini göstermek. Bu noktada Hizbullah’ın İslamcılığı ve
Fadlallah’ın İslamcılığı ile modernitenin ilişkisine sinmiş çift anlamlılıklar
ve gerilimleri ortaya koymaktan da imtina etmemek gerek. Bu grupların modernist
olup olmadığına ilişkin soruya derli toplu ve kati bir cevap vermek mümkün
değil. Kitap, bunların hem modernist olduklarını hem de olmadıklarını
göstermeye çalışıyor, bu noktada ilgili grupların değerlendirilmesinde
kullanılan ölçütlerin belirleyici olduğunu söylüyor, dolayısıyla onların aynı
zamanda postmodernist olarak da görülmeleri mümkün. Hizbullah’a mensup âlimler
bu çelişkileri derinlemesine ele almaya ve bunlara farklı yollardan yaklaşmaya
çalışıyorlar.
Üçüncü olarak kitabın bir amacı da İslamî harekete
dair analizimizde toplumsal sınıf ve sosyo-ekonomik faktörleri de gündeme
almak, bu güçlerin karmaşık tefekkür tarzlarını, hassasiyetleri ve fikirleri
nasıl biçimlendirdiğini görmek. Dördüncü olarak bu çalışma, Hizbullah’ın
merkezî fikirlerinin değişmediğini, ama birçok başka fikir ve uygulamanın
değişim hâlinde olduğunu, bizim Hizbullah ile ilgili doğru bir değerlendirme
yapabilmemiz için tarihsel dönemi belirlememiz gerektiğini ortaya koyuyor. Biz
çalışmada güney Lübnan’ın kurtuluşunu önceleyen dönemi ele aldık, doksanlardan
2001’e dek uzanan süreci inceledik. Bu dönem oluşum aşaması olarak görülebilir.
2005 ise önemli bir dönüm noktası olarak çıkıyor karşımıza. Ama iki yılı aşkın
bir süre önce Suriye’deki ayaklanmalarla bağlantılı başka gelişmeler de var. Bu
nedenle bizim Hizbullah denilen olgunun tamamını analiz etmek yerine, onun
gelişimine ait muhtelif tarihsel safhalara yönelik ayrıntılı bir yaklaşım
ortaya koymamız lazım. Ayrıca takipçileri, destekçileri ve temsilcileri
arasındaki içsel farklılık da görülmeli.
Kitaptan alıntı:
“Komünistlerdeki seküler adalet anlayışları, Kerbela’nın
önerdiği dinî feda ve kefaret anlayışlarının oluşmasını teşvik etmiştir. […]
Irak ve Lübnan’daki modern manzara ruhanîlik ve dinî deneyim konusunda
beklenmedik kimi yollar sunmuştur. Sonuçta İslamcı ulema ve düşünürlerdeki
kaygının sebebi, görünüşe göre, iman veya dindarlık eksikliği değil, bunların
her birinin modern devlette aldıkları özel biçimle alakalıdır. İslamcıların
ısrarla üzerinde durduğu husus, Şeriat’ın imanın köşe taşı olmasıdır.”
0 Yorum:
Yorum Gönder