Bunun dışında müzakereci Saib Erekat, İsrail’i
süreç konusunda kınadı ve Filistin Yönetimi’nin İsrail’le koşul öne sürmeden
herhangi bir müzakereye başlamayı kabul etmemesi gerektiğini söyledi.
Başbakanın davetine cevaben Erekat, “Netanyahu yerleşim siyasetinin
durdurulduğunu, tutsakların serbest bırakılması konusunda hazırlanan dördüncü
listenin yürürlüğe konulduğunu ve tüm önceki anlaşmaları tanıdığını ilân etmek
zorundadır” dedi.
Geçen Pazartesi günü Erekat ayrıca İsrail’in
Filistinlilere ait evlere yönelik yıkım faaliyetinin Uluslararası Ceza
Mahkemesi’ne bildirildiğini de söyledi. Önceki vakalarda olduğu gibi İsrail’in
yıktığı binaların bir kısmı AB paraları ile inşa edilmişti. Filistin Haber
Ağı’na göre, Erekat yıkımların “İsrail’in Filistin’deki sivil halka yönelik
işlediği toplu bir cezalandırma eylemi olduğunu, uluslararası hukuku ihlal
ettiğini ve İsrail’in işgalci savaşın tarafı olan işgalci güç olarak yükümlülüklerini
yerine getirmediğini” ifade etti. Erekat’ın kanaatine göre, İsrail’in aralıksız
ve sistematik bir biçimde işlediği suçların cezasız kalması müzakerelerin
kaldığı yerden başlamasına asla imkân veremez. “Aksine bu suçlar Filistin
devletinin İsrail eliyle işgal edilmesine son verilmesine dair o gerçekçi
politik ufkun katledilmesi demektir.”
Her zaman olduğu gibi Erekat’ın tutarlı yaklaşımı
kendi içinde kimi çelişkiler barındırıyordu. Yorumları yarım yamalak
okunduğunda insan şüpheye düşüyor, ilk analizde ifadelerindeki tutarsızlık
açığa çıkıyor. İsrail on yıllar içerisinde manipülasyon yoluyla şiddete dayalı
taktiklerinde giderek mükemmelleştikten sonra Erekat ve Filistin Yönetimi
kendilerini Filistinlilere karşı yapılan insan hakları ihlalleri listelerini
yeniden hazırlamakla sınırlıyor, böylelikle belki de politik şiddetin insanî
yönüne biraz değiniyormuş izlenimi vermek istiyor. İsrail zulmünü belgeleyen
insan hakları gruplarına ait sayısız rapor yeterince farkındalık sağlıyor.
Erekat’ın diplomatik ajandasına başka bir rol ekleme girişimi, bilhassa İsrail
ile “koşul öne sürmeden müzakere yürütülmesi”ne yönelik sözde itirazı
riyakârca.
Koşulsuz müzakereler iddiasını gündeme getiren bir
dizi faktör var. Filistin Yönetimi uzlaşma yolları arıyor. İsrailli
yerleşimcileri o adı çıkmış güvenlik koordinasyonu anlaşması üzerinden Filistin
halkı hilafına korumayı öngörüyor. Erekat birçok kez İsrail’in varlığını
tanıdığını ifade etmiş bir isim ki bu, Filistin birlik hükümetinin oluşumuna ve
işlevine imkân sağlamış olan bir tür teslimiyet biçimi.
Daha da önemlisi, iki devletli çözümün içerimleri
düşünüldüğünde, yerleşim alanlarının genişletilmesi sürecinin sona
erdirilmesine dönük çağrılar da anlamsızlaşıyor. Bundan sonra inşaat
yapılmaması hoşça karşılanacak bir adım olsa da burada mesele, Filistin
Yönetimi’nin 1967 sınırlarına rıza göstermesi İsrail’e ve yerleşim siyasetine
hak etmediği bir meşruiyet kazandırıyor. Erekat’ın İsrail’in nihai amacının
Filistin’in ortadan kaybolması olduğunu diline pelesenk etmesinin de bir anlamı
yok. Filistin Yönetimi zaten İsrail’in illegal sömürgeci varlığını tanıyarak
Filistin’in ölümüne bir biçimde katkı sunuyor.
Belki de Filistin
Yönetimi’nin İsrail’in Filistin halkına yönelik toplu cezalandırma uygulama
becerisine sahip tek güç olmadığını anlaması gerek. Bu noktada suçun üç ortağı
var: İsrail, Filistin Yönetimi ve uluslararası toplum. Bunlar Filistinlileri
ilgisizliğe mahkûm ederek, zulmün sadece kınanması ile sonuçlanan sürecin
ardından sömürgeciliğin meşrulaştırıldığı bir program teşkil ettiler.
Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne ne kadar belgenin teslim edildiğinin bir önemi
yok, adalet diye kırıntıların peşinde koşmanın da. Filistin Dışişleri Bakanı
Riad Maliki’nin geçen yıl söylediği gibi: ne olup bittiğine bakılacak. Filistin
Yönetimi aşağılık bir konumda olduğu görülmesine karşın, biraz olsun bir şeyler
başarılıyor hissi yaratılmış olunacak.
Ramona Wadi
0 Yorum:
Yorum Gönder