İnsanlar kendi aralarında binlerce yıldır ticaret
yapıyorlar. Ağızlara bunca sakız edilen bu “serbest ticaret” ne peki? Şu:
kapitalist tekelci ticaret.
Küreselleşme beş yüz yılı aşkın bir hikâye.
Kapitalist dünya pazarı tarihte iki büyük cürüm üzerinden hızlı bir başlangıç
gerçekleştirdi: Afrika’daki soykırım süreci ve Amerika kıtasında yerli
halkların imha edilmesi.
Karl Marx Kapital’de
şunu söylüyor: “Avrupalı işçilerin sömürülmesi, yeni dünyada köleliğe dayalı o
saf ve basit temele ihtiyaç duydu.” Yüzlerce yıl köle emeği çalıştıran
Bolivya’daki Potosí gümüş madenleri yeni kapitalist ticaret sisteminin
çarklarına gerekli yağı temin etti.
Sanayi Devrimi’ni başlatan köle ticaretiydi.
Bağımsız Trinidad-Tobago cumhuriyetinin ilk başbakanı Eric Williams Kapitalizm ve Kölelik isimli kitabında
şunu yazıyor: “James Watt’ı ve buhar makinesini finanse eden, Batı Hint
Adaları’ndan yapılan, kölelerin ürettiği şeker ticareti üzerinden birikmiş
sermayedir.”
Kapitalist tüccarlar için birer kâr kaynağı olmak
için insanlar açlıktan öldüler. Hindistan ile ilgili olarak Marx Kapital’de şunu yazıyor: “1769-1770
arası dönemde İngilizler tüm pirinci satın alıp geri satmayı reddederek ya da
çok yüksek fiyatlara satarak kıtlığa yol açtı.”
Büyük
Açlık kitabında Cecil Woodham-Smith’in
ifade ettiğine göre, “1840’larda çok yüksek miktarlarda yiyecek İrlanda’dan
İngiltere’ye ihraç edildiği için bir milyon İrlandalı açlıktan öldü.”
1943’te, bir yüzyıl sonra, tüm yiyecek İngiliz
askerlerine tahsis edildiği için üç milyon Bengalli açlıktan öldü. Başbakan
Winston Churchill ABD ve Kanada’nın yaptığı yiyecek yardımı tekliflerini geri
çevirdi ve bir yandan da ölenler arasında Mahatma Gandhi’nin olmadığına
üzüldüğünü söyledi. [International
Business Times, 22 Şubat 2013]
Peki Bernie Sanders 11 Şubat’taki Demokrat Parti
içi tartışmada Churchill’i neden övdü? Hillary Clinton’ın HIV/AIDS konusunda
“oldukça etkili, gösterişten uzak bir destek verdiğini” söylediği Nancy
Reagan’la ilgili yalanları da aynı ölçüde berbattı. Oysa hem Ronald Reagan hem
de karısı salgınla mücadele ile ilgili her türden seferberliğe mani olmuştu.
“Serbest
Ticaret” Adı Altında Yapılan Uyuşturucu Satışı
Kapitalistler her daim kâr elde etmek amacıyla
mallarını satmak için yeni pazarlar bulmaya çalışırlar. İngiltere’nin sahibi
olduğu Doğu Hindistan Şirketi Çin’e kaçak yollardan afyon sokmak suretiyle
muazzam kârlar elde etmişti.
Çin imparatoru bu uyuşturucu satışını durdurmaya
çalıştığında kapitalist İngiliz hükümeti 1839’da “serbest ticaret” adına arka
arkaya yaşanan bir dizi “afyon savaşı”nın altına imza attı.
ABD’li uyuşturucu satıcıları arasında büyük bir
servet biriktiren isimlerden biri de Başkan Franklin Delano Roosevelt’in torunu
Warren Delano. (Hudson Nehri Vadisi Mirası) Bu uyuşturucu bağımlılığına ancak
Çin’de gerçekleşen sosyalist devrim son verebildi.
Serbest ticaretin elde ettiği büyük bir zafer de
1846’da Britanya’ya yapılan buğday ithalatı ile ilgili gümrük tarifelerinin
kaldırılmasıdır. Kapitalistlerin iddiasına göre bu sayede işçiler “ucuz
yiyecek” temin edebileceklerdi.
Oysa aynı kapitalistler günlük on saatlik çalışma
süresinin kabul edilmesi için mücadele ediyorlardı. O günlerde Britanya’daki
pamuk tekstil fabrikalarında on iki saatlik işgünü standart bir hâl almıştı.
Pamuksa gece gündüz aralıksız çalışan ABD’li kölelerce toplanıyordu.
Britanya’daki fabrika sahipleri ucuz ithal
yiyecekler talep ediyordu, bunun sebebi büyük ölçüde örgütsüz olan işçilerin
ücretlerini azaltmak istemeleriydi. ABD’li kapitalistler ise ucuza ithal
edilmiş kıyafetleri ücretleri düşük tutmak için kullanıyorlardı.
Bu onlara ayrıca kiraları artırma imkânı da
sunuyordu. Deutsche Bank’ın tahminlerine göre, bugün New Yorklu ailelerin yüzde
otuzu gelirlerinin en az yarısını ev sahiplerine ödemek zorunda kalıyor.
Sömürgeciliğin
Yeni Biçimi
1993 tarihli Kuzey Amerika Serbest Ticaret
Anlaşması büyük işletmelere Meksika’daki serbest ticaret bölgelerinde [Maquiladora] bulunan düşük ücretlerin
ödendiği fabrikalar açma izni verdi.
New York Queens’deki Swingline tel zımba
fabrikasında çalışan Kamyon Şoförleri Derneği üyeleri de bu süreçte işlerini
kaybettiler. Fabrika doksanların sonunda kapandı. Irkçı belediye başkanı
Rudolph Giuliani o günlerde fabrikanın kapatılması sürecinden övgüyle
bahsetmişti. [New York Daily News, 8
Temmuz 1997]
Ama Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nın
[NAFTA] en önemli mağdurları Meksikalı işçiler ve köylüler oldular. Bu anlaşma
Meksika Cumhurbaşkanı Lázaro Cárdenas’ın otuzlarda gerçekleştirdiği büyük
toprak reformunu pratikte altüst etti. Sierra Kulübü’ne göre, yiyecek genelde
ABD’den ithal edildiği için, o günden beri iki milyon Meksikalı köylü mecburen
topraklarını terk etmek durumunda kaldı.
Ayrıca NAFTA Meksika’daki çevre kanunlarını da
hükümsüz kıldı. Michigan’ın Flint kasabasında çocuklar içme suyundaki kurşun
üzerinden zehirlenirken, eski bataryalar Meksika’daki Monterrey kasabası
yakınında bulunan Eléctrica Automotriz Omega fabrikasına götürüldü. Buradaki
işçiler de zehirlendiler. [Washington
Post, 26 Şubat]
Kapitalist “serbest ticaret” 24 Nisan 2013’te
1.130 konfeksiyon işçisinin Bangladeş’in başkenti Dakka’da bulunan, çalışma
koşullarının berbat olduğu Rana Plaza fabrika binasının çökmesi sonucu enkaz
altında kalmasıdır. Bu rakam, New York’ta 1911 yılında Üçgen Bluz Yangını’nda
patronlarca katledilen, büyük çoğunluğu Yahudi ve İtalyan genç kadın
göçmenlerin oluşturduğu 146 işçinin yaklaşık sekiz katıdır.
Tepeden tırnağa bağnaz bir adam olan Donald Trump
ise öfkemizi bizleri işsiz bırakan, iş imkânlarını azaltan şirketlere değil,
diğer ülkelerin işçilerine yöneltmemizi istiyor. Kapitalist adaylar Pentagon’un
bir numaralı hedefi Çin Halk Cumhuriyeti’ne saldırıp duruyorlar.
Flint’teki on otomobil fabrikasının dokuzunu
kapatan Çin değil, General Motors.
Bizim muhtaç olduğumuz şey
işçilerarası dayanışmadır. Şikago işçilerinin 4 Mayıs 1886’da sekiz saatlik
işgünü için harekete geçmeleri ardından bu işçilerin dört lideri, George Engel,
Adolf Fischer, Albert Parsons ve August Spies asıldı. Ama 1 Mayıs gününe ilham
veren bu olay üzerinden uluslararası işçi hareketi Rus Devrimi’nin yardımı ile
milyonlarca işçi için sekiz saatlik işgününün bir hak olarak kazanılmasını
sağladı.
Stephen Millies
19 Mart 2016
19 Mart 2016
0 Yorum:
Yorum Gönder