Kardeşim, hürsün bu prangaların arasında
Allah’a iman ettikten sonra.
Hileleri zerre acı vermez O’nun kullarına.”
[Seyyid Kutub]
Haziran 1957’de Liman Tura askerî cezaevinde
İhvan’ın yirmi bir üyesinin katledilmesi dâhil, son yıllar içerisinde
kendisinin ve hapishane arkadaşlarının maruz kaldığı zulüm ve işkenceler Seyyid
Kutub’u Mısır’da eşi benzeri görülmemiş bir acımasızlıkla saldıran bir rejimin
işbaşına geldiği, asli sorunun artık yabancıların ülkeyi yönetmesi veya sosyal
adaletsizlik olmadığı sonucuna ulaşmaya iter. Artık mesele, iktidarın İslam’a
düşman güçlerce gasp edilmesidir. Tüm toplumun hayatı çürüme ve ihmal sebebiyle
İslamî olmayan yollara sokulmuştur.
Seyyid Kutub’un çıkarımına göre, Mısır hükümeti ve
Müslüman âlemdeki tüm diğer hükümetlerin İslam öncesi Arabistan ile
kıyaslanması mümkündür. Her ikisi de cahildir ve ilahi kaidelere saygı
duymamaktadır. İslam öncesi toplumda da şimdiki hükümetlerde de devlet
cahiliyeye göre tasarlanmıştır. Kur’an’da dört kez karşımıza çıkan cahiliye terimi
Seyyid Kutub için oldukça önemlidir. Bu kavram Müslümanların içinde yaşadıkları
açmazı tüm çıplaklığı ile ortaya koymakta, İslam dışında başka güçlere sadakat
gösterilmesine karşı çıkma noktasında önemli bir epistemolojik araç işlevi
görmektedir.
Seyyid Kutub’a göre, bu yeni cahiliye derin
tarihsel köklere sahiptir ve modern, otoriter devletin elindeki tüm baskı
aygıtlarınca desteklenip korunmaktadır. Dolayısıyla bu derde kısa vadede deva
bulunması mümkün değildir.
Müslümanlara gereken, ideoloji ve örgütlenme
çalışmalarına dayalı, uzun vadeli bir programdır. Bu programa en yoğun
tehlikelerle karşılaşıldığı zamanlarda bile (gerektiğinde güç kullanarak)
davayı koruyabilecek, cahiliye yerine İslam devletini getirme sürecini
yönetecek, kendisini davaya adamış, öncü müminlerin eğitilmesi eşlik etmelidir.
Seyyid Kutub bu görüşlerini hapishanedeki birkaç
arkadaşıyla yaptığı muhabbetlerde geliştirir, ardından da bu görüşleri içeren
notları gizlice hapishane dışına çıkartarak, onların aile üyeleri ve yakın
isimlerce okunmasını sağlar. Bu notlar sonrasında önemli çalışması Ma’alim fi Tariq’in [Yoldaki İşaretler]
temelini teşkil eder. O dönemde İhvan’ın lideri olan Mürşid Hudeybi, “Aziz
Allah’ın inayetiyle bu kitap [Yoldaki İşaretler] Seyyid’e olan tüm güvenimizi
teyit etti, Allah onu korusun. İnşallah Seyyid bugün davanın o beklenen
umududur.”[1]
Notlar elle çoğaltılıp dağıtılmaya başlanır. İki
yıl sonra Kahire’de yayınlanır ve kısa bir süre içinde de yasaklanır. Üzerinde
kitabın nüshası ile yakalanan kişi hakkında isyana teşvik suçuyla dava açılmaktadır.
Nihai biçimini kazanan Yoldaki İşaretler
Seyyid Kutub’un hapishaneden gönderdiği mektuplardan ve Fi Zilalu’l Kur’an’ın [Kur’an’ın Gölgesinde] önemli kısımlarından
oluşmaktadır. Kitap, Kutub’un geliştirdiği ana fikirlerin kısa ve güçlü bir
hülâsasını sunmaktadır: mevcut toplumun, hükümetin ve kültürün cahilî niteliği
ve İslam devletinin kurulması için gerekli, uzun vadeli program.
Seyyid Kutub’un Yoldaki İşaretler’de yazdığına göre, “bugün insanlık bir uçurumun
eşiğindedir. İnsanlık sadece nükleer imha değil, değerlerin yokluğunca da
tehdit edilmektedir. Batı tüm canlılığını yitirdi, Marksizm başarısız oldu. Bu
çok önemli ve insanı şaşırtan dönemde İslam’ın ve Müslüman cemaatin dönüş imkânı
doğmuştur.”
O günden bugüne sürekli
okunup yeniden basılan, birçok dile çevrilen Yoldaki İşaretler, yirminci yüzyılda kaleme alınmış en önemli
İslamî çalışmadır.
A.
B. Mehri
[Kaynak: Sayyid
Qutb, Milestones, Maktabah, Yayına
Hazırlayan, Giriş ve Biyografi: A. B. Mehri, 2006, s. 11-12.]
Dipnot
[1] Al-Ghazali, Z., Return of the Pharaoh, s. 40.
0 Yorum:
Yorum Gönder