24 Şubat 2016

, ,

René González Söyleşisi


ABD-Küba İlişkilerindeki Sıcaklaşma Küba’nın Devrimci Ateşini Söndürecek mi?

Ramona Wadi
22 Şubat 2016

 

Küba Beşli’sinden[*] geri kalan üç kişi, Küba ve ABD arasında yürütülen diplomatik görüşmeler üzerinden serbest bırakıldı. Artık anti-emperyalist mücadeleyi nasıl yürüteceksiniz? Bu anlaşma özellikle uluslararası dayanışmayla bağlantılı olarak ileride her türden faaliyete mani olmayacak mı?

Öncelikle 17 Aralık’ta ABD-Küba arasında varılan anlaşmanın ve sonrasında her iki tarafın attıkları adımların Küba hükümetinin verdiği bir tavizi ifade etmediğini belirtmek gerek. Küba hükümeti egemenliğimizin ve politikalarımızın masada asla müzakere edilmediğini, aynı şekilde bizim ABD’ye bu konudaki görüşlerimizi dayattığını tüm açıklığıyla ifade etmiştir.

Uluslararası dayanışma iki yönlü bir ilişkidir. Bu ilişki dâhilinde biz dayanışma gösterdik, karşılığında dayanışmaya dayalı bir yaklaşım gördük. Örnek vermek gerekirse, Küba Beşlisi için verilen mücadele Küba halkı ile dayanışmalarını ifade eden milyonlarca insanın gösterdiği tepkinin önemli bir sonucudur. Dünyada birçok insan sömürüye tabi olmak denilen o ortak kaderi paylaşmıştır. Hepsi de şu an için doğrudan bir saldırı altında olmasa bile, birileri mağdur olduğu sürece kendilerinin de mağdur edileceğini görmüştür. Emperyalizm kimi mağdur etmişse, hepimiz mağduruz demektir.

Bu, enternasyonalizmimizde kökleşmiş bir bilinçtir ve uluslararası dayanışmaya dayalı politikalarımızın özünü teşkil etmektedir. Sırf biz ABD veya başka bir hükümetle olağan ilişkiler kurduk diye bu bilinç ve politika değişecek değildir.

ABD ile bağların normalleştirilmesi ile ilgili bir yığın çelişkili görüş dile getirildi. Bu adım Küba Devrimi’nin değerleriyle nasıl örtüşüyor?

Şunu kabul etmemiz gerekir ki ABD ile bağların normalleştirilmesi gerçekten çelişkili bir gelişmedir, bu nedenle çelişkili kimi görüşlerin dile dökülmesi şaşırtıcı görülmemelidir.

İşin gerçeği şu ki her iki tarafın hedefleri doğası gereği çelişkilidir. ABD bu yaklaşımı Küba ile hegemonik ilişki kurmak ve kapitalizmi restore etmek için uygun bir yol olarak görmektedir. Oysa bu konuda yürüttükleri saldırgan politikaları elli yılı aşkın bir süredir başarısız olmuştur. Biz bu teması ablukayı kırmak ve sosyalizmi kurma becerimizi sekteye uğratan saldırgan politikalara son vermek için bir fırsat olarak görüyoruz.

Ama Küba Devrimi’nin değerleri söz konusu olduğunda bu değerlerden birini hatırlatmak lazım: bu, her ulusun yönetim sistemi ve egemenliğini kabul edip dünyanın geri kalan kısmıyla normal ilişkiler kurmaktır. İki ülke arasındaki bağları kopartan Küba değil, ABD yönetimidir. Bizler, aradaki farklılıkları giderme noktasında barış içinde bir arada yaşama yolunu tercih ettik.

Bu nedenle politik sistemimizden farklı bir sisteme sahip bir ülkeyle normal bir ilişki kurmak değerlerimize uygundur. İşin gerçeği şudur: Küba politik sistemine bakmaksızın dünyadaki neredeyse her ülkeyle diplomatik ilişkilere sahiptir.

Bununla birlikte biz sosyalizmimizi ezmeye ahdetmiş büyük bir güçle ilişki kurmanın değerler sistemimizle ilgili olarak kimi risklere yol açacağı gerçeği de göz ardı edilemez. Onlar kendi değerler sistemini bize dayatmak isteyecekler, bu amaç doğrultusunda yığınla kaynağa sahipler. Şüphesiz ki bu türden ekonomik, politik ve ideolojik baskılar altında kendi değerlerimizi korumak epey güç olacaktır. İlk savunmanın parçası risklerin bilincinde olmaktır. Ama biz bu gelişmeleri birer fırsata çevirmek için daha da zeki olmalıyız ve kendi değerler sistemimizin aşınması da dâhil tüm risklerden kaçınmalıyız.

ABD yönetimi bilhassa Guantánamo’daki askerî işgale son verme gibi Küba’nın dile getirdiği istekleri sizce ne ölçüde yerine getirecektir?

İki ülke epey zaman alacak uzun bir süreç içerisine girdi. ABD yönetimi bu süreçte pazarlık payı olarak her türden kaynağını kullanacaktır. Bunlardan biri de son elli yıllık politikaların bir parçası olarak bugün her türden aracın devreye sokulmasıdır. Guantánamo’nun işgali böylesi araçlardan biridir ve bu araç al-ver ilişkisinin bir parçası hâline gelecektir.

ABD yönetiminin iyi niyetle herhangi bir tavizde bulunabileceğine inanmıyorum. Son 57 yılın politikalarının söküp atılacağı bir süreçte uluslararası ilişkilere dönük pragmatik bir yaklaşım hâkim olacaktır. Burada fayda analizlerine karşı maliyet analizleri yapılacaktır. Umarım süreç ilerler ve saldırı araçlarının kullanılmasına dair maliyetler artar, onları tarihsel açıdan haklı olan yegâne yöne, Küba ile ilişkilerin normalleştirilmesi önündeki her türden engelin kaldırılmasına sevk eder. Bu normalleşme süreci aynı zamanda Guantánamo’daki yasadışı biçimde işgal altında tutulan toprağın geri verilmesini de içermektedir.

Bu nedenle söz konusu meselelerle ilgili olarak bizler en kıymetli varlığımızın tarihin kendisi olduğuna inanıyoruz. Bizler sabırlı olmalı ve onlara uzun vadeli bir vizyonla yaklaşmalıyız. Guantánamo’daki ABD üssü uçak gemilerinin her yeri kapladığı bir dönemde askerî açıdan hiç kullanışlı değildir. Burası Küba halkının yaralarına serpilen tuzun bir parçası olarak elde tutulmaktadır. Nihayetinde Guantánamo onlar için ekonomik ve politik açıdan daha da maliyetli bir hâle gelecektir. Elbette işgali sürdürmenin politik maliyetlerini artırmak için her şeyi yapmak da bizim öncelikli hakkımızdır.


ABD ile yakınlaşmaya Kübalıların genel tepkisi nasıl oldu?

Bu tepkileri ihtiyatlı bir iyimserlik olarak tarif etmek mümkün. Küba halkının önemli bir kısmı abluka koşullarında doğdu ve yaşadı. Biz bu ablukayı kaldırmak istiyoruz. Niyetimiz Küba’da sosyalizmin yaşaması muhtemel bir seçenek olduğunu kanıtlamak ve geleceğe bir cevap sunmaktır. Biz bu hak için 57 yıl mücadele ettik. ABD ile yaşanan gerilim direnişimiz ve kararlılığımız karşısında güneş görmüş kar gibi eridi. Bu yakınlaşmayı kutlamak için ciddi sebeplerimiz mevcut.

Diğer yandan biz riskleri görüyoruz, ABD hükümetinin niyetlerinin bilincindeyiz. Doğru adımlar atılmazsa, Küba’da kapitalizmi tesis etme amaçlarını açığa vuracaklarını biliyoruz. Bugün karşımızda önceden tanık olmadığımız iki ana güçlük var: daha kurnaz ve daha incelikli çatılmış yeni emperyalist politikalar ve mevcut güçsüzlüklerimiz ve sınırlarımız. Geleceğe umutla bakıyoruz ama aynı zamanda kendi kusurlarımızla ama öte yandan da ABD hükümetinin politikalarıyla bağlantılı kimi büyük risklerin mevcut olduğunu da biliyoruz. Onların politikalarının galebe çalmasına izin verecek kusurlarımızı aşmaksa bize kalmış.

ABD Küba ile ilişki kurmaya çalışıyor ama aynı zamanda Venezuela’ya müdahale ediyor. Küba enternasyonalizmi bu çelişkiyi nasıl ele alıyor?

Ben burada bir çelişki görmüyorum. Bu tip adımlar emperyalizmin yapısı ve yöntemleriyle gayet tutarlıdır. Her iki politikanın da amacı, ABD yönetiminin Latin Amerika’yla kurduğu, o işlevsizleşmiş ilişkisi üzerinden, Bolivar, Martí, Fidel ve Chavez’in tahayyül ettiği müşterek hedefe ulaşılmasına mani olmaktır.

Küba Devrimi bu hedefin ahlakî pusulasıdır. ABD yönetiminin Küba siyaseti ise bu pusulayı devre dışı bırakmayı amaçlamaktadır. Küba toplumu ile meşgul olmak suretiyle onlar değerlerimizi altüst etmek, Küba Devrimi’nin Latin Amerika halklarıyla dayanışma ve enternasyonalizm üzerinden kurduğu ilişkiyi, sunduğu örnekliği ve ilhamı yok etmek istemektedirler. Bu yaklaşım Küba ile daha yumuşak bir ilişki kurmayı gerekli kılmaktadır.

Oysa Venezuela ile kurulan ilişkide amaç, şeytanlıkları ile gizledikleri ekonomik savaş üzerinden Venezuela halkına karşı bir yıpratma savaşı yürütmek suretiyle Amerika Kıtası İçin Bolivarcı Seçenek’in ekonomik sürekliliğine son vermektir. Bu, asla bir iddia değildir. Emperyalizm, Venezuelalıların sırtlarına yük bindirme kudretine çok şey borçludur. Bunu daha önce Kübalılara da yapmıştır.

Bir kez daha ifade etmekte fayda var: bizim için Bolivarcı Devrim’le kurduğumuz dayanışma ilişkisi asla müzakere edilemez. ABD ile ilişkilerin iyileştirilmesini hoş karşılarız ama bu, Küba halkının en zor zamanlarında bize dost olmuş halklara sırtımızı dönmemize asla sebep olamaz.

Kaynak

[*] Küba Beşlisi, Eylül 1998’de ABD’de casusluk yaptıkları gerekçesiyle tutuklanan beş ismi ifade etmektedir. Grup, Aralık 2014’te serbest bırakılmıştır. René González, ABD ile yürütülen görüşmelerin ardından beşli içerisinde serbest bırakılan ilk kişidir.

0 Yorum: