Ross’un “sol” dediği şeyin sosyalist olmadığı
kesin. Makalesinin sonunda niyetini ortaya koyuyor: “her zaman olmasa da bazen
cellât sosyalist elbisesi geçiriyor üzerine.” Bu yüzden Ross’un sosyalist
maskesi taktığını söylemenin de bir anlamı yok. “Sol” dediği şeye sosyalist
cilâsı çekmek, onu hiç mi hiç rahatsız etmiyor anlaşılan.
Ross’un ideolojisinin ana felsefî temeli şu:
“insan sayısı kadar irade söz konusudur”. Bu, atomistik bir toplum anlayışıdır.
Burada halk iradesinden değil, sadece bireylerden bahsedilebilir, Margaret
Thatcher’ın yaklaşımını anımsatan bu türden bir bireyci görüş, yapıları baskıcı
olduğu gerekçesiyle reddeder ve birbiriyle etkileşime giren atomistik bireyler
üzerinde durur. Bu ideolojik bakış açısına göre, “devlet”in tüm yapılar
içerisinde en baskıcısı olduğuna hiç şüphe yok.
Ross, makalesinde Venezuela hükümetinin her şeyi
nasıl berbat ettiğinden bahsediyor. Geçerli bir dizi eleştiri dile getiren Ross,
asıl çözümün ne olduğu üzerinde pek durmuyor.
İşte tam da bu noktada “iki sol” arasındaki
farklılık da belirginleşiyor. Biz sosyalist solda duranlar, toplumsal
hareketlerle devlet arasında bir ilişki kuruyoruz. Bu ilişki dâhilinde
emperyalist dünya içinde hareket eden ve kendi iç kusurlarına sahip bulunan
devlet, halkın iradesinin ifade edilmesini mümkün kılan bir araç hâline
geliyor. Ama Ross’un “sol” dediği şey için “halk iradesi” diye bir şey yok.
Devlet iktidarının meşru kullanımı da asla söz konusu değil.
Yani Ross, sorunların çözümü için hiçbir öneri
dile getirmiyor, ayrıca bu sorunların etrafından dolanıyor. Esasında bu
yaklaşım, ABD emperyalizminin hegemonyasını örtük olarak kabul etmek anlamına
geliyor. Ross’un yüz seksen derecelik dönüşü bu noktada tamama eriyor.
Ross’un “birçok emperyalizm var” tespitine
katılabiliriz. Ama bize göre en önemli şey, dünyadaki tek süper gücün
emperyalizmidir. Ona karşı çıkmaksa onun tam göbeğinde yaşayan bizlerin
sorumluluğudur.
Ross’un “ABD emperyalizmi-Küba emperyalizmi”
olarak özetlenebilecek formülasyonu, bugünün jeopolitik meselelerinin ele
alınmasında zerre fayda getirmez. Onun ABD emperyalizmine değil de ona karşı
mücadele eden sol hükümetlere daha fazla eleştiri yöneltmesi kesinlikle nahoş
bir tutumdur.
İlginç ki Ross da “Zapatistaların kendi solunun
bir parçası olduğunu kabul ediyor.” Zira ona göre “liderler, o konumlarında
sonsuza dek kalmamalıdırlar.” Biz de Zapatistaları sahipleniyoruz ama Marcos’un
ismini Sıfır diye değiştirmesini liderlik konumundan çekilmesi olarak değerlendirmiyoruz.
Kuşatma altındaki
Zapatistalar dışında Ross’un saf solculuk testinden geçen politik hareketler,
iktidarı alamayan hareketlerdir. Eğer daha iyi bir dünya için hegemonya karşıtı
bir projeye dair herhangi bir umuttan söz edilecekse, sosyalist solun ABD
emperyalizmine elindeki devlet iktidarı konumundan direnen toplumsal
hareketlerle ilkeli bir dayanışma ilişkisi kurması gerekir.
Roger D. Harris
Chuck Kaufman
23 Şubat 2016
23 Şubat 2016
Dipnot
[1] Clifton Ross, “The Two
Lefts and Venezuela”, 25 Ocak 2016, Dissident Voice.
0 Yorum:
Yorum Gönder