24 Şubat 2016

, ,

İki Sol ve ABD Emperyalizmi


Solu neyi teşkil ettiğine dair epey kapsayıcı bir anlayışa sahipseniz, Clifton Ross’un bize yönelik kaleme aldığı “İki Sol ve Venezuela”[1] yazısındaki görüşlere de katılmanız gerekecektir.
Ross’un “sol” dediği şeyin sosyalist olmadığı kesin. Makalesinin sonunda niyetini ortaya koyuyor: “her zaman olmasa da bazen cellât sosyalist elbisesi geçiriyor üzerine.” Bu yüzden Ross’un sosyalist maskesi taktığını söylemenin de bir anlamı yok. “Sol” dediği şeye sosyalist cilâsı çekmek, onu hiç mi hiç rahatsız etmiyor anlaşılan.
Ross’un ideolojisinin ana felsefî temeli şu: “insan sayısı kadar irade söz konusudur”. Bu, atomistik bir toplum anlayışıdır. Burada halk iradesinden değil, sadece bireylerden bahsedilebilir, Margaret Thatcher’ın yaklaşımını anımsatan bu türden bir bireyci görüş, yapıları baskıcı olduğu gerekçesiyle reddeder ve birbiriyle etkileşime giren atomistik bireyler üzerinde durur. Bu ideolojik bakış açısına göre, “devlet”in tüm yapılar içerisinde en baskıcısı olduğuna hiç şüphe yok.
Ross, makalesinde Venezuela hükümetinin her şeyi nasıl berbat ettiğinden bahsediyor. Geçerli bir dizi eleştiri dile getiren Ross, asıl çözümün ne olduğu üzerinde pek durmuyor.
İşte tam da bu noktada “iki sol” arasındaki farklılık da belirginleşiyor. Biz sosyalist solda duranlar, toplumsal hareketlerle devlet arasında bir ilişki kuruyoruz. Bu ilişki dâhilinde emperyalist dünya içinde hareket eden ve kendi iç kusurlarına sahip bulunan devlet, halkın iradesinin ifade edilmesini mümkün kılan bir araç hâline geliyor. Ama Ross’un “sol” dediği şey için “halk iradesi” diye bir şey yok. Devlet iktidarının meşru kullanımı da asla söz konusu değil.
Yani Ross, sorunların çözümü için hiçbir öneri dile getirmiyor, ayrıca bu sorunların etrafından dolanıyor. Esasında bu yaklaşım, ABD emperyalizminin hegemonyasını örtük olarak kabul etmek anlamına geliyor. Ross’un yüz seksen derecelik dönüşü bu noktada tamama eriyor.
Ross’un “birçok emperyalizm var” tespitine katılabiliriz. Ama bize göre en önemli şey, dünyadaki tek süper gücün emperyalizmidir. Ona karşı çıkmaksa onun tam göbeğinde yaşayan bizlerin sorumluluğudur.
Ross’un “ABD emperyalizmi-Küba emperyalizmi” olarak özetlenebilecek formülasyonu, bugünün jeopolitik meselelerinin ele alınmasında zerre fayda getirmez. Onun ABD emperyalizmine değil de ona karşı mücadele eden sol hükümetlere daha fazla eleştiri yöneltmesi kesinlikle nahoş bir tutumdur.
İlginç ki Ross da “Zapatistaların kendi solunun bir parçası olduğunu kabul ediyor.” Zira ona göre “liderler, o konumlarında sonsuza dek kalmamalıdırlar.” Biz de Zapatistaları sahipleniyoruz ama Marcos’un ismini Sıfır diye değiştirmesini liderlik konumundan çekilmesi olarak değerlendirmiyoruz.
Kuşatma altındaki Zapatistalar dışında Ross’un saf solculuk testinden geçen politik hareketler, iktidarı alamayan hareketlerdir. Eğer daha iyi bir dünya için hegemonya karşıtı bir projeye dair herhangi bir umuttan söz edilecekse, sosyalist solun ABD emperyalizmine elindeki devlet iktidarı konumundan direnen toplumsal hareketlerle ilkeli bir dayanışma ilişkisi kurması gerekir.
Roger D. Harris
Chuck Kaufman
23 Şubat 2016
Dipnot
[1] Clifton Ross, “The Two Lefts and Venezuela”, 25 Ocak 2016, Dissident Voice.

0 Yorum: