08 Şubat 2016

, ,

Güler-yüzlü Sosyalizm

CNN Türk’te Taha Akyol Mehmet Ali Aybar’ı anıyorsa, bir sorun var demektir. Bu anmaya “Kürd siyasetçi” rolüyle Tarık Ziya Ekinci’nin davet edilmesi ayrı bir sorundur. Program, “Lenin düşmanı Aybar”a övgüler ve Ekinci’nin “Kürd burjuvazisi Türkiye’den ayrılmak istemez” tezinin yüceltilmesi için yapılmıştır.
Ekinci’nin şahitliğinde dile getirilen Aybar’a ait söz, bugüne galebe çalmıştır: “Tarih sınıf mücadelelerinin değil, özgürlük mücadelelerinin tarihidir.”
Bugün, bilhassa Gezi’den sonra, baskın olan söylem budur. Özgürlükten kasıt ise her daim Batı’ya bağlanma çağrısıdır. Gençlik, orta sınıf siyaset üzerinden Batı’ya çağrılmaktadır. “Gülmek devrimci eylemdir” söylemi tekrar irdelenmelidir.
* * *
Geçmişte “Mustafa Suphiler ölmek için geldiler, biz yaşamak istiyoruz” diyen Aydemir Güler de tarihini altmış darbesi ile başlattığından, bu kurguya uyumlu bir özne olmanın gerekçelerini sıralamaktadır.[1] Güleryüzlü sosyalizm, onun şahsında “Güler-yüzlü” hâle gelmektedir. Geçmişte Taha Akyol’un övgüsüne mazhar olmuş Aybar ile gene 2013 1 Mayıs’ta İstanbul valisinden alkış alan TKP, yan yanadır.
Övülen, esasında her devrimciliğin “köylülük” olarak aşağılanıp çöpe atılmasıdır. Aydemir Güler, “işçi sınıfı açısından devrimci mücadele nadiren bir cephe savaşı hâlini alır” derken, soyut bir sınıftan dem vurmaktadır. Bu soyutluğun somut işçinin kavgası ile alakası yoktur. O mazlum halklara, mazlumun öfkesine her daim kördür. Acıyı görmemek için bu açı zaruridir. Aydemir Güler bir şirket CEO’su olarak düşündüğünden, gerekli gördüğü yerlere “yatırım yapmak”tan bu nedenle söz eder.
* * *
Taha Akyol’un programında dile getirildiği biçimiyle, Aybar’ın mihenk taşı, kerteriz noktası altmış darbesidir. Aydemir Güler de bu noktadan uzakta değildir. Onun içine ilerici bir subay kaçmıştır. O subay için ülkenin devlet bürokrasisi üzerinden ilerlemesi elzemdir. Bu birikim illaki sosyalizmi getirecektir. Nasıl olsa sınıf mücadelesi hiçbir zaman cephe savaşı formu kazanmayacak, köylülere has halk savaşı hiçbir yerde somutlaşmayacaktır.
Kürd’ün kavgası ise onun için giderilmesi gereken bir marazdır. Güler, ülkenin askerî nizamı yanında konumlanmanın rahatlığı ile konuşmaktadır. Cephe savaşı, halk savaşı, devrimcilik zaten kemalizmin uhdesindedir, tükenmiştir, tüketilmiştir. Sosyalizmi getirme çabası her daim çocukçadır, tasfiye edilmelidir.
Mihenk taşı, kerteriz noktası altmış darbesi olunca, o darbeyi koşullayan dinamiklerle mücadele etmek de geçersizleşir. Bölgenin üçüncü dünyacı, halkçı, devrimci gelenekleriyle buluşmak adına yapılan adımlar bu açıdan bakıldığında gericiliktir. Geçmişteki tüm halk hareketleriyle, bölgenin tüm mücadele birikimiyle kurulacak temas Batı solu için mide bulandırıcıdır.
Her şeyi kendisinde başlatıp kendisinde bitiren, herkesi bir biçimde kendisine kul etmeye çalışan küçük burjuva siyaseti, Batı’ya bu sebeple bağlanmaya mecburdur. Onun kıymetini Ortadoğu, mazlum halklar değil, Batı bilmektedir.
Artık aydınlanma karşıtlarının bile Brüksel’den, Washington’dan icazet ve meşruiyet beklediği, “konjonktürde laikiz” dediği koşullarda muzaffer olan Güler-yüzlü sosyalizmdir elbette. Bölgenin gerçeğiyle, Suphilerle Anadolu’ya girmesi engellenen Kızıl Ordu ile, ayrıca yukarıda yanda verilen fotoğraftaki Taşkent sovyetine çalışan halkla temas ve bağ kopmuştur. Bu solcular, söz konusu zafiyetin ve eksikliğin ekmeğini yemektedirler. Onlar, Mustafa Kemal’in açtığı TKP’nin efrâdıdırlar.
Yatırım yaptıkları zayıf halka ve yumuşak karın ise her daim burjuvaziye ait hassasiyetlerle ilgilidir. “Türkiye’de aydınlanma ve laiklik, nüfusun kesinlikle çoğunluğunun kırmızı hattıdır.” Altmış darbesi ve ileri CHP pozları ile bu hattın güçlendirilmesi gerekmektedir. IŞİD ve AKP karşıtlığı güçlenmek için ciddi fırsatlar sunmaktadır. Sınıf mücadelelerinden değil de özgürlükler mücadelesinden bakıldığında gerçek, halkın acısından değil de burjuvazinin açısından değerlendirmeye tabi tutulduğunda, görünen sadece budur. Zira AKP gitmelidir, onun çözüleceği yer de dinsizleşmedir. Dinin sınıfî niteliği, sınıfın dinî yönelimleri, din içi devrimci kopuşlar ile ilgili tartışmalar, anlamsızdır. Bugün temel çelişki dinsizlik-dincilik arasındadır. Yığınak buraya yapılmalıdır. Kuru kalabalık ve nicelik tapıncı siyasetin olmazsa olmaz niteliğidir. Dinsizleşme siyaseti kısa günün kârıdır, köşe dönücülüktür, kolay yoldan para kazanma idealidir.
Oysa AKP’nin dinsizleşme sürecinin bir piyonu olduğu görülmelidir. Halkın acısından bakıldığında görülen budur. Burjuvazinin açısından bakıldığında ise devletin kirinin pasının, Suriye konusunda emperyalistlerle kurulan ilişkilerin, rant kapılarının üzeri örtülmektedir. Dinselleşme teraneleri tam da bunun içindir. Burjuvazi ve devlet, bu sayede dikkatleri başka yöne çekmekte, kitleleri arkadan dolanıp kendisine bağlamaktadır. Burjuvazi ve devlet, kendisine karşı süren mücadeleyi bile kendi çıkarına çevirmek zorundadır. Bu sol yapılar ilgili çabanın araçlarıdırlar.
* * *
Güler’in hakir gördüğü Hikmet Kıvılcımlı da Menderes dönemine has bir hamle ile, o gün için bu gerçeği görmekte, hayata halkın acısından bakmaktadır. O reel politika adına Milli Birlik Komitesi’nin kapısında beklese de güleryüzlü ve güler-yüzlü sosyalistlere nazaran, o komitenin ideolojisi ve politikasına en net mesafeyi koyabilmiştir. Eyüp Sultan konuşması Müslüman halka sesleniştir, devletin sahiplerine dair bir ikazdır. Aydemir Güler, o devletin sahiplerinin kuklası olduğu için, Kıvılcımlı’yı “fantezilerinin kurbanı bir kişi” olarak takdim etmek durumundadır.
Güler’e göre PKK, HDP ve onun içindeki sol yapılar AKP rejiminin parçasıdırlar. Bu ifadeyle AKP ile değil, asıl olarak onlarla mücadele ettiklerini söylemektedir.
Esasında ülkede sol siyaset SİP-DSİP ekseninde ikiye bölünmüştür. Ağırlıklı olarak sol, bu iki kanada hizalanmıştır. İlerleme, aydınlanma ve burjuva siyaset bahsinde her iki kanat da ortaktır. Halkın acısından bakıldığında, ne birinci ne de ikinci cumhuriyet çaredir, halkın iktidarı dışı her öneri ihanettir.
İşçi’yi bir kimliğe indirgeyenlerle kimliği işçicileştirenler arasındaki kayıkçı dövüşünün manası yoktur. “Cephe savaşı olmayacak”sa, “halk savaşı köylülük”se, tek çare, burjuvazinin veya emperyalizmin sivil toplum kuruluşu olarak faaliyet yürütmektedir. Bu açıdan SİP’in kapesi bir komünist parti değil, batıda zuhur eden yeni ateizme bağlı bir STK’dır.[2]
Bu STK’nın eski başkanı, “AKP’yi burjuvazi de, emperyalizm de yıkamadı, asıl yumuşak karnı din, bunu çözelim, AKP kendiliğinden yıkılır” demektedir. Daha doğrusu, burjuvazinin ve emperyalizmin AKP’yi yıkmak için uğraştığına kani olarak, “eksik olan, bu güçlerin bu topraklarda gerekli askeri yoktu, asker olun” diye haykırmaktadır. STK’nın CEO’su olarak yatırım danışmanlığı yapmakta, AKP karşıtı haleyi başına geçirmeye çalışmaktadır.
Bu anlayışın bugün Mustafa Suphi’yi anması tuhaflıktır. Kendi yeni ateizmine tarihsel kök bulmaya çalışması nafiledir. Onda Müslüman İşçilere Hitap’ında “hak ve adalet karşısında zalim kâinat titresin” diyen yürek yoktur.[3] Güler-yüzlü sosyalizm, zalim kâinatın kendi içinde evrileceğine kanidir. O sebeple hak ve adalet mücadelesine düşmandır.
Laiklik için yanıp tutuşanlar, bu savunu ile yüz yıllık burjuva devletinin, ulus-devlet sınırlarının, Nâzım’ın dediği çek defterlerinin, kasaların koruyuculuğuna soyunmaktadırlar. Halkın acısı, burjuva açılara rağmen, başka bir gerçekliğe işaret etmektedir. Selama durduğumuz dert de öfke de o acıya dairdir.
Eren Balkır
8 Şubat 2016
Dipnotlar
[1] Aydemir Güler, “Yumuşak Karın”, 8 Şubat 2016, Sol.
[2] Luke Savage, “New Atheism, Old Empire”, 12 Şubat 2014, Jacobin. Türkçesi: “Yeni Ateizm, Eski İmparatorluk”, İştirakî.
[3] Mustafa Suphi, “Müslüman İşçilere Hitap”, 27 Ocak 2016, İştirakî.

0 Yorum: