16 Ocak 2016

, ,

Suudi Arabistan’da İşçi Hareketleri


1950-1975 Arası Dönemde Suudi Arabistan’da
İşçi Hareketleri ve Muhalefet Grupları

 

Suudi Arabistan’ın doğu bölgesinde örgütlü politik seferberliğin izlerini ellilerde ARAMCO’daki [Arap Amerikan Petrol Şirketi’ndeki] işçi hareketlerine dek sürmek mümkündür. O dönemde doğu bölgesi grevler ile Nasırcılardan Baasçılara oradan komünistlere dek uzanan bir dizi seküler hareket ve fikrin etkisini tecrübe etmektedir. Doğu bölgesini bütünüyle değiştirense petrol endüstrisidir. Bu endüstri kalkınmaya yol açmış, ekonomik faaliyeti artırmış ve çok sayıda iş imkânı yaratmıştır. Ama aynı zamanda bölgenin toplumsal bileşimini de değiştirmiş, böylelikle ilk işçi hareketlerinin oluşumuna sebep olmuş, petrol gelirlerinin halka neler katması gerektiğine dair beklentileri artırmıştır. Ellilerde grevler, en azından mevcut olan sınıfsal düzlemde, belirli bir harekete geçme becerisinin varlığını ortaya koymuştur. Halkı pasifleştirmek yerine petrol parası ve göçmenlerin akın etmesi de krallıktaki ilk muhalif hareketlerin canlanmasını sağlamıştır. İşçi hareketi ve solcu aktivizm gazeteler yoluyla akacak bir mecra bulmuş, süreç içerisinde göç eden öğretmenler, öğrenciler ve işçiler üzerinden Arap dünyasındaki radikal politika merkezlerinden ülkeye kimi ideolojiler yayılmıştır.

Bu eylemcilerin gözünde Körfez bölgesi ve tüm Arap Yarımadası ulusötesi bir sahadır. Bu sahada eylemcilerin sınırları aşan işbirliği bir zarurettir. İngilizlerin mandası olan Bahreyn’in yakınlığı da diğer önemli faktördür. Bu ülkede insanlar emek hakları ve temsiliyet gibi anlayışlarla çok daha öncesinden tanışmış, Bahreyn bazı Suudi emek aktivistlerince bir örgütlenme üssü olarak kullanılmıştır. Bahreynli eylemciler de doğu bölgesine gidip gelmektedir. Bahreyn ile kurulan bağların önemli bir kısmı akrabalık ilişkilerine dayalıdır. Bu, işçi hareketinde ve gizli solcu ve milliyetçi hareketlere insan kazanılmasında önemli bir özelliktir. Bu türden örgütlere üye olmak ölüm cezası ile cezalandırıldığından, örgütlere girenlere güvenilmesi gerekmektedir. Bu nedenle militanların aile mensupları ve yakın ilişkiler arasından devşirilmesi zorunludur. Dolayısıyla bazen tek bir politik grup ancak belirli ailelerle veya mahalle ve köylerle ilişki kurabilmektedir.

Diğer Arap ülkelerinde de görüldüğü üzere, Şiiler gibi dinî azınlıklar mezhebî olmayan, seküler ve solcu hareketlere sığınmaya çalışırlar. Bu hareketlere genelde eğitimli seçkinlerin, saygın ailelerin üyeleri ile ARAMCO’da çalışanlar katılır. Şii eşrafın sosyal kulüpler ve özel evlerde düzenlenen toplantılar formunda, işçi hareketine ve muhalif siyasete temin ettiği kurumsal kaynaklar çok önemlidir. Bu kişiler petrol kamplarında yaşayan topraklarından sökülüp atılmış yoksul işçilerle hükümetteki emek büroları ve petrol bakanlığında çalışan milliyetçi memurlar arasında bağ kurarlar. Bu memurların bir kısmı ilk başta grevci işçilerin taleplerine destek olmuş ama zaman içerisinde görevden alınmışlardır.

Yirminci yüzyıl ortasında Körfez ülkelerinde radikal siyaset ve işçi hareketi deneyimi gelecekte kendi iktidarlarına karşı bu tarz kapsamlı meydan okumalara mani olmak için rejimleri kimi yollar aramaya itmiştir. Bu konuda en önemli araç da baskıdır. 1956 sonrası bu ülkelerde yaygın tutuklamalara tanık olunmuş, tutsaklara kötü davranılmış, grevler, gösteriler ve her türden politik örgütlenme yasaklanmıştır. Ama rejimler aynı zamanda başka tedbirler de almışlardır. Filistinli, Mısırlı, Iraklı, Suriyeli ve diğer göçmen işçilerle öğretmenler arasında kimi radikal fikirlerin yayıldığının gayet net farkında olan Körfez rejimleri, bu politik bilinci yüksek Arap göçmen işçiler yerine güneydoğu Asya’dan işçi getirtmiştir. Bugün Körfez ülkelerinde işçi sınıfının büyük bir kısmını teşkil eden bu Güneydoğu Asyalı işçilerin zaptedilmesinin daha kolay olacağı düşünülmüştür. Daha fazla hak talep ettiklerinde bu işçilerin geldikleri ülkeye gerisin geri gönderilmeleri daha kolaydır. Ayrıca dilsel ve kültürel engeller de yereldeki eylemcilerle işbirliğine mani olmaktadır.

Buna ek olarak, yetmişlerdeki petrol sahasında yaşanan canlılık mevcut ve muhtemel muhaliflerin satın alınabilmesi için kullanılacak ekonomik kaynakların artmasını sağlamıştır. Rejimin ekonomik alandaki cömertliği eski işçi aktivistlerin ve politik muhaliflerin birçoğunu pasifleştirmiştir. Geri kalan muhalifleri sisteme bağlamayı amaçlayan 1975 tarihli genel af sonrası birçok solcu Suudi Arabistan’a dönmüş ve politik faaliyetlerine son vermiştir. Esasında eski muhaliflerin ciddi bir kısmı Suudi yönetiminin himayesi altındaki ağların ve bürokrasinin önemli birer parçası hâline gelmiştir. 

Suudi Arabistan’daki solcu hareketlerin ana sorunları ideolojik farklılıklar ve ellilerdeki grevler ayrı tutulmak kaydıyla, halkın büyük kısmını seferber edememeleridir. Elliler ve altmışlarda yaşanan solcu aktivizmdeki canlanmaya cevap olarak Suudi kraliyet ailesi Suudiler için ayrıksı bir dizi kolektif kimlik inşa etmek amacıyla devreye İslam’ı ve bir tür Arapçı kabilesel sembolizmi sokmuştur.[1] Vehhabi İslam’ı solcu ve diğer seküler ideolojilere karşı koyma noktasında devlet eliyle kullanılmıştır. Ama İslam’ın dili Suudi devletinin hegemonik siyasetine meydan okumaya imkân veren bir söylemsel saha hâline gelmiştir. İslamî hareketler, Sünnilik ve Şiilik, yetmişler sonrasından itibaren bu kraliyette muhalefete dair duygu ve düşüncelerin akmasını sağlayacak ana politik güçler hâline gelmiştir.

Toby Matthiesen

[Kaynak: “Migration, Minorities, and Radical Networks: Labour Movements and Opposition Groups in Saudi Arabia, 1950-1975”, International Review of Social History, Sayı 59, 2014, s. 501-503.]

Dipnot:
[1] Örneğin bakınız: James P. Piscatori, “The Formation of the Sa’udi Identity: A Case Study of the Utility of Transnationalism”, Yayına Hz.: John F. Stack, Ethnic Identities in a Transnational World içinde (Westport, CN, 1981), s. 105-140.

0 Yorum: