27 Ocak 2016

,

Mustafa Suphi ve Yapıtı

“Hiç kimse kendi ülkesinde peygamber değildir” diyen haklıydı. Türk komünistlerinin lideri Mustafa Suphi, kör karanlığa itilmiş, gözü dönmüş bir kalabalık tarafından işkence edildiği, sonra da Karadeniz’e atıldığı bir kentte doğmuştur. Trabzon, onun doğduğu kenttir. Orada doğdu ve çocukluk yıllarını orada geçirdi. “Büyük” bir paşanın hizmetinde bir bölge memuru olan babası ona sultanın ismini taşıyan yüksek bir devlet lisesinin kapısını açtı. Ama kader ona başka bir mevki hazırlıyordu. Üniversite öğrenimini Türkiye’de bitirdikten sonra, M. Suphi Paris’e gidip Hukuk Fakültesi’ne yazıldı. İki yıllık öğrenimden sonra Türkiye'ye döndü ve İstanbul Ticaret Mektebi Alisi’nde ekonomi politik öğretmeni oldu.

Emperyalist dünya savaşı yıllarında, “İttihat ve Terakki” partisinin çabaları sonucu Türkiye savaşa itildiği zaman, Suphi yoldaş, çarpıcı ve kamuoyunda alabildiğine yankı uyandıran bir eleştirisini yapar Türk emperyalistlerinin. Türk Hükümeti onu “Anglofil” isnadıyla tutuklar ve tutumunu “devlete suikast” diye niteleyerek bir kaleye hapseder. Rusya’ya kaçmayı başarması, 1917’nin ilk zamanlarına, Şubat Devrimi’nin başlarına rastlar. Savaş tutuklusu olarak önce Sibirya’ya, sonra Kırgızistan’a (Uralsk kenti) gönderilir. Ekim Devrimi’nden sonra Suphi Yoldaş Moskova’ya gelir ve “Narkomnak” katında örgütlenmekte olan “Centromkom”un hizmetine girer. Sovyet Hükümeti'ne yandaşlık sunan ilk Türk’tür. Suphi Yoldaş’ın Sovyetler’e yandaşlığı, gazetelerinde (Kazan ve diğer kentlerde “Koiassi” ile “İoulduze”) kendisine karşı korkunç bir kampanyaya girişen milliyetçi Müslüman entelijansiya ile oportünist sosyalistlerin tepkisine sebep olur. Milliyetçi Tatarlar, bir Türk profesörün Bolşeviklerle nasıl yandaşlığa gidebileceğini kavrayamamaktadırlar.

Suphi Yoldaş’ın Sovyet Hükümeti’nden, “Müslüman Komiserliği”nde çalışmasına karşılık milyonlar aldığı söylentileri çıkartıldı. Bu, en karanlık dönem oldu, çünkü bir avuç cesur Bolşevik ve sol müslüman sosyalist, Rusya'daki müslüman doğu halklarının şovenizminin gemi azıya almasına karşı mücadele etmek zorundaydılar. Suphi Yoldaş “CENTROMUSKOM” katında enternasyonal propaganda kesimini oluşturmak ve yönetmek görevini üstlendi. En kısa sürede Türk savaş tutukluları için “Yeni Dünya” ismi altında haftalık bir sosyalist propaganda organı çıkardı. Türk savaş tutukluları arasında bilimsel sosyalizmi yayan ve onlara Ekim Devrimi'nin önemini açıklayan “Yeni Dünya”, aynı zamanda "kafasında dokuz tilki dolaşan" paşaları ve dayanaklarını açıkça ortaya çıkartmakta ve eski askerleri, bunlardan sıyrılıp Türkiye’nin şûra rejimini kurmaya çağırarak, Türkiye’nin milliyetçi burjuva hükümetine karşı yoğun bir propaganda yürütmekteydi. Gazete, Türk savaş tutukluları arasında büyük bir otorite kazandı ve binlerce nüsha ile aralarında yayıldı.

Yavaş yavaş “Yeni Dünya” çerçevesinde küçük, ama sağlam bir Türk marksistleri çekirdeği oluştu.

Dünya sosyal devrimi önünde Suphi Yoldaş’ın asıl başarısı, Rusya komünistleri ile tüm yandaşlığı süresince, düzenli bir Türk Komünist Partisi yaratmaya uygun sıkı ve akıllı bir çizgiyi izlemiş olmasındandır. Kendi ülkesinde bu uğraşın teorik-entelektüel bir niteliği yoktu, ama her zaman mücadelenin ilk durumlarında yer alan, proleter kitleler arasında taşkın bir devrimci niteliğine sahipti. Kazan'ın düşüşünden birkaç hafta önce, “CENTROMUSKOM Enstitüsü”nün birleşiminde 5. Sovyet Panrus Kongresi Müslüman delegelerince seçilen Suphi Yoldaş’ın Müslüman Sosyalist Merkez Komitesi ile Müslüman Sosyalist-Komünist Komiteler tarafından hazırlanmış konferansa gelmiş Türk sosyalistlerini yine bu konferansta nasıl örgütlediğini görüyoruz. Onun inisiyatif ve yönetimi altında, Çekoslovaklara karşı savaşacak Türk savaş tutuklularından oluşan bir alay düzenlendi. Kazan'da Moskova'ya bildirmek üzere, Türk sosyalistlerinin Panrus konferansı karar taslağı hazırlandı. Bu konferans, aynı yılın haziran ayında toplandı. Yirmi beş-otuzdan fazla kişinin katılmadığı doğrudur, ancak bu sayı bile çalışmanın ilk zamanları için yeterliydi. Suphi Yoldaş’ın itimiyle, Konferans, tüm Türk mülteci sosyalistlerini Rus Komünist Partisi’ninkinin aynı olacak tek bir komünist örgütte birleştirmeyi kararlaştırdı. Tahmin edileceği gibi, Suphi Yoldaş’ın çalışması, tavşan uykusundaki Türk Hükümeti’nin öbür gözünü de açıyor. Ciddi olarak rahatsız oluyor Suphi Yoldaş’tan... Ve bu hükümetin Moskova’daki elçisinin, Sovyet Hükümeti'ne nasıl arka arkaya “Brest Litovsk Anlaşması’na uygun olarak” Türk savaş tutukluları arasında “bolşevik propagandasının durdurulması” ve “Yeni Dünya Gazetesi’nin yayınının askıya alınması” kararının uygulanması için notalar gönderdiğini görüyoruz.

Bir süre sonra (bunun devamı olarak) aynı elçinin doğu diplomasisine özgü kurnazlıkla, Suphi Yoldaş’ın prestijini Sovyet Hükümeti’nin gözünde nasıl hiçe indirme yollarını aradığını görüyoruz. İsmi geçen konferansa “sosyalist” diye bir ajan provokatörü sokmayı başardı bu elçi. Provokasyon anında görüldü, ama izleri hâlâ duruyor.

Avusturya savaş tutuklusu, Bosna müslümanı Bülbülanov, Moskova milliyetçi Tatarları hizmetinde bulunduğu sıralarda, bilinmeyen yollardan “Haber Alma Bürosu'na Sovyet hükümetinin merkez organlarından biri giriyor ve “Müslüman komiserliği”ne, Suphi Yoldaş’ın da aralarında bulunduğu omuzdaşlarına karşı iğrenç bir duyuru kaleme alıyor.

Bu anda, komünist Suphi Yoldaş’ın kaybına ağlarken, 1918’de Türk paşasının sözlerini yayan tüm Bülbülanovcuları ve benzeri provokatörleri nefretle lanetliyoruz. Bu karşı propagandalar, o dönemde, bir sıra iç ilişkilerine karşın, yine de, Suphi Yoldaş’ın uğraşında olduğu gibi, kişisel yaşantısında da oldukça önemli bir rol oynadı.

Uzun süre güvensizlik ve kuşku atmosferinde çalışması gerekiyordu. Ve de bu ona korkunç ağır geliyordu. Onu kişi olarak tanıyan ve onunla çalışmış tüm yoldaşlar, o sırada cephedeydiler. Ayrıca, Müslüman İşleri Komiseri Yoldaş Molla Nur Vahidof, Kazan'da Çekoslovaklar tarafından yakalanıp kurşuna dizilmişti. Bu dönemde Suphi Yoldaş, Çekoslovaklar tarafından yıkılan müslüman proleter örgütleri yeniden kurmak, Volga ve Ural arasındaki karşı devrimlerle mücadele etmek üzere olağanüstü komisyon üyeliğine getirildi, ama yukarıda belirtilen koşullar yüzünden, Stalin Yoldaş’ın gelişine değin çalışmaya girişemedi.

1918’in son ve 1919’un ilk yarısında Suphi Kazan’a geçerek Çekoslovaklar tarafından yakılan Müslüman Bilim Enstitüsü’nün yeniden kurulmasına karar verir ve aynı zamanda yerli Tatarlar ile savaş tutukluları arasında partinin çalışmasına katılır. 1918 Eylül’ünde kendi yönetimi altında, Tatar yazı ve alfabesini basitleştirmek üzere bir Panrus Konferansı toplanır. Bu konferans değerli pratik sonuçlar verir. Tatarlar arasında sosyalist öğrenimin yaygınlaştırılması alanında bir sıra çalışmayı da gerçekleştirir.

Suphi Yoldaş “NARKOMİNDEL”ce 1918'de Moskova, Petrograd ve diğer kentlerde düzenlenen “enternasyonal miting”lerde aktif olarak yer aldı. 1919 Mart’ında III. Komünist Enternasyonal’in I. Kongresi’ne katıldı. Kırım’ın Sovyet birliklerince alınmasından sonra, Komintern adına çalışmak üzere buraya gitti. 1918 çatışmalarından sonra Sovyet Hükümeti’ne sırt çeviren Tatarlar arasında çalışma alabildiğine özen gerektiriyordu. Suphi Yoldaş buna da ulaşmıştı. “R.K.P. Bölge Komitesi” üyesi ve buna bağlı “Tatar Bürosu başkanı”, aynı zamanda Simfiropol’e taşınan “Yeni Dünya” Gazetesi yönetmeni olan Suphi Yoldaş, kendisini bütünüyle çalışmasına veriyor ve çok kısa zamanda parti içinde olduğu gibi, kitle içinde de geniş bir otorite kazanıyor.

Suphi Yoldaş’ın inisiyatifiyle, Kırım Tatarları ile Türk işçilerinden oluşan Enternasyonal Doğu Alayı, birliklerimizi geri çekilişte savunarak, yeni asker sürmek üzere olan General Sbachtchev’in birlikleriyle çarpışır.

Orada partinin Türkiye için çalışmasını hiçbir biçimde unutmaz. Kırım'da çok kısa bir süre kalmasına karşın, İstanbul’a ve Türkiye’nin diğer kentlerine, Türkiye’nin yarınki komünist olayının ilk kadroları olan onlarca komünist göndermeyi başarır. Suphi Yoldaş’ın Kırım’da çalışmasının ürünleri Vrangel döneminde meyvesini verdi. Kırım’da tüm karşı hareketler yenilgiye uğradı.

İngiliz karşı-casusluk örgütü de kendi açısından Suphi Yoldaş’ın prestijini istismar etmeyi planlıyordu. Kırım’ı ele geçirmek isteyen Beyazlar, M. Suphi’yi yakalamak için her yana ajan saldılar. Onun gizli bir çalışma için Kırım’da kaldığı kuvvetle tahmin ediliyordu. Sıkı aramalardan sonra M. Suphi “bulundu ve asıldı”. Bir zaman, Kırım’daki Beyaz muhafızların gazeteleri böylesi bir yayında bulundular. Oysa o anda M. Suphi Yoldaş, Kiev yakınlarında Petliura ile Denikin’in müfrezeleri tarafından kuşatılan 12. Ordu’daydı ve yanındaki yiğitler ile kendi saflarına ulaşmak üzere bu yoğun süngü çemberini yarmaya çalışıyordu.

Sonra, Suphi Yoldaş, Afganistan ve İran üzerinden gizli bir çalışma için Türkiye’ye girmek amacıyla Türkistan’a gider, Türkistan yolunda kolçakist cephesinin yarılmasını beklerken, Samara’da “Türkfront”un politik kesiminde ve Türkistan’da 1920’nin ilkyazına kadar çalışır ve Azerbaycan’da Sovyet rejiminin ilanı üzerine Bakû’ye geçer. Türkistan’da olduğu gibi, çalışması, çok yönlülüğü ve olumlu sonuçları ile belirlenir. Taşkent’te parti “Kraikom” katında “Enternasyonal Propaganda Bürosu” başında bulunur ve Türk, İranlı, Afgan, Buharalı ve Hindu komünistleri örgütler. Aynı zamanda Partinin Şartlılar, Taciller, Türkmenler vb. arasındaki çalışmasına aktif olarak katılır.

Bakû’ye Suphi Yoldaş, aşağı yukarı sadece Türk sorunu üzerine, buna değin olarak diğer doğu ülkeleri komünist örgütleri ile ilişkileri yitirmeksizin, çalışmasını yoğunlaştırır. Burada “İttihatçılar”ın (Türk burjuva milliyetçisi “İttihat ve Terakki Partisi”nin önde gelenleri) yönetimi ve yoğun işbirliğiyle “ürettirilmiş” bir “Türk Komünist Partisi” bulur. Suphi Yoldaş İttihatçılara seslenir: “Kahrolsun proletaryanın işlerine burunlarını sokanlar!” Ve bunların sahte komünist örgütlerini tasfiye eder.

Daha sonra Suphi Yoldaş’ın karşısına alabildiğine karmaşık bir sorun dikilir: Türkiye'deki tüm gizli komünist işçi grup ve örgütlerinin birleştirilmesi ve merkezileştirilmesi; Türk sol sosyalist partilerle ilişkiler. Onun, Anadolu’da durmadan gelişen Ulusal Kurtuluş Hareketi karşısındaki tutumunun tanımlanması oldukça önemlidir. “Türk Komünist Örgütleri Merkez Bürosu”nu oluşturdu. İstanbul’da ve Anadolu’da varolan tüm komünist gruplarla ilişkiler kuruldu. Bakû’de Eylül ortasında “Türkiye Komünist Örgütleri Kongresi” toplandı. Kongre tüm Türkiye komünist örgütlerini tek bir örgütte, “TKP”de toplamaya karar verdi. Suphi Yoldaş, Merkez Komitesi Başkanı seçildi. II. Enternasyonal’i tanıyan “Sol Sosyalist Partisi” komünist Partisi'ne katılıyor. Türk “Sosyal Demokrat Partisi” üyeleri de TKP’ye giriyorlar. Suphi yoldaşça yönetilen TKP Merkez Komitesi Bakû’de kaldığı sürece geniş çapta örgütleme çalışmasını tamamlıyor. Merkez komitesi organları, Anadolu’nun her noktasında ve Türkiye’nin anlaşma ile işgal edilmiş bölgelerinde örgütlenmeye gidiyor. Kafkasya’nın ve Türk savaş tutukluları ile Türk işçilerinin bulunduğu Güney Rusya'nın çeşitli kentlerinde organ ve hücreler oluşturuluyor. Propagandacılar hazırlamak üzere, geniş programlı politik kurslar düzenliyor. Bakû’de daha sonra Anadolu’ya kaydırılan, Türk savaş tutuklularından oluşmuş bir komünist alay hazırlanıyor. Yayınlar özel olarak çoğaltılıyor. Kadınları ve gençliği partiye çekmek için büyük bir çalışma tamamlanıyor.

M. Suphi gibi böylesi bir kişinin kaybı Türkiye komünist hareketine müthiş bir darbe vurdu. Onun kişiliğinde TKP Sovyet Rusya'da sosyalist devrimin süzgecinden geçmiş ve Tataristan’da başlayıp Kafkas aşırı ülkelerde biten doğunun her köşesinde doğurduğu çeşitli sonuç ve etkileri ayrıntılarıyla incelemiş olan şefinden ve yöneticisinden yoksun kaldı. Bugün aramızda bulunmayan Suphi otuz dört-otuz beş yaşlarında bile değildi. M. Suphi, düşmanlarının tüm dikkatini üzerine toplayacak denli güçlü ve enerjikti. Caniler kimlerle uğraşacaklarını iyi biliyorlardı.

Kimsenin bilmediği mezarında rahat uyu, devrimin erken yiten savaşçısı! Sağ kalanlar tamamlayacaktır başlatmış olduğun yapıtı!

Sultan Galiyev

[Bu yazı, Tatar Bolşevik lideri Sultan Galiyev tarafından yazılmış ve NARKOMNAK’ın dergisi olan Jizn Natsional’nostei’in (“Milliyetlerin Hayatı”) 16 Temmuz 1921 tarihli 14. (112) sayısında “Mustafa Suphi ego Rabota” başlığı altında yayınlanmıştır. Türkiye'de Ant dergisi tarafından Ocak 1971’de 15’lerin 50. ölüm yıldönümünde yayımlanmıştır.]

0 Yorum: