10 Aralık 2015

, ,

Refah Kapısı’nı Açın


Refah Kapısı’nı Açın:
Gazze Kuşatması Acımasız Bir Politik Hatadır
Mısır Gazze’de kontrollü bir rahatlama sağlamak adına Refah Sınır Kapısı’nı 3 ve 4 Aralık’ta, iki günlüğüne açtı. Doğrudur, on binlerce hastanın, öğrencinin ve yolcunun Gazze’ye gidip gelmesi için 48 saat kâfi değil, ama gene de bu yönde dillendirilmiş fikrin kendisi bile bölgeye sıkışıp kalmış Filistinlilerin hep birlikte yaşadıkları tutsaklık hissinin az da olsa azalmasına imkân verecek bir soluk borusu açmaya yetti.
Elbette Refah sınırı krizi tek bir geçici kararla çözülemez, bunun ana nedeni Gazze’nin politik sebeplerden ötürü abluka altında olmasıdır, dolayısıyla bu çileye ancak hassas bir politik strateji son verebilir ya da en azından böylesi bir stratejinin muazzam bir etkisi olacaktır.
Filistinliler İsrail’in Gazze kuşatmasına öfkeliler. Bu gerçekliği İsrail’in tüm o resmî hasbarası (kamusal diplomasisi) ve medyadaki saptırmaları değiştiremiyor. Esasında bu, ekonomik sınırlama olarak bir ablukadan daha beter bir durum, ayrıca 1,9 milyon insana şiddet uygulamayı ve onları cezalandırmayı amaçlayan, kesintisiz bir süreçtir. Ancak Refah Sınır Kapısı’nın Mısır tarafından kapatılması İsrail kuşatmasının elde ettiği “başarı”ya katkı yapmakta ve bahsi geçen bağlam içerisinde, her şeyden önce politik bir karar olarak pek ele alınmamaktadır.
Filistin Yönetimi Cumhurbaşkanı Mahmud Abbas ile Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi arasında Kasım ayı ortasında sınırla ilişkili olarak imza edilen anlaşmada her iki taraf Mısır sınırında derinleşen trajediyle ilgili yumuşak ve sakin bir tutum takınmıştır.
Mısır cumhurbaşkanlığı ofisinin yayınladığı bildiriye göre, Sisi Abbas’a Refah yakınlarındaki “faaliyetler”in amacının “sınırın güvenliğini sağlamak” olduğunu söylemiştir. Bildiride ayrıca “Bu faaliyetler Gazze Şeridi’ndeki Filistinli kardeşlerimize zarar veren faaliyetler olarak görülemez.” denilmiştir.
Elbette bildiride geçen bu “faaliyetler” ifadesi son on yıl boyunca İsrail kuşatması süresince Gazze’yi ayakta tutan ana yaşam hattı işlevi gören yüzlerce tünele su verilmesi ve bu tünellerin yıkılmasına ek olarak, Mısır ve Gazze’deki Refah arasında uzanan 12 kilometrelik sınırdaki binlerce evin yıkılmasını ifade etmektedir.
Elbette Abbas Mısırlıların bu eylemlerinden tek bir şüphe bile duymamaktadır. Oysa bu eylemlerin sonucunda Gazze kaynaklı yeni bir çalışmaya göre, sadece 2015’te 300 gün boyunca Refah Sınır Kapısı kapalı kalmıştır.
Geçen yıl Mısır’da çıkan Ekber gazetesine verdiği mülâkatta Abbas tünellerin yıkılmasının Gazzelilerin kendi çıkarına olacak şekilde yürüttükleri kaçakçılık işlerine mani olma noktasında en iyi çözüm olduğunu söylemiştir. Abbas ardından da tünel ticareti sonucu 1.800 Gazzelinin milyoner olduğundan bahsetmiştir. Oysa bu kadar net biçimde ifade edilen bu rakamı destekleyen herhangi bir durumdan söz edilememektedir.
Elbette Abbas sözünü ettiği “milyonerler”in artan servetinden, yönetimi uluslararası bağışlarla geçiniyor olması ve bu yönetimin böylesi “milyonerler”le dolu olması sebebiyle endişelidir. Hamas ile ilgili şikâyetinin sebebi de tünel ticaretini düzenleyenin ve Gazze’ye mal ithal eden tüccarlardan vergi alanın bu örgüt olmasıdır. Gazze ekonomisinin hayat hattı bu tünellerdir, ayrıca yeraltında dönen iş faaliyetleri de Hamas’ın bütçesindeki açığı kapatmaktadır. Yıllardır Abbas’ı rahatsız eden gerçek işte budur.
Ocak 2006’da Hamas’ın elde ettiği zaferin ve yeni hükümetle Abbas’a bağlı Fetih grubu arasındaki kanlı çatışmaların ardından Hamas yoğun bir baskıya maruz bırakılmıştır. İsrail üç kez savaş açmış, kuşatmayı sıkılaştırmış, Mısır sınırını sürekli olarak kapalı tutmuş, Abbas da Gazze’deki on binlerce destekçisine Hamas hükümetine girmemeleri şartıyla maaşlarını ödemeye devam etmiştir.
Bunun dışında Mısır ve bilhassa Suriye’de yaşanan kargaşa, genelde “Arap Baharı” denilen süreç Hamas’ın savaşın yıktığı, kuşatmanın yaşanmaz kıldığı, tükettiği Gazze’yi yönetmeyi güçleştiren mali darboğazdan kurtulma imkânlarını azaltmıştır.
İsrail’in ta başından beri izahı şu yöndedir: Gazze’nin kuşatılması güvenlik ihtiyaçlarına dayanmaktadır, Mısır da nihayetinde aynı şeyi yapmaktadır, o da tünelleri yok etmenin, evleri yıkıp tampon bölgeyi genişletmenin Mısır ordusuna yönelik saldırılardan sorumlu olan Sina’daki militanlara Gazze’den silâh akışını kesmek için gerekli birer adım olduğunu iddia etmektedir.
Tuhaf olan şu ki Mısır’ın mantığı İsrail’in başvurduğu mantığın tam tersidir. İsrail öncelikle kuşatmayı meşru kılmak derdindedir. İsrail’in iddiasına göre, Gazze’deki gruplar tünelleri Sina’dan silâh ve patlayıcı geçirmek için kullanmaktadır, diğer yöne doğru akış söz konusu değildir.
Esasında Gazze’den Sina’ya yapılan silâh kaçakçılığının Refah Sınır Kapısı’nın kapatılması veya tünellerin yıkılması ile bir alakası yoktur.
Amerika’nın yardımıyla Mısır Kasım 2009’da Gazze sınırı boyunca çelikten bir duvar örmeye başlamıştır. Bu ülkedeki devrimden ve politik yarılmadan önce gerçekleşmiş, sonrasında Mısır’da kaos hâkim olmuştur. Esasında o dönemde Sina’da şiddetin yoğunluğu düşüktür, en azından bu konuda Filistinlilerin suçlanmasını gerektirecek bir durum yoktur. Duvarın inşaatı Hüsnü Mübarek döneminde gerçekleştirilir. Burada amaç Hamas’ın ve diğer savaşan grupların kuşatılması yönünde İsrail ve Amerika’nın baskılarına uygun hareket etmektir. Rakiplerin ölümüne şahit olma konusunda hevesli olan Abbas da anlaşmanın bir parçasıdır, bugün olduğu gibi o gün de Gazze’de Fetih partisinin bir daha yükselişe geçmesine dair her fikri memnuniyetle karşılamaya hazırdır.
Gazze’deki kuşatmanın sebebi Sina’daki şiddet değilse de bu durum evlerin yıkıldığı, tünellerin imha edildiği bu süreci pekiştirmiş, sınırın sürekli kapalı kalması konusunda gerekli meşruiyeti sağlamıştır.
Gazze’de yaşamak imkânsızlaşmıştır. Öyle ki Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı geçen Eylül ayında, ekonomideki mevcut eğilimler sürdüğü takdirde beş yıldan kısa bir süre içerisinde “Gazze’nin yaşanılamaz hâle geleceğine” dair uyarıda bulunan bir rapor yayınlamıştır.
Oysa ekonomideki söz konusu eğilimler kasten devreye sokulan politikaların bir sonucudur. Önemli bir kısmı politik sonuçlar elde etmek amacıyla kullanılmaktadır. Dahası, bir dizi deneyle geçen yaklaşık on yıllık süre zarfında bu sonuçların hiçbirisine ulaşılamamıştır. Uygun tıbbî bakım almayı beklerken çokça insan ölmüştür. Savaşta binlercesi kaybedilmiştir. Sakat kalanlar bırakalım protezi, tekerlekli sandalyeden bile mahrumdur. Bu süreçte ne İsrail direnişi durdurmayı bilmiş, ne Mısır Sina’daki isyanı bastırabilmiş ne de Abbas kaybettiği gücü yeniden kazanmıştır.
Öte yandan Gazze’de durum daha da kötüleşmektedir. Dünya Bankası’nın bu yılın başında yayınladığı rapora göre, Gazze nüfusunun yüzde 43’ü işsizdir, gençler arasında işsizlik oranı yüzde 60’a ulaşmıştır. Rapora göre, bu işsizlik rakamları dünyada görülen en yüksek rakamlardır.
1906’da o dönemde Filistin’i kontrol altında tutan Osmanlı İmparatorluğu ile Mısır’ı kontrol eden Britanya arasında varılan anlaşmanın ardından Filistin ve Mısır arasında sınırın çekilmesinden beri sınır hiçbir vakit bu tip ölümlere yol açan politik hesapların konusu olmamıştır. 1948-1967 arası dönemde Gazze Mısır’ın kontrolündedir. Bu dönemde sınır, Gazze Mısır’ın parçasıymış gibi idare edildiğinden, hiç yokmuş gibidir.
Gazzelilere “kardeşlerimiz” denilmesine karşın, onlara kimse kardeşçe muamele etmemektedir. Gazze’de 25.000 insan yardıma muhtaç durumdadır ve Arap ülkeleriyle Avrupa’da veya Mısır’da tedavi imkânı bulmayı beklemektedir. Bu hasta Filistinliler, içinde olmadıkları, bölgeyi ele geçirmeye dönük bu savaşta bir tür politik yem olarak kullanılmamalıdırlar.
Ülkelerin kendi egemenliklerini ve güvenliklerini koruma hakları vardır. Ama aynı ülkelerin uluslararası hukuk gereği mantığa veya politik bağlama aldırış etmeksizin, başka ulusları topluca cezalandırmamaları gerekir.
Gazze’deki hükümetle Mısır belirli bir anlaşmaya varmalı, bu sürece Birleşmiş Milletler’in gözetiminde bölgesel güçler katkı sunmalı, böylelikle Gazze’de bitmek bilmeyen çile sona ermeli, sınır kati olarak açılmalıdır.
Remzi Barud
9 Aralık 2015

0 Yorum: