05 Aralık 2015

,

Putin'in İntikamı


“IŞİD’in denetiminde bulunan petrolün uluslararası ölçekte Türkiye’ye sokulduğuna dair ek bilgilere de ulaştık. Uçağımızı düşürme kararının bu petrolün tankerlerle taşındığı limanlara giden dağıtım yollarının korunması amacına yönelik olduğundan şüphe duymuyoruz.”
[Rusya Başkanı Vladimir Putin, Paris, 30.11.2015]
Pazartesi günü Yarbay Oleg Peşkof’un cenazesi Moskova’ya vardı ve orada Rusya Savunma Bakanı, Rusya Hava Kuvvetleri Komutanı, aile üyeleri ve bir tören kıtasınca karşılandı. Peşkof askeri törenle uğurlanacak ve Suriye’de ABD destekli terörist gruplarla savaştığından ötürü Rusya’nın en yüksek nişanı olan Kahramanlık Nişanı ile onurlandırılacak. Peşkof’un Su-24 tipi uçağı Salı günü Türk F-16’larınca iddialara göre 17 saniye süresince Türk hava sahasını ihlal ettiği gerekçesiyle düşürülmüştü.
Hiçbir uyarı yapılmaksızın gerçekleştirilen bu sürpriz saldırı sonucunda pilot fırlatma düğmesini kullanmaya mecbur olmuş ve sonrasında paraşütü ile alçalırken açılan ateşle öldürülmüştü. Pilotu kendisinin öldürdüğünü iddia eden rejim karşıtı militan Alparslan Çelik ise 70’li yıllarda birçok siyasi cinayet işlemiş bir terörist örgüt olan Ülkücü hareketin bugünkü siyasi hattına bağlı. Çelik’in “ılımlı” cihat grubu Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ı devirip ülkeyi küçük parçalara bölme çabaları Türkiye ve ABD tarafından desteklenen birçok milisten biri.
Su-24 tipi uçağın düşürülmesi Moskova’dan birçoklarının beklediği refleksin ortaya çıkmasına yol açmadı. Bunun yerine Putin’in dikkatini Suriye’de terörizmi yenmek ve Suriye devletinin egemenliğini güvence altına almak türünden nihai hedeflere odaklamasını koşulladı. Putin Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığını 69 Sukhoi tipi savaş jeti, 160 bombardıman uçağı ve bunların yanında Akdeniz’e konuşlanan denizaltılar ve savaş gemileri ekleyerek artırdı. Ayrıca Lazkiye’ye bir S-400 hava savunma sistemi yerleştirdi ve bir füze kruvazörünün Suriye kıyısına atış mesafesinde kalması talimatını verdi. Rus uçağının düşürülmesi sadece Putin’in kuzey sınırını kapatarak teröristleri alt edip Suriye’deki savaşı kazanma yönündeki kararlılığının artmasına yaradı. Washington’un beklediği karşılık herhalde bu değildi.
Rus medyasına verdiği sakınmasız beyanatlarda Putin Su-24’ün düşürülmesinde ABD’nin parmağı olduğunu ima etti. Zira Putin’in açıklamalarına göre ABD askeri yetkilileri savaş uçağının uçuş güzergâhı konusunda bilgilendirilmişler ve bu bilgiyi derhal Türkiye’ye iletmişlerdi. Putin’in sözleri şöyleydi:
“Pilotlarımızın ne zaman, nerede ve hangi irtifada uçacaklarını ABD’li ortaklarımıza önceden bildirmiştik. Türkiye’nin de dâhil olduğu ABD’nin liderliğindeki koalisyon uçaklarımızın hangi yerde ve zamanda görevlerini ifa edeceklerini biliyorlardı. Tam da o yer ve zamanda saldırıya uğradık. Biz bu bilgiyi Amerikalılarla ne diye paylaştık? Ya müttefikleri üzerinde denetim sahibi değiller ya da bu bilgiyi böylesi bir eylemin sonuçlarının ne olacağını kavramadan sağa sola dağıtıyorlar. ABD’li ortaklarımızla oturup ciddiyetle konuşmamız gerek.”
Putin’in suçlayıcı sözleri Batı medyasında hiç yer bulmadı. Bu bilginin sansürlenmesi Putin’in iki hafta önce G-20 zirvesinde aralarında G-20 üyelerinin de bulunduğu “40 ülkenin” IŞİD’i finanse ettiğini duyurduğu açıklamasının karartılmasından farklı değil. İşte Putin’in şaşırtan açıklamalarından bir bölüm:
“Elimde İslam Devleti’nin farklı birimlerinin özel şahıslarca finanse edilişine dair sahip olduğumuz verilerden örnekler mevcut. Bu para, tespit ettiğimiz üzere, 40 ayrı ülkeden geliyor ve bunların arasında G-20 üyesi olanlar da var.
Meslektaşlarıma petrol ve petrol ürünlerinin yasadışı ticaretinin ne boyutta olduğunu açıkça ortaya koyan havadan çekilmiş fotoğraflar gösterdim. Yakıt ikmali yapan araç konvoyları onlarca kilometre boyunca uzanıyor, öyle ki 4.000-5.000 metre yükseklikten çekilmiş fotoğraflarda bile konvoylar fotoğraf çerçevesinin dışına taşıyor.”
Putin ayrıca bu konvoyu gaz ve petrol boru hatları ile de kıyaslıyordu konuşmasında. [Putin: IŞİD’i aralarında G-20 üyelerinin de olduğu 40 ülke finanse ediyor, RT]
Bu hikâyeyi New York Times’da, Wall Street Journal’da ya da Washington Post’ta boşuna aramayın. Bulamazsınız. Washington ve müttefiklerinin terörist örgütlere maddi destek sunduğu yönündeki bir bilgiyi basmak büyük medyanın çıkarına değil.
Rusya’nın Türkiye-Suriye sınırında faaliyet gösteren cihatçı grupları bombalamasının Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ı endişelendirdiği anlaşılıyor. Erdoğan uzun süre bu alanın -kendilerini Esad’ın iktidardan alaşağı edilmesine adamış- Sünni militanların hem istedikleri gibi giriş-çıkış yapabilecekleri hem de sponsorlarından silah desteği ve başka türlü destekler alabilecekleri bir Güvenli Bölgeye dönüştürülmesini ummuştu. Rusya’nın önderlik ettiği koalisyonun bu bölgeyi tekrar ele geçirip Türkiye’den terörist akışını durdurmak üzere sınırı kapatma girişimi büyük olasılıkla Rus uçağına saldırının zeminini hazırladı. Bu saldırı Rus taarruzunu önlemeye ve kesin olarak Esad’in lehine dönmüş olan savaşın gidişatını değiştirmeye yönelik umutsuz bir girişimdi. Bu bölgede faaliyet gösteren militan gruplara gelince… Analist Pepe Escobar Sputnik News’e meseleyi şöyle özetliyor:
“Su-24’ler esasında birkaç Uygur’un da aralarında olduğu Çeçenlerin ve Özbeklerin peşindeydi. Bunlar sınırdan sahte Türk pasaportlarıyla giriş yapmışlardı (Çin istihbaratı da onları gözlemekteydi) ve bunların hepsi bir grup Türk faşistiyle birlik halinde çalışıyorlardı. Bu kiralık katillerin çoğu CIA’in silahlandırdığı Özgür Suriye Ordusu ile El Nusra arasında yer değiştirip duruyorlar. Rus pilotları Su-24’ün düşürülmesinin ardından paraşütle yere inerken otomatik tüfeklerle öldürenler de bunlardı.
Türkiye birtakım pratik ihtiyaçlar bakımından Selefi cihatçılar için çok uygun bir altyapı ve lojistik merkezi haline geldi. Türkiye, bu insanlara Suriye’den Avrupa’ya dönüş bileti anlamına gelen geçirgen sınırlar, yardımcı olmaya hazır yozlaşmış bir polis teşkilatı, her türlü kaçakçılık için uygun yollar ve para aklama imkânları sunuyor.” [“Sultan Erdoğan’ın Rusya Savaşı”, Pepe Escobar, Sputnik]
Escobar, Ankara’nın Suriye’deki rolünü böyle özetliyor. Erdoğan IŞİD’in en iyi dostu oldu, buna şüphe yok. Türkiye’nin şu an karşı karşıya kaldığı sorun, Rusya önderliğindeki koalisyonun IŞİD’e fon sağlayan altyapıyı (petrol rafinerileri, petrol yatakları ve nakliye) yok ederken bir yandan da kuzeydeki, batıdaki ve ülkenin iç kısımlarındaki rejim karşıtı ya da El Kaide bağlantılı grupların kontrol ettiği alanları tedricen tekrar ele geçiriyor olması. Sadece bu son birkaç günde bile Rusya ve müttefikleri Suriye’nin en büyük şehrinin, Halep’in, kuşatılması işinde sona geldiler ve 500’den fazla petrol tankerinden oluşan bir konvoyu Rakka yakınlarından çevirdiler ve Türkmen Dağları’na, Kürt Dağları’na ve Nebi Yunus Dağları’na yönelik bombardımanı yoğunlaştırdılar. Koalisyon Türkiye sınırındaki Azez’e kadar ilerledi ve stratejik Halep-Rakka otoyolunu ele geçirdi; bu hamle IŞİD’in Rakka’ya doğudan ulaşan destek hattının kesilmesi demek. Yakın zamandaki bu gelişmelerin hepsi stratejik Kuveyris hava üssünün alınmasının ardından cereyan etti. Bu üs dört buçuk yıldan beri süregelen çatışmanın kilit noktalarından biriydi. Artık Rusya koalisyonu Suriye’de faaliyet gösteren Türk yanlısı milisler için yaşamsal önemde olan destek hatlarını kesecek ve onları ya teslim olmaya ya da kaçmaya zorlayacak bir hamle olarak sınırı kapatmaya odaklanmış durumda. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov geçen hafta bu noktaya parmak basmıştı: “Sınırı kapatarak Suriye toprağındaki terörizmi ortadan kaldırma meselesini büyük oranda çözeceğimize inanıyoruz.”
Erdoğan’ın Efrin-Cerablus koridoru olarak adlandırılan Fırat’ın doğusunda bulunan alana dair planları olan tek kişi olmadığı unutulmasın. ABD’deki John McCain, Lindsay Graham, Jeb Bush, Hillary Clinton vb. gibi politikacıların hepsi bu alandan uçuşa yasak bölge için en uygun yer olarak bahsetmişlerdi. Obama sahaya ABD askerlerinin gönderilmesine karşı olmakla beraber, daha az göze batan yollardan çatışmayı körüklemeye devam etti. Daha geçen Çarşamba Şükran Günü münasebetiyle medya başka meselelerle meşgulken, 2016’da yürürlüğe girecek Ulusal Savunma Yetkisi diye anılan yasayı imzaladı, bu yasa Suriye ve Ukrayna’daki silahlı unsurlara 800 milyon dolarlık ek yardımın yolunu açacak. ABD’nin Guantanamo Körfezi’ndeki toplama kampının (Gitmo) kapatılmasının önünü alan yasa Obama’nın Washington’ın 250.000’den fazla insanın ölümüne yol açıp 11 milyon insanı yerinden yurdundan etmiş olan Suriye siyasetini sürdürmekteki kararlılığını simgeliyor.
Bu durum Rusların hamlesinin Washington’da neden alarm verilmesine neden olduğunu da açıklıyor; zira ABD’nin teröristler için kuzey Suriye’de kalıcı bir saha yaratma planı berhava olmuş durumda.
Bangkok’ta meskûn jeopolitika araştırmacısı, yazar Toni Cartalucci savaşan taraflar açısından tehlikenin ne olduğunu Global Research sitesinde yayınlanan yazısında [IŞİD’e “İnsani Yardım”: NATO’nun Terör Konvoyları Suriye Sınırında Durduruldu] izah ediyor:
“Rusya’nın Suriye-Türkiye sınırında artan etkinliği Suriye’deki çatışmanın sonuna gelindiğinin işareti. Suriyeli güçler ve Kürt güçleri Fırat’ın doğusundaki sınırı tuttuğundan, Efrin-Cerablus koridoru Suriye’deki teröristlere giden desteğin taşınabileceği geriye kalan tek yol. Bu koridor kapatıldığında ve destek kesildiğinde IŞİD, El Nusra ve tüm NATO destekli unsurlar dumura uğrayıp ölecekler ve Suriye ordusu ülkede düzeni yeniden tesis edecek.”
Desteğin kesilmesiyle ve bu militanların umutlarının suya düşürülmesiyle çatışmaların arkasındaki gerçek sponsorlar daha doğrudan hareket etmeye ve Suriye devletine karşı giriştikleri fesat eylemini sürdürmenin yollarını açıktan aramaya başladılar. Doğmakta olduğunu gördüğümüz durum başından beri bekleniyordu -Batılıların başlattığı ve onların bölgeye ilişkin hevesleri adına yürütülen bir vekâlet savaşı, aşırı unsurlarla savaşmak bir yana onları kasten besleyen bir savaş.” (IŞİD’e “İnsani Yardım”: NATO’nun Terör Konvoyları Suriye Sınırında Durduruldu, Global Research)
Bu yönden bakıldığında Obama’nın geçenlerde Türkiye’den Türk tarafında sınırı 30.000 askerle kapatmasını talep etmesi (bkz. Wall Street Journal) şüpheyle karşılanmalı. Belli ki Washington “Esad gitmeli” çizgisinden dönmüş değil, aslına bakılırsa Obama bu mantrayı bir haftadan az bir süre önce yineledi. Bu, Obama ekibinin Türkiye’nin kara güçlerinin cihatçı maşalarının çuvalladığı yerde başarı elde edebileceğini umduğu anlamına geliyor, bu demektir ki 30.000 asker Suriye toprağında 98 kilometre boyunca uzanan bir alanı önerilen güvenli bölgeye dönüştürmek üzere kullanılacak. Türkiye’ye bir işgal bahanesi ve ABD hava kuvvetlerinin kısmi desteği yetecektir bu durumda. Bu, bir savaş başlatmak için yalana başvurulmasının ilk örneği olmayacaktır elbette.
Sözün özü şu: Putin, Washington ve Ankara deveyi düze çıkarmadan harekete geçse iyi eder. Sınırı kuşatmanın vaktidir.
Mike Whitney
1 Aralık 2015

0 Yorum: