13 Aralık 2015

,

Montgomery Otobüs Boykotu


Aralık başında Rosa Parks’un tutuklanmasının ve Montgomery Otobüs Boykotu’nun altmışıncı yıldönümü ile ilgili çokça tartışma yürütüldü. Bu iki olay 1955-56’da kitlesel insan hakları hareketinin fitilini ateşledi.
Rosa Parks’ın 1 Aralık’ta, halk otobüsünde beyazlara ayrılmış bölümdeki koltuğunu beyaz bir adama bırakmayı reddetmesi üzerine tutuklanması ardından, Montgomery’deki Afro-Amerikan halk hızla seferber oldu. Parks’ın Alabama’daki ayrımcılık statülerini ihlal etmesi sebebiyle yargılanıp mahkûm edilmesi sonrası, 5 Aralık’ta, binlerce insan otobüslere binmeyi reddetti. Bu kitle ırkçı yasaların kaldırılmasını ve Afro-Amerikanlara saygı gösterilip onların otobüs şoförü olarak işe alınmalarını istedi.
Parks şehir ve eyalet mahkemelerinde mahkûm edildi, ABD Yüksek Mahkemesi’nde temyiz için her yola başvurdu. Yüksek Mahkeme 1956 sonunda kamu taşımacılığında geçerli olan ayrımcılık yasalarının anayasaya aykırı olduğunu beyan etti. Montgomery Boykotu 381 gün sürdü ve Afro-Amerikanların bilincini dönüştürdü, militanlık düzeyini yükseltti. Siyahlardaki bu militanlık bir yirmi yıl kadar daha sürdü.
Altmışların başında yarıcılar, öğrenciler, din adamları, cemaate mensup insanlar ve müttefikleri yasalarla koruma altına alınmış ırk ayrımcılığının ve kurumsal ayrıştırmanın son kalıntılarıyla mücadele eden bir hareket inşa etti. 1961 baharında örgütlenen Özgürlük Destekçileri süreç içerisinde dönüm noktası olarak görülebilecek, eyaletlerarası yolculuklarda ırk ayrımcılığını yasadışı ilân eden başka bir karar aldı.
Tam üç yıl sonra, 1964’te Kongre’den ve Temsilciler Meclisi’nden, altında Lyndon B. Johnson’ın imzası bulunan, kapsamlı bir insan hakları yasa tasarısı geçti. Bu yasanın amacı, kamu taşımacılığı, eğitim ve istihdamı da içine alan yasa karşısında eşitsiz tüm uygulama biçimlerine son vermekti.
Ertesi yıl, 1965’te Alabama ve diğer eyaletlerdeki uzun soluklu mücadelenin ardından oy kullanma hakları yasa tasarısı geçti. Yasa Afro-Amerikanların tüm seçimlerde oy hakkı elde etmesini sağladı. Son elli yıl içerisinde Afro-Amerikanlar seçim yoluyla kent, eyalet ve devlet kademelerinde binlerce politik göreve seçildiler.
Bu kazanımlara karşın yetmişlerden beri Yüksek Mahkeme’nin aldığı bir dizi karar 1957-1968 dönemi boyunca geçen insan hakları yasa tasarılarının ileri niteliğinin önemli bir kısmını terse çevirdi. 1964 tarihli insan hakları yasası ve 1965 tarihli oy kullanma hakları yasası yürürlük ile ilgili hükümlerinden arındırıldı. Bu da iş imkânlarının yaratılması, eğitim fırsatlarının sunulması ve yasal haklardan istifade etme gibi alanlarda önemli yenilgiler alınması noktasında gerekli sahneyi teşkil etti.
Köleliğin Yasal İlgasının Yeniden Değerlendirilmesi
Montgomery Boykotu’ndan doksan yıl önce, Aralık 1865’te ABD’de köleliği yasal olarak kaldıran Kongre 13. Yasa Değişikliği’ni onayladı. Oysa 150 yıl sonra bugün milyonlarca Afro-Amerikan hapishanelere, hücrelere, eski suçlulara tahsis edilmiş rehabilitasyon merkezlerine tıkılıyorlar ve yasal gözetime tabi tutuluyorlar.
Büyük Buhran döneminde, 1935 yılında yayınlanan Black Reconstruction in America [Amerika’da Siyahların Yeniden İnşası] isimli çığır açıcı çalışmasında tarihçi W. E. B. Du Bois sağlam belgeler üzerinden şunu söylüyor: “Kölelik 13. Yasa Değişikliği’nden sonra bile kaldırılmadı. Ülkede dört milyon azat edilmiş köle vardı ve bunların büyük bir kısmı aynı plantasyonda yaşıyor, özgürleşmelerinden önceki aynı işi yapıyordu, bu insanların işleri ancak savaşın patlak vermesinden sonra kesintiye uğradı ve değişti.”[s. 188]
Du Bois devamında şu tespiti yapıyor: “Ayrıca bu insanlar aynı ücretleri alıyor, sadece isme göre değiştirilmiş olan köle kodlamalarına maruz kalmaya devam ediyorlardı. Bunlar arasında asker kamplarından kaçan veya sokaklarda yaşayan, evsiz, hasta ve yoksul insanlar da vardı. Pratikte bu kişiler azat edilmişlerdi ama tek karış toprağı ve tek kuruş parası yoktu, istisnai durumlarda, yasal statüden ve korumadan mahrum olarak yaşıyorlardı.”
İlk insan hakları yasa tasarısı Kongre’ye 1865’te sunuldu ama Başkan Andrew Johnson tarafından veto edildi. 1866’da yeniden sunuldu, bu sefer Kongre üçte iki çoğunlukla Johnson’ın vetosunu hükümsüz kıldı.
1866 tarihli İnsan Hakları Yasası’nda kullanılan dilin büyük kısmı sonrasında geçen 14. Yasa Değişikliği’ndeki (1868) dile çok benziyordu. Bu değişiklik eskiden köle olarak çalışan Afrikalı erkekler için çıkartılmış olan yasa karşısında görünüşte eşit koruma sağlıyordu. Afrikalı kadınlar bu yasanın kapsamı dışında tutuldular ve bu dönemde birçok insan hakkından mahrum kaldılar. Kadınlar yasal düzlemde kocalarının veya ailelerindeki diğer erkek fertlerin tabisi olarak görülüyorlardı.
Devletin yeniden inşa süreci 1876’daki tartışmalı geçen ülke seçimlerine hükmeden tavizkâr havanın sonrasında da devam etti. Afro-Amerikanlar bu süreçte haklarından mahrum edildiler ve örgütlü teröre maruz kaldılar. İlgili süreç on dokuzuncu yüzyılın son yirmi yılı ve yirminci yılın önemli bir kısmında devam etti.
1954’te toprak yasasını teşkil eden unsur Oliver Brown’un Topeka Şehir Mahkemesi’ne açtığı davanın devlet okullardaki ayrımcılık, ülke genelindeki baskı ve ayrıştırma siyaseti ile ilgili kararıydı. Bu yasa Yüksek Mahkeme’nin aldığı bir karar tarafından destekledi. Bu kararlar arasında 1896’da Plessy’nin Ferguson Eyalet Mahkemesi’ne açtığı Mezbaha olayı ile ilgili karar da vardı. İç Savaş (1861-1865) ve iki emperyalist savaş süresince Afro-Amerikanlar köleliğe son vermek için mücadele etseler de hâlen yeni kölelik ve sömürgecilik koşullarında yaşamaya devam ediyorlardı.
Ülke genelinde Siyahlara uygulanan zulme karşı mücadele farklı biçimler aldı. Bu biçimler yasal sistemden istifade etmeyi, dilekçe verme ve oy kullanmayı, (Montgomery örneğinde görüldüğü üzere) boykotu, kitle gösterilerini ve kentlerde başlatılan isyanları içeriyordu. Bu ısrarlı çabalara rağmen ABD’deki kapitalist sistem ekonomik sömürü ve kurumsal ırkçılığa dayalı olan varlığını hâlen sürdürüyor.
Afro-Amerikanlar sadece hapishane-sanayi kompleksini besleyen okullara tıkılmakla kalmıyorlar, ayrıca işsizlik ve sefaletle boğuşuyorlar. Sefalet ülke genelindeki ortalamanın iki katı. Devlet ve şirketler Afro-Amerikanların çektiği çileyi görmezden geliyor, oysa devlet uluslararası insan hakları sahasında lider olduğunu iddia ediyor.
2015’ten Alınacak Dersler ve Önümüzdeki Mücadele Süreci
150 yıl sonra bugün ABD genelinde artan gösteriler ve huzursuzluk Afro-Amerikanların sokaklardan işyerlerine, oradan kampüslere dek ülke genelinde uygulanan zulüm, ekonomik sömürü ve kurumsal ırkçılığı alt etme davasına yeniden bağlandığını ortaya koyuyor.
Bu yeni hareket aynı zamanda öncü kadın ve gençlik liderleri üretiyor. Sürecin dolaysız bir tarihsel yörüngesi mevcut: Mississippi’de, İç Savaş esnasında kölelik koşullarında dünyaya gelen Ida B. Wells-Barnett linç kampanyalarına karşı insanları örgütleyen cesur bir gazeteciydi. Montgomery Politik Kadın Grubu Rosa Park’ın tutuklanması ile başlayan Otobüs Boykotu için binlerce bildiri dağıttı. Bugünse Alicia Garza, Opal Tometi ve Patrisse Cullors gibi eylemci isimler “Siyahların Hayatı Önemlidir” türünden sloganlar üretiyorlar. Bu sloganlar devlet şiddetine ve Siyahlara karşı işlenen suçlarda suçluların ceza almamasına karşı bir savaş narası hâline geliyor.
Irkçılık karşıtı mücadeleler ilkin karakolların önündeki sokaklarda ve dünyanın en büyük çokuluslu şirketlerine ait olan AVM’lerde ortaya çıktı. Bunlar üniversite kampüslerine kaydı. Buralarda geçmişi değerlendirip önümüzdeki süreci çizecek bir fikrî mücadele veriliyor.
Afro-Amerikan mücadelesi anti-kapitalist ve anti-emperyalist hareketlerde önemli bir rol oynamaya devam ediyor. Tüm baskıcı sistem, işçi kitlelerine ve gençlere ancak sömürü ve zapturapt konusunda nispeten daha rafine yöntemler formunda gerçekleştirilen boş vaatler yanında, daha fazla zulüm sunuyor.
Bugün kendisini yineleyip duran hareketlerin ve ideolojik ilerlemelerin bu kapsamlı tarihinden alınacak çokça ders var. ABD’de ve dünyada hakiki bir barış ve güvenlik ancak ırkçı kapitalist sistem tebaa durumundaki insanlar için tam bir eşitliğin ve ulusal kurtuluşun gerçekleştirilebildiği sosyalizme dayalı bir sisteme dönüştürüldüğü takdirde temin edilebilir.
Abayomi Azikiwe
10 Aralık 2015

0 Yorum: