Fransız Devrimi sonrası değerlendirmelerde burjuva
cenahta, “böylesi bir devrim bir daha olmasın” tavrı hâkimdir. Esnaf ve
zanaatkâr ideolojisinin taşıyıcılığını yaptığı bu değerlendirme, Marx-Engels
duvarına çarpıp dağılmıştır. İlgili cenah yeniden toparlanıp bu sefer Marksizme
karşı operasyon yapmıştır.
Söz konusu operasyon, 1991’de Sovyetler’in
dağılması sonrası Türkiye’de de devreye sokulmuştur. Belirli örgütsel
dinamikler ve hareketler içerisinde esnaf-zanaatkâr ideolojisi galebe çalmış,
illegalde veya legalde bu ideoloji, devletle veya burjuvaziyle kol kola
girmekte bir beis görmemiştir. 12 Eylül öncesi örgütlerin çoğu, 1992 sonrası
büyük ölçüde teslim olmuştur. Hayatta kalmak için dükkân sahipleri, günün
gereğini yapmışlardır.
Legalde ve illegalde ortaya çıkan birlik
görüşmeleri, bu esnaf-zanaatkâr ideolojisine göre şekil almıştır. Bu ideoloji,
gıdasını “devrim bir daha olmasın”cılığın tarihinden almaktadır. O nedenle
cümlesi, bugün aşikâr bir hâl aldığı biçimiyle, Fransız Devrim’cisidir. 1848,
1871 veya 1917 ile ilgili değerlendirmeler hep bu ölçüye göre yapılmıştır. Ekim
Devrimi Avrupa dışı görülüp çöpe atılmış, Mahir, Kaypakkaya, Mao ve tüm Latin
Amerikalı devrimciler bu ölçü uyarınca değersizleştirilmişlerdir. Ama rantiyeci
kafa, bu isimleri sömürmekten de geri durmamıştır.
Esnaf-zanaatkâr kafası, merkeze kendisini koyduğu
kurguda Lenin’in Devlet ve Devrim’ini
de karikatürleştirmiş, onu “bir daha Ekim olmasın” diye okumuş, kendince
belirlediği bir içeriğe kapatmıştır. Bu kitap, küçük burjuvacı bir
başarıcılığın malzemesi hâline getirilmiştir.
Buna göre, devlet eleştirisinin karşısına bir
devrim eleştirisi konulmuş, kendisi gibi çelik, sert bir çekirdek olmadığı için
tarihin hep yenilgi kaydettiği iddia edilmiştir. Kendi özneliğini merkeze koyan
bu tavır, tüm dünyayı ve hayatı nesneleştirmiş, rant için gerekli bir ara
unsura indirgemiştir. İşe yaramayan şey, onlara göre, yoktur. Varolmak için çok
"Marksist" ve çok "devrimci" görünmek zorunludur. Burada
Marksizm ve devrim kesinlikle mevcut değildir. Sert, çelik çekirdekmiş gibi
görünmek için türlü maskeler takılmak zorundadır. Kimse, bu kurgunun
yanlışlığını, kaynağını, boyutlarını, anlam ve bağlamını sorgulamamıştır.
Bu kafa merkeze yerleştirdiği çelik çekirdeğin
etrafında yumuşak bir dokunun oluşmasına bakmış, şeftaliyi andıran bu yapının
büyüyüp olgunlaşınca devrim olacağı iddia edilmiştir.
Her örgüt, kadrolarını üç, beş, on sene içinde
devrim olacağı yalanına inandırmak zorunda kalmıştır. Dükkân çıraklarını
kandırmak için sürekli para sallayan dükkân sahipleri gibi, kadrolar da bu
devrim hayalleri ile oyalanmışlardır. Merkez ise her türlü ayrışmayı bu hayal
âleminin dağılmasına dair bir işaret ve tehdit olarak görmüştür. Örneğin bir
örgüt kadın üyesine ait eleştiriler üzerinden, o kadına günlerce işkence
edebilmiş, ertesi gün de kadına şiddet eylemlerine katılabilmiştir.
* * *
“Devlete karşı devrim oldum ben!” deyince hiçbir
sorun çözülmemektedir. Bu öznelci, idealist tutum, devleti de buna göre
değerlendirir. Devrimin kolektif, genel, aşkın ve fazla yanları bu yaklaşım
üzerinden bir bir törpülenir. Devlet, devrimin kendisini aşan yanlarını
esnaf-zanaatkârlar üzerinden kontrol altına alır. Devlete karşı devrim formülü,
merkeze yerleştirilen çekirdek, mevcut düzene her daim uygundur.
Türkiye Cumhuriyeti, bir dil, tarih ve coğrafya
üzerine kuruludur. Egemenler bu yönde belirli bir kurgu oluşturmuşlardır.
Devletin karşısına devrim çıkartanlar da o devleti kuran zihniyete benzer
biçimde alternatif bir dil, tarih ve coğrafya kurmaya çalışırlar. Bu yönde en
cazip, en kolay, en fazla tüketime hazır olanı Kürd ve Kürdistan’dır.
Hiza, Kürd’ün birikiminden ve Kürdistan’dan
çekilince, devlete karşı devrimin bir dili, tarihi ve coğrafyası olacak
zannedilmektedir. Bu, ciddi bir yanılsamadır. Esnaf-zanaatkâr kafası, devlet
dolayımıyla bu yanılsama üzerinden Kürdistan’ı kendisine bağlamaktadır. Kürd’ün
yaptıklarını yapmayı horgören bu yaklaşım, sonuca bakıp onu tekrarladığında
başarılı olacağını düşünmektedir. Bu, zaten Kürd’ün yaptıklarını yapmamak
içindir.
Esnaf-zanaatkâr kafası, bu devrim için bir partiye
ihtiyaç olduğunu görür. Bu yönde tüm imkânları belirli bir salgıyla yok etmeye,
kuşatmaya, dükkânına hapsetmeye çalışır. Dükkânın halesi, kontrolü içine
girmeyen her şey düşmandır. Devlette veya şirkette yönetici olamayanlar, esnaf-zanaatkâr
pratikleriyle örgüt yöneticisi olabilmektedirler. Arada herhangi bir ayrım
kalmamıştır.
* * *
Marx, Fransız Devrimi ve sonrasına ilişkin olarak
hep geleceğe ait devrimi ölçü alır. Esnaf-zanaatkâr kafası için “devrim
olmuştur. O ya korunur ya da bir daha olmasın diye öldürülür.” Bu nedenle
parti, olmuş bitmiş bir şeydir, devrim odur, ondan fazlası değildir, ondan
fazlasına asla izin verilmemelidir. Ondan fazlası hep düşman görülmelidir.
Kemalistlerin “devrim olmuş bitmiş bir şeydir. Mühim olan, onu korumaktır”
yaklaşımı ile bu yaklaşım arasındaki benzerliğe işaret etmek gerekmektedir.
Kemalistlerin devletine
ait dil, tarih ve coğrafyaya karşılık, esnaf-zanaatkârların belirledikleri dil,
tarih ve coğrafyanın devrime bir hayrı olmayacaktır. Devrim, mazlumların-sömürülenlerin
o dükkânları yıkan, mevcut devletin ötesine işaret eden, aşkın bir eylemdir. Bu
eylemin tarihsel kolektif niteliğinin esnaf-zanaatkâr kafasınca iğdiş
edilmesine izin verilmemelidir.
Eren Balkır
12 Aralık 2015
0 Yorum:
Yorum Gönder