Cumhuriyetçi Parti’nin önde gelen başkan adayı
Donald Trump Pazartesi günü ABD’nin kapılarının Müslümanlara “tümüyle” kapatılmasını
talep etmesi üzerine uluslararası planda kınayıcı bir yaklaşımla karşılandı.
Trump’ın kendince “sağduyunun ifadesi” olarak
nitelediği tuhaf önerisi en son ve en tahrik edici ifade olarak kabul edildi.
Başkan aşırı sağın adayı olarak konum almaya karar verdiğinden, bu ifade
üzerinden seçimlerden ümitli olduğunu da söylüyor.
Trump kendi partisinin liderlerinden bile eleştiri
aldı. Bunlardan biri de Cumhuriyetçi Parti Temsilciler Meclisi Sözcüsü Paul
Ryan’ın şu ifadesinde karşılık buldu: “Bu, muhafazakârlık değil. Dün önerilen
şey partinin arkasında durduğu bir husus olamaz.”
Daha öncesinde, bu Trump bile olsa,
Cumhuriyetçilerin başkan adayını destekleyebileceğini söyleyen eski başkan
yardımcısı Dick Cheney Trump’ın önerisinin “bizim temsil ettiğimiz ve
inandığımız her şeye karşı gelen bir öneri” olduğunu söyledi.
Cumhuriyetçiler arasında Donald Trump’a yönelik en
güçlü tepki diğer başkan adayı Senatör Lindsey Graham’dan geldi. Graham CNN’e verdiği mülâkatta Trump’ın “ırk ve
yabancı düşmanı dindar bir yobaz” olduğunu söyledi.
Graham’a göre, Trump Cumhuriyetçileri temsil
etmiyor, kullandığı ifadelerse IŞİD nezdinde onun “yılın adamı” unvanını
kazanmasını sağlıyor, zira kullandığı retorik “düşmanı güçlendiriyor.”
Irak Savaşı lehine propaganda yürüten kesimin
öncülerinden biri olan, İsrailli-Amerikalı gazeteci Jeffery Goldberg, Graham’ın
duygularını paylaştığını söyledi ve Trump’ı “ulusal güvenliğe yönelik fiilî bir
tehdit” olarak niteledi.
Gelgelelim bu eleştirilere karşın Trump hâlâ
partinin başkan adayı ve anketlerde de önde gidiyor.
Bu nedenle Trump’a “kaçık” ya da başka bir şey
demek onun muhafazakâr seçmenlerin büyük bir kesimince desteklendiği gerçeğini
ortadan kaldırmıyor. Bu kesim aylardır Trump’ın anketlerde birinci çıkmasını
sağlıyor.
Zehirli
Dilin Ürettiği Söylem
Donald Trump, ABD başkanlık yarışında marjinal bir
isim değil. O, arka arkaya tekrarladığı kışkırtıcı ifadelerine rağmen, hatta bu
ifadeler sayesinde, Cumhuriyetçi Parti’nin önde gelen ismi hâline geldi.
Partideki birçok kişi onun şahsında partinin temsil ettiği değerleri ve
görüşleri buldu.
Trump son dönemde ABD’yi ele geçirmiş, zehirli bir
politik dilin ürünü olan söyleme ait bir semptom sadece. Bu söylem Suriye ve
Irak’ta IŞİD’in yükselişi ile birlikte daha berbat bir hâl aldı ve Amerikan
siyasetçilerince sıklıkla kullanılan zihinsel yapıyı kuşattı.
Birkaç ay önce aşırı sağcı gruplar Amerika’daki
camiler önünde silâhlı gösteriler düzenlediler ve “Müslümanlardan arındırılmış
bölgeler” ilân ettiler. Öte yandan da bu politik grupların liderleri mülteciler
ve diğer “yabancılar”ın yol açtıkları tehditler konusunda uyarılarda
bulundular.
Korku tellâllığı ve nefret söylemi sadece Trump’ın
uzman olduğu konular değil. Başkan adayı Ben Carson da konuya burnunu soktu ve
hiçbir Müslüman’ın ABD’ye başkan olmaması gerektiğini söyledi.
Geçen hafta San Bernardino saldırısı sonrası
başkan adaylarını davet edip duran Hristiyan okulu Liberty Üniversitesi başkanı
Jerry Falwell Jr. “Müslümanları bitirmek” için gizlice ateşli silâhlar
taşımaları konusunda öğrencilerini teşvik etmişti.
Falwell Jr. kendisini alkışlayıp duran öğrenci
kalabalığına, “Her zaman daha çok iyi insan silâh ruhsatı edinirse,
Müslümanları o kadar kolay bitirebiliriz diye düşünmüşümdür.” diyordu.
Bu tarz söylemlerin en önemli sonucu ise ABD’de
Müslümanlara karşı İslamofobik saldırıların hızlı bir biçimde artması oldu.
26 Kasım günü IŞİD hakkında konuşup şoförün
inancıyla dalga geçen bir yolcu Pensilvanya’nın Pittsburgh kentinde Pakistanlı
bir taksi şoförünü vurdu.
San Bernardino saldırısından bir gün sonra Florida
Palm Beach’teki bir cami tahrip edildi. Müslümanları savunan bir grup olan Amerika-İslam
İlişkileri Konseyi (CAIR) Paris saldırılarından beri Müslümanlara yönelik
saldırıların muazzam ölçülerde arttığını söylüyor.
International
Business Times’a konuşan CAIR Ulusal Medya
Direktörü İbrahim Hooper, “11 Eylül’den beri bu denli zehirli, Müslüman karşıtı
bir havanın oluştuğuna tanıklık etmemiştik. Kimi yönlerden toplumda
Müslümanlara yönelik nefretin yaygınlaştırılması üzerinden süreç daha da kötüye
gidebilir.” diyor.
Ayrıştırıcı politikanın bir kural hâlini aldığı
bir ülkede göçmenlere, mültecilere ve Müslümanlara yönelik düşmanlık da ana
nizam hâlini alacaktır.
Öte yandan politikacılar
bu söylemin bu denli tehlikeli bir düzeye nasıl geldiğine şaşırıyorlar. Oysa
sadece birkaç hafta önce “terörist” olma riski taşımadıkları güvenlik
hizmetlerince garanti edilmediği takdirde, Suriyeli ve Iraklı mültecilerin
ülkeye girişini yasaklayan bir kanun geçti.
Muhammed Ali Musavi
9 Aralık 2015
9 Aralık 2015
0 Yorum:
Yorum Gönder