30 Kasım 2015

,

Syriza-İsrail İlişkileri


Syriza, IMF ve AB’nin dayattığı tasarruf tedbirleriyle geçen döneme son verme vaadiyle Yunanistan’daki seçimlerde iktidara gelmiş olan popüler bir solcu politik partiydi.
Ancak şimdi parti liderliği ilkelerini üç kuruşa sattı ve daha ağır koşullarda yeni bir kurtarma paketi ile ilgili olarak yazın yapılan referandumda “hayır” oyu verilmesine karşın, eskiden karşı çıktığı aynı tasarruf tedbirlerini uygulamaya soktu.
Bu gelişme Maliye Bakanı Yanis Varifakis’in partiden ayrılıp başka bir parti kurmasına yol açtı. Çipras ise oyları bir miktar azalmasına karşın yeni yapılan seçimlerde tekrar iktidara gelmeyi bildi.
Daha önce de yazdığım üzere, iktidarda iken Syriza önderliğinde kurulan hükümet anti-militarist dış politika yürüteceğine dair vaadi gibi diğer vaatlerine de ihanet etti. Seçim bildirgeleri “İsrail ile kurulmuş olan askerî işbirliğine son verilmesi” vaadini içeriyordu. İktidara geldiğinde parti 2009’da muhafazakâr hükümet döneminde başlamış olan İsrail ile ortaklaşa askerî faaliyetlere devam etti.
Üstelik Temmuz’da İsrail’e yaptığı ziyaret esnasında Dışişleri Bakanı Nikos Kotzias Yunanlıların “İsrail’i sevmeyi öğrenmeleri” gerektiğinden bile bahsetti ve utanç verici bir biçimde İsrail’in bölgedeki “istikrar hattı”nın bir parçası olduğunu söyledi. Bu hattın parçası olan İsrail 2014 yazında 551 Filistinli çocuğu katletmişti.
Syriza böylelikle o eski nezih siyasetinden çark etmiş oldu. Aynı değişime ülke içine dönük ekonomik meselelerde de tanık olundu.
Syriza solcu bir hareket olarak kendisi ile hükümetin İsrail ile yürüttüğü temaslar arasına belirli bir mesafe koyuyor. Savunma Bakanı Panos Kammenos (sağcı koalisyon ortağı) Bağımsız Yunanlılar’dan, Kotzias ise bağımsız bir isim.
Ancak bu mesafe geçen hafta itibarıyla kapandı. Syriza İsrail konusunda U dönüşünü tam manasıyla gerçekleştirdi.
Başbakan Aleksis Çipras bu hafta İsrail’e ilk ziyaretini yaptı. Herkes bunu gerekli bir diplomatik temas olarak değerlendirdi (ben şahsen böyle olduğu kanaatinde değilim). Çipras, İsrail ile ekonomik bağların artırılması gerektiğini söyledi, bu noktada kısa süre önce açık denizde bulunan doğal gazın Avrupa’ya taşınması da bu ekonomik ilişkilerin bir parçası olarak görülüyor.
Çipras ayrıca Siyonist mitolojiye de destek atarak “halklarımız oldukça kadim halklardır” dedi. Esasında İsrail 1948’de yerli halka yönelik Siyonist saldırganlık üzerinden etnik temizliğe maruz kalmış Filistin’deki toplu mezarlar üzerine kurulmuş olan bir ülke. Filistinlilerin Nekbe (Felaket) olarak adlandırdıkları bu zulmü gerçekleştirmiş olan İsrail, özünde Avrupalı bir yerleşimci-sömürgeci devlet. İsrail, gayrimeşru devleti için kurucu efsaneler bulmak için Tevratik kaynakları istismar ediyor.
Çipras savaş suçlusu Benjamin Netanyahu ile bir araya geldi. Neşeli geçen basın konferansında her iki taraf “İsraillilerle Yunanlılar arasındaki doğal yakınlığa” dair abartılı ifadeler kullandı.
En mide bulandırıcısı ise Çipras’ın İsrail’e yaltaklanması ve İsrail’in (1980’de resmiyete dökülen) Kudüs’ü 1967’de ilhak edişini diğer Avrupalı liderlere nazaran daha hevesli bir biçimde tanımış olmasıydı. Çipras, İsrail Cumhurbaşkanı Reuben Rivlin’in ziyaretçi defterine “tarihî başkentinizde olmak büyük bir onur” diye yazdı.
Esasında Kudüs’ün ilhakı uluslararası hukuka göre yasadışı. Dünyada hiçbir devlet bu ilhakı meşru kabul etmiyor. İsrail ile diplomatik ilişkileri bulunan devletler bile büyükelçiliklerini Kudüs’te değil, Tel Aviv’de açıyorlar.
Çipras’ın bu konuda bu denli ileri gitmesi utanç verici. İsrailli diplomatlar bilhassa bir Avrupalı lider olarak Çipras’ın sarfettiği bu sözleri beklenmedik bir ifade olarak nitelendiriyorlar.
Yunanistan’da olan bitene baktığımızda tüm bunlarda şaşılacak bir şey yok aslında. Gene de bu gelişmelerin Çipras’ın ve partisinin siyasetçiler dünyasına yeni ve hakiki bir şeyler katabileceğini uman Yunanistan ve Avrupa’daki birçok insanı hayal kırıklığına uğrattığını söylemek gerek.
Tüm bu üzücü hikâye, Jeremy Corbyn ve yeniden canlandırılan İşçi Partisi konusunda bir miktar umutlanan benim gibi kişiler için ihtiyata sevk eden bir hikâye. Britanya ve Yunanistan’daki mevcut durumlar birçok yönden çok farklı, zira İşçi Partisi Syriza gibi yeni bir parti değil.
Gene de bu meseleler, halk hareketlerinin hükümet veya hâkim politik birer parti olma konusunda sahip oldukları nüfuzla ilişkili temel soruları ve çelişkileri gündeme getiriyor. Siyasetçilerin ve seçimle işbaşına gelmemiş olan AB ve IMF gibi politik gruplaşmaların halkın demokratik iradesini artık daha fazla kırmaya çalıştığı bir dönemde, halkın hükümetleri ve devletleriyle ilgili olarak derin bir şüphe içerisinde olmalarında şaşılacak bir yan yok.
Asa Winstanley
28 Kasım 2015

0 Yorum: