06 Kasım 2015

, ,

Onurlu Bir Çıkış


Suriye: Herkes İçin Onurlu Bir Çıkışa Doğru
Bugün herkes Suriye için politik bir uzlaşmanın ve ateşkesin gerekli olduğunu kabul ediyor. Çok sayıda insan yerinden-yurdundan oldu; bu ülke yerle bir oldu. Suriye bugün paramparça. Savaş, aktörlerin kendilerini güvenilir bir biçimde muzaffer ilân etmelerine, hiçbir yerin mutlak olarak ele geçirildiğinden bahsedilmesine imkân vermiyor, kimsede ileride nihai zafere ulaşacağına dair bir umut yok. Suriye’de herkes yenildi.
1965’te İrlandalı gazeteci Patrick Seale Suriye İçin Mücadele isimli çalışmasında, ülkenin “uluslararası ölçekte rakip çıkarların bir aynası” hâline geldiğini söylüyor. Bölgesel güçler burada söz konusu büyük bedel için yarışıp durdular. Dolayısıyla 2011 ayaklanması, Katar, Türkiye, Suudi Arabistan ve ABD’nin kendi vekil güçlerini oluşturma yönünde acele etmesi, İran ve Rusya’nın hükümete yardım etmek için sürece katılması ile bölgesel çıkarlar için gerekli bir savaş alanına dönüştü. Birkaç hafta önce Rusya’nın gerçekleştirdiği askerî müdahale IŞİD hedeflerini vurmaktan çok, Katar’a, Türkiye’ye ve Suudilere, ayrıca El-Kaide’ye bağlı vekil güçleri Suriye’deki batı eksenine daha fazla itmek için yapıldı. ABD ile havada yaşanacak her türden kazaya mani olmak için kurulan işbirliği ile Irak ve Ürdün’le hava saldırıları konusunda oluşturulan koordinasyon Rus projesine rıza göstermeyi gerekli kılıyor. Rusya’nın elindeki hava ve kara güçleri Suriye’de Batı destekli bir rejim değişikliği ihtimali için tüm kapıları kapattı. Bu nedenle Rusya’nın müdahalesi bölgesel güçleri rejim değişikliği taahhüdünü yeniden düşünmeye zorladı. Ekim’in sonunda Beşar Esad’ın Moskova’ya yaptığı yolculuk Suriye hükümetinin yakın zaman içerisinde iktidardan uzaklaşmaktan artık korkmadığını gösteriyor. Devlet kurumları ve onları yöneten koalisyon kendilerine halel gelmeyeceğinden çok eminler.
23 Ekim ve 30 Ekim’de ABD ve Rusya ile bölge güçlerinin Viyana’da yaptığı toplantılar diplomasi alanında yeni bir sayfa açtı. 2012’de bu bölgesel güçler Suriye Temas Grubu’nu oluşturmuş, grup Kahire’de bir araya gelmişti. Bu gruba sürece tesir etme izni verilmedi, zira Batı rejim değişikliği konusunda ısrarcıydı. Bugün rejim değişikliğinin masada kendisine yer bulamaması ile birlikte diplomasi için gerekli yol da açılmış oldu. Viyana toplantısından çıkan tebliğ teskin edici bir niteliğe sahip olsa da çok daha fazlasını ifade ediyordu. Suudi Arabistan diyaloga en az dâhil olan taraf olsa da masayı terk etmedi. Suudiler hâlihazırda Yemen’le boğuşuyorlar ve Suriye’deki vekil güçler için nispeten daha sağlam bir ajanda hazırlama imkânından mahrum. Suudilerin bu savaştan sıvışmak için bir çıkışa ihtiyacı var. Türkiye de artık Esad’ı iktidardan uzaklaştırma vaadini yerine getirmekten çok uzak. On gün önce Türkiyeli bir diplomatın bana ilettiğine göre, hükümet artık politik bir süreç üzerinde durma arzusunda, zira Ruslar Esad’ın altı ay sonra iktidardan uzaklaşacağını garanti etmişler. Bu garanti söz konusu politik sürecin temeli. AKP’nin yeniden seçilmesinin AKP’nin Rusya’nın teklifini hiçe sayması için gerekli imkânı sunduğundan söz edilemez. Bu sürecin dışında kalmak Türkler için çok riskli.
Esad’ın Rolü
Esad artık mesele değil. Batı başkentleri bugün onun şahsen zayıf olduğunu kabul ediyorlar. Onlar sadece Suriye devletine ait kurumların çökmesinden korkuyorlar. Esad’a daha fazla ve daha sert bir biçimde vurmak bu kurumların da yıkılması riskini gündeme getiriyor. Politik uzlaşma sürecinin Esad ile gerçekleşmesi gerekiyor, zira onun gitmesine dair ısrar süreci uzattıkça uzatıyor ve devlet kurumlarını tehdit ediyor. Politik geçiş sürecinin Esad ile gerçekleşmesi gerekiyor, onun iktidardan uzaklaşması ise gizli, şimdiden belirlenmiş bir zaman diliminde belirli güvencelerle birlikte gerçekleşecekmiş gibi görünüyor. Rusya ve İran’ın görüşü bu şekilde.
Reuters’in İran Dışişleri Bakanı Yardımcısı Amir Ebullahyan’dan aktardığına göre, “İran Esad’ı sonsuza dek iktidarda tutma konusunda ısrarcı değil.” Tahran bu ifadeyi hemen yalanladı. Ama özelde konuşulduğunda İranlı diplomatlar kendilerinin Esad’dan çok, İran’ın bölgedeki nüfuzunun sürmesiyle ilgilendiklerini söylüyorlar. 2003’te ABD’nin Irak’ta, İran’ın düşmanı olan Saddam Hüseyin’i devirmesi İran’ın Batı Asya ile bağlar kurmasını sağladı. Batı da bu noktada İran’ı ABD’de 2005’te çıkan Suriye Sorumluluk Kanunu, İsrail’in (Hizbullah’a vurmak için) Lübnan’ı bombalaması ve İran’ın nükleer programına karşı yaptırımlar yoluyla kendi sınırlarına çekilmeye zorlamak istedi. Bu hamlelerin hiçbirisi başarılı olmadı. Batı yaptırımlardan vazgeçip İran’ın bölgede belirli bir role sahip olduğunu kabul etmek durumunda kaldı. İranlılar bu gelişmeyi bir zafer olarak nitelendirdiler. Altı ay içerisinde Suriye’de yeni bir politik düzenlemenin gerçekleştirileceğini söylediler. Kimse, özellikle Ruslar ve İranlılar, geçiş sürecinin şartlarını tarif etmek niyetinde değil. Bu güçler söz konusu geçiş sürecinin Suriye halkı için ifa edilmesi gereken bir görev olduğunu söyleyip duruyorlar.
Kaosun Bağrında Yapılacak Seçimler
Esad Moskova’dan döner dönmez erken seçimlerin altı ay içerisinde yapılacağına dair sinyal verdi. Bu ifade Viyana toplantısında da yankısını buldu. Elbette bu “seçim”le değerlendirme sembolik bir değerlendirmeden başka bir şey değildi. Suriye halkının yarısı ülkeyi terk etmişti, nüfusun yoğun olduğu Halep’te savaş sürüyor, bir başka kenti (Rakka) ise IŞİD elinde tutuyordu. 2014’te yapılan son seçim Şam’ın kontrolündeki alanlarda yapılmış, seçime Suriye büyükelçiliklerinde oy kullanmak isteyen mülteciler de katılmıştı. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri 2014 seçiminin “politik sürece zarar vereceği” konusunda uyarıda bulundu. O dönemde politik süreç hâlihazırda sürüncemede idi. Seçimde oy kullanan, benim sokaklarda sohbet ettiğim insanlar Esad’a değil, istikrara oy verdiklerini söylüyorlardı. Halk o dönemde savaşın bitmesini istiyordu. Dolayısıyla bugün seçim için yapılan çağrının Esad’ın muhalefete gerekli yol açacağına, yeni güçler dengesinin oluştuğuna dair bir gösterge olarak okunması zor.
Peki, davasını hâlâ sürdüren muhalefetin elinde ne var? Bu Nisan ayında Suriye Devleti’nin İnşası isimli muhalif grubun başını çeken Luey Hüseyin İspanya’ya kaçtı. Hayat gazetesine yaptığı açıklamada Bay Hüseyin, “ülkenin büyük bir kısmının ve birçok topluluğun Esad gitse bile merkezî devlete yeniden iştirak etmeyeceği”ni söylüyor. Bu, ileriyi gören bir değerlendirme. Muhalefetin kendisi de ülke kadar paramparça. Derin ayrışmalar (başkentte kalan) “Şam Muhalefeti”nin özellikle Suriye’de desteğini yitiren Suriye Ulusal Konseyi gibi ülke dışında duran muhalefetle birleşmesine mani oluyor.
Ocak ayında ülke dışındaki muhalefetin yeni lideri Halid Hoca, Nahar isimli Lübnan gazetesine başında bulunduğu koalisyonun “marjinalleştiğini” söyledi. O dönemde Hoca, “Moskova destekli bir diyaloga katılmayacağını” ifade etti. Ona göre, Esad hükümeti masada yalnız olmalıydı. Ancak Hoca, ne muhalefeti birleştirmeyi başardı ne de sahadaki militanlarıyla sıkı bağlar kurabildi. Onun tek umudu Nusret Cephesi ile El-Kaide arasındaki ittifakın dağılmasıydı. Bu umut suya düştüğünden Hoca’nın eli kolu bağlandı. Yaşanan diğer gelişmeler de Hoca’yla birlikte onun Türkiye ve Körfez’deki destekçilerin oyun dışı kalmasını sağladı.
Geçmişte Konsey’in başında bulunan (Şam’daki Emevi Camii’nin eski imamı) Muaz Hatip’in arası Şam’la bozuk olsa da muhtemelen o muhalefet platformunu diyaloga zorlayacak. Büyük olasılıkla başında Hasan Abdulazim’in bulunduğu solcu Demokratik Değişim İçin Ulusal Koordinasyon Kurulu Hatip’in safında yer alacak. Bu Ocak ayında aralarında Ulusal Koordinasyon Kurulu’nun da bulunduğu beş seküler cephe Kahire’de bir araya geldi. Toplantıda Suriye içinde mevcut olan terörist örgütlere karşı mücadelede Suriyelileri kışkırtıp seferber etmek için bir platform kurulacağı ve müzakereler yoluyla belirli bir politik çözüme ulaşılacağı sözü verildi.
Bu toplantının yaptığı çağrı ile Esad’ın inandıkları arasındaki mesafe bugün daha da daraldı. Bu ekip içinde epey saygı gören Hayzem Menna da var. Menna bir zamanlar Hasan Abdulazim’in yardımcısı idi. Geçen yaz Menna şunu söyledi: “Dört yıl boyunca Suriye’deki her türden politik teşebbüsü katlettik. Artık normal bir politik hayata geri dönmemiz gerek. Bu kirli savaşı durdurmamız lazım.” Büyük olasılıkla bu isimler ve (aristokrasiye mensup bir kişi olarak geçmişte sığınmacı olan Münif Tlass gibi) geçen yıl boyunca düşük profil sergilemiş olanlar doğan bu yeni fırsattan istifade edecekmiş gibi görünüyor.
İki Viyana toplantısı arası dönemde Umman Dışişleri Bakanı Yusuf bin Alevi Şam’ı ziyaret etti. Umman ABD-İran arasında gizli yürütülen müzakereler için kullanılan posta merkezi. Ağustos’ta Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim Umman’ın başkenti Maskat’ı ziyaret etti. Bu iade-i ziyarette Ummanlı diplomatlar muhtemelen ABD ve belki de Suudi Arabistan’ın mesajlarını Şam’a taşıdı. Çoğunlukla bu türden işler göz açıp kapayıncaya kadar yaşanıp bitiyor. IŞİD’in Humus’un eşiğine dayandığı Suriye’nin hatrına, insan bunların boş hareketler olmamasını umut ediyor.
Vijay Prashad
4 Kasım 2015

0 Yorum: