Baltimore’dan Bingazi’ye ABD’nin Dış Politikası
Freddie Gray’in gözaltındayken ölmesi üzerine
siyah gençler ve polis arasında Baltimore’da cereyan eden çatışmalardan sadece
iki ay sonra Başkan Obama’nın Adalet Bakanlığı yirmi dört yaşındaki Raymon
Carter’ın bir eczanenin kundaklanmasına karıştığı iddiası ile suçlandığını
açıkladı. Ulusal hükümetin davaya müdahalesinin verdiği mutlak mesaj şu idi:
eğer “izin verilmeyen türden” direniş biçimlerine meylederseniz -yukarıdaki
örnek dâhilinde mülkiyete karşı suçlara mesela- ulusal hükümetin tüm gücüyle
karşınıza dikileceğinden emin olun.
ABD federal savcısı Rod J. Rosenstein meseleyi
daha da açık biçimde ortaya koydu: “Gelecekte kim bir ‘ayaklanma’ya karışırsa
bilsin ki polis, savcılar ve vatandaşlar enselerinde olacak ve onları hapse
gönderecektir.”
Adalet Bakanlığı’nın Baltimore’daki yoksul siyah
çocukları suçlu ilân etmeye yönelik bu hızlı ve saldırgan hamlesi yine aynı
bakanlığın yüksek resmî görevlilere, devletin yerellerdeki emniyet
görevlilerine ve büyük banka ve yatırım firmalarına yönelik yaklaşımından
keskin biçimde farklılık gösteriyordu. Bush yönetiminin işkenceci yetkilileri,
2008 krizini planlayıp yöneten mali gangsterler ve aylarca süren
“soruşturmalar”dan sonra Obama’nın Adalet Bakanlığı’nca haklarında bir
tane bile iddianame düzenlenmemiş olan katil polisler Adalet Bakanlığı
eliyle cezasız bırakıldılar.
Ama Obama’nın Adalet Bakanlığı kapitalist
oligarşinin hizmetinde baskı ve suçu örtbas edip cezasız bırakan yegâne devlet
kurumu değildi.
Devlet Terörünün Cezasız Kalışı:
Bingazi’nin
Gerçek Hikâyesi
ABD siyaset sahnesinde mühim ve muhalif görünen,
aslında genellikle önemsiz ve kafa karıştırmaya yöneliktir. Temsilciler
Meclisi’nde güya 11 Eylül 2012 tarihinde Bingazi’de ABD büyükelçisi Christopher
Stevens ve üç elçilik çalışanının öldürülmesi ile sonuçlanan olaylarla ilgili
iki partinin de dâhil olduğu bir soruşturma yürütmek için kurulmuş olan bir
komisyona Hillary Clinton’ın ifade vermesi bunun tipik bir örneği.
Kongre’deki iki yönetici sınıf partisi arasındaki
sözde husumete rağmen ABD’nin küresel tahakkümünün sürdürülmesi noktasında
ideolojik bir uyuşma sözkonusu. Bu nihai hedef bağlamında her iki düzen
partisinin de halkın dikkatini devletin, beyazların üstünlüğüne dayalı,
ataerkil, sömürgeci/kapitalist düzeni sürdürmek ve geliştirmek için “mümkün
olan her yola” başvurma ilkesine mutlak bağlılığını gösteren politika ve
eylemlerinden uzaklaştırmakta müşterek çıkarları var.
Örneğin Kongre’de çoğunluğa sahip olan
cumhuriyetçilerin 2012 olayları ile ilgili yeni bir soruşturmanın başlatılması
yönünde karar alması böylesi bir soruşturmayı Clinton’ın başkanlık yarışına
yeni bir sabotaj çabası olarak gören kimi Demokratların başlangıçta hayli
ürkmesine neden olmuştu. Fakat Cumhuriyetçiler Clinton’ın elektronik postaları
konusuna ağırlık verince, Demokratlar bu kez Clinton’ın özel bir sunucu (server)
kullanıyor olmasının adaylığı açısından sıkıntılı bir duruma yol açacağından
endişe etmişlerdi ama oturumlar elbette düzmeceydi ve Bingazi ile ilgili asıl
mühim sorular gündeme getirilmeyecekti.
Eğer komisyonun gerçekten de halka hesap vermeye
ve gerçeği ortaya çıkarmaya yönelik kaygıları olsaydı, sorulması gerekecek
birçok soru vardı: 1) Saldırıya uğrayan tesisin rolü, görevi neydi? Bir ABD
konsolosluğu muydu, bir CIA tesisi miydi yoksa başka bir şey mi? 2) Libya
devletinin yıkılmasının ardından istikrarlı bir hükümetin kurulmasını bile
beklemeden sözü edilen tesisler neden bu kadar hızla açılmıştı? 3) Neden
yirmiden fazla sayıda oldukları tahmin edilen CIA personeli Bingazi’de, sahada
yer alıyordu, hem de saldırının olduğu gece saldırıya uğrayan tesisten sadece
birkaç kilometre ötede? Bu CIA personelinin görevi neydi? ve 4) ABD hükümeti
neden kendisinin uluslararası terörist ağların parçası saydığı bir cihatçı
grupla açık bağları bulunan bir örgütle sözü edilen tesisin korunması için
anlaşma imzalamıştı?
ABD’nin Libya’ya müdahalesinin derinlemesine
araştırılmasını gündeme getirecek bu türden sorular iki nedenle sorulmamıştı:
1) Suriye meselesi -Kongre halkın ABD müdahalesinin kronolojisine fazlaca
odaklanmasını istemiyordu. Birçok sağcı Cumhuriyetçi rejim değişikliği
stratejisini daha açıktan ve dolaysız yürütmediği ve daha agresif olmadığı için
Obama yönetimine kızgın olsa da Kongre’deki herkes Suriye’deki olaylara yakın
tarihte ve gönülsüzce dâhil olunduğu biçimindeki söylemin tamamen uydurma
olduğunun bilincinde. Ve 2) Obama yönetimindeki ve Kongre’deki unsurlar düzen
medyasının da tam desteğiyle iki ayrı tesise yönelik saldırıya götüren süreçte
Dışişleri’nin rolü ve CIA’in görevi ile ilgili gerçekleri örtbas ettiler, zira
sözkonusu faaliyetler hem ABD yasalarına hem de uluslararası yasalara
aykırıydı.
Araştırmacı gazeteci Seymore Hersh, Senato
İstihbarat Komitesi’nce Bingazi ile ilgili olarak hazırlanmış bir raporun halka
açıklanmamış gizli bir ekinde 2012 yılının başında Obama ve Erdoğan yönetimleri
arasında Libya devletinin çökertilmesi ile elde edilen silahların Suriye’deki
sözde isyancı güçlere Libya’dan aktarılmasını sağlamak üzere bir silah tedarik
hattı oluşturulup işletilmesi için yapılmış bir anlaşma hakkında bilgiler
bulunduğunu tespit etti. Operasyon CIA’in o zamanki başı David Petraus’un
idaresindeydi ve bu yardımdan nasiplenen unsurlar içinde El Kaide’nin Suriye
kolu El Nusra Cephesi gibi cihatçı gruplar da vardı.
Her ne kadar ABD’nin Suriye savaşındaki gerçek
rolü hakkındaki bilgiler kamuya daha fazla mal olmaya başlamışsa da Kongre’deki
ve Yönetim’deki elitler ABD’nin terörist olarak nitelediği gruplara teknik
olarak ABD yasalarının yargı konusu yapacağı bir maddî yardımın bizzat yine ABD
tarafından sağlandığı gerçeğinin dikkatlere çok fazla sunulmasından yana
değillerdi hâlâ.
Başkan yardımcısı Joe Biden ABD’nin müttefiki olan
devletlerin ve bunların bazı vatandaşlarının terörist oldukları bilinen
unsurlara silah sağladığını ve ABD’li yetkililerin bundan haberdar olduklarını
kamunun önünde açıkça söylemişti:
“Esad’a
karşı savaşacak herkese milyonlarca dolar ve binlerce ton silah sağladılar. Ne
var ki bu şekilde donatılanlar El Nusra, El Kaide ve dünyanın diğer yerlerinden
gelen cihatçı unsurlardı.”
Buna rağmen bu sivil kişilerin ya da devlet
yetkililerinin hiçbiri ki bunların çoğu düzenli olarak ABD ve diğer Batı
ülkelerine gidip gelmekteler, suçlanmadı ya da herhangi bir yaptırıma uğramadı.
Hatta Biden yaptığı gayrı samimi bir açıklamada bu ülkelerin, sağladıkları
desteğin cihatçılara gittiği konusunda ABD yetkililerince uyarıldıklarını iddia
etti -“Müttefiklerimizi desteklerini kesmeleri konusunda ikna edemedik.”
Anlaşılan, Obama yönetimince İran devletine ve
İran ve Rusya vatandaşı kişilere uygulanan dava açma, banka hesaplarını
dondurma, hükümete yaptırım uygulama gibi önlemler bu ülkelere karşı sözkonusu
edilmemişti.
İşte bu nedenle gözü beyaz üstünlükçü kapitalist
ideoloji tarafından kör edilmemiş herkes için Adalet Bakanlığı’nın
Baltimore’daki genç direnişçilerin yargılanması yönündeki kararının arkasındaki
çiğ sınıf siyaseti bu denli rezildir.
Bingazi her iki partiden ABD yetkililerinin
suçlarından sadece biri. Irak’a ve Libya’ya düzenlenen yasadışı saldırılardan
Venezuela ve Suriye’deki ifsada, ABD içindeki gözetim, kitlesel tutuklamalar ve
polis devleti baskılarından Honduras ve Haiti’deki askerî darbelere, Yemen’deki
kıyıma sunulan destekten Filistin’in süregiden işgaline kadar her iki partiden
elitleri birleştiren şeyin, onların ABD/AB/NATO baskı ekseninin gücünü
beyazların yoğunlaştırılmış iktidarının kurumsal ifadesi olarak mümkün
olduğunca sürdürmeye yönelik bağlılıkları olduğu çok açık.
Bu arada Raymon Carter ise yıllarca hapis yatma
olasılığı ile karşı karşıya, zira devlet kendisinin suçlu diye tanımladığı
herkesi yakalayıp onları yargılama hakkı olduğunu iddia ediyor.
Ancak toplumsal hayat
durağan değil ve güç dengeleri değişiyor. Bir gün aynı mantığı gerçek adaleti
tesis edecek alternatif bir etik çerçeve içinde kullanacak olan halk, dünyamızı
mahvedip milyonlarca insana işkence eden ve onları öldüren uluslararası
sömürgeci gangsterleri yakalayıp adaletin önüne çıkaracaktır.
Ajamu Baraka
4 Kasım 2015
4 Kasım 2015
0 Yorum:
Yorum Gönder