20 Ağustos 2015

,

Üniforma


Ağlamak, kendine acımaktır. Belki de ölüm hâlinin çaresizliği karşısında duyulan yıkıma karşı geliştirilen anlık tepkidir. Çaresizliğin aşıldığı yer, başkalarının nefesine karışmaktır.

AKP, kadîm devletin metafiziğidir. Devletin kendisine acıdığı noktada, ölüm anının son gayretiyle üflenmiş nefesidir. Bu sebeple, başkalarının nefesini boğmaktır.

Gezi’de “copunu bırak, kaskını çıkar” diye bağıran kitleden ürken devlet, bugün eşkıyaların bedenlerini üniformalarından soymaktadır. “Çözüm süreci”nin barışı değil, bir halkın iradesinin çözülmesini ifade ettiği, artık anlaşılmıştır.

Efendiler, kendi çıkarlarını herkesin çıkarıymış gibi göstermekte mahirdirler. Bu hususta başvurulan ana yöntemse demokrasidir. Maharetin çıkar hâline gelmesi ise devlettir. Çırılçıplak bedenler, onların maskeli baloları, özel defileleri içindir. Zergele’de ancak fotoğrafın konusu olan hamile kadın, yalınayak Suriyeli çocuklar, mültecilerin üzerindeki paçavralar… Giysi, muktedirliğin alametidir. Medeni olmanın gayri medeni olana açtığı savaştır.

Üzerindeki örtüsü yırtılan devlet için faşizm, her şeyi açıktan yapmaktır. Göründüğü kadarıyla, kaderi seçimlere bağlı olan siyaset erbapları, Tayyip’le bu gerçeği gizlemek derdindedirler. Silvan’da keskin nişancıların saldırılarına mani olmak için asılan çarşaflar ne ise Tayyip odur.

“Her şeyin başı Tayyip. Nokta!” diyen Hasan Cemal, dedesi Cemal Paşa’yı savunmaktadır. Tayyip’se örtü ya da başka bir sebeple kendisine ihtiyaç duyulmasından ötürü histerik bir sevinç duymaktadır.

Savaş, devletin hastalığı değil, ilâcıdır. Her zaman mahfuz tutulan bir imkân olarak savaş, devletin dirileşmesi için şarttır.

Faşizm, emperyalizm imkânlarının sıfırlanıp, bu güçlerin içe dönmesidir. Devlet, yabancı kaldığı kendi toprağını “yeniden” işgal etmek zorundadır.

Filistinliler, meşru kabul etmedikleri “İsrail devleti” ifadesi yerine “işgalci devlet” ya da “işgal güçleri” tabirlerine başvururlar. Türkiye, bugün her zamankinden daha fazla İsrail’dir.

Bugün kadın partisinin veya hümanist sol partisinin sözüne kulak asmamak gerekir. Varto’daki çırılçıplaklık, Taksim’de “copu bırak, kaskını çıkart” diyen kitlenin mantığını paylaşır. Devlet için kendi üniforması dışında her türden kıyafet, karşı-üniformadır. Tek biçim odur, her şeyi biçimlendirmek için böyledir.

Kendi metafizik Öz kurgularının gürleşmesine bakanlar, kadını, Kürd’ü, Alevî’yi ya da işçiyi bir üniforma gibi görmektedirler. Bu da söz konusu kişilerin devlet gibi, devletle ve devlete nispetle düşündüklerinin bir delilidir. Tekbiçimlilik, karşısında sadece biçim, sadece kıyafet görecektir. Erkeğin, Türk’ün, Sünni’nin veya burjuvazinin gücü biçimselleştirilip soyulmaya çalışılacaktır.

Bu da devlete ve kapitalist efendilerine elbiseler diken Cemil İpekçi solculuğuna yol açmaktadır. Kadınların ucuz işgücü olarak piyasaya akması bir emir ise, rengârenk elbiseler, liberalizmin üniforması olacaktır.

İki Türkiye vardır ve iç içedir: Emperyalizmin kurduğu Türkiye’de devlet biçim, sermaye öz; kemalizmin kurduğu Türkiye’de devlet öz, sermaye biçimdir. Emperyalizmle kemalizmi karşı karşıya koyan sol, haindir.

Bugün Kürd’ün bedeni üzerinden dönen kavga, bir boyutuyla bu iki Türkiye’nin gerilimidir. Tayyip’se kendisini denge noktası olma imkânı olarak sunmaktadır.

“Habil ile Kabil arasında kıyamete dek süren savaş”a atıfta bulunması, özde kardeşliğe, biçimde kıyamete dönük vurgu ile ilgilidir. Kürdlerin “halkların kardeşliği” sloganını pek sevmemelerinin sebebi de budur. Ali Şeriati’nin sözüne atıfla, “kardeşlik” sloganının yerini, artık “eşitlik” almalıdır.

* * *

Biraz da masonik gerekçelerle hazırlanan ve internet âlemine sunulan bir grafik çalışmasında dünyadaki tüm dinlerin ve alt-dinlerin aynı şeyi söyledikleri iddia edilmektedir. Tüm bu dinleri ve alt-dinleri temsil eden simgelerin altına, onların peygamberlerinin ve öncülerinin sözleri iliştirilmiştir. Bu sözler, özünde, ahlak felsefesinde “altın kural” olarak geçen, “kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma” demektedir. Bu grafikte tek farklı sözü İslam Peygamberi etmektedir. Aynıymış gibi görünen, ama aslında çok farklı bir anlam içeren söz, şöyledir: “Kendin için istediğin şeyi başkası için de iste.”

Eğer Türkler Müslüman’sa ve Peygamber’in yolunda ise, devlet istemiyor olmalılardır. İstiyorlar ise Kürd’ü de gözetmek durumdadırlar. Ya da sadece vefat etmiş, artık olmayan bir fani olarak bakıyorlardır Nebi’ye.

Eşkıyanın çırılçıplak bedeni, ezilenlerin ortak üniformasıdır.

Eren Balkır
20 Ağustos 2015

0 Yorum: