07 Temmuz 2015

,

İsrail Devleti’nin Dayanışma Hareketine Saldırısı


İki gün önce Boykot-Tecrit-Yaptırım [BDS] kampanyasını yolundan saptırma noktasında Yahudi liberallerin haince oynadıkları rolle ilişkili pratiklerine dair paha biçilmez bilgiler çıktı ortaya. Ynet’te yayınlanan bir makale, İsrail’in Filistin yanlısı kampanyayla bağlantılı stratejisini ifşa ederek, İsrail Hükümeti ile Yahudi Filistin “yanlısı” örgütler arasındaki sıkı bağları açığa çıkardı. Bu bilgilere göre, her iki taraf, söz konusu insanî söyleme dair güveni ortadan kaldırmak için birlikte uyum içerisinde hareket ediyor.

Ynet’te çıkan makaleye göre, Reut Enstitüsü Siyaset ve Strateji Dairesi Başkanı Eran Shayshon[1] İsrail hükümetine bir mesaj göndermiş ve muhalefeti kontrol altına almak için BDS hareketi ile bağlantılı solcu gruplar devşirmenin gerekli olduğunu söylemiş. Shayshon ve Reut Enstitüsü’nün görevi, “BDS hareketinin liderleri arasına kama sokup hareketi bölmek.”

Shayshon’un ifadesiyle, “İsrail için önemli olan, aşırıcılarla geri kalan kesim arasında açık bir ayrım ortaya koymak. Ana hedefse, onları bölmek. Bu da, aşırıcıları doğal sınırlarına çekmek için hükümete karşı ılımlı bir tavır takınanlardan gelen eleştirilere kulak asmaya açık olmak anlamına geliyor. Bu hedefe ulaşma noktasında bizler, hükümet temsilcilerine en geniş zemin dâhilinde hareket etmemiz gerektiği konusunda izahat verdik; bu da, sadece dövüşecek sağcı failler ve gruplar toplamakla kalmayıp, hükümeti eleştiren solcu gruplar da devşirmenin gerekli olduğu anlamına geliyor.”

Söz konusu yaklaşım, Barış İçin Yahudi Sesi’nin [JVP] hareket içerisindeki rolünü açıklığa kavuşturuyor ve kimi önemli Filistin yanlısı seslere [Norman Finkelstein (esasında yumuşak bir siyonisttir –ed.), Alison Weir, Daniel Barenboim, Jacob Cohen ve diğer birçok isme] karşı yürütülen BDS saldırısının gerekçesini izah ediyor.

Bu da, Kudüs’te Hasbara[2] taciri Shayshon’un açık bir dille ifade ettiği, polisliğe dayalı ajandasını yansıtan düşüncesi: “Solcu örgütlere verilen mesaj şu: eleştiri meşrudur ama işbirliği yapacağımız kurumlar ve kullanılacak terminoloji konusunda kimi kırmızıçizgiler mevcuttur.” Bu cümleleri okuduğunuzda, “Yahudi bakış açılarını analiz eden Yahudi Devleti’ne dönük her türden eleştiriyi yasaklayan Mondoweiss haber sitesinin yorum siyasetini değiştiren kimmiş?” sorusunu sorabilirsiniz. Değiştiren, New York’taki Philip Weiss mı yoksa Kudüs’teki Eran Shayshon mu?

Bunun kabul edilmesi güç bir şey olduğunu düşünüyorsanız, elimden geldiğince daha açık ifade edeyim. Shayshon, hükümete verdiği eğitimlerde, liberal Yahudilerin, Blumenthal’ların, JVP’lerin ve Mondoweiss’ların Yahudiler için iyi olduğunu söylüyor. Dolayısıyla artık Max Blumenthal ve Philip Weiss’ın Ben Gurion Havalimanı’na nasıl girip çıkabildiğini anlayabiliriz. Shayshon, bize gerekli cevabı veriyor. Sanırım aynı cevap, Judith Butler ve diğer Yahudi isimlerle sıkı bağlar kurmuş bulunan Ömer Barguti için de geçerli.

Shayshon, stratejisinin istediği kadar başarılı olmadığını kabul ediyor. “Hükümet temsilcileriyle, İsrail dışındaki ve içindeki bir dizi solcu örgütle toplantılar yaptık ama bu toplantıların tek bir semeresi bile olmadı. Dolayısıyla savaş için gerekli etkin ve iyi askerlerden mahrum kaldık.” Artık “müttefik” olarak kabul edilen Yahudilerin arkamızdan İsrail hükümeti ile müzakereler yürüttüklerini ama öte yandan da Filistinlileri umursayıp onların sıkıntılarını dert edindiklerini biliyoruz. Bu, kontrollü muhalefet operasyonu konusunda ders niteliğinde bir çalışma. Her yanımız Orwell’in 1984 romanında partinin ana düşmanı olarak resmedilen Emmanuel Goldstein tipiyle kuşatılmış. Bunda beni şaşırtan bir yan yok. “The Wandering Who” [Avare Kim] isimli kitabımda, siyonizmle ona ait muhayyel Yahudi muhalif arasındaki ideolojik, politik, ruhani ve kültürel sürekliliği ifşa ediyorum zaten. Ama beni şaşırtan, Shayshon’un bizim aramızda dolaşıp İsrail’e yardım eden sayanları ifşa ediyor olması. Ne yaptığını bildiğinden eminim.

Ama ihanet zinciri burada sona ermiyor. Birçoğumuzun değer verdiği bir örgüt olan B’Tselem[3] de kendisini Yahudilere ve onların çıkarlarına adamış bir yapı. Örgütün ABD’deki eski yöneticisi Uri Zaki Ynet’e şunları söylüyor: “ABD’de, bilhassa Irk Ayrımcılığı Haftası’nda, bir İsrailli vatansever olduğumu açıklamak ve boykot faaliyetlerine karşı çıkmak için kimi üniversitelere gittim. Boykota karşı mücadeleye katılmış Amerika’daki Yahudi solcu gruplar gibi benim aldığım bu konum da önemli bir etkiye yol açtı. Ürünlerin boykot edilmesine karşı mücadele etmekle yetinmeyeceğiz, biz tam da egemen İsrail’in o hayırlı adını muhafaza etmek için mücadele edeceğiz, böylelikle sağcı gruplardan daha fazla etkili olacağız.”

İlginç değil mi? Bir İsrailli vatansever olarak Zaki, BDS karşıtı mücadele dâhilinde, İsrail yanlısı Irk Ayrımcılığı Haftası’nda konuşturuluyor, öte yandan Yahudi bir “anti-siyonist” olan Anna Baltzer ise Filistinlilerin geri dönüş haklarını savunduğum için benim aynı hafta içerisinde konuşmama mani oluyor. Söz açılmışken belirteyim, kendisi bu konuda başarısız oldu.

Ynet’e göre, “B’Tselem, Güney Afrikalı jüri üyesi Richard Goldstone’u epey mahcup eden Goldstone Raporu’nu ağır bir dille eleştirdiğinde, sürece önemli bir katkı sunduğunu ispatlamış oldu.”

Mesaj gayet açık. Yahudi ilericiler, kendilerini esas olarak Yahudi çıkarlarına vakfetmişler ve Yahudi devleti de bu çıkarların en başta geleni. Bu gerçeği gizlemek artık mümkün değil. Söz konusu yaklaşım, Filistin dayanışma hareketinin Filistinliler için neden hiçbir başarı elde edemediğini de izah ediyor. Artık BDS’nin İsrail’in dövüşmeyi tercih ettiği bir cephe olduğu çok açık. Hakiki Filistinlilerin geri dönüş hakları ile yüzleşmek yerine, İsrailliler, “BDS hakkı” ile ilgili olarak içeride Yahudice bir savaş yürütmeyi tercih ediyorlar. Her türlü haktan mahrum milyonlarca mültecinin beklentilerinin ve hayatlarının tehlike altında olması dışında, her şey çok gülünç.

Gilad Atzmon
4 Temmuz 2015
Kaynak

Dipnotlar:
[1] Reut Enstitüsü: İsrail Ulusal Güvenlik Konseyi, Stratejik İşler Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı’na danışmanlık hizmeti veren bir kurum.

[2] Hasbara: Tam anlamıyla "açıklama" anlamına gelen İbranice kelime. İsrail ve İsrail yanlısı gruplar tarafından bu terim, İsrail Devleti'nin bakış açışı ve siyasetini savunan iletişim girişimlerini tanımlamak için kullanılır.

[3] İşgal Altındaki Topraklarda İsrail İnsan Hakları Enformasyon Merkezi.

0 Yorum: