29 Temmuz 2015

,

İhanet Siyaseti


İhanet Siyaseti:
Obama Türkiye’nin Gönlünü Almak İçin
Kürdlere İhanet Ediyor
Kürd milisler (YPG, PKK), Irak ve Suriye’de IŞİD’e karşı mücadelede Washington’ın en etkili silâhı oldular. Ama Obama yönetimi Türkiye ile bağlarını güçlendirmek ve Türkiye’deki İncirlik Hava Üssü’nü kullanabilmek için Kürdleri sattı. Saf değiştirmeye dönük anlaşma, Suruç’ta 32 kişinin öldürüldüğü, yüzden fazlasının yaralandığı terörist saldırının üzerinden 48 saat bile geçmeden, Recep Tayyip Erdoğan ile Obama arasında yapılan telefon görüşmesinde gerçekleştirildi.
Bombalama eylemi, Obama’ya Kürdleri okkanın altına atmak için gerekli kılıfı sağladı, Türkiye’nin taleplerine boyun eğildi ve yüzler başka yöne çevrildi, öte yandan Türk bombardıman uçakları ve tankları Suriye ve Irak’taki Kürd mevzilerine saldırılar düzenlediler. Medya, ABD siyasetindeki bu şoke edici değişikliği IŞİD’e karşı zafer elde etme imkânlarını artırmaya dönük bir “oyun değişikliği” olarak değerlendirdi. Ancak eski görüşün tersini savunmak gerçekte Washington’ın ilkeli bir dış siyaset yürütemediğini, aynı zamanda şayet Obama bunu yapmakta kimi avantajlar görüyorsa, güvendiği bir dostuna ve müttefikine ihanet etme noktasında epey hevesli olduğunu gösteriyor.
Erdoğan Kürdlere savaş açtı. Bugün Suriye’de gerçekte olan-biten tam da budur. Medyada Türkiye’nin IŞİD’e karşı mücadeleye dâhil olduğuna dair görüşler yanıltıcıdır ve salt propaganda amaçlıdır. Gerçekte Kürdler, Türkiye sınırı boyunca uzanan bölgelerde IŞİD’e karşı ciddi bir saha hâkimiyeti kazanmış, bu da bağımsız bir Kürd devletinin ortaya çıktığına dair Ankara’daki politik liderlerde bir endişeye yol açmıştır. Söz konusu ihtimalin oluşmasına dur demeye kararlı olan bu siyasetçiler, Suruç’ta patlayan bombayı Erdoğan’ın binden fazla politik düşmanını gözaltına almak (IŞİD’le bağlantılı kişilerin oranı çok daha az), diğer yandan da Suriye ile Irak’taki Kürd mevzilerini bombalamak için bir bahane olarak kullandılar. Medya, ABD’nin fiili müttefikine yönelik bu acımasız saldırıyı IŞİD’e karşı savaş olarak gösterdi. IŞİD’le savaşılmıyordu. Bu, Türk ve ABD’li elitlerin elindeki savaş üzerine kurulu jeopolitik ajandalarının ilerletilmesi için terörist bir saldırının maniple edilmesinden başka bir şey değildi. CNN Türk’ün Cumartesi günü attığı şu iki tweet’e bakarsanız, neler olup bittiğini görürsünüz:
“Geçen gece Türk jetleri Kuzey Irak’taki PKK kamplarına 159 sorti yaptı. 400 hedef vuruldu.”
“Kaynakların CNN Türk’e bildirdiği kadarıyla IŞİD’e hiçbir hava saldırısı yapılmadı. Hedefler Kilis yakınındaki tanklarla vuruldu.”
Tekrarlarsak: Kürd mevzilerine 159 hava saldırısı yapılırken, IŞİD hedeflerine yapılan saldırı sıfır. Daha medya bizim Türkiye’nin Obama’nın IŞİD’e karşı verdiği savaşa katıldığına inanmamızı mı istiyor?
Türkler kimleri bombaladıklarını biliyorlar. Onlar otuz yıllık düşmanları Kürdleri bombalıyorlar. Telesur’dan konuyla ilgili şu tespitlere bakılabilir:
“Türkiye ile PKK arasında onlarca yıldır süren çatışma yeniden alevlendi. Türkiye Cumartesi günü Kürdistan İşçi Partisi’ne (PKK) karşı saldırılara devam edeceğini, bunun yanında IŞİD’e de saldıracağını söyledi.”
“Anadolu Ajansı’nın bildirdiğine göre, Başbakan Ahmet Davutoğlu ‘operasyonlar Türkiye’ye karşı tehditler sürdüğü sürece devam edecek’ dedi.”
“Ankara ayrıca Irak’taki PKK kamplarına da hava saldırıları düzenlediğini teyit etti. Davutoğlu, Türkiye’yi tehdit eden her türden örgütün militanlarının ezileceğini, Erdoğan ise PKK’nin saldırıların ana odak noktası olduğunu söyledi.” [“Turkey Says More Anti-PKK Strikes to Come”, Telesur]
Tekrarlarsak: Erdoğan, PKK’nin saldırıların ana odak noktası olduğunu söyledi.
Washington içinse tek mesele, öncelikler. Kürdler iyi bir dost ve sadık bir müttefik olsalar da, Suriye’ye saldırılar düzenleyecek yepyeni bir hava üssüne sahip değiller. Diğer yandan Türkiye ise sınıra çok yakın olan büyük bir üsse sahip ve bu üs hem birden fazla saldırı hem insansız hava araçlarıyla yapılacak saldırılar hem de rutin gözetleme uçuşları için çok uygun. Elbette tek kusur varsa o da Washington’ın eski müttefiki pestili çıkartılana dek dayak yerken dilini ısırmak zorunda kalacak olması. Bu, savaşı sürdürmek için mevcut hava sahasını kullanma karşılığında ödemek zorunda kalacağı bir bedel.
Türkiye’nin teröristlere en fazla yardım eden ülkelerden biri olması sebebiyle Suriye’deki cihadcı gruplarla bu ülke arasındaki ilişkinin kaygı duyulacak ana mesele olmasının bir önemi yok. Bu noktada Hürriyet Daily News’in şu tespitine bakılabilir:
“Doğalında şu soru sorulmalı: bu İslamcı teröristleri Sünni İhvancı bir hilafet devleti kurmak için doğuran, besleyip büyüten kimdir? Kobane ve birçok şehir yangın yerine döndüğünde bile, Türkiye başbakanı CNN’e verdiği röportajda eğer Washington Esad’ı da hedef almayı kabul ederse, Suriye bataklığına kara birliklerini sokma emri vermeye istekli olduğunu söylemedi mi? Bu, kirli bir oyun. […]” (Editöryel, “Kobane and Turkey are Burning“, Hurriyet Daily News]
Bu da Nafiz Ahmed’den:
“Suudi Arabistan ve Katar’dan gelen askerî teçhizat İstanbul’daki komuta ve kontrol merkezinden sınırdaki asilere Türk istihbaratı eliyle nakledildi. CIA ajanları İsrailli ve Ürdünlü komandolarla birlikte Ürdün-Suriye sınırındaki Özgür Suriye Ordusu mensubu isyancıları tanksavar ve uçaksavar silâhlar konusunda eğitti. Ayrıca eldeki diğer raporların da gösterdiği üzere, İngiliz ve Fransız ordusu da bu gizli eğitim programlarına dâhil oldu. Görünüşe göre aynı ÖSO’cular bu seçkin eğitimi alıp IŞİD’e katıldılar. Geçen ay bir IŞİD komutanı, Ebu Yusuf, ‘Batının eğittiği birçok ÖSO’cu bize katıldı’ dedi.” (“How the West Created the Islamic State”, Nafeez Ahmed, CounterPunch]
Bu da USA Today’den:
“Militanlar silâhları ve savaşçıları Türkiye üzerinden Suriye’ye geçirdiler. IŞİD ve Nusret Cephesi’nin Türkiye’de şebekeleri mevcut.
Türk güvenlik ve istihbarat servislerinin IŞİD militanlarıyla bağlarının olması muhtemel. Örgüt, ABD’nin kendisine hava saldırıları düzenlemesinden bir gün önce 46 Türk diplomatını serbest bıraktı. Türkiye NATO üyesi olduğu için hava saldırılarından haberdardı ve bu nedenle diplomatları serbest bırakması konusunda IŞİD’e baskı yaptı.
Bu da Türkiye’nin IŞİD üzerinde insanların düşündüğünden daha fazla etkiye veya bu örgütle daha güçlü bağlara sahip olduğunu gösteriyor.” Tanir’in ifadesi bu şekilde. [“5 reasons Turkey isn’t attacking Islamic State in Syria”, USA Today]
Medya, Suruç’taki patlamanın her şeyi değiştirdiğine, Erdoğan’ın ve arkadaşlarının ışığı görüp IŞİD’i artık desteklememeye karar verdiğine insanları inandırmak isteyebilir. Ama bu, bir palavradan ibaret. Burada fikrini değiştiren biri varsa o da Obama. Obama, muhtemelen tekfirci vekil savaşçılarının Esad’ı devirmek için yeterince acımasız olmadığını anladı, bu nedenle Sultan Erdoğan ile birlikte çalışmaya karar verdi. Bu da Erdoğan’ın Esad’ın devrilmesi için sahaya inecek postalların karşılığında daha fazla Kürd’ün kanına girmesi için gerekli yeşil ışığın yakılması anlamına geliyor. Siyasetçiler inkâr etseler de mevcut anlaşma bu yönde. Şimdi de Foreign Policy’nin “Durum Raporu”na ilişkin tanıtım yazısına göz atalım:
“Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın yeni komutan adayı General Robert Neller Senato’daki Silâhlı Hizmetler Komitesi başkanı Senatör John McCain ile ilişkilerinde iyi bir başlangıç yapmadı. General, Perşembe günkü panelde IŞİD’in esasta Irak ve Suriye’ye girmek için dövüştüğünü söyleyerek Arizona senatörünün öfkesine maruz kaldı. McCain bu fırsatı kullanıp bu Irak gazisine ‘verdiğiniz cevaplar beni hayal kırıklığına uğrattı’ dedi ve generale birkaç soru sordu.” [Situation Report”, ForeignPolicy.com]
Burada şu söyleniyor: ABD’ye göre IŞİD savaşı kazanamayacak, bu da Esad iktidarda kalacak demek. Obama’nın B Planı’na geçmesinin ve kaderini Erdoğan’a bağlamasının sebebi bu. Zira Pentagon’daki kodamanlar, Suriye’de rejim değişikliği istiyorlarsa, askerin sahaya inmesi gerektiğini nihayet anladılar. Ama bu postallar kimin postalları, soru bu.
Elbette ABD’nin değil. Amerikalılar savaştan bıktılar ve Ortadoğu’daki başka bir kanlı fiyaskoyu muhtemelen desteklemeyecekler. İşte Erdoğan da burada çıkıyor sahneye. Washington Türkiye’nin ağır işleri üstlenmesini ABD’nin de lojistik desteği ve hava koruması sağlamasını istiyor. Oyunda devreye sokulacak ana plan bu. Doğalında medya gerçekte neler olup bittiğini ya da Obama’nın ne iş çevirdiğini ortaya koyamıyor. Ama tüm bu kampanyanın hedefinin Esad’ı devirmek olduğunu kim göremez ki? Son üç yıldır bir mağarada yaşayan biri herhalde.
Tüm bunların tek bir sonucu var: Erdoğan üç ayrı talepte bulundu. O, Türkiye’yi IŞİD ve Kürd saldırılarından koruyacak, sınırın Suriye tarafında tesis edilecek bir tampon bölge istiyor. Suriye’nin tümünde ya da belirli bir kısmında uçuşa yasak bölge talep ediyor. Bir de Esad’ın devrilmesini istiyor. Erdoğan’ın (İncirlik anlaşmasının bir parçası olarak) isteyip de Obama’nın kabul ettiği işte bunlar. Medya bu yöndeki iddiaları yalanlıyor. Olan-biteni izah etme noktasında katkı sunmak için Ekim 2014’te Reuters’te çıkmış şu makaleye bakılabilir:
“Çarşamba günü Tayyip Erdoğan, ‘Türkiye IŞİD ve bölgedeki diğer ‘terörist’ gruplarla savaşacak ama Esad’ın devrilmesiyle ilgili amacına da bağlı kalacak’ dedi.”
“Ayrıca Suriye rejimini devirme, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasına yardım etme ve tüm yurttaşlarını kucaklayan anayasal, parlamenter bir yönetim sistemini teşvik etme ile ilgili amacımızı öncelikli görmeyi sürdüreceğiz.”
Ama Türkiye, ABD öncülüğünde gerçekleştirilecek hava saldırıları, kapsamlı bir politik strateji ile birlikte gerçekleştirilmediği takdirde, bu saldırıların Esad’ı güçlendirmesinden ve otuz yıldır özerklik için mücadele eden Türkiye’deki Kürdlerle bağlaşık Kürd militanları cesaretlendirmesinden korkuyor.
Erdoğan ‘tonlarca bomba, tehdide ve tehlikeye mani olacaktır.’ diyor.
‘Terörizme karşı mücadelede her türden işbirliğine açığız ve hazırız. Ancak herkes şunu anlamalıdır ki Türkiye geçici çözümler peşinde koşan bir ülke değildir ve başkalarının bu süreçten istifade etmesine asla izin vermez.’ […]” (“Turkey will fight Islamic State, wants Assad gone: President Erdogan”, Reuters]
Gayet açık değil mi? Ya ABD Türkiye’nin Esad’dan kurtulmasına yardım edecek ya da hiçbir anlaşma yapılmayacak. Cumhurbaşkanının sağ kolu Davutoğlu ise Şubat 2015’te CNN’de Christiane Amanpour’a verdiği röportajda aynı şeyi söylüyor:
“[…] ‘Eğer diğerleri kendi paylarına düşeni yaparsa, Türkiye Suriye’ye birliklerini gönderir.’
‘Eğer IŞİD sonrasına dair açık bir strateji mevcut ise biz her şeyi yapmaya hazırız, bizim sınırlarımızın korunduğundan emin olmamız gerekir. Artık halkını Türkiye’ye doğru kaçmaya zorlayan bir rejim istemiyoruz. Orada başka terörist örgütlerin aktif olmasını istemiyoruz.’
Davutoğlu, Suriye’de Amerikan hava saldırılarının gerekli olduğunu ama zafer için yeterli olmadığını söylüyor.
‘Eğer IŞİD giderse başka bir radikal örgüt gelir. Bu nedenle bizim yaklaşımımız kapsamlı, içerici, stratejik ve birleşik olmalıdır. Rejimin insanlığa karşı işlediği tüm zalimane suçların ortadan kaldırılması için bu gereklidir.’
‘Uçuşa kapalı alan istiyoruz. Sınırımızda güvenli bir bölge istiyoruz. Aksi takdirde tüm bu yük Türkiye’nin ve diğer komşu ülkelerin omuzlarına biner.’
Türkiye ABD’nin Suriye’ye IŞİD’le savaş için girebileceği ama Esad için girmeyeceğine dair fikri geçersiz kılmaya çalışıyor.” [“Turkey willing to put troops in Syria ‘if others do their part,’ Prime Minister says”, CNN]
Tekrarlarsak: “Türkiye askerlerini Suriye’ye sokmak istiyor ama Esad da gitmek zorunda. Anlaşma bu konuyla ilgili. Davutoğlu bu talebinden vazgeçse de temel anlaşma hiç değişmedi. ABD ve Türkiye’deki liderler basına konuşurken giderek daha ağzı sıkı bir hâl aldılar. Ama plan gene de işliyor. Örneğin Obama yönetiminden kimi yetkililer, Suriye’de uçuşa yasak bölge sağlayacaklarına ilişkin haberleri yalanladılar. Ancak New York Times’a göre ABD “görece ılımlı Suriyeli isyancılar”ın kontrolünde olacak bir “IŞİD’den arındırılmış bölge” ya da “güvenli bölge” oluşturmaya karar verdi. [“Turkey and U.S. Plan to Create Syria ‘Safe Zone’ Free of ISIS”, New York Times]
O vakit soru şu: ABD bu “IŞİD’den arındırılmış bölge”de hava koruması sağlayacak mı?
Evet sağlayacak.
Esad bu bölgeye savaş uçaklarını gönderecek mi?
Hayır göndermeyecek. Bunu yapması için deli olması gerek.
Peki, o zaman ABD’nin oluşturduğu bir tür uçuşa yasak bölge değil mi? Aynı zamanda bu, tüm Suriye’ye uygulanacak, ABD savaş uçakları ve insansız hava araçları Şam’dan 500 mil uzaklıkta. İncirlik anlaşması ABD’nin tüm Suriye’yi gökyüzünden kontrol etmesi demek. Times ise böylesi açık detayların üzerini örtmeye çalışıyor:
“Amerikalı yetkililer, bu planın Esad’ı hedef almadığını söylüyorlar. Aynı zamanda fiili bir güvenli bölgenin planın yan ürünü olduğu iddiasındalar, resmi planda belirlenmiş uçuşa yasak bölge anlaşmanın parçası değil. Onlara göre plana uçuşa yasak bölge dâhil değil. Geçen hafta yapılan sürpriz anlaşmada Amerikan savaş uçaklarının IŞİD üslerine saldırması için Türkiye’deki askerî üslerin kullanılması var. Türkiye bu üslerin kullanılması karşılığında uçuşa yasak bölge istiyor.” [“Turkey and U.S. Plan to Create Syria ‘Safe Zone’ Free of ISIS”, New York Times]
Tüm bu saçmalığın anlamını ne? Şu: evet, ABD Suriye üzerinde bir uçuşa yasak bölge oluşturdu ama yönetimin halkla ilişkileri bu konuda tek laf etmek istemiyor, zira onlar aksi takdirde Obama’nın Türkiye’nin taleplerine boyun eğdiğini kabul etmek zorunda kalacaklar.
NYT, mizah anlayışını yitirmediğini göstermek için aynı kanaldan şunları söylüyor:
“Amerikalı yetkililer, son aylarda Türkiyeli mevkidaşlarıyla resmi bir uçuşa yasak bölgenin gerekli olmadığı konusunda tartışıyorlar ve Amerika’nın IŞİD’e karşı gerçekleştirdiği yüzlerce saldırı esnasında Esad’a bağlı kuvvetlerin müttefiklerle birlikte gerçekleştirilmiş saldırıların düzenlendiği alanlardan çekindiğini söylüyorlar.” [NYT]
Başka bir ifadeyle “Amerikalı yetkililer” Erdoğan’a şunu söylüyorlar: “Buna uçuşa yasak bölge demeyelim, zira F-16’lar Şam semalarında uçmaya başlayınca Esad mesajı çabucak alacaktır.”
Bu türden palavraları ülkenin en önemli gazetesinde yayınlayabildiklerine inanabiliyor musunuz?
Aynı şey ABD ve Türkiye’nin lakayt bir ifadeyle “IŞİD’den arındırılmış bölge” dediği, Suriye’nin egemenlik sahasına kapsamlı bir biçimde el konulması hususu için de geçerli. Bu da Obama’nın Erdoğan’ın üç talebinden birine, sınırın Suriye tarafında bir tampon bölge oluşturmaya dönük talebine boyun eğdiğinin kanıtı. Suriye’nin egemenliğinin küstahça ihlal edilmesinin Birleşmiş Milletler’de zerre tepkiye yol açmaması hiç de şaşırtıcı değil. Buradaki delegeler Washington’ın sapkın davranışlarına o kadar alışmışlar ki artık bu türden davranışlar onların dikkatini bile çekmiyor.
Bu arada tampon bölge oluşturma meselesi hiç hafife alınmamalı. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mark Toner konuyla ilgili görüşünü birkaç hafta önce şu şekilde ifade etmişti: “Esasen biz Suriye ulus-devletinin çözülmesine giden yolu açmış bulunuyoruz.”
Zaten mesele de bu değil miydi? Bu “koruma altındaki bölgeler”in merkezî hükümete dönük saldırılar için bir saha olarak kullanılacağı gerçeğinin yanı sıra, bu bölgeler aynı zamanda ABD stratejisi ile uyumlu özerk bölgeler hâline gelecek. ABD stratejisi ise, Ortadoğu haritasının, Irak ve Suriye’yi küçük, kabilelerin yönettiği, bölgesel hegemonik güç İsrail’e ve küresel süper güç ABD’ye meydan okuma becerisinden mahrum kantonlara bölünmesi suretiyle yeniden çizilmesine dayanıyor. Bu olguyla ilgili olarak yazar Thomas Gaist World Socialist internet sitesinde kısa bir arka plan sunuyor:
“[…] Suriye’nin Dekonstrüksiyonu: Amerika’nın En Umutsuz Savaşı İçin Yeni Bir Strateji” isimli belgede Brookings Enstitüsü bu yeni sömürgeci stratejinin Suriye’ye tatbikine ait detayları sunuyor. […] Brookings’in raporuna göre ‘kapsamlı, ulusal düzeyde sağlanacak bir çözüm’ artık imkânsız, bu nedenle enstitü ‘özerk bölgeler’ oluşturulması çağrısında bulunuyor.”
Rapora göre, ‘yegâne gerçekçi yol, Suriye’nin pratikte yapısöküme uğratılması ve parçalanması.’ ABD ve müttefikleri ‘Suriye içerisinde görece yaşaması daha muhtemel güvenliğe ve yönetişime sahip alanlar yaratmak zorunda.’
Rapora göre, bu ‘konfederal Suriye’ “alabildiğine özerk bölgeler’den oluşmalı ve yeni oluşturulmuş işgal bölgelerine ABD-NATO güçlerinin konuşlandırılması üzerinden askerî açıdan desteklenmeli. Bu güçlere, ‘çok taraflı destek ekipleri, sahaya yerleştirilmiş özel kuvvet müfrezeleri ve hava savunma unsurları dâhil edilmeli.’
Brookings raporu, ‘geçmişte isyan sürecinde aşırıcı unsurlarla girilen işbirliği birer utanç sembolü olarak görülmemeli’ diyor ve Esad yönetimine karşı ABD’nin vekil güçleri olarak hizmet eden bu militan grupların Suriye’nin yeni parçalanma sürecinden dışlanmaması gerektiğini söylüyor.” (“Turkey, Jordan discuss moves to seize territory in Syria”, Thomas Gaist, World Socialist Web Site]
Bugün Suriye ve Irak’ta kendisini ele veren strateji tam da bu değil mi?
Elbette öyle. Bugün “IŞİD’den arındırılmış bölgeler”, “güvenlik bölgeleri” ya da “uçuşa yasak bölgeler”e dair duyduğunuz her şey yalan. Bu söylenenlerin propaganda olduğunu söyleyerek bu yalanların sahiplerini payelendirmeyeceğim. Zira asla bir propaganda bile değil. Yüzde yüz, katıksız bir dizi zırva. Tıpkı, (NYT’nin El-Kaideli teröristler için bir takma isim olarak kullandığı ve onları masum gösteren ifadesine atfen) “görece ılımlı Suriyeli isyancılar”ın idare edeceği (Suriye topraklarında kurulacak) yeni tampon bölgeye dair görüş gibi zırva. Bunlar kimsenin gerçek plana dikkat etmemesini sağlamak için ortaya atılmış birer yalan. Eğer ABD Türkiye’nin taleplerini kabul ederse, Erdoğan ve Davutoğlu askerlerini Suriye toprağına sokacak ve bölgeyi işgal edecek. Medya inkâr etse de Obama bu planı kabul etti bile.
ABD bu ele geçirilecek toprağı “görece ılımlı Suriyeli isyancılar”a veremez, zira General Robert Neller’ın McCain’e söylediği sözlerde kabul ettiği üzere, cihadcılar kazanmıyor. Başka bir ifadeyle cihadcı planı suya düştü. Türkiye-ABD ittifakı tam da bununla ilgili. Temel politikadaki ana kaymaya işaret ediyor. Karadan işgal harekâtı gerçekleştirilecek ve Türkler askerî birliklerini gönderecekler. Her şey zaman meselesi. Gaist’in analizi de durumu şu şekilde özetliyor:
“Esad’ı vekil milis güçleri kullanarak devirme girişimi başarısız olunca Washington Suriye’yi doğrudan işgal etmeyi düşünüyor. Bunu da dışarıdan gelecek askerî kuvvetlerle gerçekleştirecek. Burada amaç ülkenin önemli bir kısmının ABD ve NATO birliklerince işgal edilmesini sağlamak. Suriye’nin ve genişletilmiş Ortadoğu’nun yeni emperyalist emeller doğrultusunda bölünmesi ABD’deki yönetici elitlerin zihinlerinde onlarca yıldır demlenen bir plan.” [“Turkey, Jordan discuss moves to seize territory in Syria“, Thomas Gaist, World Socialist Web Site]
Obama ne işler çevirdiğini medyaya doğal olarak söylemiyor ama plan bu.
Mike Whitney
29 Temmuz 2015

0 Yorum: