07 Ağustos 2014

,

İzzeddin Kassam’ı Yeniden Düşünmek

Cemal Hüseynî’nin “Bir gün her Filistinli bir Kassam olacak” ifadesi, hem milliyetçi liderler olarak mevcut âyanlara dönük hürmete dair kişisel bir endişe, hem de Yüksek Komiserliğe yönelik bir tehdit olarak okunabilir.

İzzeddin Kassam, kısa sürede Filistin’deki binlerce insanın sömürgeci idareden bağımsızlaşma arzusuna dair bir sembol hâline geldi. İngilizler, 1935’te, Cenin’in Yâbad isimli kasabasında, küçük bir mağarada Kassam ve adamlarını katlettikten sonra, Filistin liderlerinin onu “şehid” olarak yüceltmesinden endişelendiler. 

Kırk gün süren Arbain Festivali’ne doğru Yüksek Komiser Arthur Wauchope, endişesini dile getirdi, Arap basınının tahrikiyle, Kassam’ın yaklaşan ölüm yıldönümünün çatışmalara yol açacağını düşündü ve söz konusu festival süresince ılımlı bir tavır içerisinde olacaklarını dile getirdi.[1]

Kassam’ın ölümündeki sembolizm, Filistin basınını kuşatmış durumdaydı. 12 Temmuz 1936’da Yafa merkezli Filastin gazetesinde, Müftü’ye ve Millî Müdafaa Partisi kurucusu (dönemin Kudüs belediye başkanı) Recep Naşaşibî’ye yer veren bir karikatür yayınlandı.[2] İkili, karikatürde el sıkışmakta, isyan aşamasına girildiğini gösteren ikinci ayaklanmada “sonuna dek savaşma” kararı almakta ve işbirliği yapma konusunda anlaşmaktaydı. El sıkışan ikiliyi tepeden izleyen isim ise Dünya Siyonist Örgütü lideri Chaim Weizmann’dı. Weizmann mırıldanarak, Hüseynî ile Naşaşibî arasındaki beklenmedik ittifaka dönük şaşkınlığını ve kuşkusunu dile getiriyordu.

Kassam ise hepsinin de üzerinde, ışık saçan bir melek olarak tasvir edilmişti. Karikatürü analiz eden Sandy Suian, Kassam’ın bu şekilde resmedilişini şu şekilde izah etmektedir:

“Kassam ve Naşaşibî, burunları kemerli, dolgun yanaklı, geniş alınlı olarak resmedilmiştir ki bu özellikler, kişinin dürüstlüğünün ve yüksek bir gelişkinliğe sahip oluşunun alametleridir. Kassam’ın parmakları uzundur, avuç içleri aşağı doğrudur, bu da onun zekâsını ve herkese kol kanat geren bir özelliğe sahip olduğunu sembolize eder.”[3]

Kassam’ın kahraman olarak temsil edilişi, çeşitli biçimlerde varlığını sürdürdü ve öz kimliğini onun imajı ve siyaseti ile tanımlayan insanlar arasında yaşamaya devam etti.

Filistin’de ve diasporada Kassam ile ilgili üretilmiş Arapça metinlere, biyografilere ve halk arasında yapılan değerlendirmelere bakacak olursak, Kassam, Filistin’deki deneyim için bir tür mecaz-ı mürsel olarak iş görmektedir. Kassam ile ilgili tarihyazımının evrimi şu şekildedir: 1987’de Swedenburg, onu ön-sosyalist ya da bir Che Guevara olarak göstermiştir; sonrasında Kassam ile ilgili rakip kimi anlatılar, onu mücahid ya da Filistinli bir milliyetçi olarak takdim etmiştir.

Tüm bu anlatılar aslında tam da Filistin halkının politik ideolojisindeki evrimi yankılamaktadır. Kassam’ı belirli bir politik ideolojiye hizalama zorunluluğu, onunla ilgili tarihsel anlatıyı da düzene sokmaktadır. Kassam ile ilgili kaleme alınmış tüm hayat hikâyeleri ve halkta yaygın olan anlatılarda mevcut olan İzzeddin Kassam figürü, kısmen onun içinde yaşadığı bağlamdan sökülüp alınmış bir kişiye işaret eder, zira ilgili bağlamın kavramsallaştırılması hayli güçtür.

Kassam, gerçekte Filistinli bir milliyetçi midir? Panislamist midir? Yoksa bir Arap milliyetçisi midir?[4] Bu kategoriler, Kassam’a ve aynı dönemde yaşayan birçok insana tatbik edildiğinde, muhtemelen anakronik kaçacaktır, zira atıfta bulunulan politik yapılar hâlen değişmektedir.[5]

Örneğin birçok Kassam biyografisi, kendi döneminde Osmanlı ordusunun onun siyaseti üzerindeki biçimlendirici etkisine önem vermemiştir. Oysa iki savaş arasında cereyan eden milliyetçi isyanların Birinci Dünya Savaşı ve Osmanlı İmparatorluğu ile bağlantılı olduğuna dair genel bir kabul söz konusudur. Britanya ve Fransa’ya ait mandalarda on binlerce sömürgecilik karşıtı isyanın yaşandığı dönemde, Osmanlıcılık ve seferberlik, şahsî kimliğin oluşumunda rol oynayan önemli güçlerdir. Bu güçler, Maşrik’le ilgili tarihyazımlarında görmezden gelinmiştir. İlgili tarihyazımları, politik hareketlerin oluşumu konusunda, zalim etnik unsurlar ile baskıcı sömürgeci güçler üzerinde zıplayıp durmuştur.[6] Michael Provence’in ifade ettiği biçimiyle, “Fransız ve İngiliz sömürgeci güçleri, yirmi yıldan fazla bir süre Osmanlı Ordusu’nun kalıntısı olan unsurlarla savaşmayı sürdürmüştür.”[7]


1936-1939 arası dönemde cereyan eden isyanda liderlerin önemli bir bölümü Birinci Dünya Savaşı gazisidir.[8] Sömürgecilik karşıtı isyancıların bir tür politik şahsiyet geliştirdikleri yerler, sadece ait oldukları mezhepler ya da gizli cemaatler değil, Osmanlı askerî akademileri ve Kassam’ın da Şam dışında görevlendirildiği garnizonlardır. Eğer kimliğin koşullara ve ilişkilere bağlı olarak oluştuğunu kabul edersek, Osmanlı kurumları ve Osmanlıcılığın, bu milliyetçiliklere dair anlatıların dışına çıkartılmaması gerekir.

Kassam’ın İslam’la ilişkisi de can sıkıcı bir meseledir. Kassam’ın selefîlik ve cihad üzerinden bir tür İslamcı ve milliyetçi olarak gösterilmesi gayreti, insanların “devlet”le kurdukları ilişkilere dair algılarında yaşanan değişimleri dikkate alamamaktadır. Hamas, millet için cihad vazettiği için Kassam’ı sahiplenmektedir ki bu, kaynaklara göre de doğrudur.[9] İyi ama bu millet hangi millettir? Ne tür bir cihad verilecektir?

Kassam’ın Filistinliliği kesinlikle sorgulanabilir bir husustur. Nafi’nin yazdığı kadarıyla, Kassam, Filistin’e vardığında “orası onun vatanı olur; tüm bakışı halkına ve onun geleceğine odaklanır.”[10] Ama Nafi’nin Kassam’ın sömürgecilik karşıtı bir eylemci olduğuna dair diğer ifadesini kabul edecek olursak, (ki Kassam Mağrib’e seyahate çıkmak niyetindedir ve bu aktivizmi Arap İslamcılığı eliyle hayat bulmuştur) “o millî bir yapı olarak Filistin üzerinden herhangi bir kimliğe sahip değildir” de denilebilir.

Burada bir de Muhsin Salih’in El-Kassam ve’l Tecribe el-Kassamiye isimli çalışmasına bakılabilir. Burada Salih, Kassam’ı bir Selefî olarak gösterir ve Kassam’ın “İngilizler kovulduktan sonra milletimizin hukuku Kur’an’a dayanacaktır” sözünü alıntılayarak, modern devlete yönelik Selefî yorumu Kassam’a atfeder.[11] Ama Salih’in anladığı biçimiyle, “İslam devleti” denilen kavram, Kassam’ın epistemolojik bir sıçrama gerçekleştirmesini gerekli kılmaktadır: Modern bir “İslam devleti” kavramı, seküler bir ulus-devlet sistemi tahayyül etmeye karşıdır.

Kassam’ın ideolojisini belirli bir bağlama oturtamamamızda az da olsa teselli bulmak mümkündür: zira onun ideolojisi özelde epey esnek bir ideolojidir. Öyle ki, 22 Kasım 1935’te Faysal Meydanı’nda Kassam’ın cenaze töreninde toplanan kederli dostları, onun halk önünde ilân ettiği inançları hilafına, “Allahu Ekber” diye bağırmaya başlamışlardır.[12]

Mark Sanagan

[Kaynak: Die Welt des Islams, Cilt 53, Sayı 3-4, 2013, s. 315-352.]

Dipnotlar:
[1] Polis, ayrıca Arbain öncesi tüm halk toplantılarına sınırlama getirmiştir. Filistin Polis Kuvvetleri, Kriminal Soruşturma Dairesi, Politik Durum Üzerine Özel Rapor, 14 Aralık 1935, CO 733:290:7, (BNA).

[2] Filastin, 12 Temmuz 1936. Sandy Suian, “Anatomy of the 1936-1939 Revolt: Images of the Body in Political Cartoons of Mandatory Palestine” içinde, Journal of Palestine Studies 37/2 (2008), s. 33.

[3] A.g.e., s. 32.

[4] Kimliğin izlerinin sürülmesine dair sorunlara ilişkin, Kassam’ın torununun şu ifadesine bakılabilir: “İzzeddin Kassam’ın amacı, Filistin topraklarını yabancıların elinden kurtarmaktı. Dolayısıyla direniş için ulusal bir sembol arayan her Filistin örgütü bu ismi seçmektedir. O, Filistinliler arasında efsane statüsündedir. Kassam Cihad’ın babasıdır, sadece Filistinliler değil, tüm Araplar için direnişin sembolüdür. Ben, (Yaser Arafat’ın elindeki ortanın solunda duran hâkim Filistinli politik örgüt olarak) Fetih’i sahip olduğu ideolojiden ötürü tercih ettim ama biz hepimiz aynı hedef için savaşıyoruz. […] Ben, hem Suriyeli hem de Filistinliyim ama sonuçta Arap’ım. Dedesinin adımlarını takip eden bir Arap milliyetçisi olarak ben, tek ve büyük Arap devletinin kurulması fikrini destekliyorum. Filistin bir zamanlar Suriye’nin parçasıydı, bu da aynı şeyi ifade etmektedir.” (“İzzeddin Kassam’ın torunu: iki devletli çözümü destekliyorum.” başlıklı mülâkattan, YNet News (17 Kasım 2010).

[5] Ulus-devletlerin sınır hatları yirminci yüzyılın ilk yıllarında hâlâ oluşum hâlindedir. Örneğin Awad Halebî, iki savaş arası dönemi, toplumun devletle nasıl ilişkilendirileceğine dair farklı fikirlerin hâlihazırda işlenmeye devam ettiği bir “eşik” olarak tarif etmektedir. Awad Halebî, “Liminal Loyalties: Ottomanism and Palestinian Responses to the Turkish War of Independence, 1919-1922”, Journal of Palestine Studies, 41/3 (2012).

[6] Bu, Fredrick Cooper’ın “birdirbir oynamanın ortaya koyduğu mirasların sebep olduğu yanılgı” dediği şeydir. Frederick Cooper, Colonialism in Question: Theory, Knowledge, History (Berkeley: University of California Press, 2005), s. 18.

[7] Provence, “Ottoman Modernity, Colonialism and Insurgency”, s. 206.

[8] İsyan esnasında rol oynayan liderlerin kimi biyografik notları da içeren ayrıntılı bir listesi için bkz.: “Appendix B: Officers of the Revolt”, Porath, the Emergence of the Palestinian-Arab National Movement içinde, s. 388-403.

[9] Kassam ve Kasab’ı tartışan James Gelvin’e göre, bu isimler, “yerel aydınlar olarak görülmelidirler. Kassam ve Kasab, ideolojik aracılar rolünü üstlenmiş, milliyetçi hedefleri dile dökmüş, halktaki milliyetçi söylemi geleneksel değerlerle silâhlandırıp sentezlemiş ama bunları modern bir ulusal harekete ait kurumsal ve söylemsel çerçeve dâhilinde yapmıştır.” Bkz.: Gelvin, “Modernity and its Discontents: On the Durability of Nationalism in the Arab Middle East”, Nations and Nationalisms 5/1 (1999), s. 80.

[10] Nafi, “Shaykh ʿIzz al-Dīn al-Qassām”, s. 190.

[11] Salih, “Al-Qassām wa-l-Tajriba al-Qassāmiyya”.

[12] İbrahim, Al-Difâ ʿan Hayfa wa-Qadiyyat Filastin, s. 155.

0 Yorum: