02 Ağustos 2014

,

İbrahim'iz, Öksüzüz


Babil halkı, Allah’ın yolundan saptığından, her sene putlar için ayin düzenlerdi. Bu ayinde bir yere toplanır, bayram yapar ve sonra puthaneye gider, putlara secde eder, sonra da evlerine dönerlerdi. Böyle bir bayram günü, Hz. İbrahim puthaneye girip, bir balta ile bütün küçük putları kırdı. Baltayı da en büyük putun boynuna astı ve oradan uzaklaştı.

§

“Sosyalist tarikatların gelişim sistemi ile hakikî bir işçiler hareketinin gelişim sistemi, birbirlerine nazaran daima ters orantılı seyretmiştir. İşçi sınıfı, bağımsız bir tarihsel hareket için yeterli olgunluğa erişene dek tarikatlar (tarihsel açıdan) haklıdırlar. İşçi sınıfı söz konusu olgunluğa eriştiğinde, hastalıklı tarikatlar, esas olarak gerici hâle gelirler. Gene de tarihin her yerde gösterdiği şey, Enternasyonal içinde de tekrarlanmıştır. Modası geçmiş olan, yeni elde edilmiş biçim dâhilinde kendini tekrar tesis edip varlığını sürdürme gayreti içindedir.” [Karl Marx]

§

Bugünkü Çayan Mahallesi üzerinden açığa çıkan kavgada bir tarafa yakışan, “milliyetçilik” eleştirisi yapmak değil, devrimci hat açıp mazlum halkın mücadelesine yoldaş olmaktır; diğer tarafa yakışan ise, devrimciye değil, vatana saldırana kurşun sıkmaktır.

§

Masa başında dönen, kapalı kapılar ardında süren siyaset oyunlarına kurban edilecek tek evladımız, tek kardeşimiz yoktur.

§

Kolektif faaliyet, geçmiş husumetlere, kişisel-öznel duygulara alet edilemez. Geçmişin defterini mülk edinmiş olanlar, onların kapanmasına da izin vermemektedirler. Her sayfasında solun rekabetçiliğinin ve mülkiyetçiliğinin döktüğü kan izleri vardır. Sol, burjuvaziyle dövüştükçe rekabetçilikten, devletle mücadele ettikçe mülkiyetçilikten kurtulacaktır. Geçmişe ve geleceğe konulan ipotek, kolektif hareketi engellemektedir. O özgürleşirse, bugüne daha güçlü vurulacaktır.

§

“Komünizm bir doktrin değil, harekettir.” [Engels]

§

Seçim gibi bir çalışma ile bir mahalle halkının kolektif direncini terazide tartmak, her şeyden önce ayıptır. Bugün lazım gelen, devrimci bir hukuk ve ahlâktır. Dövüşen, direnen bir halkın gerçekliğinde, terazinin hangi kefesinin ağır basacağı bellidir. Mesele, bu esnaf-zanaatkâr kafasından kurtulmaktır. Mazlumların ve sömürülenlerin, pazarcıların yaptığı ucuz pazar yeri kavgalarından kazanabileceği bir şey yoktur. Devletin başına geçmek isteyenle, o devleti yıkmak isteyen asla bir tutulamaz.

§

Özel doktrin sahipleri, puthaneler inşa etmiş olabilirler. Sömürülenlerin, mazlumların adsız, kolektif seli o puthaneleri yıkacak güçtedir. Bu hareket teoriye de yedirilmeli, gerçeğe karşı konumlanışımız değişmelidir.

§

“Ben istediğim yerde istediğim çalışmayı yaparım” lafı, sol liberal bir düsturdur. Bu laf, esasında mahallede saldırıya uğrayan özneye değil, saldıranların kışkırttığı özneye söylenmektedir. Mesaj dolaylıdır. Kimi yapılar, gizli mesajlarıyla, yanlarına aldıkları gücü iğdiş etme derdindedirler. Tasfiye edilmek istenen, A örgütü değil, kolektif devrimci iradedir. “Stalinizm”, “merkeziyetçilik”, “tahakküm”, “baskı” eleştirileri bahaneden ibarettir; mesele, söz konusu gücün sahneden inmesi, eleştiri sahiplerinin huzurlu küçük burjuva oyunlarının hâkim olabilmesidir.

§

Elli yıldır solun adım atmadığı onlarca mahalle varken, zaten sol kolektif bir iradenin yükseldiği yere zorla girmek istemek, aymazlıktır. İşbölümü, disiplin ve hiyerarşi anlayışı, yaşanan çatışmada bir kez daha darbe almıştır. Çatışma, mahallenin başka mahalleleri, mazlum milletin başka mazlum milletleri örgütleme imkânını sıfırlamak içindir.

§

IŞİD’in ilkin keseceği Alevîlere, “şu solcu IŞİD’cilerden uzak durun” diyerek, onları örgütleyeceğini zannetmek, saflıktır. Düşmanla savaşmak, ondaki halk gücünün toplumsal-tarihsel içeriğini anlamayı da gerektirir. Demek ki IŞİD’le dövüşmek, sadece kendi dünyasına gömülmekle, Alevîlerin kaygılarını ciddiye almamakla sonuçlanmaktadır.

§

İktidar partisiyle çeşitli düzeylerde pazarlık yürütmek meşrudur. Ama o pazarlığın öznesinin, söz konusu pazarlığın dışında da bir dünya olduğunu kabul etmesi gerekir. “Kritik günlerden geçiyoruz, herkes bize omuz versin, vermeyen ölsün” demek, bencilliktir. Zaten pazarlık sürecini havada asılı, kendinden menkul kılacak olan da dış dünyada olan bitene körleşilmesi, dış dünyada olan bitenin sadece pazarlık malzemesi olarak görülmesidir. Pazarda süren yaşama “yeni”, dışındakine “eski” demek, anlamsızdır.

§

Salt kitle manipülasyonu ve mobilizasyonu için girilen çatışma süreçleri, iki tarafı keskin kılıç gibidirler, tutanın elini de keserler. Gerçeklik yitimi burada başlar. Kitleye sahip olmak isteyenlerle, ona ait olmayı zorunluluk görenler ayrışırlar. Bu, kolektif mücadeleyi katleder.

§

“Gerçekliğin kendisi kadar radikal olmak gerekir.” [Lenin]

§

“Her şeyin başı da sonu da benim” diyenlerin arasındaki rekabet, gerçekte sadece, mülkiyetin fiilî sahiplerinin işine yarar, onlar için gerekli serbestiyet alanını açar. Gerekli olan, araya, arada olana, ortak olana bakmak, ona ait olmaya çalışmaktır.

§

Mahallelerde fuhşa ve uyuşturucuya karşı mücadele, on yıl öncesinden itibaren burjuvazinin rant hattını iç kesimlere çekmesiyle ilişkilidir. Halkçı sol, bu eksen kaymasına, mahalleleri temizleme iradesiyle, cevap vermiştir. Kimileri ise bu eksen kaymasını pazarlık masasında koz olarak değerlendirmiş, kimileri ise onu devrime doğru sivriltmiştir. Söz konusu çalışmayı yürüten özneye saldırmak, bu eksen kaymasının kalıcı sonuçlar üretmesi için gereklidir. Mahallenin burjuva rantiyeciliğine karşı direnci kırılmak istenmiş, bu, sol liberaller eliyle gerçekleştirilmiştir.

§

Son çatışmanın tetikçileri, sol liberal yapılardır. Sokak çocuklarının evlerini işgal edip, sonra onları dövüp evden atanlar (Ahmet Saymadi vs.), “yiğit twitter’cılar” olarak, yangına benzin taşımışlardır. Ne pahasına olursa olsun, devrimci kalana dönük hasetlerini pervasız bir yalancılığa ve saldırganlığa tahvil etmişlerdir. Bu sol liberaller samimilerse, polis bugün “Hasan Ferit”e saldırırken kendilerine de ateş ettiğinde, “bize niye saldırıyorsunuz, onlara saldıracaksınız” diyen unsurlarını derhal temizlemelidir. Saldırının mevzide açtığı çatlaktan çetelerin ve polisin sızmasını görüp utanmalıdır.

§

Bu koşullarda kolektif ve nesnel düşünmek gereklidir. Kolektif ve nesnel planda, eksiği, gediği, günahı, vebali ne olursa olsun, devrimi ve devrimci mücadeleyi dik ve diri tutana sahip çıkmak farzdır. Kurtuluşumuz liberalleşmekte değil, devrimcileşmektedir.

§

Devrimci olan, her hareketi, eylemi kendisinin açmadığı bir paranteze (Kemalizme) almamalıdır. Mazlum milleti kendi varlığında kuran özne ise, ait olmadığı topraklarda, her şeye kendi parantezini dayatmamalı, kendisini bir anda ait kılan gücü eleştirebilmelidir. İlki devletin; ikincisi burjuvazinin saldırısı olarak cisimleşmekten kurtulamaz.

§

Bugün devrimci özne için “onun devri kapandı” diyenler, aslında üyesi oldukları partinin (HDP’nin) ana bileşenine söylemektedirler bu lafı. Onun biteceği, kitlesinin kendilerine kalacağı günü iple çekmektedirler. Ama hakikatin ipine tutunmak yerine başkalarının ipini çekenler, yanıldıklarını kısa sürede anlayacaklardır.

§

İslam ve Kürd’ün solda yerleşik mülkiyetçiliği ve rekabetçiliği tasfiye etmesine iştirak etmek zorunludur. Solun İslam ve Kürd’deki mülkiyetçiliğe ve rekabetçiliğe karşı geliştirdiği direncin parçası olmak şarttır.

§

Bir kesimin genel algısına göre, masa başında konuşulan şudur: “CHP’nin ve tüm solun alanını daralt.” Saldırı ve çatışma, bu emrin ifa edilmesinden başka bir şey değildir. Mahalle, dolaylı olarak, bu fısıltıyı duymuş, fısıltının sahibi olan iktidara karşı dolaylı bir direniş geliştirmiştir. Direnişi “Kemalistlik” veya “Cehepecilik” olarak okuyup karşıya atmak şu an için apolitik bir tutumdur.

§

Mahallenin kuruluşunda kullanılan harçta kimin teri ve kanı varsa, mahalle onun öznelliğinde politikleşip devrimcileşir. Orası artık her türden çalışmanın, istenildiğinde yapılabildiği bir yer değildir. Allame-i cihan olunsa, en öz teorik ve politik birikime sahip bile olunsa, mahallenin olup olabileceği özneliği ve politikliği o kadardır. Dolayısıyla, “yeni yaşam”, terini ve kanını başka mahallere akıtmalıdır.

§

İbrahim onlara dedi ki: Siz, sırf aranızdaki dünya hayatına has muhabbet uğruna Allah’ı bırakıp birtakım putlar edindiniz.” [Ankebut:25]

§

Çatışmada 16 yaşında bir tekstil işçisi vefat etmiştir. Önce “Şırnaklı” olduğu söylenip Kürdler kışkırtılmak istenmiş, sonrasında “gencin cenazesi memleketi olan Karabük’e gönderilmiştir.” Sol liberal yapı, olaylar süresince yürüttüğü provokatif faaliyeti ölen genç üzerinden de devam ettirmiştir. Burası kavgalı bir turabdır, İbrahim’in ayetini elbette duyanlar vardır.

§

“Öksüz” sözcüğü “ök”ten türer. “Ök” ise “bağ, ip” demektir. Zamanla anlamı genişlemiş, “göbek bağı” ve “anne”yi içeren bir anlama kavuşmuştur. “Öksüz”, anasız demektir artık.

§

“Anamız amele sınıfıdır.” [Avusturya İşçi Marşı]

Eren Balkır
2 Ağustos 2014

0 Yorum: