17 Temmuz 2014

,

IŞİD Suriye'de


İç Savaş İçinde İç Savaş

 

Uluslararası kamuoyunun dikkatlerinin İsrail’in Gazze’ye yaptığı bombardımana çekildiği bir sırada, IŞİD savaşçıları, doğu Suriye’nin önemli bir bölümünü ele geçirdiler. Irak’ta ele geçirilen tankları ve ağır silâhları kullanan örgüt, petrol zengini bir bölge olan Deyrizor’un neredeyse tamamını ele geçirdi, bugünse Suriye Kürdlerinin direnişini kırmaya çalışıyor.

IŞİD, diğer muhalif gruplar, 10 Haziran’da Musul’un ele geçirilmesi sonrası IŞİD lideri Ebubekir Bağdadî’nin ilân ettiği hilâfete biat etmesi ya da kaçması sonucu, Beşar Esad’a muhalif olan kesim üzerinde belirli bir hâkimiyet kurmuş durumda. Pazartesi günü cihadcılar, Fırat Nehri kıyısındaki Deyrizor’un yarısını aldı, şehre siyah bayrağını çekti ve öncesinde şehri kontrol eden, El-Kaide uzantısı Nusret Cephesi’nin komutanını idam etti.

Geçen ay Irak’ta elde edilen zaferlerin ardından IŞİD Suriye’de ciddi bir ilerleme kaydetti. Bu durum, tüm bölgedeki güç dengesini değiştirdi. Suriye devleti ya da IŞİD yanında durmayan muhalif askerî güçlerin belirli bir varlık göstermelerinden söz etmek mümkün değil bugün; bu da, ABD, Britanya, Suudî Arabistan ve Türkiye’nin Esad’a ve IŞİD’e düşman olan grupları destekleme siyasetini tümüyle geçersiz kılıyor.

IŞİD, Aynu’l-Arab ya da Kobani olarak bilinen Suriye Kürdlerinin bulunduğu bölgeyi ele geçirmeye çalışıyor. Burada 500.000 civarında Kürd yaşıyor. Bunların önemli bir bölümü, kuzey Suriye’nin diğer bölgelerinden gelen mülteciler. Independent gazetesini telefonla arayan ve Kobani’de mücadele eden İdris Nasan isimli bir politik eylemci şunları söylüyor: “IŞİD, son 13 gündür bize 5.000 civarında savaşçı ile saldırıyor. Saldırılarda Irak’ta ele geçirilen tanklar, roketler ve (çok amaçlı, dört çekerli, yüksek performanslı bir askerî araç olan) Amerikan Humvee’lerini kullanılıyor. Çatışmalar çok zorlu geçiyor, üç köy kaybettik ama geri alacağız.”

İdris’in ifadesiyle, Kobani bölgesinin olağan nüfusu 200.000 fakat bu sayı, sınır bölgesinden ve Halep’ten gelen mültecilerle birlikte, epey artmış. Özel olarak endişe verici diğer bir husus da, aralarında 13-14 yaşlarında 133 çocuğun bulunduğu 400 kadar Kürd rehinenin kaderi. İdris’in söylediği kadarıyla, IŞİD mensubu tutsaklarla bu insanların takas edilmesine ilişkin müzakereler, IŞİD’in daha fazla rehine ele geçirmek istemesi sebebiyle, sonuçsuz kalmış.

UNICEF Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölge müdürü Maria Calivis’in ay başında kaleme aldığı bir bildiriye göre, tüm bu çocuklar, kaçmayı başaran dördü hariç, hâlâ tutsak durumunda. “Bu çocuklar, Halep’te lise final sınavlarına girdikten sonra Aynu’l-Arab’a (Kobani’ye) gidiyorlar ve burada kaçırılıyorlar. Kaçırılmaları üzerinden bir ay geçmiş.”

Çocuklarla ilgili herhangi bir tanık bilgisi mevcut değil ama bir Kobani gazetesindeki habere göre, bu çocukların bir kısmı IŞİD tarafından kaçırılmış. Sonrasında çocuklara işkence edilmiş. Ayrıca habere göre, çocuklar iki okulda tutuluyorlar, okulların yakınlarında oturan aileler, çocukların işkence görürken attıkları çığlıklar ve ağlama sesleri yüzünden uyuyamadıklarını söylüyorlar. Bu insanlar, okullardan birine ateş edildiğini ve çocukların öldürülmüş olabileceğinden korktuklarını ifade ediyorlar.

Kobani’deki saldırı altında olan Kürd yerleşim bölgesi, Suriye’deki 2,5 milyonluk güçlü Kürd azınlığa ev sahipliği yapan birkaç bölgeden biri. Kürdlerin önemli bir bölümü, ülkenin kuzey ve kuzeydoğusunda yaşıyorlar. Kobani’nin kaderi, Kürdler, özellikle sınırın öte tarafındaki Türkiye Kürdleri için millî bir dava hâline gelmiş durumda. “halk savunma birlikleri”nin bölgenin savunulması için ellerinden gelenin fazlasını yaptığı Kürdistan Demokratik Birlik Partisi’nin kaleme aldığı bir bildiride şunlar söyleniyor: “Tüm Kürdler Kobani’ye gidip direnişe katılmalıdırlar.” İdris de “IŞİD’e istihbarat ve lojistik destek sağladığı” için Türk hükümetini suçluyor. Diğer Kürd kaynakları da bunun pek mümkün olamayacağını ifade ediyorlar ama Türkiye’nin geçmişte IŞİD ve Nusret Cephesi’ne yardım ettiğine dair tespiti bir biçimde kabulleniyorlar.

Doğu Suriye’de IŞİD’in esas olarak saldırdığı bir diğer yer de Deyrizor. Burada örgüt Nusret Cephesi ile Ahrarü’ş-Şam örgütlerini mağlup etti. Bu örgütler, kendilerinin IŞİD’den daha fazla silâha ve savaşçıya sahip oldukları iddiasındalar. Bir tahmine göre, IŞİD’in savaşçı sayısı 10.000. örgütün morali yüksek, bankaları yağmalayıp kuzeydoğu Suriye’deki petrol kuyularını ele geçirdiğinden, finansal durumu da gayet iyi. IŞİD, ayrıca Deyrizor ve Rakka şehirlerinde güçlü olan kabilelerin desteğini kazanma konusunda da başarılı. Örgüt, bu kabileleri karaborsada satışa çıkartmak üzere farklı kuyulardan petrol çıkartma işinde kullanıyor.

IŞİD, ister cihadcı olsun ister olmasın, Suriye’deki silâhlı muhalefetin geri kalan kısmıyla savaşmaya başladığı bu yılın başından beri, “iç savaş içinde iç savaş” veriyor. Bu savaşta 7.000 civarında savaşçısını kaybetti. Askerî açıdan gayet iyi yönetilen IŞİD, yılın ilk aylarında Halep, İdlib ve Kuzey Halep’i terk etti ki bu ricat, diğer isyancı gruplarca yanlış biçimde, zafiyet alameti olarak yorumlandı, oysa aslında söz konusu ricat güçlerini yoğunlaştırmaya dönük taktiksel açıdan kurnazca bir manevraydı.

Irak’ta yakınlarda başarı kazanan IŞİD, bugün karşı saldırıya geçmiş durumda. Deyrizor’u alan örgüt, Doğu Halep’teki El-Bab’da bulunan üssünden çıkıp Halep’e yeniden taşınmanın yollarını arıyor. Bu esnada Halep’teki devlet güçleri ise isyancıların direnişini kırmak için hamle yaptı, bu hamle, isyancıların elindeki mahallelerin kısa süre içinde tecrit edilmesine neden olabilir. Suriye ordusu ve IŞİD o vakit çatışabilir, zira iç savaşta geriye kalan tek en önemli oyuncu o.

Suriye muhalefeti, IŞİD ve Suriye devleti güçlerinin fiilî bir ateşkes imzaladıklarını ve bunların arasında gizli bağların bulunduğunu iddia etti hep. Bu, Washington, Londra ve Paris kaynaklı bir propagandadan başka bir şey değildi aslında. Ama IŞİD’in, geçen Yaz, Halep’in kuzeyindeki Minnih hava üssünün alınmasına yardım ettiği ve esas olarak diğer isyancı gruplarla çatıştığı doğru. Cumhurbaşkanı Esad ile Bağdadî karşı karşıya geldiği vakit, Batı ve müttefikleri Suriye devletini zayıflatmaya dönük gayretlerini sürdürüp sürdürmeyeceklerine karar vermek zorunda kalacaklar.

Patrick Cockburn

0 Yorum: