27 Ocak 2014

,

Kürd’ün Tasfiyesi

Guardian’daki Nelson Mandela yazısının Abdullah Öcalan tarafından cevaplanması, yerinde. Çünkü yazı, “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” diyen, gizli mesajlar içeriyor. Öcalan’ın yazıdaki bir iki cümleden alınıp cevap yazdığını söyleyenler, siyaseten körler. Guardian yazarının yazıyı Öcalan’a yönelik bir mesaj olarak kaleme aldığı açık.

Başyazarın Mandela için söyledikleri, tümüyle Öcalan’la ilgili. Mandela-Öcalan kıyaslaması, bu mesajları aşikâr ediyor. Yazar, “Mandela gerilla mücadelesinde amatördü, şiddetten uzak durdu, hapishaneyi dinlenmek için kullandı, dışarı bir barış güvercini olarak çıktı ve zafer kazandı” diyor. Bu söz, esasen Öcalan’a edilmiş gibi görünüyor. Yazar, aynı zamanda Mandela’nın iktidarının herkesi kucakladığını söylüyor ve PKK’ye “olacaksanız böyle olun” demiş oluyor. Ayrıca, Öcalan’ın PKK’den, PKK’nin de coğrafyadan tasfiye edilmesinin liberal, demokratik, ilerici ve çağdaş dünya için şart olduğunu söylüyor. Aba altından sopa gösteriyor, “olacaksan Mandela gibi ol” demiş oluyor.

Kore’ye ya da Vietnam’a gönderilen ABD askerleri de “biz özgürlük dünyasını korumak için geldik” diyorlardı. Aynı yaklaşım, bugün başka bir biçimde, mızrağını Öcalan’a uzatıyor. O, Soğuk Savaş bağlamına oturtulup iğdiş edilmeye, kenara itilmeye çalışılıyor. Öcalan da kendisinin mazlum bir milletin ortak dili, imgesi olduğunu hatırlatıyor, o “kolonyal şapkalar” altındaki boş kafalara.

“Bu kadar merkeziyetçi, despotik, disiplinli, şiddete meyyal, otoriter, Stalinist, kaba, eğilmez, yekpare, dik ve güçlü olma” deniliyor Kürd’e. Sömürgeci akıl, sömürgeleşmeye karşı çıkan kitlelerin elinden tüm silâhları almak istiyor, yaşanan bu.

Aynı tespitlerin Sovyetler için yapıldığı, tarihten biliniyor. PKK’nin bugün Sovyetler’in yerini aldığı görülüyor. Bazı eski PKK düşmanı sol örgüt mensupları, siyaseten boşa düştüklerinden, kafalarında Sovyetler’in yerine PKK’yi koyarak iş görme yoluna gidiyorlar. Kimi Maoistler, Enverciler ve Sovyetçiler içinse PKK bir dolayımdan ibaret. Doğu Perinçek ve Yalçın Küçük’ün geçmişte uzattıkları ellerin tasfiye amaçlı olduğu bugünden bakıldığında daha net.

Guardian yazısından görüldüğü kadarıyla, batıda da egemenler aynı şekilde yaklaşıyorlar meseleye. Onlar da PKK’yi eski düşmanlarından artakalan bir yapı olarak değerlendiriyorlar. Dişleri sökülmüş, rengi beyazlaştırılmış bir “Mandela” imgesiyle Öcalan’ın dövülmesinin nedeni burada.

1968 Ayaklanması, her şeyden önce antisovyetik bir hareket. Sovyetler’in Macaristan ve Prag müdahaleleri sonrası öfkelenen/korkan kitleleri eyleme sokuyor. Geliştirilen tüm argümanlar, ideolojik tezler, Sovyet düşmanı. Tüm eski Sovyet düşmanları sahaya sürülüyor, Sovyetler’den kaçanlara Beatles, uyuşturucu ve seks ikram ediliyor, batı kapitalizminin “artıları” göze sokuluyor, işlerini tamamlayan öğrenci liderleri, teker teker devlet ve şirket görevlerine tayin ediliyor, bu sarsıntı, yirmi yıl sonra meyvesini veriyor ve Sovyetler yıkılıyor.

Guardian, bu 1968’in ellilerde fikrî açıdan yuvalandığı İşçi Partisi’nin bir uzantısı. Oradan kopan gençler, “Yeni Sol” başlığı altında esas olarak ABD’ye ve kapitalizme vururmuş gibi yapıp Sovyetler’e ve sosyalizme saldırıyorlar. Buralarda yetişen gençler, Türkiye’ye gelip aynı çizgide, bir mümessillik açıyorlar, adına da “Birikim” diyorlar. Derginin adı, esasta neyin tasfiye edilmek istendiğini de gösteriyor. Sol-sosyalist birikimi tasfiye etmeyi önüne koyan bu çizginin Altuzercilik siperinden attığı tariz okları, tam da bugün Guardian’ın PKK’de gördüğü şeylerin solda oluşma ihtimallerine saplanıyor. Solun, devrimci hareketin ideolojik-teorik planda akim ve ceset kalmasını sağlıyor. Kuşatma akademiden gerçekleşiyor ve militanlar cahil olduklarına inandırılıp batının liberal solculuğuna kul ediliyorlar. Aynı Altuzerci siper, ikinci Birikimcilik (Teori ve Politika dergisi), bugün PKK’ye “yılan” diyor örneğin.

Birikim, 1968’den miras aldığı yekûn ile sosyalist hareketin karşısına “yapmak-olmak” karşıtlığını çıkartıyor. Eylemin happening’e, eğlenceye dönüştüğü, eylemcinin, militanın, devrimcinin artık aktivist olduğu, “aktivist” demekle batının bireyci-liberal kanadına bağlandığı, kolektifin bireyin kadim düşmanı olarak yıkılması gerektiği düşüncesi 1968’in temel birikimi oluyor. Bu dönemin birikimi bireylere sosyalist olmayı öğretiyor. Bunu da “kolektiflerden uzak durun” diyerek yapıyor. Söz konusu sosyalistlik, anti-komünistlik yaparak mümkün oluyor.

1968, anti-komünist olarak sol faaliyet içinde olmanın teorisini kuruyor. Yapmanın kiri pasına işaret ederek, kendi oluşunu öne çıkartıyor, bu oluşun küçük burjuva niteliğini evrenselleştiriyor. Yapmanın dikey, hiyerarşik, kolektif, disiplinli, örgütlü ve hedefe giden niteliğini tasfiye edip bireysel, özgür, serbest, tekil, biricik ve bağımsız oluşun edebiyatını yapıyor. Özünde aynı hareketin içinde bir isim olan Regis Debray’nin tespitiyle, “1968, Fransa’yı Amerikan yaşam tarzına ve Amerikalılara özgü tüketimciliğe açıyor.” Yeni burjuva toplumunun beşiğini sallıyor ve narsistik bir bireyciliği yüceltiyor.

Bu anlamda, 1968-72 momentini Avrupa açısından 1918-22 momentinin bir devamı olarak görmek mümkün. 1918-22 döneminde Lenin’in Sol Komünizm: Bir Çocukluk Hastalığı duruyor. Devrimi tehdit eden ideolojik-politik yönelimi yargılıyor. Bu kitaba atfen, bugün 1968-72’nin mirasını teorik katta formüle etmekten başka bir şey yapmayan Badiou ve Deleuze gibi isimleri, Lenin’e atıfla, “sağ komünizm: bir ergenlik hastalığı” olarak nitelemek mümkün. Bu damar, günümüzde Marksist olmadan nasıl komünist olunabileceği üzerinde duruyor; tam da Sartre’ın dediği gibi, “anti-marksist bir argüman Marksizm öncesi bir fikrin açık biçimde ihya edilmesinden başka bir şey değil”se, bu isimler önce Lenin, sonra da Marx öncesine dönmekten başka bir şey anlatmıyorlar. Devrimcilerin, Marksistlerin, komünistlerin yapmasını kendi bireysel oluşlarıyla, hâlleriyle kırmaya, tasfiye etmeye çalışıyorlar. Marx’tan bugüne bir şeyler yapmış olan her özne, o oluşun önünde diz çöktürülmek isteniyor. Bu diz çöküş için her gün allı pullu dualar yazılıyor.

Ahmet İnsel’in Guardian’daki yazıyı sahiplenmesi, baştaki, esasında bu yazının Öcalan ile ilgili mesajlar taşıdığı tespitini teyit ediyor. İnsel, Guardian’ın sömürgeci, liberal zihniyetine eklemli olduğunu ifşa ediyor. Bu ifşaat, Bese Hozat’ın “Ermeni lobisi” ile ilgili tespitlerinden sonra kopan fırtınada da açığa çıkmış, Öcalan açıktan, Bese Hozat’a destek vererek, “beni bir tek o anladı” demişti.

Bugüne kadar liberallerin PKK eleştirilerini AKP basını dolayımıyla okuyorduk, görünen o ki, saldırı doğrudan gerçekleşecek ileride.

Gezi Ayaklanması’nı 1968’e sabitlemek, oradan formatlamak isteyenlerin de temel derdi, Kürd hareketi. Bedenin sömürgeleştirilmesinden dem vuranlar da, Kürd’ü liberal bir özgürlükçülüğe kapatmak isteyenler de, kimlikçi siyasetinin bir alt unsuru olarak Kürd’ü ehlileştirmeye niyetlenenler de, kendi kısa erimli siyasî kariyerine Kürd’ü âlet etmeye çalışanlar da bu tasfiyenin dolaylı ya da doğrudan bir parçası. İki gün önce Öcalan’ın uyarılarına rağmen Fethullahçılık yapıp, seçim gündeminde birden Kürdcü olanlar da bu tasfiye sürecine eklemleniyorlar kaçınılmaz olarak. Üstelik bu kişiler, iki gün önce “PKK Kürdistan coğrafyasının öznesi, burayla ne alâkası var?” diyorlardı, bugünse “buranın aslî öznesi odur” diyorlar. Kürd’ün bu hinliği görecek feraseti ve basireti yok zannediyorlar.

HDP, bugün, PKK’nin kendisini tasfiye etmek isteyen “1968”e karşı PKK direnci ile söz konusu 1968 arasında yaşanan bir kavganın sahnesi. Parti içindeki bir kısım sol özne, “Kürdler bizim sayemizde yüzlerini sosyalizme dönüyorlar” diyor, bir kısmı da “işçi sınıfının milliyetçi mengenede sıkıştığını” söylüyor ama nedense çalışma yapmak için Kürd mahallesine gidiyor. Demek ki burada temizlenmesi gerektiği söylenen milliyetçilik, Kürd’ün milliyetçiliği.

Sovyetler’i tasfiye eden 1968’in teoride ve pratikte eleştirilmesi şart. Aynı zamanda Sovyetler’in yıkılması sonrası onun pozitif ya da negatif yerine PKK’yi koyanların bu işlemi de eleştirilmeli. Ekonomi, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler ile ilgili malumatlarına Kürd’ü âlet edenler, sorgulanmalı. Tasfiyeciler tasfiye edilmeli, onlara karşı net bir sınır çekilmeli. Sömürülen işçilerin, halkların ve mazlumların mücadeleleri şeksiz şüphesiz, aslî, temel rahlemiz olmalı.

Eren Balkır
26 Ocak 2014

0 Yorum: