27 Aralık 2013

,

Şirket


AKP, devletin şirket gibi yönetilmesidir. Egemenler, böyle yönetilmesini emretmişlerdir. Şirket, mevcudiyeti gereği, anlamı itibarıyla, Allah’a şirk koşmak zorundadır. Şirk koşan, ortaklaşmayı bilmez, bilemez. O, zaten ortaklaşmamak için şirk koşmaktadır.

AKP’nin devletin şirket gibi yönetilen hâli olarak görmeyip onu kuru ve kaba bir devlet ve rejime indirgeyenlerin derdi şirketlere hizmet etmek ve onları aklamaktır.

Uzun zamandır kapitalistler, şirketlerin aile şirketinden çıkartılıp kurumsal yapıya kavuşturulması meselesini tartışıyorlar. Buna göre, tek kişinin, ailesiyle birlikte tüm süreçlere hükmetmesi yerine, yukarıdan aşağıya kurumsal bir yapının teşkil edilmesi, iktisadî açıdan bir zorunluluk olarak görülüyor. Fethullah operasyonu, bu kurumsallık içindir, ona içredir. Bu şekilde anlaşılmalıdır.

Operasyonun derdi, tasası, devletin şirket gibi, şirket olarak yönetilmesine karşı çıkmak değil, onu başka birimleri eşit gören belirli bir kurumsal yapıya kavuşturmaktan ibarettir.

Şirketlerin kişisel gelişim, yönetişim süreçleriyle becerdiği bir husus da çalışanlarını şirketin parçası kılmaktır. Onları şirket gövdesinin önemli birer uzvu olduklarına inandırmaktır. Böylelikle bir molada geçirilen zaman bile şirket içi ve şirket için harcanacak, kâr çoğaltılacaktır.

Bugün şirketler, birer küçük AKP; AKP de merkez holding olarak çalışıyor. “800 TL çok para” diyenlerin yönetici, müdür oldukları bu mekanizmada milyon dolarlar paradan bile sayılmayacak, ayakkabı kutularına zulalanacaktır.

Bu açıdan, “çalınan senin paran” demek, dedirtmek, tam da söz konusu ikna gayretine ortak olmaktır. Devletin malı denizse, insanları balık olduklarına inandırmak sorunludur. Şirketin yönetilme tarzı üzerinden kopan kavgada halkı şirketin batmamasına örgütlemek, tehlikelidir. Bu gayret, halkı şirkete daha fazla kul-köle edecektir.

“Ben de isterem”ci bir zihniyetin kitlelere empoze edilmesi, yanlıştır. Birilerinin oturup rüşvetin toplamını yurttaş sayısına bölmesi ve o yurttaşın, “AKP benden şu kadar çalmış” demesi, anlamsızdır. Hesap kitle, kolektif ve onların devrimi üzerinden yapılmalıdır.

Bugün sol, ne hikmetse, sokağa halkı değil, yurttaşı çağırıyor. Buradan motive ve mobilize edilen kitlenin politik bir niteliği yoktur. O politika, burjuva ufku asla aşamaz. Burjuva ufku aşamayana da komünist veya devrimci denmez.

Bugün “özgürlükçü cephe”nin öncüsü, Fethullah’tır. Bu cephenin solundan ya da sağından kervana dâhil olmak, devletin bekası için elzemdir. Şirket olarak devlet için mücadele etmek, devlet olarak şirketin desteklenmesi için zorunludur.

Fethullah’ın 2009’dan beri aslî yangısının devletin yönetimi meselesi olduğu açıktır. Burada devletin şirket gibi yönetilmesi hususunda bir ortaklaşma söz konusudur. Doğal olarak ihaleye fesat, yönetime fitne karışacaktır. Şirket genişledikçe, yerleştikçe, bedel ödemek zorunda kalacak, bu bedel, tabii ki halka ödetilecektir. Halk, şirketsiz işsiz, işsizken aç kalacağı korkusuna kul edilecektir. Bu, AKP ile ya da AKP’siz, mevcut rejimi bir biçimde konsolide edecektir.

Kurumsal yapıya dershaneleriyle iştirak etmek isteyen Fethullah ve CEO’ları kendilerine yer bulamayınca feryadı basmış, kirli çamaşırların ucu hafiften gösterilmiştir. Şirketin çok sayıda kirli işinden bir ikisi üzerindeki örtü kaldırılmıştır. Bu hamlenin şirketin bekasına zarar vermesi beklenemez. Hukuk, emniyet, meclis, buna göre ayarlanacaktır. Hele ki ömrü bu devlete hizmetle geçmiş, onun aparatı olan Fethullah’ın bu türden bir zararı göze alması mümkün değildir. Yaşanan, basit bir pazarlıktan ibarettir.

Fethullah’ın cemaatten hizmete, oradan da camiaya dönüştürülmesi, önemli işaretler veriyor. “Demokratik bir sivil toplum kuruluşu”ndan, şirketin hayır işlerini ve halkla ilişkiler çalışmalarını yürüten bir yapıdan, özerk kurumsal bir aşamaya geçilmiş, deprem gibi momentler üzerinden, halkın kılcal damarlarına ulaşılmış, bir Köy Enstitüsü ve Halkevleri türünden, mevcut devletin tahkimi için çalışmalar yürütülmüş, şimdi de “camia” denilerek, mevcut STK, bir parti olmayan partiye evriltilmiştir.

Doksanların sonunda “bize sol fethullahçılık lâzım” diyen Ufuk Uras’ın “parti olmayan partisi”, Fethullah şahsında devlete bağlanmıştır. Ancak bu bağlanma, AKP’nin ve Tayyip Erdoğan’ın tahakkümü ölçüsünde mümkün olamamıştır. Bu kesimin işleri bildikleri gibi yürütebilmeleri gerekmektedir. Müdahaleye, ortaklaşmaya ve çeşitliliğe kesinlikle kapalıdır. Aç kurtlar gibi parçalanması gereken bir av vardır orta yerde.

Tayyip Erdoğan’a şahıs olarak bakmak mümkün değildir. O, şirket olmaya mecbur kalan devletin aklı olarak düşünmek zorundadır. Kürt coğrafyasındaki TOMA’nın batıya gelmesi, oranın zaliminin de batıya taşınmasının ön işaretidir. Bugün Fethullah için kullanılan küfürler ve söylemler, PKK’ye söylenenlerle aynıdır (misal “paralel devlet”). Bu açıdan Sırrı Süreyya Önder’in “Bülent Arınç, bizim gruptaki bir arkadaşın açıklamasını aşırmış, onu okumuş” demesi doğaldır.

Fethullah’a sahip çıkmak tabii ki mümkün değildir, ama ona yönelik saldırının kitlesel harekete yönelecek saldırının işaretlerini taşıdığı görülmelidir. AKP’ye sahip çıkmak tabii ki mümkün değildir, ama ona yönelik saldırının, olası bir Fethullah-CHP-MHP ittifakında (buna Abdullah Gül de eklenmeli) halkın tepesine inecek balyozun şiddetine dair izler barındırdığı söylenebilir.

Fethullah’taki özgürlüğe sahip çıkmaya karşı, AKP’deki direncin arkasında duran milletin hassasiyetini anlamak elzemdir. İlkindeki özgürlük alanına yerleşmeye çalışmak, şirketin kapısına bağlanmak demektir. Milletin hassasiyeti ise devletin şirketleşmesine karşı bir dirence, halk iktidarı için bir yol açma iradesine örgütlenebilir. Bu aşamada dikine bir hat nasıl çizilir, ona bakmak gerekir.

Eren Balkır
26 Aralık 2013

0 Yorum: