“Merhaba
Baba… Benim için fazla endişelenme, burada tek derdim, daha fazla yararlı
olmak. Kendimi hâlâ özel olarak belirli bir risk altında hissetmiyorum. Refah,
son zamanlarda eskisine nazaran daha sakin.”
Rachel Corrie bu cümleleri babası Craig’e, Refah’tan,
Gazze Şeridi’nin güney ucundaki kasabadan, yazıyor.
Rachel’in Rachel Corrie Vakfı internet sitesinde
bulunan “son epostası”, tarihsiz. 28 Şubat’ta annesi Cindy’ye yazdığı son
epostanın hemen ardından yazılmış olmalı. Rachel, 16 Mart 2003’te bir İsrail
buldozeri tarafından katledildi.
Orduya ait buldozerin altında ezilmesiyle gerçekleşen
o acı ölümünün ardından Refah onun mirasını sahiplendi ve kendisini Filistin’in
binlerce “şehid”inden biri olarak kucakladı. Rachel, ona yakışır övgülerle
uğurlandı.
Rachel, savaş karşıtı ve sosyal adaletçi eylemlerin
merkezi olan Olympia şehrinde, ilerici bir ailenin içine doğdu. Olympia,
Washington Eyaleti’nin başkenti. Burada politikacıların yüreklerini nasır
bağlamıştır, ahlâken kararsızdırlar ve ABD hükümetindeki isimler kadar İsrail
yanlısıdırlar. Burada insanlar, iktidar ve nüfuz için kandırılıp dururlar.
Rachel’in ölümünden on yıl sonra ABD hükümeti hâlâ İsrail’in safında. Kısa
zaman içinde adaletin gerçekleşeceğini kimse ummuyor.
Mısır ve İsrail’e sınır olan Refah, bölgenin en fakir
mülteci kamplarının bulunduğu yer. Burası yıllardır manşetlerden inmiyor.
1987’deki Birinci Filistin Ayaklanması’nda (İntifada) gösterdiği kahramanlıkla
şehir, Gazze ve Filistin’in diğer bölümlerindeki kasabalar, köyler ve mülteci
kampları arasında bir efsane olarak öne çıkıyor. O dönem İsrail geri kalan
Filistinlilere kendince gerekli dersi vermek için Refah’ı bir sınav aşaması
olarak kullandı. Bu nedenle Refah’taki şehidler listesi en uzun listelerden biri.
Bu liste muhtemelen ileride daha da uzayacak. Refah’taki Mısır’a açılan
tüneller İsrail’in 2006’da Filistin’de yapılan demokratik seçimler ardından
uygulamaya koyduğu ekonomik ablukayı kırmayı bildi. Onlarca Refahlı çamur
tepelerinin altına gömüldü, Mısır’ın kanalizasyon şebekesi içinde boğuldu ya da
İsrail’in saldırıları sonucu ezildi. Bu insanların hâlâ bir mezar taşı yok.
Refah, kısmen kendisini kuşatan Slav, Atzmona, Pe’at
Sadeh, Gan Or ve benzeri yasadışı Yahudi yerleşimleri yüzünden çok acı çekti.
Refahlılar, güvenlik, özgürlük ve hatta uzun bir zaman yanı başındaki denize
gitme haklarından mahrum kaldılar. Böylelikle söz konusu yasadışı yerleşimler,
güvenliğin, özgürlüğün ve özel plajların keyfini çıkardılar. 2005’te
yerleşimler dağıtıldığında bile Refah, İsrail ordusunun baskısı, saldırıları,
Mısır’ın sınırlamaları ve ağır kuşatma şartlarına maruz kaldı. Ama özüne sadık
kalarak Refah, bugün de direnmeye devam ediyor.
Rachel ve üyesi olduğu Uluslararası Dayanışma
Hareketi’nden (UDH) dostları bu mücadeleyi takdir etmiş olmalılar ki, İsrail
ordusunun caniyane saldırılarına rağmen bölgeye geldiler. İngiliz Independent
gazetesi için muhabirlik yapan Justin Huggler 23 Aralık 2003 günü Refah’tan
şunları yazıyordu:
“Refah’ta
katledilen sivillerin hikâyesi kasabanın sınırlarını aşıyor ve her hafta
Kudüs’teki haber kanallarına ulaşıyor. En son Cumartesi günü on bir yaşındaki
bir kız çocuğu okuldan eve dönerken vuruldu.”
Huggler’ın makalesi şöyle bitiyor:
“Refah’ta çocuklar silâh sesine o kadar alışmışlar ki neredeyse onsuz uyuyamıyorlar.” Huggler, kendisinin de “silâh sesleri altında uyuduğunu” söylüyor.
Refah, evlerin yıkılması gibi kimi korkunç gerçeklere
tanık oluyor. “Refah’ın Yerle Bir Edilmesi” başlıklı 18 Ekim 2004 tarihli
raporunda İnsan Hakları Gözlem Merkezi insanı epey sarsan rakamlar veriyor.
Rapora göre, 2000-2004 yılları arasında İsrail Gazze’de 2.500 evi yıkmış.
“Bunların
yaklaşık üçte ikisi Refah’ta bulunuyor. (…) On altı bin insan, Refah nüfusunun
yüzde onundan fazlası, evlerini kaybetmiş, birçoğu mülteci durumuna düşmüş,
önemli bir kısmı ikinci ya da üçüncü kez evsiz kalmış.”
Yıkımlar, İsrail ordusunun operasyonlarını güvence
altına almak amacıyla geçitlerin genişletilmesine yönelik olarak
gerçekleştirilmiş. Bu noktada İsrail’in tercih ettiği silâh, Caterpillar D9
marka buldozer. Bu buldozerlere sıklıkla gece yarısı rastlıyorsunuz.
Rachel Corrie’yi ezen de aynı tipte, Amerika’da imal
edilmiş ve oradan alınmış bir buldozer. Bu buldozerler uzun yıllardır Refah’ı
terörize ediyorlar. Refah sokaklarındaki birçok duvarın Rachel’in resimleri ve
muhtelif grafitilerle bezeli olması şaşırtıcı değil. Refah, 16 Mart’ta yeniden
bir araya gelip Rachel’in onuncu ölüm yıldönümünü anıyor. Refah’ta bir ev
ayakta kalsın diye buldozere meydan okuyan bu Amerikalı kız hakkında coşkun
konuşmalar yapılıyor. On iki yaşındaki bir kız çocuğu, Rachel’e cesaretinden
ötürü teşekkür ediyor ve ABD hükümetinden çoğunlukla sivillere karşı kullanılan
silâhları İsrail’e vermemesini istiyor.
İşgalin en büyük yükünü Refah çekiyor, İsrail
ordusunun öfkesine en çok o maruz kalıyor. Refah’ın ve Rachel’in hikâyesi,
Filistin’de uzun yıllardır yaşanan o büyük trajedinin bir sembolü olarak
duruyor karşımızda. Ağustos 2012’de, El Cezire’de de yayınlanan, Ev Yıkımlarına
Karşı İsrail Komitesi raporu bu sürecin kısa bir özetini sunuyor:
“İsrail
hükümeti, 2011’de, Doğu Kudüs’te 22, Batı Şeria’da 222 ev yıktı ve yaklaşık
1.200 insanı evsiz bıraktı. Gazze’ye yönelik savaş süresince (Aralık 2008-Ocak
2009) İsrail 4.455 ev yıktı ve 20.000 Filistinliyi yersiz yurtsuz kılıp
kuşatmanın dayattığı sınırlamalara bağlı olarak bu insanların yeni ev
yapmalarını imkânsız hâle getirdi.” (Diğer raporlardaki rakamlar daha da
yüksek.) 1967’den beri işgal altındaki bölgelerde İsrail 25.000 ev yıktı ve
160.000 Filistinliyi evsiz bıraktı. Bu sayılar, ev yıkımları ile bağlantılı
çatışmalarda ölen ve yaralananlar da hesaba katıldığında, epey artıyor.”
Rachel Corrie, elinde megafon, üzerinde o turuncu
ceketiyle İsrailli buldozer şoförünü başka bir Filistinli evini yıkmasın diye
ikna etmeye çalıştığı esnada, yıkımlarla ilgili rakamlar epey yüksekti. İsrail
yanlısı Amerikan ve diğer batılı medya kanallarında eylemini karikatürleştiren
insanlık dışı haberlere ve İsrail mahkemesinin geçen Ağustos’taki herkesçe
beklenen kararına rağmen Rachel’in cesur eylemi ve sonrasında gerçekleşen
cinayet, Filistin-İsrail çatışmasının tam da merkezinde duruyor artık. Bu olay,
İsrail ordusunun acımasızlığını gösteriyor, Tel Aviv’deki yargılama sistemini
rezil ediyor, Filistinli siviller için koruma sağlama konusunda uluslararası
toplumun hatasını gün yüzüne çıkartıyor ve uluslararası dayanışma hareketinin
çıtasını daha da yukarıya taşıyor.
İsrail mahkemesinin geçen Ağustos’ta aldığı karar
herkesi ayıltan bir niteliğe sahip, bu karar İsrail’in kendine göre tesis
ettiği yargılama sisteminin ne bir Filistinli ne de bir Amerikalı için adalet
sağlayacak bir sistem olamayacağını söylüyor ve bu yöndeki hayallere bir son
veriyor. Kuzey İsrail’deki Hayfa Yerel Mahkemesi’nde aldığı kararı okurken
Hâkim Oded Gershon şunu söylüyor: “Ulaştığım sonuca göre, olayda buldozer
şoförünün herhangi bir ihmali bulunmamaktadır.” Bilindiği üzere, Rachel’in
ailesi bir dava açarak zararlar ve kanunî masraflar için bir dolarlık sembolik
bir tazminat talep etmişti. Gershon davayı reddetti, Rachel’i “makul olmayan”
bir kişi olarak resmetti ve yıllardır tanık olunan binlerce Filistinli
örneğinde görüldüğü üzere, bir kez daha saldırının kurbanını suçladı. “Onun
ölümü, kendi başına açtığı bir kazanın sonucudur” dedi. Hâkime göre, kanunî
korumayı hak eden o evlerin kolektif bir cezalandırma biçimi olarak yıkılması
da “makul” bir eylemdi. Esasında makullük, sadece İsrail’in işgaline ait
kurallar açısından makullüktü.
Rachel’in mirası, Gershon’un maskaralığa dönmüş
mahkemesinden bile daha uzun yaşayacak. Onun feda eylemi, bugün Filistin’deki
kahramanlık ve acıyla yüklü o büyük resmin içine kakılmış bir hâldedir.
Rachel, ölümünden yaklaşık iki hafta önce, annesine şu
cümleleri yazıyordu:
“Bence
Filistin’in özgürleşmesi tüm dünya genelinde mücadele eden insanlar için
muazzam bir umut kaynağı olabilir. Bence bu özgürlük, Ortadoğu’da ABD’nin
desteklediği, demokratik olmayan rejimler altında mücadele eden Arap halkına
muazzam bir ilham verebilir.”
Remzi Barud
19
Mart 2013
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder