04 Mart 2013

, ,

Marksist Feminizmin Sınırları

İnsanlığın kurtuluşu hedefine, dolayısıyla komünist hedefimize ulaşmak, o vizyonu somuta dökmek, kadınların kurtuluşu olmaksızın imkânsızdır. 

Milyonlarca, hatta nihayetinde milyarlarca öfkeli savaşçı, erkek üstünlüğüne karşı çıkmak ve temelden eşitlikçi bir toplum için mücadele etmek zorundadır. Kadın-erkek tüm komünistlerin, tüm kadınların ve tüm insanlığın kurtuluşuna kilitlenmiş güçlü bir kadın hareketinin, çıkışına yol açacak toplum içindeki bütün muhtemel çatlakları arayıp bulması gerekir.

Kısa süre önce Zora ve Ba Jin ile Eve Mitchell arasında Selma James ve Sylvia Federici gibi simaların da dâhil olduğu bir blog tartışmasını okuma şansı buldum. Bana kalırsa, Marksist feminizm içi bir eğilime dair bu tartışma, kadınlara, cinselliğe, yeniden üretim meselesine ve kurtuluşa yönelik belirli bir “işçici” yaklaşımın dar sınırları içinde boğulmuştu. 

Tartışma, esas olarak politika alanına hâlihazırda girmiş olan kadınlara yönelik zulmü ve üstyapı meselesini göz ardı ederken, bir yandan da kadınlara yapılan zulmü ücretli ya da ücretsiz işlere indirgiyor ve toplumdaki üretim ilişkilerine dair dar alana hapsoluyor.

Kanaatimce kadınların kurtuluşu, toplumun tüm yüzeylerine ait toplumsal ilişkilerin temelden dönüştürülmesi ile birlikte gerçekleşmeli ve ev işçiliği için ücretle ilgili ekonomik mücadele ile ücretli emek-ücretsiz emek üzerine dönen tartışmanın ötesine geçmelidir.

Bu noktaları şimdi biraz açmaya çalışayım.

Kurtuluş Nedir?

Mitchell, esas olarak iş yerine giriş taleplerini reddeden ve ev içi sınırlamalarından kurtulmayı isteyen ikinci feminizm dalgasının teşkil ettiği İş İçin Ücret okulunu eleştiriyor. Eleştiri, bu taleplerin sermaye içi emek-sermaye ilişkilerini değiştirmede hiçbir şey yapmayacağını söylüyor ve kadınları ücretli işçilere dönüştürerek, işsizler ordusunu etkin bir biçimde büyütüp işçilerin hayatını daha da zorlaştıracağını iddia ediyor.

Alternatif bir yaklaşım olarak Mitchell, kadının ev içinde yapılan işler aracılığıyla kapitalizm koşullarındaki toplumun işlemesinde belirli bir rol oynadığını söylüyor. Bu iş süreci toplumsal hayat için önemli, dolayısıyla, kadınlar kendilerine ücret ödenmesi yönünde talepte bulunmalıdırlar.

Genel tartışmaya göre, bu ücretsiz işler için ücret talebinde bulunmak, kapitalizmin olağan işleyişini rahatsız edecektir ve bu sebeple söz konusu talep reformist bir talep değildir (esasta bu talebin reformist olup olmadığına ilişkin dikkatleri başka yöne sevk eden sorular genel tartışmayı tayin etmektedir.).

Mitchell meseleyi şu şekilde izah ediyor:

“Ayrıca Ev İşleri İçin Ücret kampanyası ‘Eşit İşe Eşit Ücret’ talep eden kadınların kurtuluşu hareketinin zirveye ulaştığı noktada yürütülmüş ve bu kampanyanın kadınların işgücüne dâhil olması için gerekli fırsatı yaratacağı düşünülmüştür. Marksist feminizmin şiddetle karşı çıktığı bu talep saf anlamda ekonomik bir taleptir. Marksist feministlere göre, bu tarz bir strateji, sermayenin ek işgücü yaratmak suretiyle feminist hareketi sindirmesine imkân sunacaktır. Alternatif olarak öne sürülen Ev İşleri İçin Ücret talebi ücretsiz ev içi emeği için sermayeyi kârdan ödün vermeye zorlayarak onun yıkımını hızlandıracaktır.”

Zora, Mitchell’in konumunu eleştiriyor ama birçok fakir kadın (ağırlıklı olarak uluslararası düzeyde beyaz olmayan kadınlar) ücretli emeğe mecbur edilirken, kadınların hem işgücünün hem de ilk planda işgücünün çalışmasına imkân veren üretim ilişkilerinin yeniden üretilmesi için önemli bir kaynak olarak nasıl sömürüldüklerine dair Federici’nin yaptığı analizde hâlâ belirli bir değer buluyor.

Zora, ev içi iş ücreti üzerine kurulu stratejiyi eleştiriyor ve bu stratejinin hâlâ kapitalist ilişkiler içinde kaldığını iddia ediyor. O, daha çok Federici’nin ABD’deki fakir siyah kadınlara ve gelişmekte olan ülkelerdeki beyaz olmayan kadınlara dönük analiziyle ilgileniyor. Zora ve Ba Jin, siyah kadınların yeniden üretici gücünün kadınların ev içine daha fazla hapsedilmesi oranları ve refaha yönelik reformlar aracılığıyla boğulan ve kontrol altında tutulduğuna ilişkin kimi ilginç noktalara işaret ediyor. Zora sonrasında, Marksist feminist hareketten beslenen analizi üzerinde yükselen strateji meselesini gündeme getiriyor. Örneğin şunları söylüyor:

“Bu tespitin ABD’deki siyah feminizmle ne ölçüde bağlantılı olduğu sorusuna ilişkin olarak, bence siyah kadınların ve siyah feministlerin, kendi kurumlarına geri dönen işçilerin ya da öğrencilerin yeniden üretimi olup olmadığına bakmaksızın, yeniden üretime dayalı emeklerinin nasıl sermayeye dönüştüğü meselesini belirli bir stratejiye dökmeleri gerekir. Bu noktada kadınlar, sahip oldukları yeniden üretim güçlerinin nasıl çalındığına ilişkin hesaplar da önemli değildir.”

Bence Zora’nın kurduğu yapının strateji meselesine daha fazla dayanıyor olması daha uygun olurdu.

Her iki makale de kadınların ezilme yöntemleri ile ilgileniyor ki bu gerçekten önemli bir husus. Ancak makalelerde kadınların kendilerini nasıl özgürleştirecekleri meselesine pek değinilmemiş. Ne için savaştığımız ve kurtuluş için gerekli araçların neler olduğuna dair gerçek ifadelere maalesef rastlayamıyoruz.

Nihayetinde benim kanaatime göre, komünist bir bakış açısı üzerinden kadınların kurtuluşu, her kadının doğal kaynakların insanî bilgi ve teknoloji ile birlikte ortaklaşa paylaşıldığı bir toplumda kadının tüm insanî potansiyeline ulaşabilmesi için gerekli kapasitenin açığa çıkmasına ihtiyaç duyar.

Bu amaç doğrultusunda kadınların geleneksel rollerinden, yani çocuk doğurma, büyütme gibi rollerden ve diğer ev içine ait rollerden kopmaları gerekmektedir.

1970’lerden beri küresel kapitalizmin yaşadığı gelişmeye, ayrıca ilgili dönemde geleneksel ilişkilere karşı kadınların verdiği mücadeleye bağlı olarak söz konusu gelenekten ciddi bir kopuş gerçekleştirilmiştir.

Ev İçi İşler İçin Ücret talebi üzerinden yükselen eğilimin, kadınların evden ve evdeki kendi faaliyetinden kopmasının kadınları özgürleştirmediği ve kapitalizmi yıkmayacağına dair tespiti doğrudur. Ancak ayrıca doğru olanla birleşmemek de politik açıdan yanlıştır. Bizim için gerekli olan, böylesi bir talebi kadınların kurtuluşuna dair komünist bakış açısı içerisine yerleştirmektir.

Bizler, geleneğin zincirlerinden kurtulmak ve insanlararası yeni bir eşitlikçi ilişki tesis etmek için mücadele ediyoruz. Bu ise kadınlar gerçek manada hür olmadıkça ve özgürleştirilen bir toplumun tüm yüzeylerine katkı yapamadıkça mümkün değildir.

Kurtuluş Politika Aracılığıyla Gerçekleşir

Zora, Ba Jin ve Eve arasındaki tartışma, Marksist feminizmin mevcut fiilî mücadeleye nasıl tatbik edilebileceğini anlatma noktasında başarısızdır. Esasında Marksist feminizmin fikirleri eylem alanlarının dışındaki kadınların geniş kesimleri arasında asla rağbet görmemiştir.

Ayrıca kapitalizm koşulları altında patriyarka koşullarına karşı kadınların geliştirdiği öfke ve direnişin zeminini tarihsel planda teşkil eden ve söz konusu öfke ve direniş imkânlarının oluşmasına sürekli katkı sunan gerçek bir dizi politik fay hattı mevcuttur.

Burada ben, esas olarak yeniden üretim özgürlüğü ve kürtajdan bahsediyorum.

Bu husus, toplumda bir barut fıçısı olarak varlığını muhafaza etmektedir. Yeni komünistler, ilgili alana hiçbir zaman bir politik müdahale zemini olarak bakmamışlardır. Oysa yeni komünist solun “ileri itmek” istediği, kadınların kendiliğinden faaliyetleri, söz konusu özel mücadelede giderek daha fazla görünür olmaktadır.

Bugün hem yasal düzlemdeki girişimler hem de bağnaz kesimin fizikî saldırıları üzerinden kürtaj hakları ciddi bir tehdit altındadır.

Kadınlar ise bu duruma her yerde kürtaj klinikleri açmak için seferberlik ilân ederek cevap veriyorlar.

Virginia, kısa süre önce vajina muayenesi aracılığıyla kadınların bedenlerine fiilî bir savaş ilân eden berbat bir yasaya tanıklık etti. Bu yasa, binlerce kadının eyleme geçmesine neden oldu.

Yüksek mahkemede kürtajla ilgili Roe’nun Wade’e karşı açtığı davaya yönelik de ciddi tehditler savruldu. Bu türden saldırılar, demokratların oylarının artmasıyla sonuçlandı.

Komünist ajitasyon, bu türden meselelere neden daha fazla yoğunlaşmıyor? Hareket hâlindeki insanların olduğu politik alan olarak reel politika ile neden daha fazla ilgilenmiyoruz ve bu insanları komünist bir vizyon ile neden kazanmıyoruz?

Marksist feminizmde bu mücadeleye her daim tiksintiyle yaklaşılmıştır. Muhtemelen bunun nedeni, ilgili mücadelenin katı manada bir “işçi sınıfı” mücadelesi olmamasıdır. Ancak bu, bana göre, her şeyi daraltıcı biçimde emekle sermaye ilişkisine indirgeyen katı bir Marksizm türüdür. Bence söz konusu yaklaşım hatalıdır. Bir devrim, dar anlamda ekonomik bir eylem değil, gerçek dünyevî işbirliklerini, bilinçlenmeyi ve politik mücadeleleri içeren karmaşık bir mücadeledir. Reel politikayı göz ardı ettiğimizde kendimizi tecrit etmiş olacağız.

Nat Winn
25 Şubat 2013
Kaynak

0 Yorum: