04 Mart 2013

, ,

Leyla Halid

İşgal terörizmdir, mülteci olmaksa cehennemde yanmak gibidir.
Vatanınızın elinizden alınması bir suçtur.
Bir özgürlük savaşçısı olmak ise kurtuluştur.

[Leyla Halid]

 

Filistin mülteci kampında yürürken bir köşeyi döndüğümde bir duvar resmiyle karşı karşıya kaldım. Resimdeki yüz tanıdıktı, ama bir anda çıkartamadım. Filistinli dostum “o Leyla Halid” dedi. Filistin’i ziyaretim süresince yanında kalacağım aileyle buluşmaya gidiyordum. Aynı resmin yeni ailemin evinin girişinde de olduğunu gördüğümde hafif bir gülümseme belirdi yüzümde.

Benim için ailesinden uzak olan sadece dört yaşındaki bir genç kızın tümüyle kendisinin kontrolü dışındaki kimi olaylar yüzünden zorla evden çıkartılmasını tahayyül etmek bile oldukça güçtü. 

Leyla’nın hikâyesi, Hayfa’da, Nekbe süresince 1948’de İsrail’in oluşmaya yüz tuttuğu bir dönemde başlıyor. Lübnan’dan gayrı kaçacak yeri olmayan bir ailenin küçük kızı. Binlerce aileyle birlikte Lübnan’a gidiliyor. Çoğunluğu kadın ve çocuk, onca insan çalıştırılmak ya da katledilmek için toplama kamplarına gönderiliyor.

Filistin dışında verilen tarih derslerinde Nekbe’nin hikâyesi asla öğretilmiyor, o da dersin verildiği okul ayakta kalıp kullanılmaya müsait olma şansına sahipse.

Nekbe, en iyi ifadeyle bir etnik temizlik denemesi ve tam bir felâket. Bugüne dek hep inkâr edilmiş. Önceden planlanan bu saldırı, 1948’de bir halkı yerinden etmek, ezmek ve susturmak amacını güdüyor, üstelik bu amaç bugün de fiilî olarak gözetiliyor. Nekbe, söz konusu işleri yapmak için ortaya konulmuş bir yöntemden ibaret.

Leyla Halid, 1948 öncesi Filistin tarihini kitaplardan öğreniyor, sonrasında ise halkının acı tarihini bizatihi kendi tecrübesiyle yaşıyor. Doğum günü ulusal bir yas gününde kutlanıyor. Gençlik yılları boyunca doğum gününü hiç kutlamıyor ve anavatanına dönene dek kutlamayacağına dair kendisine söz veriyor. Hayfa’dan zorla çıkartıldıktan sonra Halid ailesinin evi ve işi elinden alınıyor, ailenin Lübnan vatandaşı olması reddediliyor ve sürgün olarak yaşamaya başlıyor. Leyla’nın babası on sekiz yıl boyunca, ölene dek, Filistin’e dönmeyi düşlüyor. Bu babanın kızı, babasını ve ulusunu yüzüstü bırakmayacağına ant içerek, bu düşü tüm gücüyle gerçekleştirmek için çalışıyor.

Bir bakıma Leyla, Lübnan’daki mülteci kamplarının sınırları içinde yaşamayarak ve gerekli eğitimi almış olarak büyüdüğü için talihli sayılabilir. Leyla, kendi otobiyografisinde bu yönlerinin zihnini biçimlendirip geliştirdiğini ve kendisini bugüne getirdiğini söylüyor. Sınıflı toplumun nasıl ilga edilip yerine sosyalizmin nasıl getirileceğini anlaması için gerekli ideolojiyi yükleniyor ve halkının İsraillilere karşı verdiği mücadelenin her şeyden önce anti-emperyalist bir mücadele olduğunu kavrıyor. Leyla’nın devrimin ihtiyaç olduğunu fark etmesine, erkek egemen bir hareket içinde kadınların rolü ile zulme karşı mücadelesinin kesiştiğini söylemek gerekiyor. O, kitabında aşırı ahlâkçı gerici kesimlerin kendisini “gelenekleri çiğneyen” ve “tahrik edici” bir kişi olarak gördüğünü söylüyor. Leyla bu durumu kadınlığa ait bir parodi olarak nitelendiriyor.

On dokuz yaşına geldiğinde Halid, Lübnan’da bir geleceğinin olmayacağını düşünüp, 1963’te Kuveyt’e gitmeye karar veriyor. Kısa bir süre sonra da Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) kuruluyor. FKÖ, giderek bürokratik ve orta sınıf bir örgüte dönüştükçe daha fazla sayıda Filistinli Fetih’e katılıyor. Yeni bir hareket doğuyor ve silâhlı mücadele, kurtuluş, özgürlük ve özsaygı için yegâne yol olarak görülmeye başlanıyor.

Leyla 24 yaşındayken 1969’da Filistin mücadelesi için bir ikonaya dönüşüyor. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) üyesi olarak söz konusu yıl içinde bir Boeing 707 uçağının kaçırılması olayına katılıyor. Filistin devrimci mücadelesini politik harita içine dâhil etmek amacıyla yapılacak üst düzey eylemler serisinin ilkinde Leyla, Roma’dan Atina’ya uçan Trans Dünya Havayolları (TWA) uçağını kaçıran grubun içinde yer alıyor. Uçak uçuşu esnasında Filistin’in üzerinde uçarken Leyla sürgünden beri ilk kez görüyor anavatanını. El sallıyor ülkesine ve uçak Suriye’ye indikten sonra isteğini kırmadığı için pilota teşekkür ediyor, şaşkınlığını gizleyemeyen pilot konuşamıyor ve ikinci pilot araya girip “hiç önemli değil!” diyor. Bir tek kişinin bile burnu kanamıyor. Plan dâhilinde olmamasına karşın sonrasında uçak havaya uçuruluyor. Halid, olay ardından halkına yönelik suçlarla ilgili olarak bir konuşma yapma imkânı buluyor.

Leyla Halid, ilk uçak kaçırma eylemi ardından FHKC’nin merkez komitesine seçiliyor, yükümlülükleri artıyor ve İsrail devletinin resmî havayolu şirketi EL-AL’a ait bir uçağın kaçırılması görevi için eğitim görüyor. Bir sonraki yıl ikinci uçak kaçırma girişiminde bulunuluyor ancak sonuç çok farklı oluyor. Leyla yakalanıyor ve Amsterdam’dan New York’a giden ama sonradan yönünü değiştirip Londra’ya inen uçaktan çıkartılıp İngiliz polisine teslim ediliyor. Yoldaşı Nikaragualı Patrick Arguello uçakta şehit düşüyor. Mecali kalmayıncaya kadar işkence görüyor, direnecek gücü tükenene dek dövülüp eziliyor. Kanaatine göre, sırf kendisini medya önünde sergilemek istemeleri sebebiyle ölümden kurtuluyor. Aslan inine götürülmek için bir İsrail uçağına bindiriliyor. 1948’den beri ülkesine ilk kez gidebildiği için mutlu oluyor ve FHKC üyesi olmaktan gurur duyduğunu söylüyor.

Bugün Nekbe’den 64 yıl sonra Filistin mücadelesi önde gelen bir anti-emperyalist mücadele olarak varlığını sürdürüyor ve Filistinli kadınlar kendilerini, ailelerini, halkını ve ulusunu emperyalizmden kurtarmak için verilen mücadelede büyük bir rol oynuyorlar. Amman’daki evinde verdiği 2009 tarihli mülâkatında şunları söylüyor:

“Nerede işgal varsa orada her zaman direniş de vardır. Bu direniş, her zaman kendi şekline ve araçlarına sahiptir. Bence bu (sakin) durum pek fazla sürmez. Bizim halkımız, uzun yıllara dayanan bir mücadele deneyimine sahiptir ve bu durumun böyle devam etmesini kabul edemez. Bir gün direniş tekrar patlak verecek. Hangi yoldan gerçekleşecek bu, bir şey söyleyemem ama o gün mutlaka gelecek.”

2010’da “Uluslararası Kadınlar Günü Üzerine Filistinli Devrimciler” isimli etkinlikte Leyla, Filistinli kadınların tüm Filistinlileri birleştirmede ve İsrail hapishanelerindeki yüzlerce Filistinli kadının savunulmasında ne kadar önemli olduğunu söylüyor. Leyla, bu mapus Filistinli kadınları işkencenin ve işgalin tatbik ettiği zulmün fizikî delili olarak resmediyor ama ayrıca onları mapus kadınları tersten Filistin için hayatlarını verenler için gerekli cesaretin, direncin ve umudun örnekleri olarak görüyor.

Leyla’nın kadınlar gününde verdiği son mesajı, Batı Şeria ve Gazze’deki ayrışmaların ve hizipleşmelerin kötü yönde etkilediği Filistinli kadınları hedef alıyor. İşgalin yol açtığı korkuya karşı verilen mücadeleyi güçlendirecek birliğin kabulünün söz konusu durumu ortadan kaldıracağını söylüyor. Mevcut politik momentte en önemli meselenin işgalin uyguladığı terör karşısında insanları birleştirmek olduğunu, birliğin esas temelinin işgale karşı mücadele etmek olduğunu haykırıyor. Ona göre, Filistinli hizipler üzerinde demokratik ve sivil araçlar yoluyla baskı uygulayarak söz konusu birliğin gerçekleştirilmesinde kitlelerin rolünün kavranması çok önemli.

Gail MacKenzie
Mayıs 2012
Kaynak

0 Yorum: