05 Ekim 2012

,

Savaş Naraları


BBC’de Türkiye’nin muhalif unsurlara askerî eğitim ve lojistik destek verdiği söyleniyor. Geçen sene aynı BBC, konuk ettiği Davutoğlu’nu “hadi artık girin şu Suriye’ye” diyerek ikna etmeye çalışıyordu. Davutoğlu ise, “tamam olur ama kitlesel destek lâzım, milleti, coğrafyayı hazırlamak lâzım” mealinde laflar ediyordu. Çatışmaların yoğunlaştığı Akçakale sınırında herhangi bir önlem bilerek alınmadı, Antep saldırısı ile ilgili istihbarat için de aynı şeyler söyleniyordu. Nihayet bomba düştü, gariban beş kişi devletin ilahi bekası adına, şehid düştü. Devletin birliği, dirliği ve diriliğine “şehadet” ettiler. Ak Partililerin dediği gibi, şehadet yüksek mertebeydi ve bu tip durumlara kızmamak gerekiyordu.
Savaş medyasının yereldeki parçası olan, emperyalizm uzantısı, Fox TV ise patlayan bomba ardından, yalan söylüyor ve Suriye’nin muhalif unsurlara Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı iddiasını çürütmek için Akçakale’de muhalif Hür Suriye Ordusu militanlarının olmadığını iddia ediyor. Ama bir başka kanalın, Show TV’nin muhabiri, Akçakale sokaklarında bu militanlardan biriyle mülâkat yapıyor. Sınırdaki çatışmada daha kimin, ne attığı belli olmaksızın, herhangi bir inceleme bile yapılmadan, Suriye bombalanıyor.
Fox TV verdiği yalan haberin devamında, savunma sanayinin ne denli güçlü ve ne kadar “Türk” olduğunu övünerek yansıtırken, topçu birliklerinin neden Akçakale’ye top mermisi fırlatan noktadan kilometrelerce uzağı bombaladığını izah etmiyor. Kuzeye açılacak tampon bölge konusunda önceden “ayar” çekilmiş oluyor. Yıllar önce İsrail devletini selâmlamak (ve her daim selâmda durmak) için kurulmuş olan Hürriyet gazetesi, Suriyeli askerlerin katili olduğunu kabul ediyor ve “Tel Abyad’ı vurduk” diyor. Geçmişte olduğu gibi bugün de, “Türklerin Türkiye’si” adına, başkalarının iradesine karşı olduğunu beyan etmiş oluyor.
Başbakan, bu uşaklarına olan güveniyle, “ölen yurttaşlarımızın intikamını fazlasıyla aldık” diyor utanmadan. Oysa beş garibanın kanı onun kurşungeçirmez gömleğinde, daha kurumadı.
Bombayı atanın Suriye olması doğal, çünkü sınır namına bir şeyin kalmadığı bir coğrafyada kendiliğinden, doğası gereği, kendi düşmanının sığındığı yere ateş ediyor Esad güçleri. Ama bir yandan da düşenin havan mermisi olması ihtimalinden de söz ediliyor, eğer böyleyse ateş eden Suriye ordusu değil. Ama Akçakale halkı hakikati görüyor ve hedefe valiyi ve hükümeti koyuyor. Öfkesini ona karşı bileyliyor. Batıdaki eylemciler gibi orada da halka aynı gaz sıkılıyor.
Türk CNN’ni ise Akçakalelilerin hükümete yönelik serzenişini sansürlüyor. Aldıkları maaşın hakkını vermeleri gerek tabiî.
Ve esas olarak tezkerenin çıktığı gün itibarıyla haberlerde Apo’nun İmralı’dan Suriye Kürtlerine “askerî güç oluşturun” emri verdiği söyleniyor. Demek ki tersten şu iddia edilebilir: bu tezkere Kürd’’ün iradesi hilafınadır, bu iradeyi kırmak içindir. Aylardır Apo’ya dair tek bir haber çıkmaz iken, böylesi bir günde bu haberin servis edilmesi, niyeti ifşa ediyor: aslolan toprak genişletme, fetih, “büyük Türkiye” ya da İslam birliği değil. Suriye Kürdlerinin serbestiyet alanına son vermek. MHP’nin destek vermesinin nedeni de burada. Gocuklu celep kaldırınca sopasını ve kükreyince “bozkurt sürüleri bunlar, biz eşref-i mahlûkatız” diye, hemen geçti MHP hizaya. TC, MC oluverdi birden.
Bazı Müslümanların ve bazı Türklerin sandığı gibi hedef ne 2023 ne 2071, ne ümmetin birliği ne de Türk’ün dünyayı fethidir. Hedef bugündür, bugünde emperyalist ve Siyonist odaklara karşı ya da değil, ortak her tür iradenin kırılmasıdır. Tüm bu masallar ve yalanlar, milleti ve ümmeti efendilerin suç ve günahlarına ortak etmek içindir.
PKK’ye karşı hazırlanan tezkereyle ilgili görüşmenin yapılacağı gün böylesi bir saldırı tümüyle tesadüf olsa gerek dolayısıyla.
Aynı gün Ak Parti ideolojisi ile yazılıp çekilen Kurtlar Vadisi’nde Polat Alemdar’ın adamları Suriye büyükelçiliğini basıp elçiye işkence ediyor.
“Bana oyuncu olmamı Yılmaz Güney söyledi” deyip övünen Ali Sürmeli’nin canlandırdığı tip “örgütçü”lere “posta” koyuyor. Birkaç gencin içleri gıdıklanıyor, kanları kaynıyor.
Türklüğü ve Müslümanlığı onlara asla ve kat’a ait olmaksızın, mülk edinenler millete ve ümmete hamaset edebiyatı satıp duruyorlar.
“Kürd”, bu edebiyat karşısında tüm kötülükleri ve engelleri çağrıştıran bir imge olarak örgütleniyor.
Tüm bu gelişmeler, Türk başka bir millet, Müslüman’ın başka bir din üzerinden inşa edildiğini aşikâr ediyor. Kürd’e biraz da bunu açık ettiği için kızılıyor. “Kürd” oyunun bozulduğu nokta, dilin sürçtüğü yer, zaafların göz önüne serildiği gün… Kürd biraz da efendilerin güçsüzlüğünün aynası. Kırılması bu yüzden.
İsrail hiç yenilmemiş tarihte. Hizbullah onun yenilebildiğini ispatlamış. Bize ise rant kavgalarının döndüğü Fenerbahçe’nin tarihte ilk kez bir Alman takımını yenmesiyle övünmek düşüyor! Hizbullah’ın sağlı sollu tasfiyenin eşiğinde olduğu momentte, çöktüğümüzde yara bere olacak dizlerimiz için merhemler öneriliyor. “Rant kavgalarından arta kalıp yere dökülecek kırıntılarla idare edin” deniliyor.
“Herkes Türk olsun” demekte bile iyi niyetli, saf, hakiki bir yan var. Zira bunu söyleyen kişi, Türklüğün imanlı, hakiki, gururlu ve hayırlı olduğunu düşünüp herkesi buna ortak olmaya çağırıyor. Türklükle ya da Müslümanlıkla aidiyet değil, mülkiyet ilişkisi kuranlarda ise bu iyi niyet ve samimiyet noksan. Onların ortak olana dair, içre ve içinden gelen herhangi bir inancı, fikri ya da zikri yok. Ortak olana düşman oldukları, böyle eğitildikleri, bu amaçla muktedir kılındıkları için efendilerine hizmette kusur etmemekteler. “2071’de Afrika ve Avrupa da Türklerin olacak” masalına kanıp bugün parsayı toplayacağını zannedenler, Türklüklerini ve Müslümanlıklarını, bugünün gerçeği üzerinden, gözden geçirsinler. O göz, o gözde fer kaldıysa… Unutmasınlar ki attıkları savaş naraları karşısında ortak olmaya, ortak mücadeleye, ortak yaşamaya mecbur olan mazlumların bir Allah’ı, o Allah’ın da bir hesabı var.
Eren Balkır
4 Ekim 2012

0 Yorum: