23 Ağustos 2012

Ak Parti’nin Tağut Rejimi


1
Türk devleti, milliyetçiliği Batı’da Arnavut, Elen doğuda Ermeni’den öğrenen asker ve bürokratların yedek Yahudi devleti olarak kurdukları bir yapıdır. Burada söz, yetki ve karar kudreti Batı Anadolu’nun batılılarla çıkar ilişkilerine sahip olan tefeci-bezirgân kesimindedir. Sonrasında ise, en fazla, bu kesimle bir pazar ve kudret kavgası verilebilmiş, bu kavgada hep kurucu iradenin sözü, yetkisi ve kararı tayin edici olmuştur. Menderes-Özal-Tayyip çizgisi ise bu ortadaki rant mekanizmasına Osmanlı’da güçlendirilen ve bugüne gelen, İsrailiyyat’tan beslenmiş bir tasavvufî geleneğin belirlediği tarikatların ve cemaatlerin ortak olmasını ifade eder. Eni sonu tağut rejiminin bir kalesi, kamalı, cephaneliği ve mevzii olarak devlet olduğu gibi orta yerde durmakta, ona hiç dokunulmamakta, pay isteyenler efendilerin kudretine ortak olmak istedikleri için pay talep etmektedirler. Ama efendilerin sömürü ve zulmü tüm çıplaklığı ile uygulanmaya devam etmektedir.
2
Bugün Gaziantep saldırısı üzerinden bu ilin milletvekili Şamil Tayyar, “saldırı Şam’daki bombalı saldırının intikamıdır” diyerek, kendi devletinin Şam’daki saldırının suç ortağı olduğunu ikrar etmiştir. Şamil Tayyar, öte yandan ilin emniyet müdürünün ayağını kaydırmak adına açıklamalarda bulunmakta, “bu adam bizi, işadamlarını ve bürokratları dinleyeceğine, teröristleri takip etmeliydi” diye hedef göstermektedir. Bu cümleden birkaç dakika önce de Ak Parti’nin bürokrat vesayetini kırdığından bahsetmektedir. "Feveylün lil musallin" denilebilecek bu bürokrat ve eşraf, İslamî sosa batırılmış cumhuriyet kadrolarıdır. Müslüman hareket, Tayyar gibiler nezdinde, kendisine onca yıl zulmeden devlet ve tağutî rejim karşısında diz çöktürülmüştür.
3
Antep saldırısı, savaşın bu tağut rejiminin bir kalesi olarak devlete ve devlet ile halk arasındaki bağa yönelik gerçekleştirilmiş gibi görünmektedir. Kürtaj üzerinden, “bu ülkede her şeyden ben sorumluyum, her şey benden sorulur” diyen Tayyip, dolayısıyla, saldırının birinci dereceden muhatabı ve suç ortağı olmalıdır. Ülkenin çeşitli illerinin cami avlularına taşınan asker cenazeleri Ak Parti ve onun korumalığında olan devletin tağutî gerçekliğinin birer eseridir. Öfkenin kılıcı oraya doğru bileylenmelidir.
4
Devlet, batı karargahlarında geliştirilen kontrgerilla talimnamelerini Kur’an misali hatmederek hareket etmekte, işin propaganda ve ajitasyon kısmını boş geçmemektedir. Yukarıdan aşağı zalimane bir içerik ve biçimle tüm tarihsel-toplumsal değerler, algı, bilgi ve iman yeniden teşkil edilmekte, kurulmakta ve an be an halka dayatılmaktadır. Devlet, her zamanki gibi boşluk, kırılma, sekme, yanlış, zaaf vb. tanımamakta, gerçekliği insanlara bu şekilde takdim etmeye çalışmaktadır. Devletin bu gayreti, nihayetinde, halktaki irade kırılmasına denk düşer ya da bu iradenin kırılması içindir.
5
“Şehid”, propagandatif düzeyde bu tağutî rejim tarafından en fazla istismar edilen kavramdır. Devlet, söz konusu kontrgerilla talimnameleri uyarınca, geçmişte korucu ordusu teşkil etmiş, uzun süre onları şehid olarak saymamış, maaş bağlamamıştır. Ama bugün görüyoruz ki bir yaşındaki bir bebeğin vefatı dahi “şehadete erdi” sözü ile karşılanmaktadır. Şehadet, Allah’ın birliğine tanıklık etmekse, demek ki burada Allah olarak görülen, devletin ta kendisidir. Bu iman, yukarıdan aşağı doğru kurulmuş bu İslam algısı, esas olarak mal-mülk derekesinde halkta mevcut olan korkuya dayanmaktadır.
6
Kimi ilahiyatçılar, Alâk Suresi’ndeki “insan […] azar” ifadesini bugünün koşullarına uygun olarak yorumlamakta ve “burada müşrikler kastedilmektedir” deyip, bugün mal-mülk üzere azgınlık edenleri temize çıkartmaktadırlar. Özü itibarıyla bu mal-mülk düşkünlüğü Tayyip’in ağzında şu şekle bürünmektedir: “Suriye’de bizim bir kalemiz, toprağımız var, oraya yönelik saldırı olursa, bize saldırılmış sayarız, biz NATO üyesi olduğumuza göre, bu saldırı, aynı zamanda NATO’ya yapılmış olacaktır.” Bu “NATO İslam’ı”, halkın hücrelerine ellerindeki üç kuruşluk malı muhafaza etme derdi üzerinden yedirilmektedir.
7
Antep saldırısı üzerinden yapılan tüm açıklamalar, devleti birlemek amaçlıdır. İskenderun’daki asker cenazesinde ölen askerin eşi, “niye oraya gönderiyorlar ki, bunun hesabını versinler” diye ağlamaktadır. Bu gözyaşı, tağutî rejimin kibri ve öfkesi karşısında buhar edilmektedir. Halkın acısı ve çilesi üzerinden rejimin kaleleri pekiştirilmek istenmektedir.
8
Tayyip, kendi merhume teyzesinin cenazesini bile siyasî bir şova, mitinge dönüştürebilmektedir. Düne kadar mehepelilere laf söyleyen bu zat, verili durum itibarıyla, camileri kışlaya, nihayet, çevirmiştir. Bu dönüştürme işlemi, genelkurmayla imzalanan protokolün bir karşılığıdır.
9
Mehepe, milliyetçiliği “update” edip küreselleşmenin nimetlerinden faydalanma eksenine kaydığına göre, sağ siyasetin tekâmülü tamamlanmıştır.
10
Haksöz ekibi, Suriye’de öldürülen Türk Müslümanlar için Hacı Bayram Camii’nde cenaze namazına duracak. Şehadet, Allah’ın birliğine tanıklık etmekse, burada birlenen “Allah”, mecazî olarak, Türkiye devleti ve onun küresel bağlarıdır. Birlik buradadır. Dağılma ve ayrışma hâlinde halka kendisinin elindeki malı mülkü kaybedeceği korkusu salınmaktadır.
11
Bin yıldır “el kârda, gönül yarda” diyen tasavvufî İslam, örnek olarak, bir kanalda yayın yapan Sadık Yalsızuçanlar nezdinde, bugüne “update” edilmektedir. “Kalvinist, Protestan takısına ihtiyaç yok, bu zihniyet, bizde bin yıldır vardı zaten” denilmektedir. Bu tip yayınlar eşliğinde İslam algısı ve bilgisi, Tayyibî-tağutî rejimin güncel ideolojik ihtiyaçlarına göre ayarlanmaktadır.
12
Mısır cumhurbaşkanı, gençlere "sokakları temizleyin" talimatı vermektedir. Temizlenen, devrim ve izleridir. Haber kanalları, Antep’teki saldırı ardından belediyenin hummalı bir çalışma ile saldırının izlerini temizlediğini, olağan huzurlu ortamın yeniden tesis edildiğini söylemektedir. Silinen izler devletin günahlarıdır.
13
Ortadoğu’da genel olarak devrimlerin tüm izleriyle birlikte silindiği söylenebilir. Mesele, tek başına petrol ve gaz akışı, güvenliği meselesi değildir. Halkların iradeleri kırılmaktadır. Silme işlemi, bir daha devrim olmasın, akış bozulmasın, düzen sarsılmasın, pazarlar ve banka transferleri ve bilcümle petrodolar çantalarının geleceği güvence altına alınsın diyedir.
14
Tağutî rejimlere karşı mücadelenin amacı, halk cisminde Allah’ın, Allah’ın isminde halkın iradesini hâkim kılmaktır.
15
Rantiye, siyasiye ve ilmiye açısından bugün tüm tarikatlar, istisnasız, devlet denilen tağutî rejimin cumhuriyetle birlikte yeniden kurgulanmış bileşenleridirler. Menzil Tarikatı’nın geçmişte Özal ile bugün de BBP ve oradan batı istihbarat odakları ile ilişkisi, bilinen bir gerçekliktir. Devletle kurulan ilişkilerin ekonomik ve sosyal anlamda kullanılması sonucu tarikatlar, zulüm ve sömürü gerçeğinde, devletin birer payandasına dönüşmüşlerdir. Bugün Şerif Mardin tıyneti ile tarikatlara sosyolojik güzellemeler yapmanın vakti değildir.
16
Son dönemdeki İslamcılık tartışmalarında Müslüman ahaliye yeni dönemin gereğince, kaba anlamda, ayar çekilmektedir. “İslamcılık bizi kuruttu” diyen de, bir tür İslamcılık savunusu yapan da aşağı yukarı aynı şeyi söylemekte ve aynı yerde durmaktadır. Misal, TV’deki tartışmada Abdülaziz Tantik ve Hamza Türkmen, onca küfrettikleri aydınlanma ve modernizm içinde durarak, bir tür “İnsan” kavramsallığı ile düşünüp, İslamî kurgularını bu kavramsallık etrafında tavaf ettirmektedirler. Kimse, “ne insanı, kul değil miydik biz?” diye sormamakta, esas olarak batılıların tayin ettikleri ölçülere göre İslamcı ya da Müslüman olacaklarına ilişkin gizli bir söz vermektedirler. Aynı şekilde, Hamza Türkmen’in “sol kızıla vs.’ye, bir başkası başka bir şeye tapar, biz de Allah’a tapıyoruz” diyerek Allah’ı basit dünyevî bir olgu olarak anladığını ikrar etmekte, Allah’ı O’nun yarattıkları ile eşitlemekte, ideolojik yarış içerisinde, kâfirin sözü karşısında diz çökmekte, bu açıdan kendi İslamcılığının da bu dünyanın gereklerine göre eğilip büküleceğini vaat etmiş olmaktadır. Menderes’ten bugüne tüm örtülü ödenekler bu kişiliklere tahsis edilmiş bir nevi “cülus bahşişi”dir.
17
Kanaatimizce, son dönemde yaşanan olaylar karşısında Müslümanların devlete dönüp söyleyecekleri şu söz tek hakiki cevap niteliğindedir: “Bizi kendi işlediğin suça ve günahlara ortak etme!”
18
Yanma, pervaneler gibi aşk ateşinde tutuşma ayı olan Ramazan’da ve kutlanan bayramda tek hakiki hediyeyi ise üzerlerine bomba yağdıran askerlerin dereye uçmuş yaralı bedenlerine sarılan Roboskî halkı vermiştir.
Eren Balkır
22 Ağustos 2012

0 Yorum: