13 Haziran 2012

, ,

Yunanistan’da Küçük Burjuva Solun Krizi

Yunanistan’ı mahveden toplumsal tasarrufla ilgili başarısız politikalara yönelik olarak yükselen işçi sınıfı muhalefeti, Avrupa’daki küçük burjuva “anti-kapitalist sol”un iflasını ifşa ediyor. Kıtadaki borç krizi karşısında korkuya kapılan bu sol, “anti-kapitalist” laf ebeliği ile kapitalizm yanlısı politikayı nasıl uzlaştıracağı üzerinden giderek daha fazla ayrışıyor.

Bu ayrışmalar ilkin Fransa’daki Yeni Anti-kapitalist Parti ile Portekiz’deki Sol Blok gibi unsurları içeren Pablo Morenocu Dördüncü Enternasyonal Birleşik Sekreterliği içinde açığa çıktı. 1 Haziran’da sekreterliğe bağlı olup İrlanda’da Sosyalist Demokrasi ismi altında örgütlenen bir grup, Yunan seksiyonu OKDE’nin (Yunanistan Komünist Enternasyonalistler Örgütü) bir mektubunu yayınladı. Mektupta OKDE, sekreterliğin yürütme bürosunun Yunan partisi SYRIZA’ya (Radikal Sol Koalisyon) dönük desteğini eleştiriyordu.

17 Haziran seçimleri öncesinde SYRIZA yüzde 25-30’luk bir oy aldı ki bu oran onu muhtemelen iktidara taşıyacak. Profesyonellerden, devlet ve sendika çalışanlarından kurulu olan hareket, AB ile önceki Yunan hükümetleri arasında görüşülmüş kurtarma paketlerine karşı öfke duyan ve mevcut şartların yeniden görüşülmesini isteyen Yunan burjuvazisinin kimi unsurları adına konuşuyor. Tedbirlere dönük eleştirileri, AB’nin tasarruf politikalarına karşı muhalif bir ses çıkartmak isteyen geniş bir seçmen kitlesine cazip gelmiş gibi görünüyor.

DEBS yürütme bürosu SYRIZA’ya destek sunan bildirisinde bu partinin beş maddelik planı ile “Yunanistan’daki politik durum içinde merkezî bir konum” işgal ettiğini söylüyor. Sonra SYRIZA’nın beş maddelik planını aktarıyor: tasarruf tedbirlerinin “kaldırılması”, devlet fonu almış bankaların millîleştirilmesi, ülke borçlarını inceleme bir yandan da Yunanistan’ın borç ödemelerini durdurma, bakanların dokunulmazlık haklarını lağvetme ve ülkedeki seçim yasasını değiştirme. Son olarak yürütme bürosu, “Sol’un ideallerini savunan herkes”i SYRIZA’yı desteklemeye çağırıyor.

Esas olarak DEBS, bir yandan mali sermayenin ve Yunan burjuvazisinin basit çıkarları karşısında hiçbir şey yapmayacağı hususunda uluslararası yatırımcılara yeniden güvence verirken, bir yandan da tasarruf politikalarına sınırlı ölçüde muhalefet edeceği sinyali veren SYRIZA’nın gülünç politikasının arkasında duruyor.

Verdiği mülâkatlarda SYRIZA lideri Aleksis Çipras, kendisinin Yunanistan’ı avro bölgesinde tutmaya çalışacağını ve bankaların borçlarını ödeyeceğini söyledi. Bu hamle başarısız olur diye Çipras, Yunanistan avro bölgesinden çıkartılırsa para kaçışlarını ya da halktan gelen protestoları durdurarak Yunan devletinin verili nizamını garanti altına almak için Yunan ordusu ve finans görevlileri ile kayıt dışı görüşmeler gerçekleştiriyor.

SYRIZA’nın programı işçiler için tam bir çıkmaz sokak. Programın amacı, Yunan ve uluslararası işçi sınıfını kapitalizme karşı devrimci bir mücadele için seferber etmek değil. Program esas olarak yarım ağızla dile getirdiği vaatlerini gerçekleştirmek için elinde herhangi bir kaynak bulunmayan Yunan kapitalist hükümeti için hazırlanmış. Bu hükümet, Yunanistan’a kredi veren AB kurumlarının mali açıdan merhametine kalmış görünüyor. Vaatleri ise Avrupa toplumunu parçalayan nesnel sınıfsal çelişkiler tarafından geçersizleşiyor.

Bankalar fakir Yunan halkından yüz milyarlarca avro talep ediyor, Yunan burjuvazisi de denizaşırı hesaplarına zulaladıkları paraları korumak istiyor. Öte yandan AB’nin önerdiği kesintileri yapmamak Yunan işçilerin ücretlerinin yüzde 40 artışı, sağlık ve eğitim harcamalarının muazzam ölçüde yükselmesini ifade ediyor. Ülkede hem mali sermayenin hem de işçi sınıfının taleplerini karşılayacak yeterlikte bir para bulunmuyor. Sınıflar arasındaki uzlaşmaz çelişki hızla uç veriyor.

Mali durumun çökmesini bekleyen SYRIZA bir yandan en kötüye hazırlanırken, bir yandan da halka sahte umutlar veriyor ve AB’nin yaptığı kesintilerin ülkede çökerttiği ekonomiyi kötü gidişten mucizevî bir şekilde kurtaracağını ve herkesi uzlaştıracağını iddia ediyor.

SYRIZA’yı desteklemek suretiyle DEBS, o sahte “anti-kapitalist” etiketine rağmen, kendisinin bir burjuva örgütü olduğunu ve kapitalizme, hatta tasarruf politikalarına bile karşı çıkmadığını ifşa ediyor. OKDE (Yunan Seksiyonu) bu şekilde ifşa olunmaktan korkuyor ve DEBS’in SYRIZA’ya dönük desteğinin sahip olduğu düzmece “anti-kapitalist” politikasının güvenirliğini mahvetmesine mani olmak için DEBS’in ayak izlerini daha iyi nasıl örtbas edebileceğini tartışıyor.

DEBS’in SYRIZA’ya dönük destek sunmasından önce kendilerine danışılmamasına kızan OKDE şu uyarıyı yapıyor: “SYRIZA’nın politik hedeflerinin kesin olarak kapitalizm ve burjuva demokrasisi çerçevesi içinde olduğu açıktır.”

OKDE, DEBS’in kendisine ait internet sitesi, International Viewpoint’te aktarılan maddelerin sonunda kendisini “ilkelerini ve programını benimseyip uygulayan militanlardan ve seksiyonlardan oluşan (ve) sosyalist devrim için mücadele eden uluslararası bir örgüt” olarak tanımladığını söylüyor. Ancak dürüst olmak gerekirse şu soruyu yöneltmenin vaktidir artık: hangi ilkeden ve hangi programdan söz ediliyor?

Elbette DEBS için politik dürüstlük sahibi olmak kesinlikle önemli bir değişiklik olacağından, OKDE de böylesi bir dürüstlük sergileyemiyor ya da yaşadığı iflasın ve kafa karışıklığının tutarlı herhangi bir izahatını veremiyor. OKDE’nin kaleme aldığı mektup kahredici bir içerikle somutlanıyor, dolayısıyla “sosyalist devrim için mücadele eden örgüt” tespiti de boşa düşmüş oluyor.

DEBS’in Yunanistan’daki ulusal seksiyonu olan OKDE, DEBS yürütme bürosunun Yunanistan politikasını kendisine danışmadan kararlaştırmasına kızıyor. DEBS’in eylemi, “ulusal taktiklerle ilgili olarak seksiyonları kamuoyu önünde eleştirme”nin onun uluslararası organlarının oynayacağı bir rol olamayacağına ilişkin genel bakışı ile çelişiyor.

OKDE bu noktada açığa çıkan aslî meseleye eğilmiyor: DEBS, uluslararası işçi sınıfının çıkarları temelinde bir dünya politikası uygulayan bir ulusal seksiyonlar örgütü değil, ulusal taktikler uygulayan ve tekil olarak işleyen bir burjuva partiler toplamıdır. Son on yıl içinde DEBS’in gerici eylemlerine ait ayrıntılı bir liste sunmak mümkün bu noktada. OKDE ise bu listeyi diğer ulusal seksiyonların iç işlerine karışmama yaklaşımı üzerinden SYRIZA ile kurulan ittifak noktasında yaşanan hızlı kaymaya karşı çıkmak için kullanıyor.

OKDE kendisi söylüyor: “Bu yaklaşım üzerinden yoldaşlarımız, Meksika’da Demokratik Devrim Partisi adayı olan Cuauhtémoc Cárdenas’ın cumhurbaşkanlığı adaylığını destekledi; Brezilya’da (DEBS yanlısı) Sosyalist Demokrasi, Lula’nın cumhurbaşkanı seçilmesi sonrası birkaç ay içinde onun neoliberal hükümetini politik açıdan desteklemeyi tercih etti; İtalya’da Senato’daki bir yoldaş Afganistan’a yönelik savaşa destek verilmesi yönünde oy kullanırken, bunu Komünist Yeniden Kuruluş Partisi’nin disiplinine uyma gerekliliği üzerinden meşrulaştırdı; Danimarka’da (DEBS’in Danimarka seksiyonu) Sosyalist İşçi Partisi Kızıl-Yeşil ittifakını destekledi ve sol reformist burjuva hükümetinin bütçesine ‘evet’ oyu verdi; Portekiz’de meclisteki Sol Blok üyesi yoldaşlar, AB’nin Yunanistan için hazırladığı oldukça acımasız olan kurtarma paketi lehine oy verdi.”

OKDE bu listeyi kendi “yoldaşlar”ına sitem etmek için kullanırken, esasında mevcut liste DEBS’in “anti-kapitalist” iddialarının sahte niteliğine dönük bir suçlamaya dönüşüyor. Her şeyden önce DEBS, AB’nin Yunanistan’a yönelik hazırladığı kurtarma paketinin dayattığı tasarruf politikalarına tutarlı bir biçimde karşı çıkmıyor; Portekiz seksiyonu mecliste bu paket lehine oy kullanıyor. Hem sosyal politika hem de dış politika alanında üye partiler Afganistan savaşının desteklenmesi yönünde oy veriyorlar ve Libya ile Suriye’deki emperyalistlerce arkalanan gerilla güçlerini destekliyorlar. Özetle DEBS seksiyonları toplumsal gericiliğin birer partisi olarak iş görüyorlar.

DEBS seksiyonları kapitalizme karşı devrimci sosyalist muhalefet bakış açısı üzerinden burjuva meclislerine ve hükümetlerine katılmıyorlar, ayrıca kapitalist sınıfın gerici politikalarını ifşa edip işçi sınıfını politik açıdan devrimci mücadeleye hazırlamaya çalışmıyorlar. Devletin yüksek kademesine yerleşir yerleşmez bir ânda mali sermayenin temel ihtiyaçları uyarınca oy kullanmaya başlıyorlar.

Bu, DEBS’in bilinçsizce yaptığı hataların değil, temsil ettiği iddiasında bulunduğu ilkelere dönük bilinçli kayıtsızlığı ve düşmanlığının bir sonucu. Esasında DEBS bile kendisinin bu ilkelere geçmişte ihanet ettiğini açıktan söylüyor. Ama görünüyor ki bugün de onlara gene ihanet etmeye hazırlanıyor.

Kısa süre önce DEBS seksiyonlarınca yayımlanan “Solun Yeni Partileri” isimli kendi tarihleri ile ilgili kitapta Avrupa deneyimlerini aktaran Danimarkalı Morenocu Bertil Videt şunları yazıyor:

“Elbette politik partiler hedeflerini değiştirirler, dolayısıyla bu hedefleri kavramak ve kategorize etmek gayet güçleşir. Kategorizasyon yönünde ortaya konulan her gayret hızla eskir, bir anti-kapitalist partinin iktidarın cazibesine kapılmaması ve ana ilkelerini terk etmemesinin herhangi bir garantisi de yoktur. İtalya’nın Afganistan’a yönelik askerî müdahaleye katılmasını ve ülkedeki ABD üslerini destekleyen Komünist Yeniden Kuruluş Partisi bunun açık bir örneğidir.” (s. 21)

Esasında DEBS’in kendisini kategorize etmek istememesinin ve politik partileri anlaşılması güç bir “kayan hedefler” lafı üzerinden ele almasının temel nedeni, onun politik partilerin temsil ettikleri çıkarların sınıfsal analizine düşman olmasıdır. Her şeyin ötesinde o kendisi ile ilgili olarak böylesi bir analizin açığa çıkartacağı gerçeklerden korkmaktadır.

SYRIZA ile aynı toplumsal katmanlardan ve Avrupa’nın ana burjuva partilerine ait personelin içinden devşirilen, onlarca yıldır tasarruf tedbirlerine yönelik proleter muhalefeti sendika bürokrasisinin hâkimiyeti altındaki yaptırım gücü olmayan protestolara bağlamak suretiyle kendisini güçlendirme imkânı bulan DEBS işçi sınıfı partilerinin teşkil ettiği bir örgütlenme değildir. DEBS üyesi partiler esasta işçi sınıfına nesnel olarak düşman politikalar güden ve burjuva idaresine organik açıdan bağlı zengin orta sınıfların belirli katmanlarından devşirilmiş yapılardır.

Bu, en iyi, gelecekte yapılacak eylemlerle ilgili perspektifler ve endişelerini özetlediği OKDE imzalı mektupta yankısını bulmaktadır.

OKDE şu cümlelerle “kutuplaşma”ya dönük korkusunu ifade eder: “SYRIZA’nın yükselişi, hem ulusal hem de uluslararası sistemin ‘normal’ yöntemlere (burada troykaya, yani özellikle Alman hükümetine ama ayrıca Almanya’daki ‘kamuoyu’na işaret ediliyor.) yakın bir dizi yöntemle verili durumdan kurtulma noktasında son şanstır. Ama muhtelif nedenlerden ötürü bu çıkışın ya da kaçışın işe yarayıp yaramayacağı kesin değildir. Bundan sonra ne olacak? SYRIZA başarısız olursa (ya da daha açık bir ifadeyle, SYRIZA başarısızlık süreci içine girdiği süre dâhilinde) ne olacak?”

OKDE’nin öne çıkarttığı olasılık, “normal”, yani işçi sınıfı karşıtı politikalarla yönetmeye çalışan SYRIZA hükümeti dışında bir işçi sınıfı muhalefetinin gelişmesi ile ilgilidir. OKDE, esasta kendisi DEBS politikaları üzerinden politik açıdan SYRIZA’ya bağlandığından, işçi sınıfı DEBS ve OKDE’nin solunda konumlandığı takdirde yaşanacaklardan korkmaktadır. O “vakit işçi sınıfı mücadelelerini kim kontrol edecek konumda olacak?” sorusu gündeme gelecektir.

OKDE kendisinin SYRIZA ile uzlaşmaz bir karşıtlık içerisine girmeyeceğini, aksine onu politik açıdan destekleyeceğini söylemektedir. Örgütün amacı basit anlamda SYRIZA’nın sol bir kılıfı olarak hareket etmektir. O tıpkı 2009’da AB emriyle yapılan kesintileri uygulamaya koyduğunda sosyal demokrat parti PASOK için SYRIZA’nın oynadığı role benzer bir rol üstlenecektir.

OKDE, “gelecekte her şey anti-kapitalist devrimci güçlerin […] SYRIZA’ya (ikincil olarak da Stalinist olan Yunan Komünist Partisi’ne) dönük taktik yaklaşımlarına dayanacaktır.” demektedir ve açık bir dille şunu eklemektedir: “Öte yandan ‘SYRIZA demek reformizm demektir, öyleyse kurtulalım ondan’ yaklaşımı yetersizdir. […] SYRIZA’nın ölümü ile ilgili öngörülerde bulunmak kesinlikle iyi bir tavır değildir.”

İşçi sınıfına derinlemesine düşman olan kariyeristler ve orta sınıf memurlarının politik açıdan ikiyüzlü katmanının kendi argümanlarını kanıtlamakla ilgili gülünç tarzı işte budur. SYRIZA’nın politikaları da OKDE’nin ortaya koyduğu biçimiyle, DEBS’in politikaları da reform politikaları değil, emperyalist gericiliğin politikalarıdır. İşçi sınıfının ve onun politik öncüsünün görevi, onlarla doğru bir taktisel ittifak kurmak değil, sahip oldukları politik yetkeyi parçalayıp onların sınıf düşmanının ajanları oldukları gerçeğini açığa çıkarmaktır.

Alex Lantier
12 Haziran 2012
Kaynak

0 Yorum: