11 Mayıs 2012

,

Mısır’da İslamcılar ve Sosyalistler


SB Oturma Eylemi: Bazen İslamcıların Yanında Oluruz
Ama Asla Devletin Yanında Olmayız

Pazartesi günü Abbasiye tutsakları ile dayanışmak amacıyla yapılan yürüyüş esnasında Kahire Üniversitesi’nden tanıdığım, Savunma Bakanlığı önündeki oturma eylemi süresince sahra hastanesi doktorları arasında görev alan tıp öğrencisi genç bir yoldaşım bana yaklaştı ve nikap giymiş Selefî bir kadının hikâyesini anlattı. Kadın, oturma eylemi esnasında bir yandan elindeki Devrimci Sosyalistler’in kızıl bayrağını tutup öpüyor, bir yandan da “Sizi daha önce tanımadığım için bağışlayın beni” diyormuş.
Ben de bu hikâyeyi anlatan yoldaşıma başka bir yoldaşın hikâyesini anlattım. Oturma eylemine girerken bu yoldaşın üzeri bir Selefî şeyh tarafından aranmış. Şeyh, öğrencinin çantasında Devrimci Sosyalistler’in kızıl bayrağını, Marksist kitapları ve “Sosyalist” (İştirakî) gazetesini bulduğu vakit ona “gel içeri evlat, Allah seninle olsun!” demiş.
Bunlar Savunma Bakanlığı önünde gerçekleştirilen oturma eyleminde yaşanmış çok sayıda hikâyeden sadece ikisi. Söz konusu oturma eylemi bir hafta sürdü, eylem esnasında eylemcilere bıçaklarla, kılıçlarla, ateşli silâhlarla ve makineli tüfeklerle saldırıldı. Ordu yanlısı sivil giyimli eşkıyaların da içinde olduğu bu saldırı sonucu eylem askerî polisin ve orduya mensup özel kuvvetlerin baskıları ile birlikte ertelenmek zorunda kaldı. Eylem, yüzlerce kişinin tutuklanması ve işkence görmesi ile sonuçlandı.
Oturma eylemi, cumhurbaşkanlığı adaylığından çıkartılan, Selefîlerin cumhurbaşkanı adayı Hazım Ebu İsmail’i destekleyen bir grup tarafından başlatıldı. Grup, 27 Nisan Cuma gecesi Savunma Bakanlığı’na yürüdü ve adaylığın iptali ile suçladıkları Cumhurbaşkanlığı Seçim Komitesi’nin dağıtılması yönünde çağrıda bulunmak amacıyla oturma eylemi başlattı. Ancak Silâhlı Kuvvetler Yüksek Konseyi’nin (SKYK) kontrolü altında bulunan komite, politik spektrumun tüm tonlarına ait devrimcilerin de gazabına uğradı.
Avrupa’da İslamofobinin endişe verici yükselişini dikkate aldığımızda, oturma eylemi süresince Mısır’daki Twitter mahfillerinde liberallerin ve solcuların verdiği tepkilerin de iğrenç bir seyir izleyerek söz konusu İslamofobiyi aratmayacak bir içerik sergilediğini söylemek lâzım.
Bir de İslamcı olan her şeyin karşısında duran, sakallı ve nikaplı herkesten vebalı gibi kaçan bir kısım insan var. Bunların konumları tarafsızlık olarak biçimleniyor, sanki İslamcılarla ordu arasındaki kavga başka bir gezegende cereyan ediyor. Ya da bu kesim, ordu ve İslamcıların birbirlerini bitirmeleri için dua edip duruyor. Hatta bazıları ordunun İslamcıları ezmesini istiyorlar.
Tabii bir de her zamanki gibi “bizim zamanımız değil” korosu var. Bunlar, polis ve orduyla yapılan çatışmalarda ortaya çıkıp “çatışmanın zamanı değil, bizim başka önemli meselelerimiz var” diyorlar. Genelde bu “önemli meseleler” de seçimler ya da politik süreçteki SKYK destekli başka bir yol işareti oluyor.
Ancak “İslamcılar” birleşik, homojen bir blok değil. Burada farklı arka planlara sahip, farklı bölgelerde yaşayan, Müslüman Kardeşler ya da muhtelif Selefî gruplara mensup milyonlarca Mısırlıdan söz ediyoruz. Tüm “Selefîler”i aynı sepete atmak yanlış. Mübarek yanlısı konum almış tüm şöhretli Selefî şeyhlerine karşın Ocak 2011’de cereyan eden ayaklanmada yer alan genç Selefîleri hatırlamak gerek bu noktada. 2007’den itibaren gerçekleştirilen grevlerde rastladığım birçok işçi, göbeklerine kadar uzamış sakallarıyla Selefî şeyhlerin müritleriydiler. Bu şeyhler grev ve gösterileri yasaklamış olmalarına karşın, fukara müritleri farklı bir yöne yöneldiler. Bugün de Selefî hareket parçalanmış durumda, destekçilerini sahiplenemez bir duruma düşen Ebu İsmail’in sönük performansı da onun siyasetinin kriz içerisinde olduğunu gösteriyor ve kitleler içinde hayal kırıklığına yol açıyor. Bu noktada devrimin safına katılabilecek, gidişata eleştirel yaklaşan bir kitle yok mu ortada? Elbette var ve devrimci sosyalistler de becerileri ve politik ağırlıkları ölçüsünde bu tabanı etkileme noktasında üzerine düşen rolü oynamak zorunda.
Müslüman Kardeşler’in, üyeleri Yüksek Rehberlik’in talimatlarını körü körüne takip eden, demir yumrukla yönetilen bir örgüt olduğu anlayışından daha saçma bir anlayış yok. Örgüt, sınıf ve nesil düzleminde uzun yıllardır hiziplere ve bölünmelere maruz kalmış. Şubat 2011 sonrası tüm bir yıl süresince seferber olmaktan kaçınmasına karşın, grubun sahip olduğu çizgiye muhalif biçimde, çatışmalara ya da gösterilere katılan genç İhvan üyelerine rastlamadığınız tek bir gösteri olmadı. Şahsen ben bu yönde sayısız olaya tanık olmuşumdur.
Tüm bu yaşananların ortasında bir devrimci sosyalist olarak ne yapılmalı? Bir yandan İhvan liderliğinin ikiyüzlülüğü ve karşı-devrimci siyaseti ifşa edilmeli bir yandan da İhvan içinde ve dışındaki gençliği etkileme yönünde adımlar atılmalıdır. İhvan içinde devrim yanlısı kesimler devrimci saflara, hatta mümkünse sosyalist politikaya kazanılmalıdır ki bu da benim giderek artan ölçüde tanık olduğum bir gelişmedir. Bu ise birçok solcu gibi Twitter başında oturarak ya da İhvancılar konusunda sızlanıp durarak gerçekleşmez. Bu, ancak onların örgütlediği eylemler zemininde fiziken var olarak, genç üyelerle sürekli tartışıp münazara ederek mümkündür. Ayrıca devletle bir kavga koptuğu vakit geri çekilip “Allah onların hepsini yaksın” denmemeli, onları saflarına dâhil olunmalıdır. Ancak bu adımları atarken kendi örgütsel bağımsızlığınızı muhafaza etmeli, kızıl bayrağınız altında dövüşmeli ve kendi marşlarınızı söylemelisiniz.
Savunma Bakanlığı önündeki oturma eylemi devrim için ileriye atılmış bir adımı temsil eder, gerilemeyi değil. Ordunun saldırıp birçok yoldaşı tutuklaması ve onlara işkence etmiş olmasına rağmen bu böyledir. Kavgayı yeni bir aşamaya taşımış bulunuyoruz, tabuları yıkıyoruz, artık karşı-devrimin karargâhları önünde oturma eylemleri ve doğrudan eylemler gerçekleştiriyoruz. Öte yandan da Selefî hareketin en devrimci kanadı ile temas kuruyor, onların saygısını kazanıyoruz. Selam olsun oturma eyleminde ve ordunun saldırısına karşı direnişte yer almış tüm yoldaşların cesaretine…
Tüm Devrimci Sosyalist eylemciler ve sempatizanları bugün itibarıyla hapisten çıktı ama yüzlerce İslamcı, bağımsız eylemci ve sıradan yurttaş hâlâ tutsak ve askerî zulme maruz kalıyor. Onların yanında olmak ve hür olmalarını sağlamak adına elimizden gelenin en iyisini yapmak zorundayız. SKYK’ye karşı örgütlenmeye devam edeceğiz ve bu kavgaya iştirak etmeyi arzulayan İslamcı kadrolara ulaşma konusunda her zamankinden daha fazla istekli olacağız. İslamcı hareket içindeki kutuplaşma, İslamcı liderlerin SKYK ile her uzlaştığı ânda ve her ihanetlerinde daha da artacaktır. Devletle her yüzleşme, daha da önemlisi, giderek yükselen grev dalgası, bu kutuplaşmayı derinleştirecek, devrimci sol, hayal kırıklığına uğramış gençlik için bir alternatif sunabilecektir. Ancak her hâlükârda örgütsel bağımsızlığın korunması konusunda yeterince ihtiyatlı olunmalı, kendi bayraklarımız altında yürünmeli, kendi yazınımıza başvurulmalı, herhangi bir tavizd bulunulmamalıdır. Bazen İslamcıların yanında oluruz ama asla devletin yanında olmayız.
Hüsam Hamalavi

0 Yorum: