12 Kasım 2011

, ,

Emperyalizm ve Suriye


“İran, Suriye ve Kuzey Kore Irak’tan ders çıkartmalıdır.” Bu cümle, eski devlet silâh kontrolü müsteşarı John Bolton’a ait. Bolton, Bağdat’ın Irak’ı işgal eden Birleşik Devletler ve müttefiklerinin eline düşmesinden bir gün sonra tehditkâr bir dille kaleme aldığı 10 Nisan 2003 tarihli demecindeki bu cümle ile ABD liderlerinin duygularını yankılıyordu.

O dönemde Irak’taki Baas rejimini başarılı bir hamle ile devirmenin sevincini yaşayan ABD’li siyasetçiler, “Ortadoğu haritasının yeniden çizilmesi” hedefi için yeni bir aşamaya geçtiler. Bölgede ve dünyada Washington ve Wall Street’in emirlerine uymayıp belli bir düzeyde bağımsız hareket eden tüm ülkeler hedefe yerleştirildi.

Harita tabii ki istenildiği şekilde çizilemedi. İşgal karşıtı direniş üzerinden Irak halkı, emperyalistleri işgali hedefleyen saldırgan planlarını rafa kaldırmaya mecbur etti. Ama gene de Irak direnişi, ABD savaş makinesini durduramadı ve Suriye bir sonraki hedef hâline geldi.

Kısa Suriye Tarihi

Suriye, yüzlerce yıl Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı bir eyalet olarak yaşadı. Birinci Dünya Savaşı sonrası imparatorluğun dağılması ile muzaffer emperyalist güçler, Ortadoğu’yu kendi aralarında bölüştüler. İngilizler Filistin, Ürdün ve Irak’ı; Fransızlar Lübnan ve Suriye’yi aldı.

1917 Rus Devrimi sonrası Bolşevikler, Çarlık Rusyası’nın sömürgeci arzularına karşı çıktılar ve Ortadoğu’nun bölüştürülmesine ilişkin Britanya, Fransa ve Rusya arasında yapılan görüşmeleri içeren gizli Sykes-Picot Anlaşması’nı ifşa ettiler.

1940’ta Fransa’nın Almanlara hızla teslim olması ardından İngilizler, Lübnan ve Suriye’yi işgal ettiler. 1946’da Suriye bağımsız oldu. Fransız emperyalizmi, İkinci Dünya Savaşı sonrası, özellikle Lübnan’da büyük bir güç kazandı. Ancak ABD zamanla onun yerini aldı. İngilizler hâlen daha bölgedeki en önemli güçtü.

1963’te Arap Sosyalist Baas Partisi Suriye’de iktidara geldi. Baas Partisi aynı yıl Irak’ta da iktidarı aldı. 1947’de Suriye’de kurulmuş olan parti, farklı Arap ülkelerinde kollara sahipti. “Birlik, Hürriyet, Sosyalizm” şiarı altında Baasçılık, Arap milliyetçi hareketine ait sol bir eğilimi temsil ediyordu.

1960’ların ortalarında Salah Cedid liderliğindeki Baas’ın sol kanadı partideki sağcı eğilimi mağlup etti. Cedid, sanayiyi ve tarımı millîleştirdi, işçiler ve köylüler lehine kapsamlı toplumsal programlar geliştirdi.

Emperyalizmin himayesinde hareket eden İsrail, giderek büyük bir askerî devlet hâline geldi. 1967’te Arap komşularına saldırdı. Altı günde Mısır, Suriye ve Ürdün’ü yendi. Batı Şeria, Gazze, Sina Yarımadası ve Suriye’deki Golan Tepeleri’ni işgal etti. İşgal bugüne dek varlığını korudu.

Askerî yenilgi, Suriye ve Mısır’daki milliyetçi liderlere karşı ağır bir saldırıyı koşulladı. Solcu ve radikal güçler giderek zayıfladılar. Mısır’da 1970’te Nasır’ın ölümü ardından emperyalizm yanlısı bir rejim tesis edildi. Suriye’de Cedid, 1971’de Hafız Esad karşısında mağlup oldu. Mısır’daki Enver Sedat’ın aksine Esad, emperyalizm yanlısı bir lider değildi. İktidarda kaldığı süre boyunca bir tür sosyalist bir program tatbik etti. Eskiye nazaran görece merkezci ve burjuva milliyetçi bir programdı bu. 2000’de ölmesinin ardından yerine Beşar Esad geldi.

Suriye Rejiminin Karakteri

Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması ve Ortadoğu’nun emperyalist güçler arasında bölüşülmesi sonrası buradaki devletler biçim olarak otoriter ve gayri demokratiktiler. Emperyalistler sağcı, gerici feodal unsurları desteklediler. Sınırlar emperyalist çıkarlar uyarınca çizildi. Bu, gelişen burjuva demokratik haklar için uygun ve ideal koşulları temin etmiyordu.

Suriye, Libya ve 1979 devrimi sonrası İran gibi, emperyalist hâkimiyetten kurtulmuş ülkelerde bile işgal ve iktidarın devrilmesi tehdidi demokratik hakların genişlemesi için uygun bir zemin sunmuyordu. Sonuç olarak bağımlı ya da bağımsız bölgedeki birçok rejim hükümet, meclis ve seçimler hususunda burjuva demokratik bir biçim arz etmiyordu. Devletin şiddete dayalı baskıcı niteliği istisnai değil, kuraldı.

Esasında ABD’nin demokrasi ve insan haklarını teşvik ettiğine dair propagandasının aksine, en gerici ve baskıcı devletler bağımsız olanlar değil, ABD’ye bağımlı olanlardı. Bu gerçek üzerinden, kraliyet ailelerinin hükmettiği Suudi Arabistan, Kuveyt ve Bahreyn’e bakmak mümkün. Buralarda yalandan da olsa, bir meclise ya da seçime bile rastlanmıyor.

Marksist bir bakış açısı üzerinden bakıldığında, devletin temel işlevinin sınıfsal baskı olduğu görülecektir. Lenin’in tespiti ile, “Devlet özel bir güç örgütlenmesidir: o, bazı sınıfların bastırılması için kullanılan şiddet örgütüdür.” Bu tespit, devlet idaresinin tehdit altında olmadığı ve baskının yumuşak biçimlerle uygulandığı, ayrıca devletin ölümcül bir tehdit karşısında ayakta durmaya çalışıp sert ve şiddetli bir biçimde baskı uyguladığı örnekler için de geçerlidir. Kilit soru, bu noktada güçlerin sınıfsal niteliğinin devlet lehine mi yoksa aleyhine mi olduğudur.

Suriye rejimi, ülkenin bağımsız olmasından yana ama öte yandan kapitalist hatta ilerleyen burjuva milliyetçi bir niteliğe sahiptir.

Tarihsel açıdan mazlum ülkelerdeki azgelişmişliğin ana sebebi, bu ülkelerdeki kaynakların sömürgeciler eliyle yağmalanmasıdır. Ülkenin bağımsızlığından yana saf tutup emperyalistlerin ülke kaynaklarına el koymasına mani olmak suretiyle millî burjuvazinin kalkınmayı hızlandırması mümkündür. Bu kalkınmanın mevcut kaynakların emperyalist sermayenin elinde olduğu sürece gerçekleşmesi mümkün değildir. Ancak burjuva milliyetçi güçler aynı zamanda işçi sınıfının politik bir güç kazanmasına da karşıdırlar. Belli ölçüde milliyetçilik, farklı etnik yapılardan oluşan bir birlik hâlinde inşa edilir ve tüm diğer devletler gibi içteki azınlıklara karşı şovenist bir tutum sergiler.

Suriye devletinin aslî işlevi, yönetici sınıfa dönük politik ve iktisadî itirazları bastırmaktır. Polis güçleri, zorbalıkları ile Suriye halkının farklı kesimlerinde hayli şöhret sahibidir.

Bağımsız Ama Çelişkili Dış Siyaset

Dış siyasette Esad ailesi, anti-emperyalist bir konum alma hususunda her daim tutarsız bir çizgi izledi. Bu, özellikle uzun süredir iktidarda olan tüm burjuva milliyetçi rejimlerin ortak özelliğidir.

Yetmişlerde, Büyük Suriye’nin tarihsel parçası ve ülkenin komşusu olan Lübnan’da kanlı bir iç savaş yaşandı. Uzun mücadeleler ardından Millî Lübnan Hareketi liderliğindeki ilerici güçler zaferin eşiğine geldi. Nisan 1976’da Suriye ordusu ABD desteği ile Lübnan’a girip ilerici güçlerin zaferine mani oldu. İsrail’e ve emperyalist hâkimiyete karşı çıkan Suriye millî burjuvazisi bölgeye sıçrayabilecek bir devrimci zaferden korktu. Suriye 1991’deki ilk emperyalist işgale de katıldı. Baas Partisi birkaç yıl öncesinden bölünmüş, Irak rejimi ile Suriye arasında husumet ortaya çıkmıştı.

Lübnan’daki karşı devrime ve Irak’taki emperyalizme destek veren Suriye, genel anlamda bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürdü. Ülke, Sovyetler Birliği ile savunma anlaşması imzaladı. Uzun süre batılı kapitalistlerin nüfuzundan uzak durdu. Sovyetler’in dağılması sonrası, ABD hükümeti kendisine uşaklık edecek hükümetlerin tesis edilmesi için çalışmaya başladı. Son dönemde Suriye rejiminin değiştirilmeye çalışılmasının nedeni bu.

İsrail’in ABD desteği ile 1982’de Lübnan’ı işgal etmesi sonrası ABD güçleri Lübnan’daki yükselen direniş hareketine karşı savaştı. Suriye direniş hareketini destekledi. 1983’te bomba yüklü bir kamyonun patlaması sonucu 241 ABD askerinin ölümü ardından ABD Lübnan’daki askerî faaliyetlerine son verdi. Suriye destekli direniş hareketi İsrail işgaline karşı mücadele etme imkânı buldu. 2000’de, 18 yıllık mücadeleyi takiben Lübnan direnişi İsrail’i neredeyse ülkenin tümünden kovmayı başardı. Suriye’nin bu hususta verdiği destek, Lübnan direnişinin başarısı için hayatî bir rol oynadı.

Sonrasında Suriye, 2000’de İsrail’i ülkeden kovan Hizbullah’ı desteklemeye başladı. Hizbullah, 2006’daki İsrail bombardımanına ve işgal hareketine direnen ana güçtü. Sonuçta İsrail çok sayıda ölü vererek ülkeden geri çekildi.

Suriye, Hamas ve diğer Filistinli direniş güçlerini de destekledi. Solcu Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi birçok Filistinli örgüt karargâhlarını Suriye’de kurdu.

2003 Irak işgali ardından Suriye emperyalist güçlerin hedefinde olan İran’la sıkı ilişkiler kurdu. Obama, ülkede çıkan ayaklanmalar öncesi bu ilişkiyi bozmak için uğraştı. 22 Nisan’da Obama, Suriye’yi “Suriyeli yurttaşlarını bastırmak için Iran’dan yardım almak”la suçladı.

2006’da eski Lübnan başbakanı Refik Hariri’nin suikast sonucu öldürülmesi ardından emperyalistler Suriye’yi suçlayan kapsamlı bir kampanya yürüttüler. 1559 sayılı BM kararının kabulü ile Suriye Lübnan’dan tümüyle çekilmeye mecbur edildi. Suriye karşıtı kampanyanın amacı, Suriye’yi ülkeden çıkartmak ve Lübnan’daki politik arenada emperyalizm yanlısı güçlere yol açmaktı. İşler istenildiği gibi gitmedi. Hizbullah 2006 direnişi ile büyük bir güç kazandı. Emperyalistlerin amacına hizmet eden “soruşturmalar” zamanla Suriye’yi temize çıkarttı ve Hariri suikastı ile ilgili olarak Hizbullah’ı hedef tahtasına yerleştirdi.

Eylül 2007’de İsrail Fırat kıyılarını bombaladı. Güya saldırının hedefi, Suriye’nin nükleer tesisleriydi.

Son Dönemde Yaşanan Ayaklanmalar

Ayaklanmalar 16 Mart’ta Şam’da yapılan bir gösteri ile başladı. Bunu, güneydeki Dara şehrinde yapılan görece daha büyük bir gösteri takip etti. Göstericiler, şehirdeki Baas Partisi binasını ateşe verdiler. 25 Mart’ta Hama’da binlerce gösterici toplandı. Liderliğini Müslüman Kardeşler’in yaptığı gösteride güvenlik güçleri kitleye ateş açtı.

Aradan geçen bir ay içinde gösterilerin yoğunlaşması ile Esad hükümeti protestoların şiddetini düşürmek için kimi tavizler verdi. 25 Mart’ta Esad, Dara valisi Faysal Gülsüm’ü görevden aldı. 19 Nisan’da hükümet Esad’ın da imzaladığı olağanüstü hâli kaldıran bir kanun çıkarttı. Esad’ın da imzaladığı kanun 1963’ten beri yürürlükteydi ve İsrail’e karşı mücadele üzerinden gerekçelendiriliyordu.

Farklı rakamlar verilse de Mart’tan beri ölenlerin sayısı batı medyasına göre 350 civarında. Suriye devleti gösterileri şiddetle bastırmaya devam ediyor.

Ancak gene de muhalefetin ne ölçüde silâhlı olduğu konusu açık değil. İnternete yüklenen videolara ve diğer medya kaynaklarına göre protestolarda silâha rastlanmıyor.

Göstericilerin iddiasına göre, devlet ayrımsız herkesi katlediyor, devlet ise protestocuların silâh taşıyıp polise ateş ettiğini söylüyor. Suriye devlet televizyonunun 10 Nisan tarihli haberine göre, liman şehri Baryas’ta dokuz polis öldürüldü.

El Cezire’de çalışan bir gazeteci, “ülkenin güney kısmında herkesin silâh” taşıdığını söyledi. Habere göre, “kimin kime ateş ettiği belli değil.”

Göstericilerin tüm Suriye halkının duygularını temsil edip etmedikleri de belirsiz. Muhalefet, ülke genelinde nüfusun önemli bir bölümünü hareket geçirirken, Suriye rejimi de mevcut desteğini muhafaza ediyor. 29 Mart tarihli Business Week haberine göre, “devlet güdümlü televizyon bugün yüz binlerce insanın Şam, Halep, Hama ve Haseke caddelerine aktığını gösteren görüntüleri yayınladı.”

Hükümet yanlıları ile muhalefet arasında silâhlı çatışmaların yaşandığına ilişkin haberlere de rastlandı. Suriye devlet televizyonunun iddiasına göre, güvenlik güçleri hükümet destekçileri ile protestocular arasındaki çatışmalara müdahale etti.

30 Mart tarihli konuşmasında Esad, “tek bir Suriyelinin kılına zarar gelmemesi yönünde güvenlik güçlerine emir verildi.” dedi ve katliamdan sorumlu olanlara çağrıda bulundu. İki hafta sonraki konuşmasında ise Suriye için “şehid” düşenlerden bahsetti. Sefalet, işsizlik, yolsuzluk ve sorumsuz devlet kurumları gibi meselelere ise hiç değinmedi.

Suriye’deki politik nizam ile devlet çelişkili konumlar alıyor. Bir yandan reformlar, diyalog ve uzlaşma öneriliyor bir yandan da protestocuların aşırıcı olup dış mihraklardan beslendikleri, istikrar ve güvenliği tehdit ettikleri iddia ediliyor.

Suriye hükümetindeki Baas Partisi’nin öncü rolünü benimseyen politik örgütler koalisyonu olan Millî İlerici Cephe’nin parçası olan iki ayrı Suriye komünist partisi mevcut. Bunların tabanda faaliyet yürütmesine izin veriliyor. Baasçılara yakın duran Komünist Parti (Bektaş) hükümetin ilân ettiği reformları övüyor bir yandan da güç kullanımını ve medyanın olayları yansıtma biçimini eleştiriyor. Parti, gerici güçleri “yaşanan müessif olayları istismar etmek”le suçluyor ve “gerici, cahil ve mezhepçi” sloganlara bulaşmakla eleştiriyor.

Aynı şekilde Komünist Parti (Birleşik) “şiddet karşıtı” bir diyalogdan yana. Yaşanan olayların bölgedeki Amerikan ve Siyonist projeyi güçlendireceğini, reformların kökleşmesini istemeyenlerin ekmeğine yağ süreceğini iddia ediyor. Her iki parti de millî birlik çağrısı yapıyor. Politik reformların hızlandırılmasını istiyor, hükümetin kamu sektörünü zayıflatan gayri millîleştirme politikalarını terse çevirmesini talep ediyor. İddialarına göre, “bu politikalar kitlelerin hayat koşullarını kötüleştiriyor.” Bu düşünceler, Baas Partisi içindeki mevcut akımın da düşüncelerini yansıtıyor.

Suriye Muhalefetindeki Farklı Eğilimler

Mısır ve Tunus devrimleri, Arap dünyasındaki tüm iktidarları sorgulanır kıldı ve tüm mevcut politik güçleri yaşanan süreci iktidarı elde etmek için muazzam bir fırsat olarak görmelerine neden oldu. Elbette bu, söz konusu güçlerin hepsinin ilerici olduğu anlamına gelmiyor.

Bu noktada Suriye’deki muhalefet hareketindeki tüm farklı eğilimlerin güçlerini tartmak ve politik niteliklerini anlamak mümkün değil. Son dönem yaşanan protesto hareketi, Şam’ın emekçi mahallelerindeki polis şiddetine karşı kendiliğinden bir protesto olarak ortaya çıktı. Şüphesiz ki gösterilere sefaletten ve devlet baskısından kurtulmayı arzulayanları da içeriyor. Ancak hareketin içinde ayrıca ülkedeki laik yönelimi alt etmek isteyen mezhepçi dinî güçler de bulunuyor. Bunlar “Alevîler mezara, Hristiyanlar Beyrut’a” diye bağırıyorlar. Dinî bir azınlık olarak Alevîler nüfusun %12’sini teşkil ediyorlar. Baasçı yöneticilerin önemli bir bölümü de Alevî.

Muhalefet, ayrıca emperyalizm yanlısı kesimleri de içeriyor. 17 Nisan tarihli Washington Post haberine göre, Suriye’deki muhalefete ABD milyonlarca dolarlık yardım etmiş. Wikileaks belgelerine göre, 2005-2009 arası dönemde ABD, Londra merkezli Adalet ve Kalkınma Hareketi’ne altı milyon dolar vermiş. Söz konusu kanal, 2009’da Suriye rejimine karşı yayıncılık yapan Barada isminde bir uydu kanalı kurmuş. “Şam’daki diplomatik kaynakların ifşa ettiği üzere, Suriyeli sürgünler Ortadoğu Ortaklık İnisiyatifi adlı bir Dışişleri Bakanlığı programından para almış.”

ABD’li politika yapıcıları muhalefetin politik niteliğini tanımlamak gerektiğinin farkındalar. Bu nedenle, Suriye rejimini devirmekle geçen onca seneye rağmen ABD ve emperyalist müttefikleri Libya’ya yaptıklarını Suriye’ye yapmadılar. Eğer Müslüman Kardeşler ya da başka bir güç emperyalist kontrol altında değilse ABD’nin maddî yardım yapması da mümkün değil.

Diğer yandan Londra merkezli Adalet ve Kalkınma Hareketi liderliği ele geçirirse, o vakit ABD yaptırım tehdidine başvuracak ve ülkeye doğrudan müdahale edecektir. Elbette hangi gücün muhalefetin liderliğini ele geçireceği de emperyalistlerin propaganda faaliyetlerini finanse etme, örgütleme ve yayma becerisine bağlıdır.

Libya Dersleri

ABD’deki ve tüm dünyadaki ilerici güçler, Libya deneyiminin verdiği dersi bilince çıkartmak zorundadır. Libya’daki protesto hareketinin başlamasından kısa bir süre sonra Libya lideri Muammer Kaddafi hızla şeytanlaştırıldı. İnsanlar halkın Kaddafi’ye karşı olduğuna inandırıldılar. Böylelikle rejimin toplumsal destekten mahrum olduğu iddia edildi. Bingazi’deki muhalefet liderleri, devrimci hareketin gerçek temsilcileri olarak takdim edildiler.

Birçok ilerici güç söz konusu şeytanlaştırma sürecine bir biçimde dâhil oldu. Sosyalizm ve Kurtuluş için Parti ve diğer hareketler, muhalefetin niteliğini analiz etmemizi istediler ve çoğunlukla bizim gibilere alaycı ifadelerle saldırdılar.

Zamanla güçler dengesi değişti, Kaddafi ve destekçileri ülkeyi silâhlı muhalefetin elinden geri almaya başladı. “Devrimci” liderlik, bir süre sonra doğrudan askerî müdahale çağrısında bulundu. Libya, emperyalistlerin doğrudan müdahalesine maruz kalan ülkeler listesine dâhil oldu, bu sefer müdahale, belli bir miktar desteğe sahip muhalefet güçlerinin davetiyle gerçekleşti.

Sonrasında Libya, ABD, Fransız ve İngiliz uçakları tarafından günbegün bombalandı. Muhalefet, geçen yüzyılda bölgenin sömürgeleştirilmesinden sorumlu bu emperyalist güçlerden, para, silâh, eğitim ve askerî tavsiye aldı. Krizin nasıl sonuçlandığından bağımsız olarak Libya ve bölge halkı, başka bir emperyalist müdahalenin sonucunda ciddi bir yenilgiye maruz kaldı.

Muhalefetin safında yer alan tüm ilerici güçler, emperyalist müdahale için gerekli sahneyi hazırladılar, şimdilerde ise Ortadoğu/Kuzey Afrika’daki başka bir devletin egemenliğinin ihlal edilmesinin sorumluluğunu paylaşıyorlar. Bu kesimler, ya askerî bir emperyalist müdahaleyi açıktan destekliyorlar ya da bir yandan muhalefeti destekleyip bir yandan da emperyalist müdahaleye karşı çıkıyorlar. Muhalefetse emperyalist ülkelerin kendi ülkelerini daha fazla bombalamasını istiyor.

Görevimiz

Suriye analizi için gerekli çıkış noktası bağlamında Suriye devletinin nitelik açısından Mısır ve Tunus’tan farklı olduğunu belirtmek gerekiyor. Emperyalist ülkelerse halkın çoğunluğunun arzularına karşı hükümetleri destekliyorlar. Suriye rejimi ile ayaklanmalara sahne olan Ürdün, Yemen, Bahreyn ve diğer Ortadoğu ülkelerindeki rejimler arasında ciddi farklılıklar mevcut. Bağımsız niteliğinden ötürü Suriye devleti, emperyalist güçler eliyle gerçekleştirilmek istenen rejim değişikliğinin hedefi kılınıyor.

ABD’deki devrimci ve ilerici güçlerin birincil görevi, Suriye ve diğer ülkelere dönük emperyalist müdahalelere karşı çıkmaktır. Bizler, mazlum halkların kendi kaderlerini tayin haklarını savunmak zorundayız. Şurası açık ki hükümet biçimi Suriye halkı için hayli önemlidir ancak halk kaderini kendi başına tayin edememektedir. Suriye’ye dönük Batı müdahalesi iyi niyetli bir yaklaşım değildir. Müdahalenin hedefi, Suriye halkına boyun eğdirmek, ülke piyasalarına ve kaynaklarına el koymaktır. Bu türden niyetlerin yanında batı müdahalesi kesinlikle demokrasi lehine bir kazançla sonuçlanmayacaktır. Ortadoğu’da ABD’nin uşağı olan rejimlere ve Mısır devrimini inkıtaa uğratma gayretlerine baktığımızda, bu tespit doğrulanmaktadır.

Eğer Suriye’deki muhalefete dönük ham ve kayıtsız şartsız desteğin amacı, Suriye rejiminin uyguladığı baskıları dünya âleme duyurmak ise ilerici güçler için böylesi bir çaba gereksizdir. İş dünyasının emrindeki medya bunu zaten yapıyor ve onların yüz milyonları bulan bir izleyici kitlesi hâlihazırda mevcut. Ancak desteğin amacı, gerçek demokrasinin ve toplumsal adaletin desteklenmesine dönük katkı sunmak ise o vakit ilgili destek, muhalefetin, onun politik taleplerinin, en ciddi politik meselelere yönelik yaklaşımının, özellikle emperyalist güçlerle ilişkilerinin niteliğine dönük açık bir kavrayışa dayanmalıdır.

25 Nisan’da Beyaz Saray Başkan Obama’nın Suriye karşıtı “tedbirler” üzerinde durduğunu ilân etti. Obama, söz konusu tedbirleri ve diğer eylemleri BM Güvenlik Konseyi’nde gündeme getirecek. Henüz bu noktaya gelmemiş olsak da ABD ordusunun, NATO’nun ve diğer emperyalist güçlerin Suriye’ye yönelik müdahalesi bir tehdit olarak varlığını muhafaza ediyor. ABD’deki devrimciler olarak bizim görevimiz, ülkemizdeki yönetici sınıfın Suriye karşıtı propagandasındaki emperyalist özü ifşa etmek, alınacak tedbirlere karşı çıkmak ve her türden askerî müdahaleye karşı mücadele etmektir. Suriye’nin geleceği emperyalist akbabalar değil, Suriye halkı tarafından kararlaştırılmalıdır.

ABD Suriye’den Elini Çek!

Mazda Mecidi

0 Yorum: