16 Ekim 2011

,

Demokrasi Hipnozu

1.

Demokrasi ve liberalizm, at başı ilerler ve şahısları aşan yönleri törpüler. Onların görevi, budur. Görev, sömürü ve zulmün ağrı ve acılarını teskin edici araçlar bulmak suretiyle ifa edilir. “Demokrasi ve liberalizm aydınların afyonudur.”

2.

İşçi vurgusunu işçinin, ezilen vurgusunu ezilenin acı çığlığından korkanlar yaparlar. Bu korku, her şeyi ve herkesi demokraside boğmak zorundadır. Demokrasi işçiyi terbiye; ezileni disipline etme aracıdır. Asıl yanmamak için ateşten yanaymış gibi görünüp onu söndürmeye çalışanlarla mücadele edilmelidir. Efendiler demokrasi ile herkese boncuk dağıtırlar, onların kendilerine zarar vereceklerini düşündükleri şeyleri dışarıda tutarak.


3.

Demokrasi, devletin halkta devlet olmaya meyleden yanları massetme teşebbüsüdür.

4.

Sömürü ve zulme karşı mücadele etmekle, sömürüsüz ve zulümsüz bir dünya hayal etmek, aynı şeyler değildir. İkincisi, birincisini sürekli yalanlar, buna mecburdur. İlki hakikat, ikincisi hayaldir. Hayal, orta sınıfların aslî pratiğidir. Demokrasi çığırtkanlığı, herkesi bu tip hayallere ortak etmek ve sanki hayallerin gerçek olduğunu bir süreliğine kendisine ve başkasına inandırmaktır. Mücadeleye kaskatı, acı, sert ve maddi gerçekler lazımdır.

5.

Herkesin söz hakkına sahip olduğu yerde sözün kıymeti yoktur. Herkesin eyleme hakkına kavuştuğu yerde eylemsizlik hâkimdir. Söz ve eylemin iktidar eliyle ipotek altına alınmasına bakmak gerekir.

6.

“Devrim, o ânki trajikomik başarıları sayesinde değil, aksine güçlü, birleşik bir karşıdevrim, hükümeti devirmeyi amaçlayan partinin gerçek bir devrimci partiye doğru olgunlaştığı bir savaş içinde bir düşman yaratmak suretiyle ilerleme kaydetti ve öne çıktı.” [Karl Marx, Fransa’da Sınıf Savaşımları]

“Bir karşıdevrim ve bir düşman yaratmak”, liberal tarzın tam da engellemek istediği şeydir. Devlet, kendisini demokrasi ile savunur. Bunun için de “içinde olgunlaşma imkânları barındıran savaş”tan herkesi kaçırmak zorundadır.

7.

İşçiyi ve ezileni demokrasinin rahle-i tedrisine tabi tutmak, onun kendi rahlesi önünde diz çökmesini isteyenlerin bir davetidir. Bu, esasta “sırdaki devlet”in davetidir.

Sovyetler Birliği’nin yıkılışından sadece demokrasiye dair dersler çıkartabilenlerin (misal SDP ve benzerlerinin) bu daveti, işçinin ve mazlumun mücadelesini makul bir seviyeye çekmek istemekle alakalıdır. Çünkü işçi ve mazlum, o daveti yapanın boyunu aşan işler ortaya koymamalı, onun kumdan kalelerini bozmamalıdır.

8.

Birlik, ancak dövüşerek, savaşarak oluşan bir sonuçtur. Birlik, dövüş ve savaş başlatmaz. Düşmana karşı oluşan birlikle, birleşerek düşmandan inayet beklemek, aynı şey değildir. Bu gayret, kendi pazar payını artırmak isteyen sol örgütlerin gündelik çıkarlarına hizmet eder. Bunların işçinin ve mazlumun öfkesi ile birleşme derdi yoktur.

9.

Doğduğunu unutmak isteyenlerle öleceğini unutmak isteyenler, liberalizmin kucağında hayallerle emzirilmektedirler.

10.

Liberal, ağzını her açtığında, “insanların akılla müdrik olmadıkları, doğuştan gelen özellikleri”nden ve bu özelliklerin temizlenmesinden dem vururlar. Ömür dâhilinde hükmedici güç olarak işleyen akıl, doğumu ve ölümü aşan pratikten azade kılındıkça kısırlaşır. Salt hayatta kalmaya kilitlenmiş akıl, nörolojik olarak insanî edimi öldürür.

11.

Doğumu ve ölümü ömür lehine silmek isteyenler, ezeli ve ebedi olma “niyet”indeki meta ve paranın istemini somutluyorlardır. Kendine “yatırım” yapıp kitap okuyan, film seyreden ve müzik dinleyen kişi, kendisini piyasaya hazırlıyordur. Bu durumda o kitabın, filmin ve şarkının hayata değen her yeri budanmalıdır. Politika, kendi ömrümüzü ve çıkarlarımızı ölçü alarak işletilemez.

12.

Bazen iktidar, savaş ve kriz gerçekliğinde elindeki imkânları, belirli bir alışveriş gereği, rakibine verir. Kitlelerin gözü önünde bir köstekli saat sallanır, o kitleler bir şahsa odaklanır ve hipnotize edilir. Rakip partinin başarısına sevinilir, ama o başarının ardı arkası sorgulanmaz. Belki de o rakip partinin başkanı, savaş ve kriz gerçeğinde iktidar partisine ihtiyaç duyduğu desteği verecek, sermaye ve devlet için yoksul kitleler, belirli bir yöne yönlendirilecektir. Demokrasi, böylesi bir göz boyamasıdır. Bir seçimde herkes başarılıysa, her lider, demokrasinin işlemesinden memnunsa, ardındaki çapanoğluna bakmak gerekir. O çapanoğlu, kitlelerin belirli dinamiklere, işleyişe, oluşa ve hâle alıştırılıyor olmasıyla alakalıdır. Mesele, seçim sonrasında savaş ve krizin seyri, kitlelerin o seyre tepkisidir. Mesele, o hipnozdan çabuk çıkabilmektir.

Eren Balkır
16 Ekim 2011

0 Yorum: