Kavalalı
Mehmet Ali Paşa’nın ölümü sonrası Doğu Sudan, Mısır idaresi altında kalmaya
devam etti. İktidar, genel anlamda Türk-Mısırlı paşa ve beylerin elindeydi. Bu
isimler, geniş topraklara ve Sudan’ın ana ihraç ürünleri üzerinde tekele
sahiplerdi. Vergiler de bu paşa ve beylerin cebine akıyordu. 1857 yılında Mısır
kralı Muhammed Said’in ilga edilmesini emretmesine karşın, köle ticareti
giderek yaygınlaştı. Sudan’da birçok bölge, büyük köle tüccarlarının eline
geçti.
1870’lerde
Türk-Mısır paşalarının ve köle tüccarlarının zulmüne bir de Avrupalı
sömürgecilerin zulmü eklendi.
1870’li
ve 1880’li yıllara Afrika’nın sömürgeciler eliyle ilhakı damga vurdu. Yirmi yıl
içinde Avrupalı güçler, tüm Afrika kıtasını kendi aralarında bölüştüler.
Avrupalılar,
bu süreçte doğal kaynaklara ve tropikal ürünlerde aşırı kârlara yol açan
ticarete sahip olan Doğu Sudan’a da göz dikti. Burayı ele geçirmek
istemelerinin bir diğer sebebi de bölgenin Orta Asya’ya giriş imkânı
sunmasıydı. Nil Nehri, iç kısımlara girilmesine imkân sağlayan doğal bir
güzergâhtı. Bunun dışında Sudan’ın işgali bir yandan da Mısır meselesiyle
yakından bağlantılıydı. Sudan’da Nil’e hâkim olan, otomatikman olarak Mısır’a
da hâkim olacaktı.
Peki
Afrika nasıl bölündü? Afrika’da tek başına gelip gezen Avrupalı seyyahlar kapitalist
güçlerin öncüleri olarak hareket ettiler. Güneybatı Afrika, Alman bir serüvenci
ve tüccar Luderitz tarafından ele geçirildi. Doğu Afrika, Alman fatih Peters’ın
yönettiği bir yerdi. Nijerya, Nijerya Şirketi’ni kuran bir avuç Britanyalı
girişimci tarafından fethedildi. Kongo’yu ele geçirense, Belçika Kralı II.
Leopold’un desteklediği kâşif Stanley idi. Eğer bu kişilerin geliştirdiği
programlar başarısız olmuş olsaydı, isimleri de unutulup gidecekti. Başarılı
olmaları ise hükümetlerinin onları kanatları altına alması, filolarını veya
ordularını onların topraklarına gönderip oraları sömürge hâline getirmelerinin
bir sonucuydu.
İlk
adımlar, kâr peşinde koşan girişimciler tarafından atıldı. Sudan’da da benzer
bir süreç yaşandı. 1870’lerde Sudan’da birçok Avrupa devleti faaldi.
Britanya’nın 1881’de Mısır’ı işgal etmesi ardından Sudan’daki güç mücadelesi de
başlamış oldu.
Bahsi
geçen serüvenciler Sudan’a nasıl girdiler? Bu noktada onlar Mısır Hidivi
İsmail’in çok faydasını gördüler. Bu kişi, pamuk ile ilgili siyaseti üzerinden
tüm Nil havzasını ve nehrin tüm kollarını ele geçirmek niyetindeydi. İsmail,
Mısır’da pamuk plantasyonları kurdu ve sulama sistemini genişletti. Bunun
sonucunda İsmail Etiyopya’da ve Ekvator Afrika’sında savaşa girdi. Hidiv’in
saldırgan politikası birçok Avrupalı serüvencinin dikkatini çekti. Gelen ilk
isim İngiliz Samuel Baker’dı. 1869’da İsmail Baker’a Sudan Ekvator Eyaleti’nin
ve Lado kentinin yönetimini teslim etti. Baker, Lado kentinin mülkiyet hakkının
kendisinde olduğunu iddia ediyordu. Bu bölgeden geçen fildişi ticaretini ele
geçiren Baker muazzam kârlar elde etti. Buradan Sudan’ın güneyindeki Albert
Gölü ve Unioro’ya harekât düzenledi, bu bölgeleri ele geçirdi. Baker, söz
konusu bölgeyi beş yıl yönetti.
1874’te
Baker’ın yerine General Gordon isimli bir başka İngiliz geldi. Ekvator Eyaleti
valisi olan Gordon, Baker’ın fetih faaliyetlerine devam etti. Toprakları
Victoria Gölü’ne kadar genişledi. Uganda yöneticisine bir ekip gönderildi ve
tüm Beyaz Nil bölgesi ele geçirildi. O dönemde Gordon’a İtalyan Romolo Gessi,
Alman Eduard Schnitzer (Emin Paşa), Fransız Linan de Belfont ve Amerikalı Long
gibi isimler eşlik etti.
Beyaz
Nil bölgesindeki yayılma süreci dâhilinde Mavi Nil bölgesi ile ilgili rekabet
de iyice kızıştı. Bu bölge Etiyopya’yı içeriyordu. 1874 yılında İsviçreli
Muntsenger, Mısır’ın elinde bulunan Massawa limanından (bugünkü Eritre) ayrıldı
ve Etiyopya’nın iç kesimlerine yöneldi. Keren’i ele geçiren Muntsenger,
Etiyopya’nın doğusundaki Harrar bölgesine ilerledi ve buraları Mısır adına
işgal etti. 1875’te Mısırlılar Zeila ve Berbera kentlerini (bugünkü Kuzey
Somali’yi) ele geçirdi.
1875-76’da
Mısır kuvvetleri Etiyopya’daki dağları aşıp Adua’yı işgal ettiler. Ama
Etiyopyalıların saldırıları sonucu savaş başladı. Mısır-Etiyopya Savaşı Mısır
aleyhine sonuçlandı. Mısırlılar Etiyopya’dan kovuldular, sadece sahil
bölgelerinin belirli kısımlarında tutunabildiler.
Bu
dönemde Mısır’ın üçüncü hamlesi Darfur’a yönelikti. Sudan’ın batısında yer alan
bu bölge, 1874’ten beri bağımsız idareye sahip bir sultanlıktı. Bahru’l Gazal
yöneticisi Zübeyr komutasında Mısırlılar Darfur’a saldırdı. Zübeyr Kahire’ye
çağrıldı ve paşa yapıldı. Sudan’a dönmesine izin verilmeyen Zübeyr yerini bir
Avrupalı isme bıraktı. Bunun üzerine Darfur’da isyan çıktı. İsyanın başında
Zübeyr Paşa’nın oğlu Darfur Sultanı Süleyman vardı. İki feodal ağanın
koordinasyon içinde hareket edememesi sonucu Mısırlılar adına çalışan Gordon
Paşa isyanları bastırdı.
1877’de
General Gordon Sudan Genel Valisi olarak atandı. Vali Alman Eduard Schnitzer’i
Ekvator Bölgesi valisi yaptı, diğer Avrupalı isimlerin her biri öteki
bölgelerin valisi olarak atandı. Süleyman bin Zübeyr’i yenen İtalyan Romolo
Gessi, Kordofan Valisi, Avusturyalı Slatin Paşa ise Darfur valisi oldu. İngiliz
Lupton Bahru’l Gazal’ın başına geçti. Alman Gigler ise Gordon’ın yardımcısı
oldu. Bu sayede resmiyette Mısırlıların kontrolünde olan Sudan, bir avuç zengin
ve açgözlü Avrupalı girişimcinin eline geçti. Halk, bu dönemde nakdi ve ayni
bir yığın vergiyle yüzleşti. Bunun üzerine Sudan’ı Avrupalılar ve Mısır idaresi
karşıtı bir isyan dalgası kapladı.
Mehdici Ayaklanmalar
1881’de
Avrupalıların başta olduğu yönetime karşı bir halk ayaklanması gerçekleştirilir.
Ayaklanmanın başını kendisini mehdi ilan eden Muhammed Ahmed çeker.
Mohammed
Ahmed, 1843’te Nil üzerinde bulunan, Dongola yakınındaki bir adada dünyaya
gelir. Babası marangozdur. Kardeşleri de aynı işi yapmaktadır. Baba ve
çocukları, Nil vadisi boyunca ve Sudan genelinde dolaşırlar. Bu sayede
insanların yaşam tarzlarını öğrenirler. Muhammed Ahmed, babasının ölümünün
ardından din eğitimi almak için Sudan’ın kuzeyindeki berberi şehri Samaniye’ye
gider. Medrese eğitimi sonrası tarikat üyesi olarak Abba adasına yerleşir.
Beyaz Nil üzerinde, Hartum şehrinin güneyinde bulunan bu adada kardeşleriyle
birlikte çeşitli işlerde çalışır. Ada bir süre sonra dervişlerin merkezi haline
gelir. Muhammed Ahmed’in öğrencileri zahidliği telkin etmektedir. Onlara göre,
Sudan’daki ahlakî çöküşün sorumlusu Türkler, Mısırlılar ve Avrupalılardır. Bu
harekete göre Türkler ve Mısırlılar mürteddirler. Onların politik programı
uyarınca, ilk İslam’ın saf haline geri dönmek, evrensel eşitliği ve kardeşliği
tesis etmek, tüm mülkü paylaşmak, Türk-Mısırlı ve Sudanlı feodal ağaların
elindeki toprakları müsadere etmek gerekmektedir. Türk-Mısırlı paşaların
zulmüne ve Avrupalıların yağmasına karşı ayaklanma çağrısı yaparlar. Bu noktada
“bin tane mezar kazmak, bir dirhem vergi ödemekten daha hayırlıdır” derler.
Muhammed
Ahmed’in vaazları, ahlak ve dinî önermeler üzerine kurulu olsa da ulusal
kurtuluş ve sınıf mücadelesi çağrısında bulunmaktadırlar ve temelde Sudan’daki
toplam ekonomik ve politik durumun bir ürünüdür.
Ağustos
1881’de Ramazan ayında Muhammed Ahmed kendisini mehdi ilan eder ve
Sudanlılardan isyan etmelerini ister. O günlerde Mısır’da politik kriz yoğun
bir biçimde yaşanmaktadır. Tüm iktidar kurumlarının bu krizle meşgul olduğu bu
dönem kararlı bir eylemlilik için uygun bir fırsat sunmaktadır.
Ayaklanmaya
tanıklık edenler, gelişmeleri şu şekilde tarif etmektedirler. Ağustos 1881’de
Mısır hükümetine bağlı bir yetkili Abba adasına gelir. Bu isim, Muhammed
Ahmed’e muhalif hareket örgütleme suçuyla suçlandığını, kendisinin hesap
vermesi için Hartum’a gitmesini söyler. Muhammed Ahmed, buna karşılık Allah’ın
ve Hz. Muhammed’in inayetiyle kendisinin ülkenin efendisi olduğunu, özür
dilemek, af dilenmek için asla Hartum’a gitmeyeceğini söyleyerek cevap verir.
Yetkili Hartum’a gider, kısa bir süre sonra iki bölük asker yanlarında
getirdiği bir topla Abba’ya saldırır. Saldıran güce bakıldığında Muhammed Ahmed
hareketinin çok ciddiye alınmadığı görülmektedir. Mehdiciler gelen askerlerin
tamamını öldürürler.
Sonrasında
Muhammed Ahmed, müritleriyle birlikte Kordofan’a geçmeye karar verir. Burada
yeni destekçilerle birlikte isyan ordusu birkaç bin kişilik bir güce dönüşür.
Peki
mehdinin peşinden gidenler kimlerdir? Mehdi isyanının itici gücü nedir?
Müritlerinin önemli bir kısmı köylü, göçebe, köle ve zanaatkârdır. Mehdi’nin
sağ kolu olan Abdullah’ın tespitiyle, yoksulların saflara katılmasıyla
zenginler mülklerinden endişelendiği için hareketten uzak durmuşlardır.
Mehdi
müritlerinden cihad başlatmalarını ister. Tıpkı Hz. Muhammed gibi kendilerini
ensar olarak niteler ve savaşta ölenlere cennet vaat eder. Ayrıca hayatta
kalanlara ganimetin beşte dördü verilecektir.
Ayaklanmanın
detaylı bir değerlendirmesini sunan Selahattin Paşa’nın aktardığı kadarıyla,
Sudan altmış yılı aşkın bir süredir Türklerin ve Mısırlıların elindedir. Bu
dönem boyunca haraca itiraz edildiği için yaşanan isyanlara tanıklık
edilmiştir. Bu isyancılar ağır şekilde cezalandırıldığından, kimse daha sonra
isyana yeltenmemiştir. Ama şimdi bir dilenci, ismi cismi bilinmeyen bir fakir,
yanına aldığı silahlı adamlarla ortaya çıkmış, zafer üstüne zafer
kazanmaktadır.
Mehdi
Kordofan dağlarına kamp kurar. Sonrasında tüm Sudan genelinde yoksullar akın
akın onların safına katılır. Yanlarında çocuklarını ve eşlerini getirirler.
Burada gerilla birlikleri kurarlar, kendi liderlerini seçerler, tahsildarlara,
karakollara, vergi toplamak için gönderilen askerî birliklere saldırırlar.
Selahattin Paşa’nın aktardığı kadarıyla, yoksullar isyanın hayat koşullarını
iyileştireceğini ummaktadırlar.
Millet
meselesi de isyanda önemli bir rol oynar. Bir Sudanlının mehdi olması,
nihayetinde Sudan’ın yabancılar değil Sudanlı biri tarafından yönetilecek
olması isyan bağlamında önemli bir role sahiptir.
Sudanlı
ağalar ve köle tüccarları, isyana düşmanca tavır takınırlar. Mülkün ve toprağın
eşit biçimde pay edileceğine dair vaatler ve vaazlar onların çıkarlarının
aleyhinedir. Ama bir yandan da isyan güçlerini dikkate almak zorunda kalırlar.
Bazen Mehdi’yi desteklermiş gibi görünürler hatta bazıları onunla uzlaşır veya
malların eşit dağıtımını önlemek adına hareketle birlikte çalışır.
Kordofan
halkının tamamı kısa bir süre sonra harekete katılır. Avrupalıların ve
Mısırlıların gönderdiği askerî birlikler mağlup edilir.
1881
güzünde Kordofan valisi olan Gigler, isyancıların üzerine Said Muhammed Paşa
komutasında bir askerî birlik gönderir. Ancak bu harekât amacına ulaşamaz.
Yenilgi yaşayacağından korkan komutanı geri döner.
Aralık
1881’de Faşoda valisi Raşid Bey, Kordofan’da konuşlanmış olan hareketin üzerine
Alman Bergchoff’un komutasında başka bir birlik gönderir. Bu harekât da
yenilgiyle neticelenir.
Mart
1882’de Yusuf Paşa komutasındaki altı bin kişilik ordu Kordofan’a yola çıkar.
Aynı yılın Haziran ayında bu ordu tümüyle yok edilir.
Eylül
1882’de mehdiciler Kordofan’ın başkenti Ubeyd’i kuşatırlar. Şehir 18 Şubat
1883’te düşer. Sonrasında Kordofan fethedilir. Bu noktadan sonra isyan Sudan’ın
tüm diğer bölgelerine yayılır.
1883
mehdicilerin nihai zaferlerle tanıştığı bir yıldır. Aynı yılın bahar aylarında
İngiliz general Hicks’in komutasında hareket eden İngiliz-Mısır kuvvetleri
Kordofan’a gelir. Sekiz ay süren çatışmaların ardından bu ordu mağlup edilir.
İsyancılar, bu savaş esnasında Hicks’e karşı toprağı ateşe verilmesi üzerine
kurulu taktik türünden gelişkin yöntemlere başvururlar. 5 Kasım 1883’te
Ubeyd’in kuzeyinde yaşanan savaşta Hicks’in o bitap düşmüş ordusu bozguna
uğratılır. Hicks öldürülür. Bazı askerleri isyancılara katılır. Hicks’in
askerleri arasında bir yıl önce İngilizlere karşı savaşmış olan Arap ordusunda
bulunmuş çok sayıda Mısırlı vardır. Ceza olarak bu askerler Sudan’a
gönderilirler. Politik açıdan söz konusu güç cezalandırma amaçlı operasyonlar
için uygun değildir.
Ağustos
1883’te ayaklanma Kızıl Deniz kıyısındaki bölgeye ulaşır. Mehdiciler burada
General Baker’ın başında bulunduğu İngiliz-Mısır ordusuna birkaç savaşta mağlup
ederler. 1883 sonuna doğru Sudan’ın tüm şehirleri isyancıların eline geçer.
Aralık 1883’te Darfur valisi Selahattin Paşa’nın direnişi epey uzun sürer.
1884’ün başında Bahru’l Gazal valisi Lupton teslim olur. Artık Nil vadisindeki
dar bir şerit dışında, batıdan doğuya tüm ülke mehdicilerin kontrolündedir.
Vadiye müdahale ve muhaberenin kesilmesi çok yüksek bir ihtimaldir.
Öte
yandan İngilizler başka bir hamle yaparlar. Ayaklanmanın hedefinde Mısır
yönetimi olması sebebiyle Sudan’a bağımsızlık vermeyi ama öte yandan da
Gordon’ı Sudan genel valisi atamayı kararlaştırırlar. Başka deyişle
İngilizlerin niyeti Mehdi ile uzlaşmak ve onun desteğiyle Sudan’ı İngiliz
sömürgesi olarak yönetmektir.
18
Şubat 1884’te Gordon ve yardımcısı Hartum’a gelir ve burada yeni politikayı
yürürlüğe sokar. Sudan artık Mısır’dan bağımsızdır. Mehdi de Kordofan
sultanıdır. Ayrıca Gordon tüm geçmiş borçları siler, borçlarını ödeyemeyip
hapse atılmış kişileri affeder. Vergilerini ödemediği için hapiste bulunan çok
sayıda köylü serbest bırakılır. Ama Mehdi bu hamlelerdeki tuzağı görür.
Mehdiciler, Sudan’ın İngiliz kontrolüne girmesine izin vermezler ve Mart
1884’te Gordon’ın tekliflerine Hartum’u kuşatarak cevap verirler.
1884
sonbaharında başında Mısır fatihi General Wolseley’nin bulunduğu yedi bin
kişilik bir ordu Gordon’ı kurtarmak için yola çıkar ama Hartum’a bile varamaz.
23 Ocak 1885’te kuşatma altındaki Hartum’da direniş sona erer ve mehdiciler tüm
kenti ele geçirirler. Saldırı esnasında Gordon ve tüm İngilizler öldürülür.
Wolseley ve ordusu Mısır’a geri çekilmek zorunda kalır. 1885’in geri kalan
kısmınta mehdiciler tüm Nil vadisini fethederler.
Böylelikle
dört yıl içerisinde (Dongola’nın kuzeyindeki küçük bir bölge ve Ekvator bölgesi
hariç) tüm doğu Sudan’ın ele geçirilmesi üzerine mehdi devleti de kurulmuş
olur.
Mehdi Devletinin İç Sistemi
Mehdi
Muhammed Ahmed, Hartum’un ele geçirilmesinden kısa bir süre sonra ölür.
Liderlik, onun sağ kolu olan ve halife unvanını alan Abdullah’a geçer.
Bu
yeni kurulan devlet, her şeye karşın on üç yıl yaşar. 1898’de yıkılana dek bu
devlet, varlığını düşmanları tarafından her yandan kuşatılmış, abluka altında
tutulmuş hâlde sürdürür. Askerî kampa benzeyen bu mehdi devletinin ana görevi,
savunmayı örgütlemektir. Bu amaç doğrultusunda Halife Abdullah, ilkel
silâhlardan oluşan bir cephanelik oluşturur, atölyeler ve tersaneler inşa eder.
Abdullah,
aynı zamanda Mısırlıların bıraktıkları gemileri tamir eder, hatta bir de matbaa
kurar. Ordunun örgütlenmesinde ve savaş endüstrisi sahasında tutsak alınmış
olan Avrupalıların uzmanlıklarından faydalanır. Slatin, Romolo Gessi ve Lupton
gibi Avrupalı isimleri emrinde çalıştırır. Slatin, anılarında işleri nasıl
ihmal ettiklerini, ne tür sabotaj yöntemlerine başvurduklarını, gemi tamiri
işlerini nasıl savsakladıklarını, savaş malzemelerinin üretildiği atölyeleri
nasıl işlemez hâle getirdiklerini anlatmaktadır.
Dört
bir yanı düşmanla çevrili olan (koynunda yılanlar besleyen) devlet, hainlere
karşı baskı yöntemine başvurur.
İlk
başta devlet, kimi demokratik özelliklere sahiptir. Ordu, köylülerden,
göçebelerden ve kölelerden oluşmaktadır. Komutanların çoğu asil ailelerden
gelmeyen erkeklerdir. Vergiler büyük ölçüde azaltılır, memurlar ve görevliler
genel anlamda züht hayatı yaşarlar. Kadı, bir zanaatkârın eline geçen aylık
ücrete tabidir ve sadece kırk lira almaktadır. Diğer memurların maaşı ise yirmi
ilâ otuz liradır.
Mehdiciler
bireysel servete karşıdır ve evrensel eşitlikten yanadır. Eşkıyalar ve
hırsızlar sert bir biçimde cezalandırılmaktadır. Mehdi müritlerine at binmeyi
yasaklamış, gerçek müminlere yürümenin Allah’ı memnun edeceğini söylemiştir.
Altının ve mücevheratın beytülmale teslim edilmesine dair emirler çıkartılır.
Beytülmal, Sudan’ın ekonomik hayatını denetleyen ana kurumdur. Düğünde sadece
bir koyun kesilebilir. Dulken evlenene beş, değilken evlenene on lira başlık
parası verilir.
Eşitleyici
girişimlerine ve demokratik eğilimlerine karşın temelde yapı itibarıyla köylü
hareketi olan bu hareket, Sudan’daki mevcut feodal ilişkileri tasfiye etmez.
Birçok köylü hareketinde karşımıza çıkan karakteristik yapı ve kanunlar burada
da etkisini gösterir. Tarihte gördüğümüz köylü hareketleri, kendiliğinden
geliştiği, net bir programa sahip olmadığı, amaçlara dair bir açık bir
anlayıştan yoksun olduğu, dikkatle geliştirilmiş taktiklerle kuşanmış olmadığı
için sonuçta yenilmişlerdir. Sudan’da köylü hareketi zafer kazanmış, ama yok
etmek için mücadele ettiği feodal ilişkileri tasfiye edememiştir.
Sudan’daki
mehdiciliğin bu yönünü Engels de açık bir dille ifade etmektedir.
Mehdiciliği
Ortaçağ’da Afrika’da görülen dinî halk hareketleri ile birlikte ele alan Engels,
bu hareketleri yoksul göçebelerle zengin şehirliler arasındaki çelişkiler
üzerinden okumaktadır:
“Şehir insanı zengindir,
lüks içinde yaşar ve şeriatı pek gözetmez. Yoksul, dolayısıyla ahlâk konusunda
tutucu olan bedeviler ise bu zenginleri ve zevklerini hasetle ele alırlar.
Bunlar, bir peygamberin veya bir mehdinin arkasında toplaşırlar, kâfirleri
cezalandırırlar, ibadetin ve gerçek imanın yeniden hâkim olmasını sağlarlar,
dönmelerin mallarına el koyarlar. Yüz yıl sonra bu insanlar, kendilerini
dönmelerle aynı konumda bulurlar: iman yeniden dirilir, yeni bir mehdi gelir,
oyun yeni baştan başlar. İspanya’daki Murâbıtlar ve Muvahhidlerden İngilizleri
durdurmayı bilen, Hartum’daki son Mehdi’ye kadar yaşanan hep budur. […] Tüm bu
hareketlerin zarfı dindir, ama mazrufunda ekonomik sebepler vardır. Ama bu
hareketler, zafer kazansalar bile, eski ekonomik koşulların değişmesine imkân
vermezler. Dolayısıyla eski durum olduğu gibi kalır ve mevcut çatışma dönem
dönem yinelenir.” [K. Marx ve F. Engels, On
Religion, Moskova, 1966, s. 282.]
Mehdi
devleti için de bu tespit geçerlidir. Orada da her şey eskisi gibidir.
Hareketin liderlerinin feodaliteye özgü bir yozlaşma yaşamasından önce yaklaşık
bir yüz yıl geçer. Feodal yozlaşma, esasen daha Hartum’un fethinden beş yıl sonra
başlar. Züht hayatı yaşayan kadı, bir süre sonra çok sayıda kölenin ve geniş
arazilerin sahibi bir isim hâline gelir. Mehdi devleti de köle sahipliğine son
vermez. Köle ticaretini sınırlamaya dönük kimi tedbirler alınır, hepsi o kadar.
Erkek köle ticareti yasaklanır. Esir erkekler satılmaz, ama halife ve
yardımcılarının evlerinde çalıştırılırlar. Halife, mahkûmları bel bağladığı
başka kabilelere köle olarak verir. Kadın köle ticareti sürer. Bir kurum olarak
köle sahipliği muhafaza edilir. Mehdiciler köleleri azat etmezler. Oysa birçok
köle, özgürleşecekleri umuduyla mehdici harekete katılmıştır. Bu da sonuçta
mehdi devletine karşı bir dizi köle ayaklanmasının yaşanmasına sebep olur.
Ayaklanma
esnasında mehdiciler, zafer kazanacakları birçok savaşın içine girerler. Bu
süreçte kabileler arası bağlılık, ahlâkî ve politik canlanma üzerinden artar
ama zafer sonrası ilişkilerde bozulmaya, ayrışmaya dair emareler görülmeye
başlanır. Bazı kabileler, bilhassa Halife Abdullah’ın geldiği Kordofan’dakiler,
imtiyazlı bir konuma sahip olurken, Mehdi Muhammed Ahmed’in mensubu olduğu, Nil
vadisinde yaşayan kabilelerin durumu kötüleşir. Ganimetin önemli bir bölümü,
Kordofan kabilelerine verilir. Nil kabileleri bu durumdan memnun olmazlar ve
imtiyazlı kabilelere karşı mücadele içerisine girerler.
Kendilerini
“şerif” olarak niteleyen Mehdi’nin akrabaları, Hartum’da isyan başlatırlar. Bu,
yozlaşmış feodal liderlere karşı demokratik unsurların harekete geçtiği bir
ayaklanmadır. Ayaklanmaya Nil vadisindeki kabilelerle birlikte marangozlar ve
Nil Nehri’nde bulunan, Sudan’a ait gemilerde çalışan gemiciler de katılır.
Kabilelerarası mücadelenin ve sınıf mücadelesinin
zayıflattığı mehdi devleti, dış düşmanlarının da sürekli saldırılarına maruz
kalır.
Vladimir
Borisovich Lutsky
Modern
History of the Arab Countries
1969
0 Yorum:
Yorum Gönder