14 Eylül 2016

,

Viyan Nedir?


“Minbiç’te şehid düşen Viyan Qamişlo kimdir?” sorusunu öncelemesi gereken soru, “Viyan nedir?” olmalı.

İlk soruyu soranlar, Batı’da onu “Kürdistan’ın Angelina Jolie’si” olarak takdim ediyorlar. Batı, onun yağını çıkartıp kendi ekmeğine sürmek istiyor. Ne Kürd’ün davası, ne Ortadoğu’daki savaş umurlarında. YPJ ise sadece “bizim tüm savaşçılarımız güzel!” diye cevap verebiliyor.[1] Güzellik, estetik denilen şeyin ardındaki ideolojiye teslim oluyor. Sorun da burada başlıyor. Böylelikle bir kişiyi “poster-kızı” yapmalarına kızma haklarını da kendi elleriyle teslim ediyorlar.

Peki enklav nedir? İmralı’nın dışavurumları, somuttaki imgesi, pratiğe dökülmüş hâli değilse nedir?

Batı liberalizmi, “kadını milliyetçi devrimin kıyısına köşesine atmadığı, merkeze koyduğu için” harekete övgüler düzüyor.[2] Bu övgüler de ancak kendi ekonomik, sosyolojik ve estetik kaygıları dairesinde dile dökülebiliyor. “Ortadoğu bataklığı”nda açan bu güller, Batı’nın hasadına kurban edileceği günleri bekliyorlar.

Liberalizm, emperyalizmin akıncı birliklerinin ideolojisi olarak bölgeye hücum ediyor. Devletler, o liberal hamurla yeniden karılıyorlar. Bir tür Janus olarak devlet, FETÖ ve Erdoğan ikiliğinde, toplumu yeniden kuruyor.

* * *

ROAR dergisinin[3] tanıttığı kitabın yazarı Meredith Tax, ünlü bir ABD’li feminist. Kitabında Kürd hareketini diğer gerilla hareketleriyle kıyaslıyor ve kadınları sırf gerilla sayısını artırmak için kullanmaması sebebiyle övüyor. Örgütün cinsel ilişkiye yasak konmasına bir anlam veremese de üzerinde durmuyor.

Tarihte ilk defa(?) liberaller, silâhla şekillenen bir toplumu yere göğe sığdıramıyorlar. Yazar, olası ihtimalleri de düşünerek, ABD’den harekete “kadını merkezden asla çıkartmayın” diyor. Özünde “bu desteğimizin sebebi bu” demiş oluyor. Mazluma ise, öznellik güzellemeleri, “her şeyi ben yapıyorum” yanılsaması düşüyor. Havaya fırlatılan taş kendisinin uçtuğunu sanıyor.

Jin Jiyan Azadi isminde bir blogu olan Dilar Dirik, geçen yıl bu Meredith Tax ile bir panele katılıyor. Haberi İlerici İsrail’den Yana Ortaklar[4] ismindeki siteden okuyoruz. Haberin manşetini şu söz süslüyor: “Suriyeli Kürdlerin anarko-feminizmi, ilk dönem İsrail sosyalizmine benziyor.” Bize “Allah sonunu, akıbetini benzetmesin” demek düşüyor. Panelde Dirik artık ne demişse, ne söylemişse, dinleyiciler arasındaki bir İsrailli, “A bu söyledikleriniz ne kadar da bizim kibutzlara benziyor” tepkisini veriyor.

Tarihin de ortaya koyduğu biçimiyle, İsrail’in o anarşistleri, komünalistleri, liberalleri bir bir iç ve dış İsrail devletine eklemleniyorlar. Getirdikleri “özgürlük ve eşitlik” de orta yerde duruyor. O kibutzlara bir tane Arap’ı almıyorlar. Arapların topraklarını çalıyorlar, gasp ediyorlar. Yağmacılığın, yerleşimciliğin, gaspın kılıfı, anarko-feminizm oluyor. Tam da bu yüzden Dirik’in sözleri bir İsrailliye kibutzları anımsatıyor.

Bugün İsrailliler, “bize yerleşimci sömürgeciler demenizde bir sorun yok, öyleyiz zaten” diyorlar.[5] Bugün kadın birliklerini içeren ve bir tür “savaş komünizmini” işleten Nusra gibi yapılara karşı benzer bir “savaş komünizmi” ile cevap veriliyor ve bu tarz, mutlaklaştırılıyor.

İsrail’de aynı kibutz üyeleri, 1967 savaşında cepheye koşa koşa gidiyorlar ve savaş sonrası kendi konuşmalarını kayıt altına alan Yahudiler, o kayıtlarda “liberal iken aşırı sağ çizgiye nasıl kaydıklarını” anlatıyorlar.

* * *

Yukarıda bahsi edilen panelde Dilar’a “peki ama emperyalizm?” diye soruyorlar. O da “emperyalizm, bizim zaten aşmış olduğumuz Marksizm-Leninizm’den kalma bir artık” diyor. Meredith Tax, başka bir yazısında bu konuma arka çıkıyor ve “emperyalizm karşıtları, köktencilere, şeriatçılara karşı mücadeleyi askıya alıyorlar” tespitinde bulunuyor.[6] Yazısının sonunda da şunu söylüyor:

“Liberalizmin temel taşı olan bireysel insan haklarının güçlü bir biçimde savunulması, her türden işe yarar solcu strateji için olmazsa olmazdır.”

Kendinden mülhem, kendinden menkul, uzaydan ve mezardan konuşan, ezilenlere kapalı bir solculuğun rahminin neresi olduğu, artık daha net görülüyor. Herkes, liberalizme kul ediliyor. Bu ideolojinin rüzgârıyla şişirilen yelkenlere aldanmamak gerekiyor. Liberalizm, mızrak ucuna Kur’an sayfası misali taktığı bireylerle bölgede emperyalizm için gerçekleştirilen dönüşümü koruma kollama görevini ifa ediyor.

Gelgelelim, aynı rahmin ürünü olan Meredith Tax ve feminizmi, kendi ülkesinde yakılan Müslüman kadınları hiç görmüyor.[7] Bu liberaller, kendisine oy hakkı ve mevki veren emperyalist devletlerinin icazetiyle, muhalifçilik oynuyorlar. Bu muhalefet dilini emperyalizmin askerî çizmeleriyle birlikte Ortadoğu’ya da öğütlüyorlar. Sömürüye ve zulme karşı mücadelenin dilini, içeriğini tayin etmek istiyorlar. “Devrim yapamıyorsan, başkasının yapmasına da izin verme” kuralını işletiyorlar.

* * *

“Emperyalist Feminizm ve Liberalizm”[8] yazısından dolayı Deepa Kumar da Meredith Tax’in hedefi hâline geliyor. Kumar, Tax’e verdiği cevapta, CIA ile ilgili bir Wikileaks belgesinden söz ediyor. Belgede, “Afgan kadınlarının çektikleri çilenin NATO işgali için gerekli olan kamuoyu desteğini sağlayacağından” bahsediliyor.[9] 11 Eylül sonrası Amerikan feminizmi tüm hücreleriyle emperyalizme örgütleniyor.

Deepa Kumar, noktada “sömürgecilik, kendi misyonunu güvence altına almak için her daim yerelde kimi borazanlara ve işbirlikçilere ihtiyaç duyuyor” diyor. Özünde Amerikalı liberaller ve o emperyalizmi perdeleyen dilleri, yereldeki çatışmalarda emperyalizmin oynadığı rolü gizliyorlar ve zulmün bıçağını kemiğinde hissedenlerin çığlığını o sömürgeciliğin çıkarlarına uygun hâle getiriyorlar. Zalimler, her zamanki gibi, bugün de havuç ve sopa ile iş görüyorlar.

Dilar Dirik’in “lügatten çıkarttık” dediği emperyalizm, Lenin’e ait bir neşter. Marksizm, Avrupalı sosyalistlerin emperyalist devletleriyle bir ve birlikte düşünen zihinlerine atılan bu neşter sayesinde mazlum halklara açılabiliyor. Demek ki Marksizm devre dışı kalmışsa, mazlum halklar, kendilerini emperyalist devletlerle bir gören, birlikte hareket eden unsurlara peşkeş çekiliyordur.

O Avrupa, bugün Ortadoğu’ya gölgesini düşürüyor ve Lenin’den intikam alıyor. Herkesi emperyalist devletleriyle bir ve birlikte düşünen isimlere dönüştürüyor. Kürdler ise kızlarının “poster-kızı” yapılmasına ses çıkaramayacakları bir hizaya çekiliyorlar. Batı’da o kadınlar, ait oldukları gerçekten soyutlanıp, mülkiyet-rekabet ilişkilerinin figüranına dönüştürülüyorlar.

“Viyan nedir?” sorusu, esasen IŞİD kadar ve Batı emperyalizmi üzerinden de cevaplanmayı bekliyor. Zarfta IŞİD, mazrufta Batı tasfiye ediyor Kürd’ü, görülmeyen bu. Asıl mesele, Viyan’ın aidiyet ilişkisinden soyutlanıp, belirli bir mülkiyetin ve rekabetin ideolojisine bağlanması. “Çirkinlik” edebiyatı üzerinden bir ideolojik saldırı gerçekleştirdiklerini zannedenlerin bunu düşünmeleri gerekiyor.

Batı, mazlumiyeti kendi namlusuna sürme konusunda mahir. Bölgede o mazlumiyet, cümlelerinde hep “feodalite ve kabile ilişkileri”nden bahsediyor. Kadının merkeze alınması meselesi, özünde toplumsal bir projenin ana ekseni olarak görülüyor ve feodal bağlardan, kabilevî ilişkilerden kurtulmak için kadın, kimyasal çözücü olarak kullanılıyor. Başka da bir anlamı yok.

Herkes, sonuçta emperyalizmin ilerlemeciliğine kul-köle ediliyor. “Kadın”, liberal bir öze indirgeniyor ve sınırsız-sınıfsız ve yek beden olarak formüle ediliyor. Batı, jeopolitikasını (sınır), ekonomi-politikasını (sınıf) ve biyopolitikasını (beden) buradan kuruyor. Bugün cihad konusunda aldatıldığını söyleyen IŞİD’liler, bu kurgunun harç makinesi olarak iş görüyorlar.

* * *

Sunday Times, Viyan’ın katli haberini “Angelina Jolie” vurgusu ile birlikte paylaşıyor. Mazlum olmanın gereği, bu haber ile kimi Kürdlerin içleri gıcıklanıyor. Kürdler, bu tür haberlere sevinmeyi öğreniyorlar. Haberde Viyan’ın Minbiç saldırısında değil, IŞİD’den arındırılmış topraklarda öldürüldüğünden bahsediliyor. Dolaylı olarak haber sitesi, “bu güzel kızı esasında Tayyip Erdoğan öldürdü” demiş oluyor.

Şu görülmeli: Batı’nın Erdoğan’la derdi nedir, bilemeyiz. Bizim ona yönelik sınıfsal öfkemiz ile Batı’daki Erdoğan eleştirileri arasında keskin bir ayrım olmalı. Biz, Erdoğan’ı Batı gibi eleştiriyor olamayız. Batı’nın zarfta sunduğu eleştiri, mazrufta gösterdiği, örtük bir dostluktur. Dipteki derin ilişkileri gizlemektedir.

Zira Erdoğan, Ortadoğu’nun yeni jeopolitikasının, ekonomi-politikasının ve biyopolitikasının bir bileşenidir. “Cambaza bak” diye kandırılmaya çalışıldığımız açıktır. Erdoğan’da Batı’yı, Batı’da Erdoğan’ı eleştirmek, asıl öğrenilmesi gereken budur.

* * *

Aşk örgütlenmektir.

Viyan, aşka örgütlenmektir.

Ait olduğu mazlum halkların sevdasını ilmek ilmek örmektir. Onlarsa aşka her daim düşmandırlar, asıl bilinmesi gereken budur.

Eren Balkır
14 Eylül 2016

Dipnotlar:
[1] Jiyar Gol, “Kurdish ‘Angelina Jolie’ Devalued by Media Hype”, 12 Eylül 2016, BBC.

[2] Janet Biehl, “A Road Unforeseen”, 15 Ağustos 2016, Roar.

[3] Janet Biehl, a.g.m.

[4] Ralph Seliger, “Syrian Kurds”, 11 Kasım 2015, PPI.

[5] Arnon Degani, “Israel is a Settler Colonial State –and That’s OK”, 13 Eylül 2016, Haaretz.

[6] Meredith Tax, “The Antis”, 19 Kasım 2014, OP.

[7] Linda Sarsour, “A Muslim Woman was Set On Fire”, 13 Eylül 2016, Guardian.

[8] Deepa Kumar, “Emperyalist Feminizm ve Liberalizm”, 26 Ağustos 2016, Düşünbil.

[9] Deepa Kumar, “Emperialist Feminism: A Response to Meredith Tax”, 17 Aralık 2014, OP.

0 Yorum: