01 Eylül 2016

,

Kıskaç


Son beş yıldır duyduğumuz çığlıklar, esasında bir susma biçimidir. Suskunluk, Suriye ile ilgilidir. Batıdakiler, Ankara’nın üzerine çökmüş kara bulutların dağılacağına; Doğudakiler, Rojava’da bir güneş doğacağına inandıklarından susmuşlardır. AKP’ye karşı muhalefet, bu nedenle “laiklik-gericilik” ikiliğine indirgenmiştir. Suriye, sustuğumuz, susturulduğumuz yerdir.

Suriye iç savaşı konusunda ABD’deki ya da başka yerlerdeki solcuların onda biri kadar bile bir mücadele sergilenmemiştir. Dolayısıyla oradaki kan, muhalifi-muktediri, herkesin gömleğindedir.

* * *

Suriye’de Pentagon ve CIA arasında bir bilek güreşinin yaşandığından bahsedilir. Libya’daki yıkım sonrası oradaki silâhların ve çetelerin Suriye’ye akacağı kanal Türkiye üzerinden kurulmuştur. Bunun bir sebebi de kanal inşaatının ucuza mal olacak olmasıdır.

İslamcı ekiplere yol veren, destekleyen, içinde cirit atan CIA; onları bulundukları yerde ezen, ezmesi için Kürd’ü örgütleyen, Esad’a istihbarat sağlayan, Rusya ile bu konuda anlaşansa Pentagon’dur. Hepsi de bataklıkta toplanıp ölecek birer sinek derekesindedir. Aynı hamlede düşman görünenler dost; dost görünenler düşmandır.

Bu açıdan, “İslamcılar yeryüzünden silinince sosyalistlere gün doğacak” diye ellerini ovuşturanlar, fena bir vehim içerisindedirler. Emperyalizmin kıskaç harekâtı, onları da içermektedir. Yeni Ortadoğu’da eski sosyalizme asla yer olmayacaktır. Herkes, Amerikan ölçülerine göre yenilenmek zorundadır.

Bunu söyleyen, emreden, DSİP ve türevleridir. Kıskaç harekâtının bölgesel boyutuna bir de yerel boyut eklemlenmektedir. Türkiye’de sol-sosyalist yapılar, yeni dönemin binası içerisinde bir tuğla olmak adına, DSİP-TKP kıskacına örgütlenmeye mecburdurlar. 1 Eylül ve 30 Ağustos tartışmaları, bu minvaldedir.

Bir taraf emperyalizmin ordularını; diğer taraf Türk ordu geleneğini hepimize sevdirmekle görevlidir. Her ikisi de iradesine kul oldukları orduları AKP döneminde ari ve temiz tutmaya mecburdur. Ordulararasındaki bağlar böylelikle gizlenmekte, geçişkenliğe karşı bu sayede susulmaktadır. İki örgüt arasında omerta kanunları işler.

* * *

ABD, İran’la anlaşma öncesi bir hamle yapmış, Erdoğan’a altın-gaz takası üzerinden İran’la iş yürütmesine izin vermiş, bu işin kirli çamaşırları CIA-Fethullah aracılığıyla ortaya dökülmüştür. Paranın önemli bir kısmının orduya gittiği söylenmektedir. Eğer öyleyse, bizi Can Dündar’a asker kılan, gene aynı ordudur.

Kıskaç harekâtı, balık avı misali, işliyor: balığın ağzına takılan zoka serbest bırakılıyor, sonra da sertçe çekiliyor. Bu zoka herkes, hepimiz için geçerlidir. Fethullah zokasını yutanlar, hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam ediyorlar. Kimse, hesap vermiyor. Üç kuruşluk varlıkları için devrimci varoluş eziliyor.

Benzer bir hikâye, “MİT krizi”ni de içeriyor. Sobadaki kestaneleri maşayla almaya meraklı Obama emretmiş, silâhlar akmış, olayı ifşa etmek de gene CIA-Fethullah’a düşmüştür. Cümlemiz, iktidardaki bu pazarlığın figüranı, tezahüratçısı kılınmıştır.

* * *

DSİP kadar TKP çizgisi de zokadır. Bu iki çizgi semboliktir, bugün tüm sol, bu iki çizgi altında toplanmıştır. 30 Ağustos konusunda yaşanan tartışmalarda bu zokanın damağımıza geçtiği anki sancı örtbas edilmektedir. Dolayısıyla, ham hayallerle “bu ülkede tek devrimci gelenek var, o da Kemalist ordu geleneği, herkes onuna diz çöksün” diyenlerin bu gelenekten bir “halk kurtuluş cephesi” çıkartabileceklerine dair beklentileri, oyalamaya dönük bir siyasettir.

“Emperyalist” dedikleri, emperyalizmin piyonu olarak kullanılıp atılmış Yunan ordusudur. Sovyetler sayesinde kurulan devlet masalına inananlar, Sovyetler’e rağmen kurulan devleti allayıp pullamak, bu pratiği de “devrimci” sosuna banmak zorundadırlar. Her iki kesim de Sovyetler’in devrimi ile değil, devleti ile bir bağ kurmakta, o ilişkinin bağbanı olmaya çabalamaktadır.

Bu bağbanlar, eskiden yok hükmünde kabul ettikleri Sovyetler yerine ABD devrimi ile ilişki kuruyormuş gibi görünüp, o devletten, üstelik devletin bugünkü çıkar ilişkilerinden yirmilere bakıyorlar.[2] Halklar, bunların asla umurunda değildir. Bu çevreler, ABD ve batı metropollerindeki orta sınıfların hasretle andıkları, özlemle yad ettikleri hayatlarını biz fukaraya önermekten başka bir şey yapmıyorlar. Onların “iyi niyet” taşları cehennemimize giden yolu döşüyor.

* * *

Bülent Uluer’in 1920 Türkiye’sinde halk direnişinde milliyetçilik görmesi ile bu tür solcuların anti-emperyalizm görmesi, aynı madalyonun iki yüzüdür. Herkes, neye ve kime karşı mücadele edeceğini unuttuğundan, devrime ve sosyalizme olan inancını-bilgisini silip attığından, bu tür masabaşı hesaplar içine giriyor. Bağban olununca her tür mahsul alınabilir zannediliyor. Sadece kendi öznelliğine güvenenlerin, sadece ona bakanların aldandığı nokta burasıdır. Onlar, öznellikleri dışında her şeye karşı suskundur. Öznelcilik, gizli bir susma akdidir.

Çığlıksa susma biçimidir. Ne konuda yaygara kopartılıyorsa, başka bir yer karartılıyor demektir. Cerablus konusundaki tartışma, 15 Temmuz’la bağlantılıdır. Pentagon-CIA arasındaki bilek güreşi devam etmektedir. Dün “IŞİD ve AKP aynı şey” diyenler, bugün internet kanallarında “Türk askeri ile IŞİD birbirine girdi, 51 Türk askeri telef oldu” diye haber yapıyorlar. Önemli olan, baktığımız değil, bakmadığımız yerdir.

Pentagon-CIA kıskacında hareket etmek zorunda olan AKP, “yerli ve milli”den dem vuruyor. Oysa o, bugün Pentagon’un yerliliğine ve milliliğine tabidir. Sıradan bir Amerikalı, Pentagon’un ülkesinin özçıkarlarını koruduğuna inandırılmaya mecburdur. Aynı durum, bizim için de geçerlidir.

Pentagon çoğu zaman iyi polisi; CIA kötü polisi oynuyor. Kirli işler CIA’ye; onları temizlerken atılacak adımlarsa Pentagon’a düşüyor. Asıl soru şudur: AKP Türkiye’si, bu oyunda figüran ve piyondan fazlası olabilir mi?

* * *

DSİP içinde Fethullahçı çıkmasına neden şaşırılır? “Fethullah Konferansları” isimli çalışmanın logosunun HDP logosuna benzerliği neden garipsenir? Kendi özgürlük kavgaları olmayanların, ABD’nin özgürlük ordularına bağlanmasına neden kızılır? Anti-emperyalizm, hiçbir şey yapmamanın kılıfı değil midir? Kimlik ve etnisite siyasetinin bu gerçeklerin örtüsü olduğu niye görülmez?

“ABD bizi bu sefer satacak mı satmayacak mı?” diye kırılan lades kemiği, Kürd’ün belkemiği olabilir mi? Medyada şişirilen isimlerin belirli güçlerin ajanı olduğunu görmek bu kadar mı zor? Onların ağzından çıkana göre değerlendirmede bulunanların, siyaset yürütenlerin devrim ve sosyalizm gibi dertlerinin olduğu söylenebilir mi?

Kıskaçtır, bazen gevşetilir. Bu rüzgârla isimlerini yaldızlayacağını, Twitter ve Facebook takipçi sayılarını artıracağını, bürolarını kalabalık kılacaklarını düşünenler, fena yanılıyorlar. Şeytana satılan ne varsa, geride ödenmesi gereken büyük bir bedel bırakacaktır.

Suriye’ye yönelik her yeni hamlede AKP aleyhine olacak bir haber sızdırılıyor. Herkes, “laiklik-gericilik” ikiliğiyle oyalanmaya mecbur ediliyor. Emperyalizm, her türlü ihtimali düşünüyor. Hiçbir yeri boş bırakmaksızın ilerliyor. Rakip güçleri tokuşturmayı, kendisini kurtarıcı olarak satmayı, her fırsatta mevcudiyetini yaldızlamayı seviyor. Bu nedenle, Millet Camii’ndeki Kadirî zikrine “şeriat geliyor” yaygarası kopartmak yanlıştır. Asıl sorun, Anadolu irfanının tağut olan devlete kul-köle edilmesidir.

Kıskaç harekâtı, bu toprakların İslamî direncine yönelik de işliyor. Bu noktada devrimcilere-sosyalistlere devleti aklamak, korumak, ona yandaşlık yapmak, “ama sana yakışmıyor” demek düşmez.

Her gün beş vakit insanlar “hayye ale'l felah” denilerek kurtuluşa çağrılıyor. Kurtuluşumuz, gizli ya da açık ordulara bağlanmak değil, kendi özgücümüze örgütlenmekte, onu örgütlemektedir.

Eren Balkır
31 Ağustos 2016

Dipnot:
[1] Mehmet Can, “90 Yıllık Efsane: Kurtuluş Savaşı”, Marksist.

0 Yorum: