19 Eylül 2015

,

Charlie Hebdo'nun İtici Esprileri


İsmini herkesin bildiği ölü çocukları aklınıza getirin, sonra bu çocukların çektiği çileyi yüzüne alaycı bir gülümseme kondurmak için kimin kullanacağını anlamaya çalışın. Argümanımız hatırına bir de bu çocukların biri Yahudi, biri Hristiyan biri de Müslüman olsun.

Nazi sempatizanları ve diğer antisemitistlerin aklına hemen 15 yaşında iken Auschwitz toplama kampında kaptığı ağır hastalığa teslim olan Hollandalı holokost mağduru Anne Frank gelir. İngiliz Başbakanı’nın oğlu, beyin felci geçiren ve altı yaşında Londra’daki bir hastanede ölene dek sara krizleri geçiren Ivan Cameron, anarşist kimi nefret tohumu eken isimlerin tercihi olabilir. Bu kesim “muhafazakâr pislik” olarak gördüğü çocuğun babasını ülkedeki sağlık hizmetlerinin çöküşünden sorumlu tutuyor olabilir. Ardından bir de akla üç hafta önce Türkiye sahillerine cesedi vuran üç yaşındaki Suriyeli mülteci Aylan Kürdi gelecektir.

Aylan’ı kimlerin, ne tür insanların seçeceğini düşünmeye bile gerek yok, çünkü gülümseme için birileri çoktan Aylan’ı seçti bile: Fransız mizah dergisi Charlie Hebdo, Aylan’ın ölü bedenine ait bir dizi karikatür çizdi ve bu karikatürleri jeopolitik ve dinle alakalı kimi duygusuz tespitler yapmak için kullandı. “Je Suis Charlie” mizahı konusunda sözde uzman olan bazı isimler, Müslümanlardan, özellikle güçsüz ve göçmen olanlarından nefret eden dar kafalıların yaklaşımına katılıp, ölü bir çocuğa gülmek için her türden gerekçelerini öne sürdüler.

Tumturaklı ya da Dile Dökülemeyecek Biçimde İnsafsızca

Karikatürlere dair savunmalar ve gerekçelendirmeler, tumturaklı veya dile dökülemeyecek biçimde insafsızca idi. Bir blog yazarına göre, çizilen karikatürlerden biri “Batı’nın ortantalist lütufkârlığı”nı ifşa ediyordu. Bu yazar, söz konusu “hiciv sanatı”na ancak “İslamcı-liberal sol kartel”in itiraz edebileceğini söylüyordu. Karikatürlere ilişkin olarak ayrıca “batılı tüketimcilik”e de atıfta bulunuluyor, fast-food Avrupa’sında yiyecek yemek peşinde koşan güçsüz göçmenlerle alay ediliyordu. Herkesin tahmini de Aylan’ın vefat eden annesinin ve ağabeyinin de yiyecek peşinde olduğu yönünde idi (oysa bu insanlar açlıktan değil, savaştan kaçıyorlardı). Belki de ileride Aylan’ın hayatta kalan babası da bir gün gelir Charlie Hebdo karikatüristlerinin ne kadar zeki olduğunu takdir eder.

Dergi, ayrıca Aylan’ın dinini de gündeme getirerek, “Hristiyanlar suyun üzerinde yürüyebiliyorlar ama Müslüman çocuklar suya batıyorlar” diyordu. Denizin üzerinde yürüyen, İsa’ya benzeyen bir figürün yanında (muhtemelen ölü olan) baş aşağı dönmüş bir çocuğun Hristiyan yardımseverliğinin ikiyüzlülüğünü resmetmek için çizildiği iddia ediliyordu. Gerçekten çok zekice!

Bu türden yüce gönüllü bahanelerin ötesinde, yorum bölümlerinde ve sosyal medyada daha basit gerekçeler dile dökülmeye başlandı. Bunlara göre, Aylan başına geleni hakkediyordu, zira yaşananlarda sorumluluğu olmasa bile, esmer tenli ebeveynleri Suriye’de kalıp “kendi tarzlarınca” yaşamaya devam etmelilerdi.

Charlie Hebdo’ya verilen tüm bu korkunç ve bariz bir biçimde ırkçı desteğin nedeni, Ocak ayında El-Kaide adına hareket eden bir grup sosyopat silâhlı adamın dergi personeline karşı gerçekleştirdiği katliam üzerinden gelişen kahramanlık efsanesi idi. Buradaki kanaate göre, bu iğrenç terörist suç, dinî, kültürel ve etnik azınlıklarla alay eden matbu materyalin ahlakına dair tüm tartışmalara son verdi.

Bilhassa “ifade özgürlüğü” savunucuları öfkelilerdi ve Müslümanların yaşanan vahşet öncesi ve sonrası kendilerine yönelik iftiralara tepki geliştirmeleri gerektiğini düşünüyorlardı. Benim gibi Fransız Müslümanların da yaşanan barbarlık karşısında öfkelenmiş ve üzülmüş olmasının bir önemi yoktu. Bize düşen, çenemizi kapatıp bize edilen küfürleri sineye çekmekti.

“Galyalı İstisnacılığının Kalesi”

Charlie Hebdo’nun devletin finanse ettiği Galyalı istisnacılığının bir kalesi hâline gelmesiyle, nefret suçu, antisemitizm ve ayrımcılıkla mücadele etmeyi amaçlayan Fransız kanunlarının önemli bir kısmı da mucizevî bir biçimde gözardı edildi. Bu konuda dergi hâlâ istisnaî bir konuma sahip. Bense bu derginin en iğrenç materyallerine neden yayın izin verildiğini hâlâ anlamakta güçlük çekiyorum. Bugün nefreti her yana yayma “hak”kının, aralarında İngiltere’den gelenler de dâhil, milyonlarca sterlinlik destekle besleniyor oluşunu ise hiç anlamıyorum.

Charlie Hebdo’nun ırkî ve dinî klişelere ilişkin çiziktirdiği o kötü karalamaları yanına (çoğunlukla akıl sır erdirilemeyen, hiç de komik olmayan) usturuplu “şakalar” iliştirmesi, ne yazık ki şu ana kadar basmakalıplaşmış bir rutine dönüşmüş durumda. Örneğin eğer bir çetenin üyesi iseniz, sizin karikatürünüz, siyah temsilcilerin maymuna benzedikleri düşünüldüğünden, bir maymun şeklinde çizilecektir. Bu, “benim siyah arkadaşlarım var” şakasının bir türevi aslında. Bu yaklaşımın ardından hemen o ırkçı anekdotlar aktarılacaktır. Charlie Hebdo müdafileri de üzerinde yaşadığımız dünyayla ilgili derin ve anlamlı bir şeyleri temsil ettiklerini iddia ediyorlar (burada ipucu niteliğindeki ifadelerden biri de “oryantalist lütufkârlık”).

Aylan Kürdi’yi bir eğlence figürüne indirgeyen dört karikatür, Siyah Avukatlar Derneği Başkanı Peter Herbert’i şu soruyu sormaya itiyor: “Mizah ve hiciv alkışlanması gereken şeylerdir ama bir çocuğun trajik ölümü asla kabul edilemez. Biz holokost ya da soykırımla ilgili espri yapıyor muyuz?”

Hayır Bay Herbert, bizler holokostla ilgili espriler yapmıyoruz, Anne Frank veya Ivan Cameron ile ilgili de espriler yapmıyoruz. Britanya da Fransa ve diğer sözde medenî uluslar gibi çocukları korumak için en üst düzeyde gayret sarfediyor.

Beyaz orta sınıfa mensup çocukların devletin denetiminden mazlum cemaatlerin çocuklarına kıyasla daha fazla istifade ettiği doğrudur. Ailelerinin izinleri olmadan ünlü siyasetçilerinin ve kişilerin çocuklarının fotoğraflarının çekilememesinin sebebi de budur, bu yüzden zengin ve imtiyazlı bir geçmişi olan kayıp bir erkek veya kız çocuğunu bulmak için daha fazla kaynak tahsis edilir. Ama burada şu kutsal ilkeyi tespit etmek gerek: tüm çocuklar korunmasızdırlar ve her zaman gerekli ilgiyi hakkederler.

Şurası kesin ki ölü çocuklarda, en azından küresel mülteci krizinin mağduru olanlarda mizahî bir yan yoktur. Bu, sürekli herkesi eleştirip duran oyunbozanların dile getirdiği, azınlık bir kesime has, radikal ve cahilce dile getirilmiş bir görüş değildir. Bay Herbert gibi yüksek eğitimli bir avukat gibi ben de Charlie Hebdo’nun ne yapmaya çalıştığını ve derginin neyi temsil ettiğini “anlıyorum” ve dünyadaki milyonlarca insan gibi ben de bu karikatürleri gayet itici buluyorum.

Nebile Ramdani
18 Eylül 2015
Kaynak

0 Yorum: